Son Dakika
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)
Alman Yazar Alexandıra Cavelius Çin işgal yönetiminin Doğu Türkistan genelinde açtığı Çin tipi Toplama Kamplarındaki akıl almaz baskı, zulüm ve insanlık dışı uygulamalarını Su kamplarda bir süre zorla öğretmen olarak çalıştırılan ve halen İsveç’te sığınmacı olarak yaşayan Doğu Türkistanlı bir Kazak Türkü Sayragül Savutbaykızı’nın anlatımına dayanarak Almanca KAUFERİNG adı ile gerçeklere dayanan ve asla kurgusal olmayan son kitabı “Çin Protokolleri” – Dünyanın En Büyük Gözetim Devletinde ÇKP’nin İmha Stratejileri ” adı ile yayınlamış bulunuyor.
04-20-2022 tarihlerinde Çin’in başkenti Pekin’de dünyanın en büyük spor etkinliklerinden biri olan Kış Olimpiyatları için geri sayım başladı. 4 Şubat’tan itibaren 2 hafta süre ile insan haklarının ağır derecede ihlal edildiği baskı ve zulmün merkezi bir ülkenin başkenti olan Pekin kentinde yapılacak.
Çin’in sözde Xinjianğg Uygur Özerk Bölgesi olarak dünyaya lanse ettiği Türklerin kadim ve tarihi ana vatanı Doğu Türkistan; Ölüm cezasının, işkencenin, Yeniden eğitim kampları adı ile uluslararası topluma yutturulmak istenen Çin tipi Toplama Kampları, bağımsız medyanın sansürlendiği, etnik azınlıklar olarak tanımlanan Uygurlar,Kazaklar başta diğer Müslüman Türkler ile Çinli olmayan tüm diğer azınlıklara yönelik baskıların şiddetinin her gün biraz daha arttığı ve dünyanın gündeminde olduğu bir ülkedir. Alman kadın yazarı Alexandra Cavelius’un, en son çalışması “Çin Protokolleri – Dünyanın En Büyük Gözetim Devletinde ÇKP’nin İmha Stratejileri” adlı kitabında en azından bundan sonraki endişesini dile getiriyor. Çin tipi Toplama Kamplarının tanığı ve mağduru, Ödüllü Kazak insan hakları aktivisti Sayragul Sautbay ile birlikte, kuzeybatı Çin’deki Doğu Türkistan’da halkının kurgusal olmayan gerçek hayat hikayesi ile dramatik durumu hakkında ikinci kitabını yazdı.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) 2015’te Pekin’de Kış Oyunlarına ev sahipliği yapma kararından yakınan Cavelius, “Ekonomik çıkarlar açıkça kendi değerlerimizden daha yüksek puan alıyor” diyor. O zamanlar, dünya gelecekte bakışlarını Çin’e çevirirse, ülkenin dışa açılacağı iyimser bir varsayımdı. Ancak bu asla gerçekleşmedi. Tam tersine: bölgede yaşayan ve etnik Çinli olmayan bu ülkenin halkına baskı ve zulüm ve her türlü kötü uygulamalar Uygur bölgesi halkı için bir “Felaket” halını aldı.
2014’ten bu yana Çin hükümeti, başta Müslüman Uygurlar ve Kazaklar olmak üzere etnik azınlıklar için büyük bir ceza kampları ağı kurdu. Yeni kanıtlara(drone kayıtları, sızan ÇKP belgeleri ve tanıkların bizzat tanıklıklarına) rağmen Pekin yönetimi sürekli ve hiç durmaksızın bu Toplama Kamplarının ” Tüm azınlık öğrencilerin gönüllü olarak kaldığı Mesleki eğitim kampları” olduğu iddiasında bulunmaya devam ediyor.
