Son Dakika
Nurale GÖKTÜRK
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM !
Tarihin akışına paralel olarak meydana gelen göçler, neredeyse, insanlık tarihi kadar uzun geçmişi teşkil eder. Binlerce yıl önce, orta Asya’dan, göç eden Atalarımız, Anadolu’yu mesken edinmişlerdi. Gerek Orta Asya’dan, gerekse, Dünyanın çeşitli bölgelerinden, Anadolu’ya göç akımı, halen devam ede gelmektedir.
Benim burada sizinle paylaşacağım göç hikâyesi, yakın tarihimizin en ağır göç olaylarından biri. Bu göç yine Orta Asya’dan, Anadolu’ya gerçekleşmiş olup, içinde sayısız gizler bulunduran yüz yılın göç kafilesinin gerçek hikâyelerini içermektedir. Dünyanın neresinde olursanız olun ve ya kim olursanız olun Doğu Türkistan diye bir Ülkenin varlığından az, çok haberiniz olmuştur. Tanrı dağlarının zirvelerinden ölümle burun buruna yaşam mücadelesi vererek, aylarca yol katleden, umut yolculuğunun neler getirip, neler götürdüğünü tam olarak ne anlamak, ne de anlatmak imkânsız. Fakat biz burada bir devrin yaşayan tanıkları olarak, yaşantımıza damgasını vurmuş olan göç hikâyelerini, Siz sevgili okurlarla paylaşacağız. Siz merak ettiniz mi? Bilmem, ama gerçekten merak etmeye değer. Öyleyse can kulağınızla dinleyin, “Tanrı Dağından, Erciyesin Eteklerine kadar uzanan göç hikâyemizi.
İzler vardır tarih sayfalarında yüz yıllarca okunur. Kimilerinden yaşanmışlığın izi olarak geriye bir resim, bir isim, bir hikâye kalır. İzler vardır mezar taşlarından adları okunsa da silinmiş, ama izler vardır kumlarla savrulmuş yaşantısından bir kalemlik imzası, bir cümlelik imlası bile kalmaz. Destansı izler vardır, bir meşale misali yanan sönmeyen. Ve yeri, zamanı gelince de kıvılcımlar gibi parlayan, yeni baştan tutuşup alevlenen. İzler vardır ki, destanlara, şiirlere, şarkılara, tarihi hikâye ve romanlara konu olur, anlatırken ve dinlerken içine gömülür insan. O izlerde kaybolur, var olur yeni baştan, yaşar, yaşatır, kimi zaman.
İzler ve iz bırakanlar hakkında yazılanlar çizilenler az değil elbette. Çünkü gerçekten iz bırakmaya değer bulduklarını âlimler ve kalemkeş usta sanatkârlar anlatırlar, yazıp, çizerler. Destanların, romanların tarihi belge ve bilgilerin yapraklarında okunur yıllar sonra isim bırakan kahramanlar…
Aynı zamanda Doğu Türkistan’da kalan halk, yarım asrı geçen süre içinde, mezalime baş eğmemiş, akıl almaz zulme, işkenceye, baskılara asimile edilme politikasına rağmen, öz kültür zenginlikleri ile var olma mücadelesi vermişlerdir. Dillerini, dini kültürlerini, milli örf ve adetlerini, gelenek ve göreneklerini koruya gelmişlerdir. Düğün törenleri, doğum ve ölüm arasında yaşadıkça yaşattıkları örf adetleri ile köküne bağlı kalmayı başarmışlardır.
Öte yandan, Doğu Türkistan da bütün zor şartlara rağmen okuyup, birer aydın olan kalemkeş üstatlarımız ise, büyük hizmetlere imza atarak, doğu Türkistan tarihine ışık tutan önemli eserler meydana getirmişlerdir.
