Son Dakika
Türk-İslam devletlerinde vakfın menşei ve meşruiyetinin temel dayanağı İslamiyet olarak görülmekle birlikte İslamiyet’ten önceki Türk devletlerinde de vakıflar ve benzeri uygulamaların varlığı bilinmektedir. Bir çok Araştırmacı , Uygur Türklerinin dinî kurumlarına ait benzeri uygulamaların varlığı bilinmektedir. 981 tarihli bir Çin kaynağına göre Uygurların ülkesinde fakirlik olmadığını ve maddi bir sıkıntı içine düşen kişiye, bütün toplumun ona yardım ederek yoksulluktan kurtardığı kaydedilmektedir.
Prof.Dr.Ümit KILIÇ
Karşılıksız olarak satın almak için hizmete olan düşünmenin bir kişi olmayan müssesesi, beriden beri Türk-İlmeden rol oynamış, tüm sevilmezlerden yardımcı bir kurumdur. bugünün ulaşımına yönelik hizmetlere yönelik hizmetlere yönelik hizmetlere sahip olunmuştur. Yolların, köprülerin yapımı ve eğitim çalışmaları gibi kamu işleri, hastanelerin yapımı ve fakirlere yardım gibi sosyal yardımlaşmaları, okul eğitim ve öğretim üyeleri ve okulların inşası ve buraya alınmaya yönelik eğitim ve kültüre yönelik, mescit inşası din hizmetleri vakıflar eğitimleri yapılmıştır.
TÜRK DEVLETLERİNDE VAKIF BENZERI UYGULAMALAR
Vakıf sözlük anlamı ile duruşlar, kullanım, ölçüm, alıkoymak ve ayakta manalarını taşır. Eğitim kapsamındaki eğitim kurumları, Allah’ın sahip olacağı ve içinde barındırılabilecek bir eğitime sahip olmak için gerekli olan eğitimlerden yararlanabilecekleri eğitimden yararlanabilecekleri eğitimden yararlanabilecekleri eğitimden yararlanabileceklerdir. Türk-İslam devletlerinde vakfın menşei ve meşruiyetinin temel dayanağı İslamiyet olarak görülmekle birlikte İslamiyet’ten Türk devletlerinde de vakıf benzerleri olduğu biliniyor. Araştırma araştırmacıları, Uygur Türklerinin dinîaa yönelik süt ürünleri hibeleri eski Türk vakıfları olarak tanımlanabilecekler. 981 gün bir Çin’e göre,
İslam dininin temel referansı olan olan Kur’an-ı Kerim’de kurumsallaşmış bir yapı olarak temella ilgili herhangi bir hususi ifade mevcut değildir. Ancak ülkemizdeki hem manevi hem de maddi manevi olmama veren İslam dininin, birlik ve yardımlaşmaları için onlar için emir ve yasakları vardır. Öte yandan gözden alınan bir hadis ise “Bir insanda-i cariyesi, faydalanılan ilim ve dua eden salih bir evlat bırakanlarınki kesilmez” şeklindedir kidir ki bir evlat bırakanlarınki kesilmez” “sadaka-i cariye’yi” vakıf projesi olarak yorumlanmıştır.
OSMANLI DÖNEMİNDE VAKIFLARA ÖNEM VERİLDİ
Emeviler ve Abbasiler devrinde vakıf müessesesi hızla genişlemiş ve nihayet Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulması ise vakıf müessesesinin katbekat güçlenmesine sebep olmuştur. Selçuklu Devleti’nin uyguladığı sosyal ve dinî politika, devletin her tarafında yeniden vakıf temelli birçok dini müessesenin vücuda gelmesi ve bilhassa medreselerin açılmasına yol açtı. Selçuklulardan sonra ortaya çıkan Harezmşahlar, Atabeyler, Eyyûbîler, Suriye Memlükleri ile Anadolu Selçuklu hanedanları, hâkim oldukları yerlerde vakıflara önem verdiler.
Osmanlılar, Anadolu Selçuklu Devleti’nin mirası üzerinde ve onun bir devamı olarak büyüme imkânına sahip oldular. Aynı zamanda kendilerinden önceki diğer Türk ve İslam devletlerinin müesseselerinden de faydalandılar. Nitekim Abbasiler devrinde hukuki esasları tespit edilen vakıf müessesesi, İslam ve Osmanlı dünyasının her köşesine yayıldı. İslam toplumunun siyasi ve iktisadi gelişmesine paralel olan bu çoğalmayı, Maveraünnehir’den Atlantik kıyılarına kadar her tarafta görmek mümkündür.
Mescitler, türbeler, tekkeler, medreseler, mektepler, köprüler, sulama kanalları, hastaneler, kervansaraylar, imaretler, hamamlar vs. gibi birçok dinî ve hayrî tesis, hep vakıflar sayesinde vücuda getirildi. Orhan Gazi’den başlayarak Osmanlı padişahları, sultanları, vezirleri, emirleri ve zengin halk birçok vakıf yapmıştır. Sadece vakıf yapmakla yetinilmemiş aynı zamanda başkaları tarafından yapılan vakıflara da yardımda bulunmuşlardı. Osmanlı Devleti’nin daha ilk kuruluş zamanından başlayan ve devletin siyasi ve mali kudretinin artmasına paralel olarak gelişen vakıfların idare ve denetim sistemi, İlhanlılarda, Anadolu Selçuklularında ve onların yerine geçen beyliklerde mevcut olan sistemden pek farklı değildi.
VAKIFLAR, EKONOMİK FAALİYETLERDE DE BULUNDULAR
Osmanlı Devleti zamanında dönemsel değişiklikler arz etmekle beraber vakıfların gelirleri devletin gelirlerinin yaklaşık üçte biri mertebesine ulaşmıştır. Bu nedenle vakıfların halkla olan ilişkilerinin yanı sıra devlet ve ekonomi ile olan ilişkileri de önem kazanmaktadır. Özellikle iskân politikasında oynadığı rol, desteklediği dinî kuruluşlar, sosyal merkezler ve beledi hizmetler toplumdaki sosyal uyum, sosyal tabakalaşma, toplumsal değişme ve yenileşme faktörleri üzerinde etkilere yol açmaktadır. Vakıflar aynı zamanda ekonomik faaliyetler de yürütmektedirler, vakıf paraları, şehrin ticari ve sanayi merkezlerinde işletilmekte, mevcut ekonomik düzen içerisinde özel ve devlet yatırımının yanı sıra üçüncü bir müteşebbis rolünü de üstlenmektedir. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma açısından da ihtiyaç sahiplerinin değişik temel ihtiyaçlarını gidermeye yönelik faaliyetler vakıflar aracılığıyla yürütülmektedir. Bu yolla gelir dağılımındaki dengesizliğin yol açtığı sosyal problemler bir ölçüde giderilmeye çalışılmıştır.
Öte yandan vakıf kurumlarının birer sosyal güvenlik kurumları gibi çalışma gösterdikleri de ifade edilebilir. Afetler sonucunda bölge insanının yardımına koşma ve zararının tazmini, fakir ve iş göremez kişilerin geçimleri ve diğer ihtiyaçların karşılanması, kimsesizlerin cenaze masraflarının dahi karşılanması vakıflar yolu ile yapılmaktaydı. Akıl hastaları için tedavi merkezleri, yetimler için barınma ve maişet giderleri, esirlerin kurtuluş paralarının tedariki, sahipsiz kızların evlendirilmelerinde çeyiz ve diğer ihtiyaçlarının giderilmesi ve benzeri birçok ihtiyaç alanında vakıfların tesis edildiğini görmekteyiz.
Her ne kadar kuruluş amaçları olarak böyle bir hedefleri olmasa da vakıfların servet dağılımına olan olumlu etkileri göze çarpmaktadır. Devletin haricinde vakıfların da özellikle varlıklı kişilerden fakirlere doğru dikey bir yeniden gelir dağılımı sağladığı görülmektedir. Vakıflar yoluyla servet tam bir geçişlilikle refahın ve hizmetin daha geniş bir tabana yayılmasına sebep olur. Varlıklı kişilerin kapital birikimlerinin -en azından- bir kısmı, toplumda orta ve düşük hâlli insanların kullanımına sunulmuş olur. Ancak vakıfların yürüttüğü han, hamam, cami, kütüphane, aşevi ve benzeri hizmetler toplumun tümünü zengin–fakir ayrımı yapılmadan kapsayan ve servet dağılımının dikey olduğu kadar yatay bir şekilde de dağılmasına neden olan hizmetlerdir.
VAKIFLAR, DEVLETİN EKONOMİK YÜKÜNÜ HAFİFLETİYOR
Vakıf kurumu sadece fakirleri doyurmak değil toplumsal kaynaşma ve dayanışmayı sağlayan bir amaca da hizmet etmektedir. Bir başka açıdan bakılacak olursa İslam kültüründe her ne kadar kurallara uygun kişisel kazanç için bir sınırlama olmasa da servetin tek veya birkaç elde toplanmasına çok sıcak bakılmaz. Bu anlamda Osmanlı Devleti’nde zekât, sadaka, infak ve yer yer diğerleri kadar olumlu bir anlam ifade etmemekle birlikte müsadere uygulamaları bunun engellenmesinin yollarından biridir.
Ancak ne vergi olarak ağır gelebilecek, ne de müsadere gibi kötü bir durum olarak algılanmayacak yegâne servet dağılımı projesi vakıf yolu ile yapılan hayırlardır. Dolayısıyla Osmanlı Devleti, servetin tek elde toplanmasının önüne geçmek ve toplumun genelinin bazı kişilerde biriken bu kapitalden faydalanması için vakıfları desteklemiştir. Vakıf mülklerinin çoğunun gayrimenkul olması ve vakfın süresiz olarak gerçekleşmesi menkul ve kısa süreli diğer yardımlara göre servet dağılımı projesinin daha iyi yürütülmesini sağlamıştır. Vakıflar yoluyla beledi hizmetlerin görülmesi devletin ekonomik yükünün hafiflemesine sebep olmaktaydı. Refah açısından önemli bir hususta insanlar için yeni istihdam alanlarının yaratılmasıdır.
VAKIFLAR, BİR SOSYOPOLİTİK DENGE UNSURUYDU
Özellikle vakıflar yolu ile gerek ilmiye sınıfı için ve gerek mimar ve marangoz gibi kalifiyeli zanaatkârlar için önemli istihdam alanları doğmuştu. Memuriyet, tarım ve küçük sanayi işletmelerine dayalı ticaret alanlarının yanı sıra vakıflar yolu ile yeni iş sahaları ortaya çıkmıştı. Vakfın yönetim ve idari fonksiyonları da önemliydi. Türk-İslam devletlerinde kamu hizmetlerinin vakıflar yolu ile gerçekleşmesi merkezi yönetimin kolay bir şekilde yürümesine sebep olmaktaydı. Devlet burada sadece kontrol ve organizasyon görevi yürütmekte, vakıflar finans sağlamakta ve devlet bu finansın hangi koşul altında kimler tarafından nasıl arzu edilen müesseseye dönüşeceğine dair zemini oluşturmaktaydı. Bunun sonucunda Türk-İslam devletleri o dönemler için hayati bir öneme sahip olan askerî ve güvenlik hizmetlerine daha çok bütçe ayırabilmekteydiler. Askerî sınıf devlet tarafından tımar sistemi ile istihdam edilmekte iken medreseli ilmiye sınıfı da vakıflar yolu ile istihdam edilmekte ve böylece kalemiyye ve seyfiyye (askerî) sınıfları arasında bir sosyopolitik denge sağlanmaktaydı. Ayrıca zengin kişilerdeki zenginliklerini teşhir etme duyguları bu yolla tatmin edilmekte, varlıklı kişiler ve idareciler ile sıradan halk arasında vakıflar ve hizmetleri vasıtasıyla hissi bağlar kurulabilmekteydi. Böylece toplumda oluşabilecek servet düşmanlığı ve benzeri birtakım tepkilerin de nispeten önüne geçilebilmekteydi.
Yararlanılan Kaynaklar:
KAYNAK : https://www.turkgun.com/turk-islam-tarihinde-vakif-medeniyeti-makale-156489?fbclid=Iw
BENZER HABERLER