Son Dakika
Prof.Dr. Alaeddin YALÇINKAYA(alaeddinyalcinkaya@gmail.com)
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) 15-16 Eylül 2022 Özbekisan, Semerkant Zirvesi, Türkiye ile batı kurumları arasındaki ilişkilerde yeni tartışmaları gündeme getirdi. AB, daha AET iken ilişkiler kurulmuş, 2005’de üyelik müzakereleri başlamıştır. Hiçbir üyenin yaşamadığı oyalamalar, 2022 itibariyle devam etmektedir. Önde gelenler böyle bir üyeliğin mümkün olmadığını söylemekte, Türkiye’de de üyeliğin gerçekleşeceğine inanan kalmamaktadır. Bununla beraber müzakere başlıkları tartışılmakta, ilerleme raporları yayınlanmaktadır. Öte yandan NATO üyelerinin düşmanca politikaları devam etmekte, Yunanistan’ın saldırganlıklarına, ihlallerine destek verilmektedir. İttifakın patronu ABD, uzun vadeli çatışmaya yetecek silahlarla Türkiye’yi batıdan ve güneyden kuşatmıştır.
Bu gerçekler, Türkiye’nin batılı kurumlardaki üyeliğini tartışmalı hale getirirken akla ziyan, jeopolitik gerçeklere aykırı, haçlı saldırganlığına destek anlamına gelen çareler arasında NATO’dan çıkarak ŞİÖ üyeliği parlatılmaktadır.
ŞİÖ, Sovyetlerin dağılmasından sonra Çin öncülüğünde Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın katılımıyla 1996’da Şanghay Beşlisi olarak kuruluş sürecine girmiştir. 2001’de Özbekistan’ın katılımıyla ŞİÖ, uluslararası örgüt haline gelmiştir. Sınır güvenliğini sağlamak, tartışmalı bölgelerde uzlaşmak, terör, kaçakçılık, aşırıcılıkla mücadele ve işbirliği temel hedeftir. Ekonomi, savunma, dış politika alanlarında işbirliği metinleri imzalanmış, ancak örgüt üyeliği temelli bir gelişme gerçekleşmemiştir.
Türkistan ve Kafkasya’daki Türk devletlerinin bağımsızlıkları, nüfus ve coğrafi büyüklük bakımından bu cumhuriyetlerin toplamı civarındaki Doğu Türkistan’ı hatıra getirmiş, kadim Türk yurdunu Çinlileştirme projesi hızlandırılmıştır. ŞİÖ süreciyle de Doğu Türkistan’ın Çinlileştirilmesine perçin vurulmuştur.
Terörle mücadele kapsamında mesela Müslüman cumhuriyetlerde gençlerin ve kamu görevlilerinin camiye girmeleri yasaklanmış, özellikle CIA destekli Vehhabi ve KGB destekli Şii radikallerin sundukları gerekçelerle baskılar, yasaklar birbirini izlemiştir. Hindistan, Pakistan, nihayet İran’ın üyeliği ile ŞİÖ genişlemiştir. Sırada gözlemci üye statüsündeki adaylar bulunmaktadır.
Türkiye, gözlemci öncesi basamakta, “diyalog ortağı üye” statüsündedir. NATO ve AB ile ilgili sorunlar gündeme geldiğinde ŞİÖ ülkeleri haritası, üye ülkelerin toplam nüfusu, toplam GSMH miktarı gibi bilgilerle, Türkiye’nin batıyı bırakarak ŞİÖ’ye yönelmesi önerileri kötü niyetli, safça değilse bilgisizce muhakemelerin sonucudur. Çünkü toplam nüfus, coğrafi büyüklük veya GSMH miktarlarında ŞİÖ’nün etkisi bulunmadığı gibi, örgütün bu alanda katkısı bilinmemektedir.
ŞİÖ için “Diktatörler Kulübü” yakıştırması sadece batının endişeleri temelli isimlendirme değil insan hakları, sosyal adalet, yönetime katılım gibi alanlardaki gerçekler bunu fazlasıyla doğrulamaktadır. Buna karşın Türkiye’nin başta komşularıyla, diğer bölge ve dünya ülkeleriyle, bu bağlamda ŞİÖ vb. uluslararası örgütlerle ilişkilerini sürdürmesi gereklidir, önemlidir. Zira hiçbir fonksiyonu kalmayan örgütlerin dahi zaman zaman ülke temsilcilerini bir araya getirmesinin olumlu sonuçları bilinmektedir.
