Son Dakika
Mehmet Emin HAZRET
Bundan yaklaşık 10 yıl önce yazdığım bir kıtadır bu. Toplumlar özgürlüğün, ana topraklar ise,kahramanlığın özlemini her zaman çekerler. Çünkü, özgürlük ve kahramanlık fedakarlık ister.
İnsan ruhunun oksijeni özgürlük, gıdası sevgidir. İnsanoğlu için özgürlük ve sevgiye erişmek yolunda, toplumların kahramanlara ihtiyacı vardır.
Bir milletin vatanına düşman ayak bastığı andan itibaren o milletin kahramanları ortaya çıkmaya başlar. Bir Milletin hakiki milli karakteri, vatan toprağı düşman işgali altında kaldığı zaman ortaya çıkar.
Bayrağı yere düşmüş esir milletler arasında kahramanlar, dağlardaki nadir elmas taşları gibidir. Sürekli azalırlar. Hainler ise, derelerdeki kum gibidirler ve devamlı çoğalırlar.
Her hangi bir avcı, av köpeğine başka bir köpeği, besledi Şahin’e ise başka bir şahini üzerine salarak avlatmazlar. Çünkü,bu hayvanlar kendi ırkına mensup hayvanların etlerini yemezler.Ancak, işgal edilmiş ülkelerde yaşayan toplumlarda Avcılar tarafından “Maaş” adlı tasma boynuna geçirilmiş, Burnu koku alan, kendi ırkını avlaması için eğitilmiş veya öğretilmiş olan iki ayaklı konuşan av hayvanlarında, av için eğitilmiş bir köpek veya Şahin’da olduğu gibi Yaradan’ın verdiği, kendi yeteneği ile geçimini sağlayabilecek onur ve haysiyet yoktur. Onlar,önünde konulan etlerin,kendileri tarafından yaralanıp yakalanan kardeşlerinin eti olduğunu, şarap diye içtiklerinin ise kendi kardeşlerinin kan ve göz yaşları olduğunun farkına varmazlar.Sanki, sapı ağaçtan olan Balta’nın kendinden olan ormanlardaki ağaçları kestikleri ve kendi benzerlerinin ölümüne sebep olduklarının farkında olmadıkları gibi.
Kendi topraklarında yabancı işgalcilerin bayrağı dalgalanırken, Saz çalıp,dans etmekten yorulmayan toplumlara bakarak tuhaflık hissetmeyiniz. Asıl tuhaf ve korkunç olan; bu toplum mensupları ile işgalcilerin birlikte sahalarda maç yapar gibi, o topluma sahip çıkan kahramanların kellesini futbol topu gibi tepip oynamalarıdır.
Özgürlüğe susamış, ancak özgürlük için adım atma cesaretini yetiren toplumun ruhunu esir alan faktör, korkaklıktır.Korkaklık ise ,aynı bir bulaşıcı hastalık gibidir.Bulaşıcı hastalık zamanla toplumu helak edici salgına dönüşür. Kahramanlık ise,bu bulaşıcı hastalık ve salgının panzehiridir.
Korkaklar, farkında olmadan acılar içinde onursuzca yaşadıkları hayatı mutlu bir yaşam olarak kabullenirler. Sürekli Korku içinde yaşamanın acısı ise, ölümden de beterdir.
İnsanların Onur ve haysiyetlerinin korunamadığı diyarlarda,hainlerin soyu sürekli çoğalacaktır. Ülkesini satmanın bedeline saltanat koltuklarını işgal eden hainlerin önder oldukları toplumlara bir göz atınız; korkak ve köleleşmiş,kendi aralarında boğuşmaktan yorgun ve bitkin düşen diriler mezarlığını göreceksiniz.
Kahramanlar düşmanın,korkaklar kardeşlerinin yakasına yapışırlar.
Kahramanlar, kendi ölümünü değil, başkaların yaşamasını düşünen insandır.
Kahramanlar toplumu cesaret ve güçle, korkaklar hıyanet ve gammazlıkla donatırlar.
Kahramanları hayatta en üzen şey; Masum,ancak kimlik bilincin kaybetmiş toplumun yavaş-yavaş kamçıdan hoşlanan eşek ,boyunduruğuna aşık ve alışık öküzlere dönüşmüş halidir.
Bir toplumun kahramanları o toplumun umut ve şefkatinden doğar. Geleceğine umudunu,bir birlerine sevgi ve şefkati tükenmiş toplumlara, umut,sevgi ve şefkat enerjisi aşılayanlar yine o halkın kahramanlarıdır.
Korkaklar gecenin zifiri karanlığına, kahramanlar ise, o gecede gökte parlayan yıldızlara benzerler.
Bir toplumun kum gibi zerrecikler halinde ve dağınık bir durumda olmasının asıl nedeni , o toplumun ruhunu esir alan korkaklıktır.
