Şubat/2014 ayında İngiltere Dışişleri Komitesi’ne ifade veren 30 yaşındaki İstanbul merkezli Koç Ün.Doktorantı Uygur sürgünü, ailesinin üzücü yaşantısını ve deneyimlerini titizlikle kayıt altına alarak katalogladı. Çin’in tutuklayarak Çin toplama kamplarında esir tuttuğu ve hakkında hiç bir şekilde haber alamadığı 30 kişilik aile üyesinin listesini gösterdi ve ölçülü bir ses tonuyla bunları sözlü olarak da bize anlattı. Bize gösterdiği belgelerde Çin’in Polis raporları veya mahkeme duruşmalarına ait kayıtlar yoktu. Ancak,anlattıkları 2.hatta 3. kişilerden elde ettiği bilgilerdi. O, babasının akıbetini ancak iki yıl süren aramaları sonucunda öğrenebildiğini belirtiyor.Çin’in esir tuttuğu ve kayıp durumda olan diğer aile üyelerine akibetine dair bilgiler ve haberler almaya çalıştığını söylüyor. Uluşabildiği bilgilere göre onun tutuklu Aile üyelerinin bir kısmı uzun hapis cezalarına çarptırıldı; bazıları ise Köle/İşçi olarak zorla çalıştırılıyor, bazılarının ise haklarında hiç bir bilgi yok ve onların kayıp durumda olduğunu söylüyor.
Yalkun Uluyol’un anlattığı hikayenin süslenmeye hiç ihtiyacı yoktu. İngiltere Avam Kamarasındaki oturumu yöneten İngiliz milletvekili Alicia Kearnes, Yalkun’un Uygurların anavatanında meydana gelen zulümlere ilişkin olarak “ Uluyol’un tanık olarak anlattıkları Uygur halkının karşı karşıya olduğu gerçekliğe dair yürek burkan bir bakış; bir kayıp, zorla ayrılık, keder ve bilinmeyenlerin acısını anlatıyor. Bunun tam adı ise şu : “Çin Uygur bölgesinde Çinli olmayan Uygurlar ve diğer Halklara etnik Soykırım Yapıyor.Uygur bölgesinde tam bir etnik soykırım yaşanıyor.” şeklindeki çarpıcı sözleri ifade ediyor.
Uluyol Parlamentodaki Tanıklığından sonra “Acı Kış”a konuştu. Uluyol, babasını en son 2016 yılında kız kardeşiyle birlikte İstanbul’a gelerek evinde misafir kaldığı günleri anlatıyor. Daha birkaç gün sonra Çin polisinin evlerine gelerek “onları araması üzerine” derhal ülkesine döndüğünü aradan 8 yıl geçmiş olmasına rağmen onların bir kez dahi olsa seslerini duyamadığını üzülerek anlatıyor.
Yalkun Uluyol’un babası Yakip Uluyol memleketi Kumul kentinde 300 işçi çalıştıran başarılı bir iş adamı ve bir kavun ve meyva tüccarı idi. Babası Yakup Mehmet , doğduğu yer olan Kumul’un ünlü tatlı kavunlarını Çin’in güneydoğusundaki bir liman şehri olan Guangzhou’ya naklederek pazarlıyordu. Oğlu Yalkun’un iyi eğitim alması ve iyi yetişmesi için her türlü destek ve imkanı sağlamaya hazırdı. Bunun yanında çocuklarının kendi ana dillerini, kültürlerini örf adet ve geleneklerini yaşamaya ve öğrenmelerini çok arzu ediyordu. e ve dillerine dahil etmek istiyordu. Yalkun, ilkokulu ağırlıklı olarak Han Çinlilerinin devam ettiği Kumul’da okuduktan sonra, lise ve orta öğrenimlerini Uygur dilinde tamamlamaları için onları aile köylerindeki büyükanne ve büyükbabalarının yanına gönderdi . Onun onların yanında kendi diline,geleneklerine, davranışlarına Uygur tarihine ve kimliğine dair derin bilgiler kazanacağına inanıyordu. Nitekim öyle de oldu ve çocuklarını takdir ve taltif etti.
