Kaya ATABERK
ÇİN YALANLARI, TÜRK GERÇEKLERİ
Uygur Türklerinin kadim vatanı Doğu Türkistan, 1949’dan beri Çin’in kesin işgali altındadır. 1955’ten itibaren de Çin Halk Cumhuriyeti’ne, Şinjiang-Uygur Özerk Bölgesi adı altında ilhak edilmiş bulunmaktadır. Çin devletine ve tarihçilerine göre bu bölge tarihin en eski çağlarından beri Çin toprağıdır. Uygurlar başta olmak üzere, burada yaşamakta olan Kazak, Kırgız, Tatar, Özbek, Salur gibi Türk boyları etnik azınlıklardan ibarettirler. Özellikle Uygurların, en temel insan haklarına dair olan talepleri bile Çin tarafından dinci aşırıcılık ve/veya etnik ayrılıkçılık olarak tanımlanır. Sanki Uygurlar tarihte yoktur ve Çin Halk Cumhuriyeti’ni parçalamak için “dış güçlerin” kışkırttığı tarihsiz bir etnik gruptur! Yine Çin’e göre Doğu Türkistan ismi de tarihte yoktur. Bu da Türkler tarafından uydurulmuştur!
Bu Çin yalanlarının karşısında, Türk gerçekleri var: Doğu Türkistan da Uygurlar da gökten zembille inmemiştir. Uygurlar sonradan ortaya çıkarılmış, nevzuhur bir etnik grup değildir. Kökleri tarihin derinlerine inen bir Türk boyudur. Aynı şekilde, Doğu Türkistan da tarih boyunca Türklerin yönettiği ve yaşadığı topraklardır. Türklerin anavatanının ayrılmaz bir parçasıdır. Biz Türkiye Türkleri de dâhil olmak üzere, tüm Türk dünyasının tarihsel, kültürel ve dilsel bağlarının, hatta köklerinin olduğu özbeöz bir Türk vatanıdır burası.
Gerçi, Doğu Türkistan hakkındaki Çin iddialarını çürütmek ve buranın tarih boyunca sadece ve sadece “Doğu Türkistan” olduğunu kanıtlamak için, Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig” ve Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” kitapları bile yeterlidir. Türk kültürünün bu iki temel tarihsel hazinesi de bugün Doğu Türkistan adını verdiğimiz vatanımızın kalbi olan Kaşgar’da, Türk bilginlerince yazılmıştır. Doğu Türkistan’ı yöneten Türk hükümdarlarına sunulmuştur. Türk kültüründe ilk yazılı edebiyat, ilk kapsamlı devlet örgütü, ilk hukuk sistemi burada oluşturulmuştur. Doğu Türkistan sırf bunlarla bile kadim Türk yurdudur, Uygurlar da buranın tarihsel sahibidir.
TARİHİN DERİNLİKLERİNDEN GELEN TÜRK HALKI: UYGURLAR
Doğu Türkistan, tarihin eski devirlerinden itibaren, Türk devletlerinin egemenliği altında bulunmuştu. Hun İmparatorluğu’nun Doğu Türkistan’a hâkim olduğu bilinmektedir. Hunların tarih sahnesinden çekilmesinin ardından, bölgenin yeni egemenleri, Hunların ardılları olan Göktürkler olmuştur. Tarihte Uygur adı da ilk olarak bu dönemde duyulur. Orhun yazıtlarında adı geçen Dokuz Oğuzların da Uygurlar olduğu bilinmektedir. Uygurlar; Orhun, Selenge ve Tola boylarında, yani Göktürk Devleti’nin kalbinde yaşarlar. Fakat Göktürklerin yıkılmasında da Uygurların önemli bir etkisi olmuştur.
Uygurlar, Göç Destanı’na göre Hun hükümdarlarından birinin kızıyla, bozkurt görünümündeki Tanrı’nın çocuklarından türerler. Uygur adının kelime anlamı ise “uy-” kökünden gelmektedir. Buradan birbirine “uyan” yani ittifak yapan 10 boya, On Uygurlar adı verildiği düşünülür. Aynı zamanda yerleşik hayata ilk kez geçen Türk boyu olan Uygurların adının, “yerleşik-medeni” gibi bir açıklaması da vardır ki bu da “uy-” kökünden türeyen “uyumlu”, “uygar” gibi kelimelerle örtüşür. Gerçekten de Uygurlar, o kadar uygardır ki Çinlilere kitap basmayı da öğretmişlerdir. Bugün Çinlilere atfedilen bu keşif aslında uygarlığa yapılmış en büyük Uygur katkısıdır!