Türkiye’nin ŞİÖ üyeliğinden kazanacaklarını görmek için mevcut üyelerin durumuna bakılmalıdır. Gerek kurucular, gerekse Hindistan, Pakistan ve İran’ın kazandığı veya kazanacağı bir şey bilinmemektedir. Mesela Semerkant Zirvesi sürerken dahi Tacikistan-Kırgızistan sınır çatışmaları sürmekteydi. Esasen birçok üye arasında sınır sorunları bulunmakta, Rusya ve Çin bunları kaşımakta, silah satımı, kontrolü sürdürme, ülkeye yerleşme gibi sebeplerle sıcak çatışmaları beslemektedir. ŞİÖ ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkilerde örgütün katkısı bulunmamaktadır. Ticaretin konusu genellikle eski Sovyet cumhuriyetlerden Çin’e petrol ve gaz olup Çin’den ise sanayi ürünleri şeklindedir. Bu bağlamda İran ve Pakistan’ın Çin kolonileri haline gelmesi, ekonomi ve dış politikada Pekin’in uydusu olmalarının da ŞİÖ temeli bulunmamaktadır.
ŞİÖ üyesi olmayan Türkiye-Çin dış ticareti 8 kat Türkiye’nin aleyhine olup, bu makas gittikçe açılmaktadır. Çin’in Türkiye’de kurduğu fabrikalar sıfır istihdam esaslı olup iç pazarda Çin hegemonyasını takviye ederken fabrikaların kapanmasına, milyonların işsiz kalmasına sebep olmuştur.
Kuşak-Yol projesinin ilerlemesi veya ŞİÖ üyeliği ile ekonomik işbirliğinin artması bu tabloyu Türkiye açısından daha olumsuz hale getirecektir. Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği ortaklığı sanayi ve istihdam alanında büyük katkılar sağlamıştır. Başta Almanya olmak üzere AB üyeleri Türkiye’nin dış ticarette fazla verdiği ülkelerdendir. AB üyelik süreci, insan hakları, sosyal adalet gibi alanlardaki gelişmelerin tetikleyicisi olmuştur. Jeopolitik olarak da Avrupa’nın parçası olması, ŞİÖ üyelerindeki totalitarizm benzeri gelişmelere karşı sigortadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkisinin kabul edilmiş olması da son derece önemlidir. Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını sadece Rusya ve Çin yönlendirmeli odaklar değil başta Siyonist sermaye olmak üzere birçok batılı mahfiller de arzu etmektedir. Batı için jeopolitik vazgeçilmezliğimiz mesela Beyaz Saray açısından gerçek olmasına karşın müesses nizamın sahipleri lobilerin kontrolündeki kurumların böyle bir kaygısı bulunmamaktadır. ABD, NATO’nun patronu olmasına karşın bu ülke ile NATO’yu özdeşleştirmek yanlıştır. S-400’lerden dolayı Washington Türkiye’ye yaptırım uygularken NATO yönetimi, her üyenin istediği ülkeden silah alma hakkının olduğunu söylemiştir. NATO üyeliğinin artı faydası olmaması, örgütten gelecek saldırılara karşı içerde bulunmanın önemini engellemez.
Kale içindeki sıkıntılar, kaleyi düşmana bırakmayı meşru kılmaz. “Def’-i Mazarret Celb-i Menâfiden (zararı önlemek, fayda kazanmaktan) Evladır” ilkesini unutmayalım!
Adalarda Yunanistan, ABD, Fransa’nın, Türkiye’ye karşı saldırgan faaliyetleri sürmektedir. NATO’dan ayrılmamız durumunda GKRY ve İsrail’in NATO üyeliği bir kaç ayda gerçekleşecek, Suriye’den Dedeağaç’a karşımızda NATO’yu bulacağız. Rusya-Ukrayna Savaşı, İran’daki gelişmeler, yükselen Çin gerçeği bir yana Siyonist sermaye destekli aktörlerin Türkiye’yi, NATO’dan çıkarması mümkün değildir. Bunun tek istisnası, bir adım sonrasını göremeyen, görmek istemeyen tepki temelli politikalara bağlı anlık kararlardır. Türkiye’yi NATO’dan sadece Türkiye çıkarabilir. Tabii ki bu süreçte küresel sermayenin bir yerlerden müdahalesi, baskısı olabilecektir. “NATO yerine ŞİÖ” benzeri saçmalamalar, uluslararası örgütler tanımı, sınıflandırması, fonksiyonları ve jeopolitik gerçekler açısından büyük bir cahaletin delilidir. Siyasi bakımdan ise ihanet değilse körlüktür.
Kaynak: https://www.oncevatan.com.tr/nato-mu-sanghay-isbirligi-orgutu-mu-55479.html
BENZER HABERLER