Yalkun Uluyol kendisi hem de kız kardeşi Türkiye’de yüksek öğrenim gördü. Annesi de onlarla birlikte İstanbul’a geldi.Ancak,2017’deki Çin’in kitlesel tutuklama kampanyası başlayınca bir daha ülkelerine dönmediler. Halen Yalkun ile birlikte yaşıyorlar.
Amacım, Anne ve Baba ve yakınlarımın acısı ile birlikte ve vatanımı kaybetmenin acısını yaşarken Ülkem ve Halkım İçin Bir Şeyler Yapabilmek
Yalkun Uluyol,babası,Amcası ve yakınlarının mutlu günlerindeki resimlerini gösterirken duygulanıyor ve şunları anlatıyor : ” Çin’in ana yurdum Uygur bölgesinde 2017’de devlet politikası olarak başlattığı insan hakları ihlalleri ve buna ilişkin haberler yayılmaya başladığından beri kendimi bu konu hakkında araştırmalar yapmaya adadım. İstanbul Koç Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi doktorası yaparken, diğer yandan Çin’in diasporada yaşayan Uygur Türklerine yönelik sınır ötesi baskıları, Uygurların Köle/İşçi olarak zorla çalıştırılması ve diğer hak ve hukuk ihlalleri konusunda araştırmalar ve çalışmalar arasında gidip geliyorum. Kasım 2023’te faaliyete geçen Uygur Hakları Gözlem Evi ülkemde ve yurt dışında yaşayan halkımın karşılaştıkları çeşitli sorunlar hakkında derinlemesine araştırmalar yapıyor ve bunların çözümü konusunda öneriler ve bunun için uygulanacak yol ve yöntemler üzerinde çalışıyorum ve özet raporlar hazırlayarak uluslararası toplumla paylaşıyorum. Çin’in işgalindeki Doğu Türkistan’da sergilediği insanlık ve etnik soykırım suçlarına dair haberler işlenen başka vahşetlere gazetelerin manşetlerinde zaman zaman olabilir. Ancak,Yalkun Uluyol başta Türkiye ve diğer ülkelerdeki Uygur diasporası bütün banları günlük hayatlarında her zaman hissediyor ve acılarını içlerinde daima hissetmektedir. Uygurlar, uluslararası toplum tarafından dışlanmanın acısını ve hayatta kalanların ülkelerindeki soykırımın baskı ve zulmün sona erdirilmesi noktasında hiç bir şey yapamamanın suçluluk duygusunun yükünü taşıyorlar. Uluyol, bize bunları anlatırken, bazen bu yükün kaldırılamayacak kadar ağır olduğunu, halkının durumunun aciliyetini bir kez daha vurguluyor ve dünyanın halkına karşı uyguladığı soykırım cinayetleri için Çin’e hesap sorması gerektiğini anlatmaya çalıştığını söylüyor.” şeklinde konuşuyor.
Urumçi’ye Atanan Çen,Tibetteki Aynı Vahşeti Uygurlara Da Uyguladı
Tibet’te ÇKP Bölgesel Sekreteri iken insanlık dışı vahşet uygulamaları ile tanınan Çen Çuenggo 2016’de Urumçi aynı görevle atandığını ve Tibet’teki aynı vahşeti Doğu Türkistan’da da uygulamaya başladığını belirten Uluyol konuşmasını şöyle sürdürüyor. ” Ağustos/2016’de Urumçi’ye atanan Tibet Canisi Çen Çinggou Tibetli muhalefeti acımasızca bastırdı ve bu vahşi uygulamalarını Uygurlara da yapması ve bastırması için Urumçi’ye atandı. Onun Türk halklarına karşı genel bir kin ve nefretinin olduğunu düşünüyorum. Çünkü, o bir konuşmasında İşgal rejimi yetkililerine Uygurları kastederek ” Toplayabildiğiniz herkesi tutuklayın ve Toplama Kamplarına Hapsedin. ” talimatını vermişti. Suçlu ve şüphelileri tutuklanması yerine her kesi tutuklayın ve gereken herkesi toplayın.” talimatını veriyor.
Ben,Sonraları Beni Ben Yapan Değerlerin Bilincine Vardım
Ben İlk başta Çin’in bu yaptıklarına karşı ve bunların benim üzerimde yarattığı etkiyi bir kenara bırakma eğiliminde oldum. Daha sonraları ise, tüm bunların beni ben yapan değerlerden olmadığının bilincine vardım. Babamın Amcaların ve diğer yakınlarımın topluca tutuklanması beni derinden etkiledi ve bundan dolayı büyük travma yaşadım. Tarifsız acılar ve gönül yarası benim peşimi hiç bırakmadı. Çin beni babamdan yakınlarımdan Hocalarımdan ve arkadaşından koparmakla kalmadı, aynı zamanda tutuklanmak ve baskı görmekten endiişe ederek Kumul’a dönmeyen Annem, Kız Kardeşim ve Kuzenlerimin de ağır sorumluluğunu bana yükledi. Ayrıca bir amcasının üç çocuğuna bakmak sorumluluğunu de üstlenmek zorunda kaldım. Çin ile ülkem ile dış dünya arasındaki iletişimi tamamen kestiğinden her kes kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan tek genç Uygur de ben değildim.Diasporada yaşayan Uygurlar hayatlarını devam ettirebilmek için her türlü sıkıntı ve zoruluklara göğüs vermek zorunda kaldılar. İstanbul Ün.deki lisans programının son yılında, şimdi kadar bana bakan ve bakması gereken geniş ailem ile birlikte bir bayram sofrasında birlikte yemek yemiştik. Ama bu güzül günler şimdi benim için bir tatlı bir anı olarak aklımda kaldı. Ailem ile ilişkim kesildikten sonra baktığım Kardeşim ve Kuzenlerimini Ünversite harçları ve diğer giderlerini karşılamak için çalışmaya başladım. Bu günler çok kötü ve korkunç günlerdi. Bu tür travmatik koşullarda sadece babamı ve ailemi kaybetmekle kalmadım, aynı zamanda ailece hepimiz muhtaç ve sığınmacı haline geldik.” diyor.
Evlilik ve Sonrası Yaşadıklarım
2020 yılının yazında, 2014 yılında Türkiye’ye okumak için gelen çocukluk arkadaşım ve aşkım Rabia ile evlendim. Bir süre sonra doğan çocuğumuz anormal ve engellii olarak doğdu. iki yıl boyunca bir kaç kez ameliyata ihtiyaç duyan kızımız Kasım 2023’te iki yaşındayken vefat etti. Baba olmuştum ve kızımın doğumunu ve sevincimizi babamla paylaşmayı o kadar çok istiyordum,ama b.u asla mümkün olmadı. Düğünümün ve kızımın doğumunun fotoğraflarını, babama bir şekilde ulaştırabilmek umudu ile Çin’in sosyal medya platformu WeChat’te yayınlamak istedim. Ancak, paylaşımım silindi. Bu durum sadece beni değil,tüm ailemi çok üzdü. Babamın benim baba olduğumu bilip bilmediğini ve Kızımın vefat ettiği haberini bilip bilmediğini bilemiyorum. Kızımın vefatından yedi gün sonra AB Parlamentosu’nda Uygurların Köle/İşçi olarak zorunlu çalıştırılması konusunda bir konuşma yapmam için çağrı aldım. Eşimle birlikte kızımın yasını tutabilirdim. Ancak,ailemin ve ülkemde yaşayan halkımın dramatik durumu beni gitmeye zorladığını düşünüyorum. O anda bunları düşünerek gidip tanık olarak Avrupa Parlamentosunda ifade verdim. Bu benim hayattaki misyonum ve varoluşumun sorumluluğuydu elbette.
Din sosyolojisi alanında yüksek lisans öğrencisi olan eşim Rabia, görevi Türkiye’nin dört bir yanındaki Uygur okullarına ve Uygur Türkçesi dil kurslarına giden çocuklara yardımcı olmak ve onları desteklemek olan Ötkür Derneği’nin başkanlığını yapıyor. Her ikimiz de diasporadaki öksüz ve yetim çocuk ve gençlerin karşılaştığı travmayı ve psikolojik ihtiyaçları hafifletmek için çalışıyoruz. Ben Yurdumda Çin işgalinde yaşamak zorunda kalan yurttaşlarına “ Asla unutulmayan unutulmuşlar” diyorum.Çünkü;. “Onlar asla unutulmaz Kişilerdir. Bu Kardeşlerimizin unutulmasına asla izin vermemeliyiz. Ancak, bu durum taşınması çok zor ve ağır bir yüktür elbette. Fakat bizler bu ağır yükü taşımak zorundayız.
İlk başta yoğun olarak hissedilen ve giderek hafifleyen fiziksel acılarımın aksine, ” ülkemde baskı ve zulüm altında yaşayan Uygurların acısı ve ıstırabı ilk başta sizi de çok etkiliyor ama bu acı hiçbir zaman geçmiyor. Bu acılar kalbimde bir delik ve Rüyalarımda gördüğüm bir kabus olarak devam etmektedir. Ama ben bütün acıları motivasyona dönüştürerek baş etmeyi öğrendim. Çünkü, Günlük normal hayatımı yaşamak zorundayım. Entelektüel olarak çok daha fazla gelişmem gerekiyor. Daha iyi bir oğul, koca, kardeş ve Uygur olarak adım adım ilerlemeye çalışıyorum. İnsanları olup bitenler konusunda ikna etmeye devam etmeliyim.
Uygur Aktivist Yalkun Uluyol, Kendisini babasının ve diğer tüm aile yakınlarının dramatik durumunun çok yorduğunu belirterek konuşmasını şöyle sonlandırdı : ” Babam ve ailem hakkındaki girişimlerimin başarısız olması ve olumlu bir sonuç elde edememenin doğurduğu kabuslarla boğuşurken, hasret, özlem ve ayrılığın acısı beni asla terketmedi ve bunların beni yakında terketmeyeceğini de biliyorum. Annem, eşim ve ailemin sorumluluğunu yeterince yerine getiremem beni derinden yaralıyor ve kendimin özgür olmam suçluluğu bana çok ağır geliyor. Mutlu olmak, tutkuyla yaşamak ve hayallerimi gerçekleştirmek için çok çalışmam ve çok gayret emme gerektiğinin çok iyi farkındayım. Babamın benden istediği şeylerin de bu olduğunu biliyorum. Kendi Kendime de sürekli olarak bütün bunların benim, babamın ve yakınlarımın hatası olmadığını biliyorum ve sürekli olarak buna hatırlamaya çalışıyorum. Bütün bu acımasızlıkları ve hataları yapan tek otoriter bir rejim var : oda ÇKP Diktaryasının güdümündeki Çin işgal rejimidir. Acılar çekenler ise, Biz Uygurlarız. Hiçbir zaman bir daha yaşanmayacak anıları, artık ölen büyükanne ve büyükbabamla geçirdiğim zamanları, babamla asla yapamayacağım sohbetleri çok özlüyorum. Bu sadece onlarla konuşamamak değil; aynı zamanda artık onlarla konuşmanın imkansızlığıyla da ilgilidir de. Bizim acılarımız Acı hiçbir zaman kaybolmaz. Bu acılar aslında zaman geçtikçe daha da güçleniyor ve daha acı verici hale geliyor. Tüm bunlardan sorumlu olan kişileri sorumlu tutmak ve suçlarının bedelini ödemelerini sağlamak benim ve tüm duyarlı insanların görevi olmalıdır.” dedi.
Kaynak : bitterwiinter.org/english