Babalarından ve dedelerinden aldığı vasiyetler ve nasihatleri, çok yerinde değerlendirmişler, tarihin karanlık geçmişine ışık tutacak izler bırakabilmek için, bu uğurda acımasız Çin zulmünü ve ölümü göze alma pahasına, didinip çalışarak gelecek kuşağa hazine niteliğinde eserler bırakmışlardır. Bu güzide aydınlarımızdan biri olan, Hamit Sabit Bey ve çalışma arkadaşlarının çok kıymetli eseri: “Uygur örf ve adetleri” nin, yayımlanıp yasaklanmasından önce, örnek bir eser olan 420 sayfadan oluşan Abddurrahim Ötkür beyin miras bıraktığı eser, “İZ” adlı romandır. Uzun yıllardan beri Doğu Türkistan’da yaşanan iç kargaşa ve vatanlarını terk etmek zorunda kalarak, Sovyetler birliği başta olmak üzere, çeşitli ülkelere göç etmiş olan, vatan evlatlarının unutulduğunu konu alan geniş kapsamlı bir kitaptır.
Onun hemen ardından yayınlanan üç ciltlik “ Ana yurt” adlı kalın hacimli tarihi eser, yayınlandıktan kısa bir süre sonra yasaklanan tarihi roman dizisidir. Abdurrahim Ötkür beyin kaleme aldığı “Uygurlar tarihi” gibi bulunmaz birer tarihi hazine olan esereler, vatanın içinde hala şuurla, bilinçle, ölümü, zindanı ve ağır bedeller ödemeyi göze alarak, Çinlilere ve komünizme övgü yağdırma pahasına da olsa asıl maksadını anlatan çalışmalar elimizde bulunmaktadır. Bu materyalleri tek, tek dünya dillerine çevrilerek, okurları ile buluşturmak insanlık âlemine düşen en büyük görevdir.
Abdurahim Ötkür kitabın girişinde şu vecizeye yer vermiştir.
“Adımların ardından kalan izler, birilerinin önden gittiğinin işaretidir” “Kaşgarlı Mahmut”
İZ ŞİİRİ ( Orjinal Uygur Türkçesi ile)
Yaş iduk uzun seperge atlanıp manganda biz,
Emdi atka mingudek bopkaldi ene nevrimiz.
Az iduk müşkül seperge atlinip manganda biz,
Emdi çong kervan atalduk, kaldurup çöllerdi iz.
Kaldi iz çöller ara, gahi davanlarda yene,
Kaldi ni, ni arsılanlar deşti çölde kevrisiz.
Kevrisiz kaldi dimenğ yulgun kızargan dalida,
Gül çiçekke pürkünür tangla baharda kevrimiz.
Kaldi iz, kaldi menzil, kaldi uzakta hemmisi,
Çıksa boran, köçse kumlar, hem kömülmes izimiz.
Tohtimas kervan yolida gerçi atlar bek oruk,
Tapkusi bu izni bir kün, nevrimiz ya evrimiz
İZ ŞİİRİ (Türkiye Türkçesi)
Genç idik, uzun sefere atlanıp çıkkanda biz,
Şimdi ata binecek, oldu torunlarımız.
Az idik zorlu sefere atlanıp giderken biz,
Şimdi büyük kervan anıldık, bıraktık çöllerde iz.
Kaldı iz çöller ara, gahi zirvelerde yine,
Kaldı, Nice Arslanlar ıssız, çöllerde kabirsiz.
Kabirsiz kaldı deme, ılgın kızarırken yaylada ,
Gül çiçeğe bürünür, yarın baharda kabrimiz.
Kaldı iz, kaldı menzil, kaldı uzakta cümlesi,
Çıksa boran, göçse kumlar, hiç gömülmez izi’miz.
Beklemez kervan yolunda gerçi atlar çok zayıf,
Bulacak hiç olmasa, bu izleri NEVRİMİZ YADE EVRİMİZ
( Nevre= Torun, evrimiz = Torunlarımızın çocukları
(Abdurrahim Ötkür’ün İZ Roman: Mukaddime sayfa-1 )
Diyor büyük düşünür, şair ve mütefekkir Abdurahim Ötkür İZ adlı romanında dönemin facialı geçmişini anlatırken, memleketin bu durma düşmesine sebep olanların hatalarına değiniyor. “Kurunun yanında yaşta yanar” misali, yangınlar diyarı doğu Türkistan’ın tarihine çekilmiş olan çelik perdenin inmesinde rol oynayanların gafletine değinirken, mücadeleci kahramanlarımızın direnişlerini anlatıyor.
İçinde bir milleti temsil eden her türlü temel temaya da değinen “İZ” adlı eser, Doğu Türkistan’ın son yüz yıldaki çöküşünü konu edinmiş, çok önemli bir çalışma.
Her konuda olduğu gibi edebiyat konusunda da en verimli çağlara damgasını vuran doğu Türkistan, kahramanlık destanları yerine, halkın çığlıklarını döküyor mısralarına. Abdurrahim Ötkür son yüz yıl boyunca göçlerde iz bırakıp vatanlarını terk etmek zorunda kalan zamanın her yaştaki o dönem kuşaklarından bahsederken, kendilerinden sonra izlerini bulacak olan neslin elbet bir gün Atalarının bıraktığı izler üzerinden vatanına döneceğine inancı tamdır. Ve şöyle anlamlı bir giriş yapıyor büyük yazar “İZ” adlı romanına:
Aziz okurlarım;
İşte böyle gazellerin yankılanarak, sonsuzluklarda gömülmez izler bırakıp yola düşen kervanların, yol başladığı yıllarda belki siz henüz doğmamıştınız. Belki de doğmuştunuz da, ince bir dalın çubuğunu at edip oynamakta idiniz, kim bilir? Belki de o ayaklanmaların birinde Sizde geniş meydanlarda kılıç oynattınız…
Ya ki, engellere göğsünüzü siper edip aşarak, masallardaki ağzından ateşler saçan ejderhalar yığınına karşı kendinizi atarken, bedeninizin bir yerleri hafiften sızlamıştır da kendinizi, şirin uykulara dalmış gibi hissetmişsinizdir. Şimdilerde bedeninizdeki yara izlerini her gördüğünüzde, o günleri hatırlayıp, acı, acı gülümsüyorsunuz kimbilir, belki de… Az önce tatlı şakalar yaparak sizi güldüren yanınızdaki safdaşınızı çalıların dibine gömerken gayri ihtiyari, gözlerinizden, damla, damla yaşlar dökülmüştür… Ve ya ki karanlık mağaraların yuttuğu kader arkadaşlarınızı her hatırlayışınızda, yürek bağrınız ezilip gidiyordur.
Ah! O giden başlar, dökülen yaşlar, derya, derya akan kanlar…
Evet, öyle! bunların hepsi geçmiş, hepsi tarih, hepside aydınlık dünya için olup biten gerçek işler!. Çünkü o yıllarda dünya çokta karanlık idi. Bu zifiri karanlıktan kurtulup, aydınlıkları göre bilmek için pek uzun menzilleri aşarak, yer gök arası uçurumlardan geçmek gerekiyordu. Sanki Rusların ünlü yazarlarından Maksim Gorki nin dediği gibi: böylesine çetin yolları aşarken, göç eden kafileye, fedakâr, yol başlayıcılar lazımdır.”
Diye sözlerine devam etmiş, son yüz yılımızın adı sönmez, tarihçi yazarlarımızdan, merhum şairimiz, Abdurahim Ötkür beyefendi “İZ” adlı meşhur yasaklı eserinde.
Diğer bir yazar da (VE. GE. YAN) “Cengiz Han” adlı eserinde, zalimlerin, zorbaların, talancıların, zulmünün ve milletimizin tarihini anlatırken.
“Kanadı olmayan Kartal’a gökler nafile. Atı olmayan yiğit’e ise, meydanlar nafile. ”diyor.
Ve yine şöyle devam ediyor sözlerinin başında. Bir milletin tarihinde, tarihin akışına paralel olarak kayda değer olayların içinde olan şahsiyetler, yaşanılan, unutulması imkânsız olayları yaşayanlardan biri eli kalem tutuyorsa mutlaka en güzel şekilde kendisi yazmalı. Kendisi yazamıyorsa çok usta bir kalem ehline yazdırmalıdır. Şayet böyle bir tarihi vaka yazılmada o unutulmaz tarihin tanıkları ölüp giderlerse, tıpkı çok değerli mücevherler, eski bir kaftanın içine sarılıp gömülmüş ve izleri kaybedilmiş gibi olur,demektedir.
KAYNAK : https://igedud.org.tr/konudetay/tanri-daglarindan-erciyesin-eteklerine-goc-39?fbclid=I
BENZER HABERLER