Uygurların dili için eski metinlerde, “Türk tili” ve “Türk-Uygur tili” ifadeleri geçer. Müslümanlıktan önce Budizm’i, Maniheizm’i ve Nasturi Hıristiyanlığı benimsemişlerdir, Bu din ve medeniyet dairelerinde de önemli kültür eserleri vermişlerdir. 5. ve 6. yüzyıllar boyunca Hoten ve Turfan, Budizm’in kültür merkezidir. 9. yüzyılda ise yine Turfan, Maniheizm’in ve Nasturiliğin de odağı olmuştur.
Doğu Türkistan, “kariz” adı verilen yeraltı su kanallarının da ilk kez Uygurlarca inşa edildiği bölgedir.
Uygurlar, Göktürklerden ilk ayrıldıklarında, başlarında “Erkin” unvanlı liderler vardır. İlk kez 648 yılında, kendilerini bağımsız bir devlet olarak kabul ettirmişlerdi. Liderleri İlteber, kendini “kağan” ilan etmiştir. Uygur Devleti’nin asıl kuruluşu ise 744 yılındadır. Orhun kıyısındaki Ordubalık başkent yapılmış, Kutluk Kül Bilge, kağan olmuştur. Uygurlar, Kırgızların baskısı sonucunda, 845 itibariyle Turfan’a göç ederek, merkezlerini buraya taşımışlardır. Diğer bir kısım Uygur da Kansu’da örgütlenerek Sarı Uygurlar adını almıştır.
TURFAN-UYGUR (İDİKUT) DEVLETİ’NDEN, KARAHANLILAR’A VE MOĞOL İSTİLASINA
Turfan-Uygur Devleti’nin kuruluşu, Mengli Kağan’ın 856’da “Uluğ Tengride Kut Bolmuş Alp Külüg Bilge” unvanıyla tahta çıkmasıyla olmuştur. Bu dönemde Uygurlar, ilk kez İslam’la tanışmaya başlamıştır. Devlet, 1209’daki Moğol istilasına kadar ayakta kalacaktır. Sonrasında ise Moğol İmparatorluğu’na bağlı olarak varlığını sürdürecektir.
Diğer taraftan, 840’ta bağımsızlığını ilan eden Karluk Türklerinin yabgusu da “Karahan” unvanıyla hükümdar olmuş, böylelikle tarihin ilk Müslüman Türk devleti olarak anılan Karahanlılar Devleti de sahneye çıkmıştır. 893’te başkentlerini Balasagun’dan Kaşgar’a taşımışlardı. 920 yılında Karahanlı hakanı Satuk Buğra Han, Abdülkerim adını alarak İslam’a geçmiştir. Kabri Kaşgar’dadır.
Karahanlılar Devleti’nin ahalisi içinde, eski Uygurlar ile Karluklar bir aradadır. Bu birliktelik sonucunda, Karluk lehçesinin etkisiyle Uygur Türkçesi şekillenmeye başlamıştır. Uygurca, bugün Özbekçe ile beraber Türkçenin Güneydoğu-Karluk Grubunu oluşturmaktadır. Bu gelişim, Cengiz Han’ın oğlu Çağatay’ın kurduğu devletin dili haline gelecek ve onun adıyla anılacak olan Çağatay Türkçesiyle tamamlanacaktır. Özbek ve Uygur Türkçeleri, karşılıklı anlaşmanın son derece kolay olduğu bir yakınlıktadır. Belki Azerbaycan ve Türkiye Türkçelerinden bile birbirine daha yakın denilebilir.
Kutadgu Bilig (1070) ve Divan-ı Lügat-it Türk (1074), Karahanlılar döneminde yazılmıştır. Bu kitapların içeriğinden de anlaşılacağı gibi, Karahanlılar’da devlet yönetmek bir bilim olarak ele alınmış, bürokrasi ve diplomasi geliştirilmiştir.