Ancak,Ancak Yazar Alexandra Cavelius’a göre bölgedeki gerçekler Çin’in iddialarından tamamen farklıdır. Kamplara hapsedilen Mahkumlar ağır işlerde çalıştırılıyor, bbaskı,zulüm ve işkencelere maruz bırakılıyor Uygur ve Kazak Tutuklular cinsel taciz ve tecavüze uğruyor. Tutuklular tıbbi deneylerde kobay olarak kullanılıyor ve beyinleri yıkanıyor. Uygurlar “Kendi dillerini, kültürlerini ve dinlerini kullanmaları yasaktır. Yazara göre, etnik Çinli devlet memurları Uygurların evlerinde Kardeş ve İkiz Aile” safsatası ile zorla yaşamaya icbar ediliyor. Okul çocukları, ev hanımları ve yaşlılar gibi toplumun tüm masum katmanları insanlar dahi bu baskı ve zulümden nasibini alıyorlar.
Dışarıdan bakıldığında, Pekin yönetimi bu uygulamaları için bölgede “Terörizm ve aşırı İslamcılıkla savaşmaya” çalıştığını idda ediyor. ÇKP’ye göre “Yanlış Vatandaşlıkla doğan(Çinli olmayanlar) herkes kendi başına birer potansiyel şüphelidir.
Yazar Cavelius’a göre, “2016’dan itibaren devlet kontrolündeki Çin sosyal ağı WeChat yerine WhatsApp’ı kullanan veya yurt dışındaki aile,yakınları ve tanıdıkları ile iletişim kuran ve bağlantılarını sürdüren herkes birden bire birer ” Potansiyel bir halk düşmanı olarak görülmektedir.”
Bugün ÇKP hükümetini eleştiren her Çin Vatandaşı birer şüpheli olarak kabul ediliyor ve kovuşturmaya tabi tutuluyor. Bu uygulamanın dahi tek başına ” Aşırılık ve Teröcülüğü Önleyici Bir Uygulama= tutuklanma” için bir gerekçe kabul ediliyor. Bu durum ise Çin yönetiminin hukuk kurallarını uygulamak değil, ÇKP rejiminin keyfiliği gösterdiğini söylüyor.
Kitap, ortak yazar Toplama Kamplarının Çince öğretmeni ve Çin zulmünün tanığı Sayragul Sauytbay hakkındaki başarılı bir biyografi çalışması olan “The Crown Witness”ın ardından Yazar Cavelius, son kitabında Çin’in bu Toplama kamplarında kapana kısılmış ve fani dünyanın cehennemini bizzat yaşamış birkaç tanıkla yapılan röportajlara odaklanıyor. Kitap dünyanın en büyük gözetleme devletinin (ÇKP Yönetiminin) basakı,zulüm ve ayni zamanda sinsi entrikalarına derinden sarsıcı bir bakış açısı sağlıyor. Eserde ayrıca Çin’in cehennemi Toplama Kamplarından yurtdışına kaçmayı başaranlar ve hayatta kalabilenler , zorla kısırlaştırılanlar, zorla kürtaj ve hatta cinayet gibi hayal edilmesi zor akıl almaz baskılara maruz kalanların dramatik ve çarpıcı hayat hikayeleri rapor ediliyor.
Çin Toplama Kamplarının canlı Tanığı Sayragül Savutbaykızı kendisini bu bireysel tematik odak noktalarının analizine adamıştır. ÇKP’nin bir eski üyesi olarak Komünist kadroların düşüncelerini çok iyi biliyor ve bu politikaların etkilerini ilk elden tecrübe edenlerden biri olarak öne çıkıyor. ÇKP Görevlileri(Çin İşgal Yönetimi Kadroları) bir gece ansızın anaokulu müdürü olan kendisini başına bir çuval geçirerek tutukladı ve dört ay boyunca Kamptaki Tutuklulara Çince öğretmeye zorladı. Bu zoraki öğretmenlik kendisi Kazakistan’a kaçmayı başarana kadar sürdü.Sayragül önce Kazakistan’a, sonra vatandaşı olduğu bu ülkedeki Çin’in baskıları yüzünden, bugün hala ailesiyle birlikte yaşadığı İsveç’e sığındı. Sayragül Savutbay kızı Toplama Kamplarının tüm diğer mağdur ve tanıklar gibi o da hala Çin gizli servisinden ölüm tehditleri almaya devam ediyor.
