İslamiyet’i sonradan kabul eden toplumlar, ilgili ayete dayanarak, Kuran’ı anlamak ve dinin gereklerini yerine getirebilmek için kendi dillerine çeviri işlerine girişmişlerdir. Bunun en eski çevirileri Hz. Peygamber(SAV) dönemine kadar uzanmaktadır. İran kökenli ilk Müslümanlardan Selman-ı Farisi, Fatiha suresini Farsçaya çevirmiş, ardından bunu Hz. Peygamberimiz Efendimizin görüşüne sunmuş, o da Farsça Fatiha süresi için olur vermişti.
Kuranı Kerim’in Tüm Bir Kitap Şeklinde İlk Çevirisi Türkistan’da Yapılmıştır
Kuran-ı Kerim’in bütün bir kitap olarak ilk çevirisi ise Orta Asya kökenli din bilginlerince, Türkistan’da Farsça olarak yapılmıştır. 10. yüzyıldaki Farsça bu çeviriyi takiben de ilk Türkçe çevirisi de gerçekleştirilmiştir. 10.yüzyılda(Orta Çağ döneminde) da kitleler halinde İslam dinini kabul eden Müslüman Türklerin yaptıkları ilk iş, yeni benimsedikleri dinin kutsal kitabını kendi dillerine çevirmek olmuştur. Bilinen en eski Türkçe Kuran çevirisi yaklaşık bin yaşındadır ve İngiltere’deki John Rylands kütüphanesinde korunmaktadır. Bu çeviri Kitap üç dilli olup Türkçe’nin yanı sıra Arapça ve Farsça metinleri de içeriyor. Türkçe ayetlerin dili, Göktürklerin kullandığı eski Türkçeye çok yakın olan Karahanlı Türkçesidir.
Prof. Dr. Aysu Ata, söz konusu Karahanlı Türkçesi Kuran’ı Kerimi Latin harflerine aktararak yeniden yayımlamıştır. Karahanlı Türkçesine çevrilen en eski Türkçe Kuran’ı Kerim Türk Dil Kurumu(TDK) yayınları arasında bulabiliriz.
Türkistan(Orta Asya) Türkçesi ile Yapılan İlk Kurani Kerim Tercümesi
Türkistan’da Karahanlı Türkçesi Kurani Kerim nüshası Devletşah tarafından 1333 yılında İran’in Şiraz kentinde kopyaladığı Kurani Kerim, Türkçenin Oğuz-Kıpçak lehçelerinde yazılmış olup, bu kopy bugün İstanbul Türk İslam Eserleri Müzesi’nde korunmaktadır.
1363 yılında yine Türkistan’da Harezm Türkçesiyle yapılmış bir başka Türkçe Kurani Kerim ise, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi eski eserler koleksiyonundadır.
Uygur/Özbek Çağatay Türkçesiyle yazılmış 1540’lı yıllara ait Türkçe Kuran yazmaları, hem Topkapı Sarayı’nda hem de Konya Mevlana Müzesi’nde bulunmaktadır. Rusya ve Özbekistan müzelerinde, Orta Çağa tarihlenen Doğu Türkçesi ile yazılmış başka çeviriler de vardır.
Kurani Kerimin Türkçeye Tercüme Edilmesi Geleneği
Osmanlı devletinin ilk medreselerini kuran Orhan Gazi, Kurani Kerimin Türkçeye çevrilmesi işleriyle de yakından ilgilenmiş ve bazı Kuran surelerin açıklamalarını hazırlatmıştı. Anadolu Beylikleri döneminde yapılan Türkçe Kuran çalışmaları, genellikle namazlarda okunan surelerin çevirileriydi.
Buradan şu anlam çıkmaktadır: Gerek Osmanlılar gerekse Anadolu’nun diğer beylikleri, inandıkları dini “anlayarak” yaşıyorlardı. Böylece Türkler Kurani Kerim’in ve İslam’ın ne dediğini kendi dilleri olan Türkçe ile daha iyi anlayabiliyor ve gereklerini yerine getiriyorlardı.