1209’da, Uygur hükümdarı Cengiz Han’a karşı çıkmak yerine, ona katılmayı tercih eder. Cengiz Han’ın ölümünden sonra Doğu Türkistan, Cengiz Han’ın oğullarından Çağatay’a kalınca, buralar Çağatay Devleti’nin toprağı olmuştur. 1266’da Çağatay prenslerinden Mübarek Şah, Doğu Türkistan’a tamamen egemen olurken, aynı zamanda Müslüman da olmuştur.
TİMURLULAR VE HOCALAR YÖNETİMİ DEVİRLERİ
Fakat Çağatay Devleti de kendi içinde taht kavgalarıyla zayıflayacak ve parçalanarak ortadan kalkacaktır. Çağatay Devleti yerine kendi imparatorluğunu kuran Emir Timur, Doğu Türkistan’ı da egemenliği altına almıştır. 1399 ve 1400’de, Timur’un emriyle Doğu Türkistan’a giren torunu Mirza İskender, Kaşgar, Hoten gibi önemli şehirler başta olmak üzere, Doğu Türkistan’ı Timurlu Devleti’ne katmıştır.
Timurlular devri, hem dil hem de kültür açısından tam bir birlik oluşturmuştur. Ali Şir Nevai ve Uluğ Bey’in etkisi Doğu Türkistan’a da yayılmış, burayı da geliştirmiştir.
Bu dönemde, Hazar Denizi’nden Çin’e kadar, şimdiki Doğu Türkistan’ı da kapsayan tüm bölgeye, Türkistan denilmektedir, Batılı gezginler buraya “Büyük Türkiye” yani Çağatay Türkçesiyle “Uluğ Türkistan” derler. (Küçük Türkiye ise Anadolu ve Rumeli’dir.) Timur Devleti’nin dağılmasından sonra Türkistan’ın geneline, Şeybani Han ve Özbekler hâkim olmuştu. Fakat Şeybaniler Devleti de 1512’de parçalanmıştı ve Buhara, Hive ve Hokand Hanlıkları kurulmuştu. Doğu Türkistan yani Kaşgar ve Turfan bölgesi de siyasi istikrarsızlık içinde kalmıştı. Her şehir bağımsız birer devlet gibi davranmaktaydı.
Buna bir çözüm olarak Mahmud-ı Azam adlı Nakşibendî şeyhinin torunları davet edilerek, ülkenin birleştirilmesine çalışılmıştır fakat “Hocalar” olarak adlandırılan bu şeyhler, başarılı olamamıştır. Esas Hocalar Dönemi, 1559 ile 1591 arasındadır. Bu dönemde, Doğu Türkistan’ı doğrudan yönetmişlerdir ancak Hocalar Yönetimi 1757’deki ilk Çin işgaline kadar kısmen ve parçalı olarak sürmüştür. Fakat bu istikrarlı bir dönem değildir, Hocalar, birbiriyle mücadele ederken, zaman zaman da Çin’le çatışmışlardır ancak parçalanmış haldeki Doğu Türkistan Çin’e direnemeyecektir.
İLK ÇİN İŞGALİ: 1759
Çin, çok eski zamanlardan beri Doğu Türkistan’da egemen olduğunu, burada idari teşkilatlar kurduğunu iddia eder. Burada önemli bir çarpıtma vardır. Gerçekten de Çin, İpek Yolu’nun kontrolü için dönem dönem Doğu Türkistan içlerinde karakollar kurmuş ve asker göndermiştir ama bunlar sadece İpek Yolu’nu denetlemekle kısıtlı kalan askeri birimler olmuş ve idari teşkilat kurulmamıştır.
751 Talas Savaşı’nda Araplara yenilen Çin, bu karakollarından da vazgeçmek ve bölgeden tamamen çekilmek zorunda kalmıştır. Doğu Türkistan yaklaşık bin yıl(751-1759 arası) boyunca, bölgede bir Çin varlığı görülmeyecektir. Çincede “Yeni Sömürge” anlamına gelen ve 1884’ten sonra kullanılmaya başlanan “Sinkiang” adlandırması da bu tarihsel perspektiften anlam kazanır: Doğu Türkistan, Çin için “yeni” bir işgal ve sömürü alanıdır.
Çin’in Doğu Türkistan’ı ilk kez kapsamlı olarak işgali 1757’dedir. Çinli generaller Fu-Te ve Choa Hui, Hocalar Devri’nin parçalanmış ve zayıflamış Doğu Türkistan’ını bu kez zorlanmadan işgal etmişlerdir. Çin, şiddetli bir zulüm devri başlatmıştır. Buna karşı Hocalar liderliğindeki halk, ilk kez 1765’te Kumul ve Turfan’da isyan etti. Dönem dönem tekrar eden isyanlar kimi zaman başarılı olsa da bu başarılar da kalıcı olamamıştır. İsyanlar, Yakup Bey’in Çinlileri püskürtüp, Kaşgar-Doğu Türkistan Hanlığı’nı kuracağı 1867’ye kadar sürecektir.
KAŞGAR (DOĞU TÜRKİSTAN) HANLIĞI VE 1877’DE İKİNCİ ÇİN İŞGALİ
Yakup Bey, 1820’de Taşkent yakınlarında doğmuş ve Hokand Hanlığı’nın önemli komutanların biri olmuştur. Doğu Türkistan’a askeri görevi dolayısıyla gitmiş ve burada da önce askeri lider, sonra da hükümdar olmuştur. 1867’de Çinlileri Doğu Türkistan’dan çıkardıktan sonra “Han” unvanını almış ve bağımsız Kaşgar-Doğu Türkistan Hanlığı’nı kurmuştur.
Gerçi eskiden beri, Türkistan’ın doğusu ile batısı arasında Tanrı Dağları bir doğal sınır teşkil etmektedir ama buna rağmen bir Doğu ve Batı Türkistan ayrımı yoktur. Doğu Türkistan kavramı, Rus Çarlığı’nın, Türkistan’ın batısını işgal etmesinden sonra kullanılmaya başlanmıştır. Yakup Han, 1871’de Urumçi’yi de ele geçirerek Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını ve bütünlüğünü sağlamıştır. Bu gelişmenin ardından, Doğu Türkistan; Çin’den başka Rusya ve İngiltere’nin de dahil olduğu bir sorun haline gelecektir. Osmanlı İmparatorluğu da bu meselede önemli bir rol oynayacaktır.
Yakup Han, batıdan Rusya’nın, doğudan Çin’in baskısı altında kalmıştır. Buna karşın, Rusya’yla iyi ilişkiler geliştirmeye çalışmış, 1872’de Ruslarla serbest ticaret anlaşması yapmıştır. Fakat Rusya, Batı Türkistan’daki Türk hanlıklarını işgal etmişken, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını istememektedir.
Hindistan’a yerleşmiş bulunan İngilizlerse, Doğu Türkistan’a buradan yola çıkarak müdahil olurlar. Doğu Türkistan’ı Rusya’ya karşı, Afganistan gibi bir tampon bölge olarak değerlendirmek İngilizlerin bir kısmının yaklaşımıdır. Yakup Han da bu konuda isteklidir. 1874’te bir serbest ticaret anlaşması da İngilizlerle imzalanır.
Yakup Han, diğer taraftan Osmanlıların da desteğini almak ister. Yeğeni Seyyid Muhammed Yakup Han Töre’yi Fevkelada Elçi olarak İstanbul’a gönderir. 1873’te İstanbul’da elçinin Sultan Abdülaziz’den yardım istemesinin ardından, Doğu Türkistan kağıt üzerinde de olsa Osmanlı himayesine girer. Kaşgar’da, Sultan Abdülaziz adına sikke bastırılır, hutbe okunur. Osmanlı’nın gönderdiği fiili destek ise maalesef bazı subayları yardıma göndermekle sınırlı kalacaktır.
