Prof. Dr. Çağdaş ÜNGÖR( Marmara Ün.Öğretim Üyesi-İstanbul)
” Rusya’nın ABD seçimlerine ve Türkiye’de gelecek seçimlere olası müdahalesi konuşulurken, Çin’in de böyle bir etkide olup olmadığı merak ediliyor. Bu konuda Prof.Dr. Çağdaş Üngör, “Çin için çoğu zaman en iyi ortağın, iktidara gelebilen ortak” olduğunu söylüyor.”
Çin’in resmi uluslararası televizyon kanalı Çin Küresel Televizyon Ağı (China Global Television Network) geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sağlık durumuyla ilgili bir haber yaptı. Oldukça ciddi bir rahatsızlıktan bahseden ve durumun “kritik” olduğundan dem vuran bu asılsız haber sosyal medyada kısa sürede yayıldı. Birkaç saat içinde resmî kurumlar tarafından yalanlansa da Türkiye’nin seçim gündeminde iz bırakmış oldu.
Yoksa Çin Türkiye’deki seçimlere müdahale mi ediyordu?
“Çin’in bu seçimlerde kimin tarafını tuttuğu” sorusu Türkiye’de herhâlde ilk kez soruluyor. Bu soru, hem Çin’in dünyada işgal ettiği yeni konum ile ilgili bir ipucu, hem de Çin’in başka ülkelerdeki siyasi müdahaleleriyle ilgili güncel haberlerin yerel bir tezahürü. Geçtiğimiz haftalarda Nurettin Akçay, Independent Türkçe’de çıkan “Çin, Türkiye’deki seçimler hakkında ne düşünüyor?” başlıklı yazısında bu soruya Çin’in Cumhur İttifakı’na yakın olmasının daha muhtemel olduğu şeklinde cevap veriyordu. Yani Çin resmi medyasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağlık durumuyla ilgili aldatıcı haberinin tam aksi istikametinde bir duruş.
Çin’in dünyada kendine yakın gördüğü siyasi partileri, liderleri desteklediği, başka ülkelerdeki seçim süreçlerine müdahil olduğu yönündeki iddialar son yıllarda giderek daha fazla dillendiriliyor. En sık tekrarlanan örnekler, Çin’in ABD, Avustralya ve Kanada gibi ülkelerdeki lobi faaliyetleriyle ilgili. Bu ülkelerde iç politikaya müdahale suçlamalarına neden olan para ve sponsorluk ilişkileri, genellikle Çin kökenli iş insanlarının ya da politikacıların üzerinden kuruluyor.
Çin diasporasına ev sahipliği yapmayan Türkiye, böyle örneklerden uzak. Benzer şekilde, Çin’in Tayvan seçimlerinde de kendine yakın adayları desteklediği, diğerlerinin aleyhinde dezenformasyon kampanyası yürüttüğü iddiaları var. Burada da Çin’in Tayvan’ı kendi toprak bütünlüğünün bir parçası olarak sayması ve propagandasını katbekat etkili hâle getiren Çince dil avantajı gibi faktörler var.
Türkiye’de elbette bunlar da söz konusu değil. Son olarak, Çin’in Afrika ülkelerindeki etkisinin arttığından söz ediliyor. Çin, Afrikalı politikacılara sunduğu eğitimler, kendi gözetim teknolojilerini Afrika ülkelerine ihraç etmesi ve bu ülkelerde iç kamuoyunu şekillendirebilen medyası sayesinde önemli bir siyasi aktör hâline geldi. Çin her ne kadar son yıllarda Türkiye kamuoyundaki imajını farklı yöntemlerle (reklam, halkla ilişkiler kampanyaları vs.) iyileştirmeye çalışsa da ülkenin Türkiye’deki medya, siyaset ve akademi çevrelerinde geniş bir taraftar kitlesi olduğu söylenemez. Yani “Çin Türkiye’deki seçimlere müdahale ediyor mu?” sorusunun belki de en can alıcı kısmı, ülkenin istese bile buna gücünün yetip yetmeyeceği.
Varsayalım Çin uzun yıllardır birlikte çalıştığı Cumhur İttifakı’nın başarılı olmasını istiyor, o durumda Türkiye’deki seçimleri etkilemek için elinde hangi araçlar olurdu? Ülkemizde siyasi ya da ekonomik alanda etkin bir Çinli göçmen topluluğu yok; Çin resmi medyasının ürettiği Türkçe içerik çok az ve takipçi sayısı da sınırlı.
Daha geniş dezenformasyon sahasına bakacak olursak, Türkiye’de seçim sürecinde aktif olan Rus sosyal medya botlarıyla ilgili haberler yapıldı ama Çin menşeli bir siber aktiviteden bahsedilmedi. CGTN America’nın imza atmış olduğu türden haberlerin de etkisi geçici ve sınırlı. Kaldı ki söz konusu haber, Çin’in sistematik bir hamlesinden ziyade medya mensuplarının amatörlüğünden kaynaklanmış bir hata gibi gözüküyor.
Çin’in başkenti Beijing dışında sadece Nairobi, Londra ve Washington DC’de şubesi olan CGTN’nin Türkiye ile ilgili ses getirecek, orijinal içerikli haberler üretmesi oldukça zor.
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning de Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte “Çin’in seçim süreçlerine asla müdahale etmediğini, 14 Mayıs 2023 seçimlerini Türkiye’nin iç meselesi olarak değerlendirdiğini” söyleyerek bu haberi sahipsiz bıraktı.