Kahramanlık ise, cesaret ve korkusuzluk demektir.Düşman,binlerce korkaktan değil, bir tek kahramandan çekinir ve korkar.
Korkakların, kıskançların,münafıkların,hain….lerin ortak düşmanı yine, kahramanlardır.
Kahramanların vatanı için can verme cesaret ve şecaati, Allah vergisidir.
İman olan kalpte korkaklık, korkaklık olan kalpte iman yoktur.
Korkaklar imansızlık ve vicdansızlıklarını örtmek için kahramanlara “çılgın ” yaftası yapıştırırlar. Özgürlük uğrunda ödenen bedelleri ise, zalim düşmanın zulmünden değil,kahramanların “çılgın”lığından görürler.
Korkaklar, korkaklıkları ile hiçbir zaman övünemezler. Çünkü,korkaklık ise, bir insanlık ayıbıdır. Ancak,kıskançlıkla yanıp tutuşan korkaklar fırsat buldukça kahramanlara çamur atarak sefil ve günahkar vicdanlarını rahatlatmaya çalışırlar.
Korkusuz ve cesur bir yüreğe sahip olmak, çalışmakla elde edilebilecek bir nimet değildir. Kahramanlık, doğuştan Yaradanın kendisine lütfettiği ve ecdatlarından kendisine kalıtım yolu ile ulaşan ve miras kalacak olan gen faktörüdür.
İyi beslenmekle kedi yavrusu aslana dönüşmez.
Korkaklık ve cehaletten ortaya çıkan başı bozukluklar, bazı Milletleri köleliğe sürüklemiş, bazı Milletlerin ise soyunun tükenmesine yol açmıştır.
Özgür ve bağımsız bir çok Millet’in sayısız kahramanları ölmüş olsalar da, onların kahramanlık hikayeleri o Millet ile birlikte canlı olarak yaşamaktadır. Çünkü kahramanlar ölmüş olsalar da, kahramanlık ölümsüzdür.
Tutsak insanı hayata bağlayan en önemli şey özgürlüğe kavuşma arzusudur. Dünyada hiç bir şey karşılıksız değildir. En çok bedel ödenmesi karşılığında, senden en yüksek sadakat ve bağlığı talep eden ve bu uğurda seni en zor testlerden geçirdikten sonra tebessümlü yüzünü gösteren aşığın adıdır özgürlük. O, kendisine değer vermeyen ve kendisini korumayanların elinde kayar,gider.
Özgürlüğü herkes sever. Ancak, özgürlük ise, yalnız ve sadece Kahramanları sever.
Kahramanlar yıkıldığında, korkaklar onunla alay ederler. Düşmek ve yıkılmak önemli değildir. Önemli olan düştüğü yerden tekrar ayağa kalkabilmektir. Bebekler düşmeden yürümeyi öğrenemezler. Yenmenin sırları yenilmekte yatar. Yenilmeyen boks şampiyonunun yenilmezliği; onun binlerce defa yenilmesi ve milyonlarca kez yumruk yemesi hesabına gelmiştir. Zafer, güçlü olanın değil, daima inancı olanın yanındadır.
Milli onur, milli kahramanlık, milli birlik yoksunu toplumların aşağılanması ve hor görülmesinin nedenlerini,o toplum ilk önce kendinden aramalıdır. Allah kimseye haksız yere azap vermez.
Her toplumun kurtulması, o toplum kahramanlarının cesaret,feraset ve şecaat’ine bağlıdır.
Korkusuz kahraman olmak demek, kendisini yersiz yere ölüme atmak demek değildir. Kutsal gayeler için ve onu elde etme yolunda sabit,kararlı,sabırlı ve mantıklı olarak, güç ve aklı birlikte, doğru ve yerinde kullanmak demektir .Özgürlük yolunda savaş vermekte olan mazlum halkların kahramanları için korkusuzluk, sadece, düşmandan,tehlikeden,ölümden korkmamak anlamına gelmemelidir. En büyük cesaret ve korkusuzluk, toplum içinde hüküm süren cehalet,korkaklık,dağınıklık, aımaçsızlık,akıl körlüğü,kahramanlara yönelik fitne-fesat,vefasızlık,töhmet,hatta suikasttan korkmamak kahramanlara özgü ve onlara yakışan değerler ve fazilettir.
İnsanları yaratmak Allah’a mahsustur. Ancak,insanların ölen ruhunu diriltmek ve canlı tutmak,o toplum kahramanlarının görevidir.
Esir edilmiş toplumlar,el-ayağındaki zincir,kelepçelerin çıkarılması ile özgürlüğe kavuşmuş sayılmazlar.Asıl özgürlük, onların ruhlarındaki zincir,kelepçeleri çıkartmakla gerçekleşir.Kahraman,öncülüğün ne olduğunu idrak ede bilendir.