Kurai Kerimin Surelerinin çevirileri bir yana bırakılırsa, Kurane Kerim tam bir kitap olarak Osmanlı Türkçesine ilk kez Yıldırım Bayezid döneminde çevrilmişti. Bursa Yazma Eserler Kütüphanesi’nde bulunan 1401 tarihli el yazması, Osmanlı Türkçesi ile yapılmış bilinen en eski Kuran çevirisidir. Türkler, Fatih ve Kanuni dönemleri de dahil olmak üzere, Türkçe çevirilerine tarihi boyunca sürdürmüşlerdir.
İlk Türkçe Çeviri “Başladum Adıyle Tengri Taala’nın ki Rızk Verici ve Rahmet Edicidur” Ayetleri İle Başlıyor
Erken Osmanlı döneminde Türkçe besmele “Başladum adıyla Tanrı ta’alanun ki rızk vericidür ve rahmet edicidür” biçiminde söyleniyordu. Yıldırım Bayezid döneminde Fatiha suresinin çevirisi ise şöyle yapılmıştı: “Şükr cemi âlemleri yaratan Tanrı’ya ki rızk vericidür rahmet edicidür. Din gününün padişahı sanga taparuz ve dahi sanga sığınıruz. Göster bize hidayet tevfikiyle doğru yolı…”
Besmele ve Fatiha suresinin çevirisinden anlaşıldığı gibi Osmanlı döneminde “Tanrı” sözcüğü ile Müslüman Türklerin hiçbir sıkıntısı yoktu. Tanrı sözcüğü, bilindiği gibi Hun ve Göktürk dönemlerinden kalma çok eski Türkçe bir addır. Türkler İslam’a geçtiklerinde bu adı terk etmemiş; gerek Türkistanlı Din Büyüğümüz Önderimiz Hoca Ahmet Yesevi, gerekse Anadolu’lu Yunus Emre, “Tanrı” sözcüğünü büyük bir içtenlikle kullanmışlardı.
Latinceye Çevrilmiş İlk Kuranı Kerim ve Matbaa
İber Yarımadasında 8.yüzlın ortalarında kurulan Müslüman Endülüs Emevi devleti zamanında , Avrupa’da özellikle de İspanya’da İslam dinine olan yoğun ilgi Kurani Kerim ahkamları ve Kurani Kerim üzerine yoğunlaşmasına neden olmuştur. İngiliz rahip ve diplomat Robert Ketton, 1140’lı yıllarda Kuran’ı ilk kez Latinceye çevirmiş ve bu çeviri
Matbaanın icadından kısa bir süre sonra basılmıştır. ilk matbu Kurani Kerim 1537’de Avrupa’da ortaya çıktığını görmekteyiz.
İtalyan matbaacı Paganini, Kuran’ı Kerimi ilk kez Venedik matbaasında Arapça basmış ve ardından Latince baskılar de yapmıştır.
İslam dünyasındaki ilk matbu Kurani kerim baskısı ise, Osmanlı coğrafyasında Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’da kurduğu Bulak Matbaasında, 1841 yılında yapılmış ve ilk matbu Türkçe Kurani Kerim çevirisi olarak Müslüman Halkın istifadesine sunulmuştur.
1908’de Meşrutiyet’in ilanıyla hız kazanan Türkçe Kuran çalışmaları, erken Cumhuriyet döneminde en parlak günlerini yaşamıştır.
Cumhuriyet Döneminde Kurani Kerimin Türkçeye Çeviri Çalışmaları
Ülkenin çökmekte olduğunu gören Türk aydınları, 1912 yılında Türk Ocakları adıyla bir dernek kurmuştu. Türk Ocakları, erken Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün himayesine girmiş ve Cumhuriyetin getirdiği yenilikleri Anadolu’da Türk halkına duyuran bir ana merkez olmuştu. Türk Ocaklarının ilk başkanı Hamdullah Suphi’nin, Ankara Erkek Muallim Mektebi’nde 1923 yılında verdiği “Milliyet Düsturları” adlı konferans, genç Cumhuriyetin ve Türk Ocaklıların İslam dinini kendi dilleri olan Türkçe ile okuyup anlaması konusundaki bakışını şu sözlerle özetlemektedir ;
“Efendiler! Milliyetlerin doğmasında son derece yardımı dokunmuş bir hareket vardır ki, buna dini ıslahat namını verirler. Bazı Alman müellifleri çok haklı olarak ‘Dinî ıslahat hareketleri milliyet devrinin başlangıcıdır’ diye iddia ederler. Avrupa milletlerinin uyanmasına büyük nisbette yardım eden bu din hareketi, Protestan milletlerin Roma ile alâkalarını kesmeye sebep oldu; mabede anadilleri girdi. Çünkü Cenab-ı Hakkın Latinceyi, Almancadan, İngilizceden daha iyi anladığına veya daha fazla sevdiğine dair bir iddianın gülünç olduğunu anladılar…”
Yine bir Türk Ocaklı olan Ziya Gökalp, ünlü eseri Türkçülüğün Esasları’nda şunları yazmaktadır : “Dinî Türkçülük, din kitaplarının ve hutbelerle vaazların Türkçe olması demektir. Bir millet, dini kitaplarını okuyup anlayamazsa, tabiidir ki dininin hakiki mahiyetini öğrenemez. Hatiplerin, Vaizlerin ne söylediklerini anlayamadığı bir süreçte yapılan ibadetlerden hiçbir zevk alamaz. “
İmam-ı Azam hazretleri, hatta ‘namazdaki surelerin bile millî lisanda okunmasının câiz olduğunu’ beyan buyurmuşlardır. Çünkü ibadetten alınacak vecd, ancak okunan duaların tamamıyla anlaşılmasına bağlıdır…”
Hak Dini- Kuran Dili
Cumhuriyet’in ilanından sonra ilk Kuran mealini, 1924’te Cemil Said Bey yapmıştı. Latin harfli ilk Türkçe Kurani kerim ise 1934’te Ömer Rıza Doğrul’un yayımladığı “Tanrı Buyruğu” adlı eseri olmuştur. Ancak, ne var ki bu çalışmaların tamamı özel kişilere ait olarak kalmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM) devlet eliyle Kurani Kerimin Türkçe bir mealinin yapılması kararını almıştır. İşte bu karar sonucunda, Elmalılı Hamdi’ Efendi’nin toplam 9 ciltlik ünlü “Hak Dini Kuran Dili” adlı eseri ortaya çıkmıştır.
Cumhuriyet Yönetimi, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” yetişmesini istiyordu. Bu yüzden bilimi, sanatı, felsefeyi ve inancı ve İnsanı oluşturan her ne varsa, hepsini Türk Milletinin kendi ana dili olan Türkçe ile yapılmasına özen göstermiştir. Böylece Kendi Ana dili Türkçe ile Kurani kerimi okuyan ve anlayan; aracılara ve istismarcılara gerek duymayan uygar bir toplumun temelini atmıştır. Ancak “fikri köle, vicdanı köle, irfanı köle nesiller” yaratmak isteyenler dün olduğu gibi her zaman olagelmiş ve Türkçeyi Türk Milletinin yaşamının her alanından dışlamak isteyen yanlış guruplar da her devirde var olmuştur.
Kaynak : Watsapp Sosyal Medya Gurubu.
Not : Bu değerli yazının sayın yazarı, bu yazıyı kendisinin yazdığını bize iletirlerse ismi elbette yazının başlığına eklenecektir. yazı için Yazarımızdan Allah razı olsun.