Çin’in büyük güç statüsüne yükselişine paralel olarak, dünyada kendi çıkarlarını korumak için daha aktif bir politika izlediği muhakkak. Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde artan ekonomik nüfuzu, özellikle can güvenliğinin olmadığı ortamlarda Çin’i kendi başının çaresine bakmaya itiyor. Çin’in kendi vatandaşlarını Libya, Yemen ve Sudan’daki çatışmalardan kurtarmak için donanma gemilerini seferber etmiş olması yepyeni bir durum. Çin’in artık dış dünyadaki olaylara kayıtsız kalamayacağı, önümüzdeki dönemde “iç işlerine karışmama” prensibine mutlak olarak sadık kalamayacağı Çinli akademisyenler tarafından sıkça dile getiriliyor. Ancak bu ilke devlet katında hâlâ önemli.
” Çin “iç işlerine müdahale etmeme” ilkesini ulusal kimliğinin bir unsuru olarak ve ABD ile farkını vurgulamak için kullanıyor. Çin propaganda teşkilatı da buna uygun direktifler altında çalışıyor.”
Çin “iç işlerine müdahale etmeme” ilkesini ulusal kimliğinin bir unsuru olarak ve ABD ile farkını vurgulamak için kullanıyor. Çin propaganda teşkilatı da buna uygun direktifler altında çalışıyor. Çin’in yabancı dillerde yayın yapan ve 2000’li yıllarda küresel bir ağa dönüşen medyası (Xinhua Haber Ajansı, Çin Küresel Televizyon Ağı, Çin Uluslararası Radyosu, Global Times, vs.) yerel ölçekte hassas olan konulara girmemeleri konusunda uyarılıyor.
Bu anlamda, Çin ve Rus propagandası arasında bariz bir fark var. Rusya sansasyonel haberler yapmaktan kaçınmazken, Çin propagandasının düz ve renksiz olduğu kanaati hâkim. Türkiye’deki seçimlerin arifesinde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği türden açık destek Xi Jinping’den kolay kolay gelmezdi. Ortadoğu’da ideolojik kutuplar, karşıt siyasi partiler arasında sıkışmak istemeyen Çin, bugüne kadar bundan pişman olmuş gibi de durmuyor. Mısır’da birbirinden radikal kopuşlar ile ayrılan Mübarek, Mursi ve Sisi yönetimleri Çin Halk Cumhuriyeti’ni ortak olarak görmeye devam ettiler.
Olası bir Millet İttifakı iktidarının bugünkü dünya konjonktürü içinde Türkiye’yi ABD ile Çin arasında eşit mesafede tutması kolay değil. Türkiye 2022 itibariyle stratejik konsept belgesine Çin ve Rusya’yı “rakip” olarak işleyen NATO’nun yetmiş yıllık bir üyesi. Batı ile ilişkiler güçlenirken Şanghay İşbirliği Örgütü’ne tam üyelik gibi konuların gündeme gelmesi, Uygur sorununun bir kenara atılması pek mümkün gözükmüyor.
Bunlar Çin’in Millet İttifakı’na soğuk bakmasına neden olacak faktörler. Öte yandan, Çin’in Cumhur İttifakı’na ne kadar düşkün olduğu da çok net değil. Türkiye son on yılda Çin ile yakınlaşmak için ciddi çaba sarf etti: swap anlaşmalarından koronavirüs aşısına, Şanghay gündeminden Kanal İstanbul projesi için Çinli ortak aramaya kadar birçok örnek sayabiliriz.
Olası bir Millet İttifakı iktidarının bugünkü dünya konjonktürü içinde Türkiye’yi ABD ile Çin arasında eşit mesafede tutması kolay değil.
Ancak Emre Demir’in geçen hafta PolitikYol’da yayınlanan yazısında belirttiği gibi, Türkiye hâlihazırda Kuşak ve Yol yatırımlarından son derece cüzi bir pay alabilmiş durumda. Buna ilaveten, Türkiye’de Çin Komünist Partisi ile en dostane ilişkileri kurmuş olan Vatan Partisi’nin şu anda hükümet ittifakının bir parçası olmadığını hatırlamak gerekiyor.
Onun yerinde, Yeniden Refah ve Hüda-Par gibi Çin’e oldukça mesafeli bakan sağ partiler var.
Yani seçimlerden sonra “Doğu Türkistan” konusu Cumhur İttifakı’nın gündemine de hızla girebilir. Velhasıl, mevcut tabloda, Çin Türkiye’deki seçimlere hiç de müdahale ediyormuş gibi gözükmüyor. Aslında Beijing’in bunu istediği ya da gerekli gördüğü bile oldukça şüpheli. Çünkü Çin için çoğu zaman en iyi ortak, iktidara gelebilen ortaktır!…
Prof. Dr. Çağdaş Üngör – Marmara Üniversitesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi. Lisans eğitimini ODTÜ Uluslararası İlişkiler (1998), yüksek lisans eğitimini İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler (2004), doktorasını ise New York Eyalet Üniversitesi Binghamton Tarih Bölümü’nde tamamladı (2009). Çin Halk Cumhuriyeti’nin Wuhan ve Beijing kentlerinde Çince dil eğitimi aldı ve araştırma yaptı. Akademik ilgi alanları arasında modern Çin siyaseti ve dış politikası, Asya-Pasifik bölgesinde uluslararası ilişkiler, Soğuk Savaş tarihi, propaganda ve medya çalışmaları var.