Demir kafesler içine hapsedilen, hak-hukuk,özgürlük ve tüm ekonomik imkanlardan mahrum bırakılan,morali çökmüş,ruhu solmuş,ahlakı yozlaşmış,karın doyurmayı yaşam olarak bilen,bir birini azarlamayı eğlence sayan,tüm bu bahtsızlıkların kaynağı olan zalimin bir defalık gülümsemesi karşısında,ömür boyu çektiği ıstırapları unutup giden toplumların dahi kendi bünyelerinden çıkan kahramanları vardır.
Cahil toplumlardan, savaşta yaralanan, yorgunluk ve halsizlikten bitap düşen, kendinden geçerek bayılıp yıkılan kahramanlarının üzerine basarak geçen ve kendisini “kurtarıcı” gören, zalimin elini öpmek için yarışa girecek olanalar mutlaka olacaktır. Hakiki kahraman, kendi insanı değerlerini ayaklar altına alan o mazlumlara değil, onları insanı değerlerden ve onurundan mahrum bırakan rejim ve bu rejimi yaradan zalimlere nefret ederler.
Kahramanlar, bilinçli düşmandan öz halkını, bilinçsiz halkının şerrinden ve hıyanetinden kendini koruyabilen feraset, cesaret ve zeka sahibi kişilerdir.
Korkaklık ise, Yüz yıllarca esir kalan toplumlara özgü, kalıtsal bir gen hastalığıdır. Korkaklığın doğuracağı yavrunun adı hainliktir. Hainler kısa yoldan büyük menfaat edinmek için kendi vicdanını kendi elleri ile katletmiş insanlardır. Onlar kendilerini “akıllı”, “işini bilen”, kahramanları ise, “geri zekalı”, “ahmak” olarak nitelerler. Gerçeklerin cenazesi kaldırılan toplumlarda,gecenin gündüz gibi,gündüzün ise, gece gibi karanlık bir hal aldığını ancak Kahramanlar fark edebilirler.
Bir Sürünün ağıl’a kapatılması normal karşılanır. Ancak, dağdaki aslanı kapana düşürerek kafes içine alıp hayvanat bahçesinde sergilemek, kahramanlığa yapılmış en aşağılık bir muameledir.
Aslanı uzun bir süre aç bırakarak, kendisine olan güvenini ve hayata olan umudunu tamamen kaybettirerek muhtaç halde bırakmak sureti ile sirkçiler tarafından kamçı altında oynatılması, seyirciler karşısında maskara edilip gülünç hale düşürülmesi, kahramanlığa yapılmış af edilmez bir ahlaki suçtur.
İnsanı düşüncelere sevk eden,, sirkçinin Arslanı uslu bir kuzuya dönüştürmesi değil, oyuncağa dönüşen aslanın bünyesindeki gücün hiç azalmadığını, damarındaki kanın saf olduğunu, genin değişmediğini hatırlayamamış olmasıdır.
Damarlardan kan, pınarlardan su akar.
Şafak sökmeyecek gece , uyanmayacak ruh yoktur.
Mağlup olmak sürekli yenilmek , ölmek ise, ebedi yok olmak değildir.
Bir milleti çevreleyen ölüm çemberi daraldıkça, o Millet’in Anaları daha fazla kahraman evlatlar doğurmaya başlarlar.
Ben gece sükuneti içinde bu kahramanlık öyküsünü yazarken, sevgili Yurdumun bağrını öperek, bana ulaşan rüzgar kulağıma şu cümleleri fısıldadı:
“ O yüksek dağları benim için savaşarak şehit olan ve benim bağrımda yatan kahramanlara mezar taşı olarak diktim. Hiç durmaksızın akan o nehirler, kahramanlarım için uyku bilmez gözlerimden akan göz yaşlarımdır. Rüzgarlar gezdirir durur üzerimde kahramanların ruhlarını. O aziz ruhları gören her ağaç-orman,bitkiler eğilir ve selamlar onları. Dağlarda,ovalarda,tarla ve bahçelerde açan çiçekler mis gibi kokularını, elçisi olan rüzgara yükleyip gönderir onlara koklasın diye. O mübarek ruhlara saygı duruşu ile eşlik eder gök yüzünde süzülen muhafız kuşları. Kahramanlarım için güneş her gün rahmet ve nur banyosunu hazır tutar. Güneşte yanmasın diye üzerinde şemsiye oluşturur pamuk gibi bembeyaz bulutlardan…”
Vatanın kahraman özlemi, kahramanın vatan aşkı sonsuza dek hiç bitmeyecektir.
Ocak-2009 – İstanbul
NOT : Bu yazı’nın aslı Uygur Türkçesi ile kaleme alınmış olup, tarafımdan daha sonra Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.
Etiketler: Dünya » E-Kitap » Eğitim » Genel » Görüş Yorum » Gündem » kÖŞE YAZARLARI » Kültür Sanat » Makale AnalizBENZER HABERLER