Son Dakika
M.Azat
Günümüzde, özgürlüğüne kavuşamamış Milletlerın sayısı yok denecek kadar az kaldı.Hemen hemen tamamı özgürlüklerine ve bağımsızlık nimetlerine kavuştular. Afrika’nın balta girmemiş ormanlarındaki ilkel şartlarda çıplak yaşayan kabilelerin bile biz Uygurlardan daha güvenli ,korkusuz ve daha mutlu bir hayatları olduğuna hepimiz şahidiz.
Özgürlük, maddiyatla ölçülmeyecek kadar değerlidir.
Doğu Türkistan’da yaşayan Cefakar Uygur Anaları her geceyi “ Çin polisi evimizi ne zaman basacak ? Gözümden dahi sakındığım ciğer paramı, genç evladımı ne zaman kelepçeleyerek tutuklayıp götürecek ? ” korkusu ile geceyi uykusuz ve Allah Taala’ya yalvararak ve yakararak geçirmekte. UYgur Annesinin bu korkusu saatlik, günlük, haftalık, aylık veya yıllık olmayıp,bu korku Çin işgalinden beri gün begün artarak devam etmekte ve bu korku Uygur Anneleri için olağan ve hayatın bir parçası haline gelmiştir.
Her Uygur Annesinin ya hapiste, zulüm veya işkenceye maruz kalan,vücudunda darp ve kurşun izleri bulunan ve bu haliyle mezara konan en az bir erkek genç çocuğu mutlaka vardır. Onlar yoksulluğa,horlanmaya,envai çeşit Çin işkencesine sürekli maruzdurlar Ayrıca, ilk Çin istilasından beri yıllar içinde toplumumuza zorla dayatılmış binlerce yıllık ahlaki ve dini değerlerimize aykırı sıradışı tahrip olmuş bir sosyal yapımızın olduğu de bilinen bir gerçek olarak gözümüzün önündedir. Dini ve milli değerlerimize tamamen aykırı ve yabancı erekek egmenliği ve baskısına rağmen,cefakar fedakar ve kahraman kadınlarımız; Uygur Anneleri hiç bitmeyen evlat acısı acımasızca ve vahşice kürtaj uygulamalarına rağmen geleceğimizin teminatı vatanımızın geleceğini şekillendirecek evlatlarımızı yanı çocuk doğurmaya ve yetiştirmeye devam ediyorlar.
Hoten de son bir ay içinde tutuklanan Uygur’un sayısı 840 kişidir.
Geçen ay Gulca Kasabası Bulak Dadamtu köyünde Çinlilerin köyü halkı, tarlalarının zorla gaspedilmesi nedeniyle , çocuk genç yaşlı kadın olmak üzere 700-800 köy kadının gasbedilen evlerini yıkmaya gelen dozerler ve iş makinalarının önüne kendilerini atarak ,Çinli gaspçıları durdurdu. Üzerlerine benzin dökerek kendilerini yakmaya hazırlanan kahraman yaşlı Annelerimiz de bu gurupta bulunmakta idi. bölge’deki Uygurlara ait, verimli tarlalar Çin yönetimince ellerinden zorla alınarak Çin’in iç bölgelerinden getirilen etnik Çinli göçmenlere veriliyor. Son kalan tarlalar Uygurların elinden alınırsa bu Köylüler ve çiftçiler ne yapacak? Ne ile geçinecekler ? Şuanda Dadamtu köyünde bu protesto eylemine katılan onlarca genç ve yaşlı Kadınlarımız Çin hapishanelerinde çile dolduruyor.
Gulca şehir Taş köprü mahallesindeki bir evde verilen toplu yemek polisler tarafından basılıyor ve evde bulunan kadınlardan yaklaşık 30 kişi tutuklanıyor. Bunların suçu ise, “evde toplanmak ve mevlit okutmak” olarak tanımlanıyor.Tutuklu kadınlar evde mevlit okunmadığı ve ellerinde Kurani Kerim de olmadığını söylüyorlar. Çin polisleri ise “baskın yapmasaydık kuran okuyacaklarını” öne sürüyorlar. 24 kadın 15 gün tutuklu, 3 kişi 30 gün ve emzikli 8 aylık bebeği bulunan bir hanım ise bebeğinden ayırarak hapsedildi ve bebeği de anne sütünden bir ay süre ile mahrum bırakıldı.
Hotende ve Gulcada yakalananların hiç biri silahla yakalanmadı,evinde dini yazmalar,dini kitap,CD bulunduğu için yakalandı.Bazı ailelerin erkekleri,bazı ailelerin çocukları hapiste,yada kayıp.eşler,anneler onlar için kuran okutmayacak mı? dua edemeyecekler mi?