Yazar, kitabında Savutbaykızı ile birlikte, Çin Halk Cumhuriyeti’nin siyasi ve ekonomik etkisini her şekilde nasıl yayarak genişletmeye çalıştığını ortaya koyuyor. Pekin’in bu insanlık dışı uygulama ve eylemlerinin neden zamanımızın batı demokrasilerine yönelik en büyük tehditlerinden birini temsil ettiğini açıkça ortaya koyuyorlar. Yazar Cavelius, ” Günümüzde Uygur bölgesinde olanları ancak, bir yangınla karşılaştırılabilir” diyor. Totaliter gözetim sistemi, adım adım Tibet’e (daha önce kampların kurulduğu ve halen de mevcut olduğu), İç Moğolistan’a ve ayrıca Kazakistan gibi komşu ülkelere “ihraç edilmek” istenmektedir. Çin’in bu etki ve yayılma stratejesi sadece bu Orta Asya Cumhuriyetleri ile sınırlı değildir. Uygur bölgesi üzerinden Türkistan coğrafyasına ve oradan da daha batıya uzatmak istemektedir.
Cavelius, kitabı ile ilgili yaptığı açıklamada “Bölgedeki dehşet ile insanlığı yüzleştirmek” istediğini belirtiyor. istiyor. Bilim adamlarına göre, Nazilerin Yahudilere yönelik uyguladığı Holokost’tan bu yana en büyük tutuklama,baskı, zulüm ve işkenceler bir korku filmi gibi gözlerimizin önünden geçiyor ve aklımızı da başımızdan alıyor.
Uiguren ist mass imprisonment gewesen. pic.twitter.com/KbVEmbVo41
— Wenjun Li (@WenjunLi14) January 15, 2022
Bu kitabı okuyan herkes, modern toplama kamplarından bahsetmenin abartı olmadığını anlar
ÇKP’nin işgalindeki Doğu Türkistan’daki Çin Toplama Kamplarını ve bu kamplardaki akıl almaz ve acımasız baskı,zulüm ve insanlı dışı soykırım cinayetlerini yazdığı belgesel kitapları ile dünya’ya ve insanlığın vicdanına duyurmaya çalışan Alicenap,Vicdanlı ve Duyarlı Alman yazar Alexandra Cavelius kitabını okuyan herkesin kendisinin anlatmak istediği Çin’in Uygur Bölgesindeki Çin tipi Toplama Kamplarından bahsetmesinin hiç bir şekilde abartılı olmadığını anlayacağını belirtiyor ve şunları de ifade ediyor :
” Çin’de başlayan ve buradan da tüm dünyaya bulaşan Covid-19 salgını sonrasında Çin’deki karantina uygulamalarında doktorlar ve gazeteciler gizemli koşullar altında kayboldu veya öldüler. Çin hükümeti, virüsün kökeni hakkındaki tüm bilgileri gizledi. Cavelius bu konuda öfkesini dışa vuruyor ve , “Bütün bunlar, bu yıl Olimpiyat Oyunlarının yapılacağı bir ülkede oluyor,” sözleri ile tepki gösteriyor.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi(IOC) “Politika ve sporun birbiriyle hiçbir ilgisi yoktur” diyor. Bu açıklamalar tamamen bir saçmalıktır. Hitler’in Aryan ırkının üstünlüğünü göstermek istediği 1936 Berlin Olimpiyatlarını bir düşününüz. Şimdi dünyanın en büyük bu spor etkinliği, ÇKP Yönetimince siyasi bir güç gösterisi için tekrar kötüye kullanılmak isteniyor. Eğer sporcular bu “talihsiz politika”nın bedelini ödemek zorunda kalmasınlar diyorlarsa, Pekin Kış Olimpiyatlarına demokrasi ve insan hakları değerlerini önceleyen ve saygı duyan ülkeler en azından diplomatik bir boykot yapılabileceklerdir.
KAYNAK : https://www.merkur.de/lokales/landsberg-kreisbote/die-kauferinger-autorin-alexandra-cavelius-ueber-ihr-neues-buch-china-protokolle-91228305.htm
BENZER HABERLER