Sultan Abdülaziz’in, elçiye tavsiyesi İngiltere’nin desteğini sağlayıp, Rusya’yla iyi geçinmeleridir. Zaten yapabileceği çok fazla bir şey de yoktur… 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) yaklaşmaktadır. İşin kötüsü, dünya siyasetinin dengeleri de altüst olmuştur. Almanya, birleşik bir güç olarak Avrupa’nın kalbinde ortaya çıkınca, İngiltere’nin, Rusya’ya karşı Türkiye’yi destekleme siyaseti değişmiş, Almanya’ya karşı Rusya ile ittifaka dönüşmüştür. Böylece İngiltere, Türkiye karşısında Rusya’yı önce serbest bırakmış, ardından da karşı tarafa geçmiştir. Aynı değişimler, Doğu Türkistan’da da etkisini gösterecektir.
Rusya, Doğu Türkistan’ı ve Yakup Han’ı, Türkiye ile savaşta kendisine arkadan saldıracak bir güç olarak görmüş ve Çin’i desteklemeye başlamıştır. İngiltere’de de Osmanlı’ya karşı Rusya’yı serbest bırakma yanlıları ağır basmış, Doğu Türkistan’ı onlar da desteklememiştir.
1876-1877 kışında Çin ordusu, General Tso liderliğinde Doğu Türkistan’a saldırır. Mayıs ayında da Turfan’a girer. Yakup Han da 1877’de aniden ölür. Moral çöküntüsü ya da zehirlenme sonucu öldüğü tartışması hâlâ sonuçsuzdur. Yakup Han’ın ölümünün ardından oğulları birbirine düşünce, Çin’in işi çok daha kolaylaşır. Çin ordusu Kaşgar’ı da alır. 1878’de tüm ülke işgal edilmiştir. General Tso yönetiminin ilk işi etnik yapıya müdahale etmek olmuştur. Bir taraftan Uygurlar katledilirken, diğer taraftan da Doğu Türkistan’ı Çinlileştirme politikası uygulanmıştır. Aslında General Tso, Şi Jinping’in gerçek atasıdır…
1884’te Doğu Türkistan, “Sinkiang” (Yeni Sömürge) adıyla Çin’e ilhak edilir ve bir Çinli genel valinin idaresine verilir. Bu tam sömürge idaresi, 1911’de Birinci Çin Devrimi ile Mançu Hanedanı’nın devrilmesine ve Çin Cumhuriyeti’nin Kuomintang’ın (Milliyetçi Çin Partisi) iktidara gelmesine kadar sürecektir. Ardından gelen kaos ortamında, iki kez bağımsızlık girişimi olacak fakat 1949’daki Komünist Devrim’den sonra kesin işgal ve ilhakla bugünkü sömürge idaresi kurulacaktır.
SONUÇ: UYGURLAR KADİM TÜRK BOYUDUR, DOĞU TÜRKİSTAN KADİM TÜRK TOPRAĞIDIR!
En son değerlendirmede, karşımızda en eski Türk boylarından biri olan Uygurların vatanı olan, yine en eski Türk ülkelerinden birinin binlerce yıllık tarihi durmaktadır. Bunlar inkâr edilmesi ne bilimsel, ne siyasal, ne de vicdani açılardan mümkün olabilecek somut gerçeklerdir.
Çin, Uygur dilini ortadan kaldırmaya, Doğu Türkistan’daki binlerce Türk eserini yıkmaya ve nihayet insanları toplama kamplarında fiziksel olarak ortadan kaldırmaya girişse de hakikat budur.
Tarihte Avrupalı sömürgeciler, Amerika’nın esas uluslarını katlederken nasıl uydurma bir tarih yazdılarsa, koskoca kıtanın kendileri geldiğinde “neredeyse bomboş” olduğunu yüzsüzce uydurdularsa ama gerçeklik onlarca ulusun ortadan kaldırılması ve milyonların soykırım ile imhası ise, Doğu Türkistan’da Çin’in yaptığı da bunun bir tekrarından ibarettir.
Uygur soykırımı, her şeyden önce zihinlerden bu binlerce yıllık tarihi silerek başlamıştır. Tarih “temizliği” en vahşi etnik temizlik yöntemlerinden biridir. Bilinçlenmek, Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri için olduğu kadar kendi Türklüğümüz bir yana, insanlığımız için atabileceğimiz ilk adımdır.
KAYNAK : www.facebook.com.10158227694085823&set=a.10150107529055823&locale=tr