Yurdumuzda uyuşturucu tacirleri cirit atıyor. Her taraf kuaför,otel,mesaj salonu,berber,bar… adı altında Çinli hayat kadınlarının sermaye edildiği batakhane ve Fuhuş evlerle dolu.Onların peşine ajan takılmıyor.Uyuşturucu satanların,Uygurlara AİDS virüsü bulaştıranların peşine ajan takılmıyor.Neden normal aile kadınlarının peşini devlet ajanları bırakmıyor? Çocuklarını İslam ahlakı içinde yetiştirmeye çalıştığı için mi? Evlatlarını genel evlerden,zehir tacirlerinden uzak tutmaya çalıştığı için mi?
Bütün dünya devletleri vatandaşların ahlakla yetişmesini teşvik ederken, Çin devleti Uygur toplumunun ahlaklı vatandaş yetiştirme eğilimine neden bu kadar öfkeli? aksine devlet Han asıllı ahlaksızları,suçluları neden himayesi altına alıyor? Yarkent kasabasında 8-10.Mayıs 2009. tarihinde 11 yaşındaki Uygur kız çocuk Çinli öğretmeni jov tarafından cinsi saldırıya maruz kaldı. olayı çocuğun anne-babası ortaya çıkardı.jov,8-12 yaş arasındaki 21 Uygur kızın közlerini bağlıyarak saklan baş oynayacağız diye kız çocukların ağzına cinsel tacizde bulunduğunu itiraf etti.Çin komünist parti Kaşgar vilayetinin yöneticisinin akrabası olan Jov,deli raporu alarak tutuklanmaktan kurtuldu.Yarkent devlet hastanesindeki akıl hastalıkları uzmanı doktorlar Jov’u tekrar muayene yaparak,”aklı normal” raporunu verdi ve bu raporun foto kopyası tüm Uygurca internet sitelerinde dolaşıyor.Veliler,kız çocuklarının elbiselerinde kalan sperm kalıntılarını adlı tipte kontrol ettirerek,spermin Jov’a ait olduğunu ispatladıktan sonra,bir komünist Uygur savcı Jov hakkında tutuklama emri çıkartarak 9.haziran. 2009.günü suçluyu tutuklattı.
1985.senesi,Urumçide Şinjang Üniversitesi tuvaletinin duvarına “Uygur erkeklerini köle,kadınlarını kendimize yedek eş yapalım” diye Çince yazı yazıldığında Tüm Üniversite öğrencileri Urumçi caddelerini doldurarak bu etnik hakareti protesto için yürüyüş yapmışlardı.
Bugün,o slogan gerçekleşmektedir.Biz Uygurlar,eşlerimizin,kızlarımızın namusunu koruyamayacak kadar aciz,şerefsiz bir halkmıyız?
Bizim vicdanimiz hiçbir milli hakareti his etmeyecek kadar uyuşmuş durumda mı? Neden korkuyoruz?
Korku içinde doğup,korku içinde yaşamanın adı hayat mı?
Biz milli kaderimizi,evlatlarımızı,bizim kanımızla beslenerek yaşamaya alışan acımasız rejime mi emanet etmeye mi mecburuz?
Uygur milleti yaşamalıdır.Üstümüze dağlar çökse bile direnmeliyiz. Biz insani haklarımızı istiyoruz. Uygur milletinin yolları tuzaklarla doludur,bunu biliyoruz. Ama,biz çok dikkatli olmalı ve tuzaklara düşmemeliyiz.Biz haklarımızı Çinde kaybettik. Alacaklarımız da Çin’dedir.Biz bu topraklarda ayakta kaldıkça güçlüyüz.
Uygur aydınları şunu bilmelidirler ki;Sevginin asıl anlamı sorumluluktur. Milletimizi seviyorsak,sorumluluğumuzu de üstlenmeliyiz.
Allah bizi insan olarak yaratmışken,insanı değerlerimizi geri almak için sonsuza kadar mücadele etme hakkına sahibiz.
Ulu Türk bilgini Mevlana” Her rüzgara ot gibi eğilmeye başlarsan,sen bir dağ olsan bile bir ot kadar değerin olmayacaktır” demiştir.
Milli onur,gurur ve haysiyet tüm değerlerin üstündedir. Milli onurumuzu koruyamayacak isek, yaşamanın bir anlamı yoktur.
İslam ve kaynağını mübarek dinimizden alan Türk kültürü Uygurları koruyan doğal bir zırhtır.Biz bu zırhın içinde sadık olarak kaldıkça Allah bizi koruyacaktır.
Not: Yazının Uygurcası aynı zamanda M.azat adı ile ,12 Haziran 2009’da Doç.Dr.İlham Tohti’nin yönetimindeki Uygurbiz, wetinim.com (Uighur Online) İinternet sitelerinde yayınlanmıştır.
Etiketler: Dünya » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER