Son Dakika
İbrahim KIRAS
Türkiye’de geçmişinde bir “göç” hikâyesi olmayan aile herhalde pek azdır. Ne de olsa Rumeli ve Kafkaslardan gerçekleşen göç ve sürgünlerle bu topraklara gelenler nüfusun ciddi bir kısmını oluşturuyor. Ülkenin hemen her tarafında…
Buna rağmen ülkeyi yönetenler bu konuda ne kadar hassaslar, tartışılır.
Önce tarihi malûmatı hatırlatalım: Sadece 93 Harbi’nde Balkan coğrafyasından Anadolu’ya göç etmek zorunda kalanlar 1 milyon kişiydi. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar katliamlardan kurtulmak için Rumeli’deki ata topraklarını terk etmeye mecbur kalan Müslüman ahalinin sayısı 4 milyon civarındadır.
Rumeli’de yaşananların benzeri Kafkaslarda da yaşandı. Rus işgaline ve katliamlara karşı sürdürülen destanî mücadele en sonunda İmam Şamil’in esir düşmesiyle sona ermiş, başta Çerkesler olmak üzere bölgenin Müslüman toplulukları anavatanlarını terk etmeye zorlanmışlardı.
21 Mayıs 1864’te başlayan “Büyük Sürgün” sırasında Osmanlı topraklarına doğru yola çıkan yaklaşık bir buçuk milyon kişiden ancak yarısı Anadolu’ya ulaşabilmiştir.
***
Uzun asırlardan beri Kıpçak Türklerinin yurdu olan Kırım yarımadası da tarihsel Rus yayılmasının neticesi olarak işgale uğramış ve kısa zamanda Rusların dominant hale geldiği bir kara parçasına dönüşmüştü. Kırım’ın eski sakinleri ise önce Rumeli topraklarına, sonra orası da elden çıkınca Türkiye’ye sığındılar. On dokuzuncu yüzyıl başından Cihan Harbi sonuna kadar “Ak topraklar” adını verdikleri Anadolu’ya göç eden Kırım Türklerinin toplam sayısının iki milyona yakın olduğu tahmin ediliyor.
Buna rağmen İkinci Dünya Savaşı sırasında bile hâlâ 200 bini aşkın Kırım Tatarı yaşıyordu yarımadada. İşte bunların tamamı, çocuk-yaşlı veya erkek-kadın denilmeksizin tamamı, bir gece tren vagonlarına istiflenerek Orta Asya ve Sibirya steplerine sürüldü. İnsanların birçoğu bu acımasız yolculuk şartlarına dayanamayarak hayatını kaybetti.
Sovyetlerin dağılmasının ardından çok küçük bir bölümü ata yurtlarına geri dönebilen bu insanlar, artık Ukrayna toprağı olan Kırım Yarımadasının 2014’te Putin tarafından işgali ve bilahare ilhakı sonrasında yeniden baskı ve zulüm altında yaşamaya başladılar. Türk kamuoyuna ne yazık ki hiç yansımayan bugünün gerçekleri ayrı bir konu.
***
18 Mayıs Kırım Sürgününün, 21 Mayıs ise Büyük Kafkas Sürgününün yıldönümleri. Her sene bu günlerde Türkiye’de yaşayan Tatarlar ve Çerkesler kayıplarını anmak, yaşanan acıların can yakan hatıralarını paylaşmak üzere çeşitli etkinlikler yaparlar.
Bu sene bu iki acı günün yıldönümlerinde Rus Kızıl Ordu Korosu konserler verecek Türkiye’de.
Kızıl Ordu’nun ne olduğu, dün ve bugün yaşananlarla ilgili olarak neyi temsil ettiği bilinmiyor mu?
Doğrudan Rus savunma bakanlığına bağlı bu koronun 18 Mayıs günü Bursa’da, 21 Mayıs günü Antalya’da konser vermesinin bu ülkede yaşayan Kırım Tatar ve Kafkas-Çerkes asıllı vatan evlatları için ne anlama geleceği idrak edilemiyor mu?
Akıl alır şey değil…
Anlaşılan o ki her şeye rağmen hala faal durumda olan “Rus devlet aklı” Türkiye üzerinden birtakım operasyonlar kotarmaya girişirken “Türk devlet aklı”nın ortalarda olmayışı çok acı…
Geçtiğimiz yıllarda “valilik ve kaymakamlık kararlarıyla” ve çoğu sudan bahanelerle birçok sanatçının konserini iptal eden hükümetimiz Rus Kızıl Ordusu konserinin münasebetsiz zamanlaması söz konusu olduğunda niye bu kadar “özgürlükçü” kesilebiliyor?
Bu sorunun cevabı malum. Dış politikadaki kredilerini –yani uluslararası arenadaki milli çıkarlarımızı– yıllardır iç siyasetin kumbarasına ata ata tüketen siyasi iktidar devleti hareketsiz hale getirdi.
Hükümetin, örneğin Doğu Türkistan’da yaşanan acımasız kimlik kıyımı karşısında da nasıl sessiz kaldığı ortada.
Seslerini en çok yükselttikleri konu olan Filistin meselesinde bile Gazze’de katliam sürerken –birilerini kızdırmamak için– İsrail’le diplomatik ve ticari ilişkileri kesmeye yanaşmadıkları malum.
Ama hükümetin de çok hakkını yemeyelim! Birkaç küçük cılız tepki dışında muhalefet partileri bu ayıba ses çıkardılar mı?
Kırım Tatarlarının ve Çerkeslerin sürgün ve soykırım yıldönümlerinde düzenlenmesi planlanan Rus Kızıl Ordu Korosu konserleri hakkında “milliyetçi” diye bilinen MHP, İYİ Parti, BBP, Zafer Partisi kurumsal olarak tepki gösterdiler mi?
Aydınlarımızın bir değerlendirmesini gördünüz mü? Bildiğimiz kadarıyla “bu işlerle uğraşan” vakıflar, dernekler, federasyonlar ses çıkardılar mı?
Bir şeylerin değişebilmesi için duyarlıklarımızın duyarlık olarak kalmaması, ifadeye dönüşmesi de gerekiyor.
KAYNAK : karar.com.tr
BENZER HABERLER