Son Dakika
Mihrigül Tursun, bir Müslümanla evlenerek Mısır’a yerleşmiş bir Doğu Türkistanlı Uygur genç kadın.2015 yılında üçüz çocuklarını yanına alarak ailesini ziyaret için ülkesine gidiyor. Urimçi’de uçaktan iner inmez onu çocuklarından ayırarak gözaltına alıyorlar.3 yıl süre ile Çin Nazi Kampları ile Çin Hapishanelerde aralıklarla hapesdiliyor.Üçüzlerinden biri bakımsızlıktan ölüyor. 2018 yılında Mısır hükümetinin girişimi ile Toplama kamplarından kuruluyor.Ancak,vatandaşı olduğu Mısır’da da Çin’in baskısı nedeniyle normal olarak yaşaması mümkün olmuyor. Bunun üzerine ABD’ne sığınıyor. The Washington Post’ta yayımlanan Elizabeth M. Lynch’in kaleminden çıkmış, “China’s attacks on Uighur women are crimes against humanity” başlıklı makalenin Mete Korkmaz tarafından yapılan çevirisidir.
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (UYHAM)
Mihrigül Tursun, gri başörtüsünün arasından çıkmış koyu sarı saçlarıyla Kongre Salonunda otururken bir anda ağlamaya başladı. O gün orada kendisi Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerinin içler acısı durumunu paylaşmak için bulunuyordu.
Mihrigül Tursun’un çevirmeni, üç ayrı zamanda tutuklu kaldığı Çin Hükümeti’nin toplama kamplarında yaşadıkları hakkında hazırladığı açıklamayı yüksek sesle okuyordu. Çevirmen Tursun’un ilk tutukluluk sürecini anlatırken – salıverildikten hemen sonra dört aylık üçüzlerinden birinin öldüğü haberini almış.-göz yaşlarına hakim olamıyordu. Fakat çevirmeni işkenceleri anlatırken yaşadıklarını tekrar hatırladığında – az yemek, işkence sandalyesinde (tigerchair) elektrikli şoka maruz kalması ve adet döngüsünü durduran ilaçlar enjekte edilmesi ve bunun sonucunda kısırlaştırılması, ki bu ABD’li doktorlar tarafından tespit edilmiş – artık kendini tutamadı ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı.
Tursun’un çevirmeni, Zubeyra Şamseden, ABD temelli Uygur İnsan Hakları Projesi’ninde koordinatörlük yapmaktadır. Nisan ayında Çin Hükümeti’nin Uygur Türklerinin kültürünü ve kimliğini kadınları yeniden yapılandırarak yok etmek istediğine ilişkin bir makale kaleme aldı. Şamseden’in görüşü bir toplumu yok etmek istiyorsanız önce kadınlarını yok edin şeklinde olup bu görüş Soykırım Konvansiyonunu ve İnsanlığa Karşı Suç doktrinini hazırlayan hukukçuların da görüşleri bu doğrultudadır. Kadınlara karşı ölümcül olmayan fakat ona denk zulümler orantısızca işlenmektedir. Kasıtlı olarak çocukların doğumunu engellemek ve zorla ailelerinden kopartılmaları soykırım teşkil eder. Aynı şekilde tecavüz etmek, seks köleliği, fuhşa zorlama, zoraki gebelik, kısırlığa zorlama ve cinsel şiddetin her biri insanlığa karşı suç teşkil etmektedir.
Uluslararası hukuk cinsel kimliklendirilmiş toplu zulümleri tanımasına rağmen dünya Uygur Türklerine karşı Çin’in kamplarda işlediği suçlara sırt çevirmiştir. Doğu Türkistan’daki kamplarda 1.5 milyon Uygur ve diğer Türk-Müslüman topluluklar alıkonulmakta olup bunun %27’sini kadınlar oluşturmaktadır. Buna karşın Uygur kadınlarına yapılan muamele ise Uygur kültürüne ağır darbe vurmaktadır.
Tursun’un ifadeleriyle uluslararası kamuoyu ilk kez Doğu Türkistan’daki kamplarda kadınların adet döngüsünü zorla bozmaya yönelik faaliyetleri duymuş oldu. Tursun’un açıklamalarından sonra diğer kadınlarda mağduriyetlerini açıklamaya başladılar. Bir iş kadını ve başka bir Uygur toplama kampı mağduru olan Gülbahar Celilova kırk kadın ile birlikte aynı hücrede tutulmaktaydı.Kadın mahkûmlara düzenli olarak her hafta bir madde enjekte ettiklerini ve bununla döngülerinin durduğunu söyledi.
Kamplardaki cinsel suçlar yaşandığı iddiaları da su yüzüne çıktı.Doğu Türkistan’daki kadın toplama kamplarında tutulan Kazak Türkü olan Sayragül Sauytbay, İsrail’de yayınlanan Haaretz Gazetesine şahit olduklarını anlattı. Her gece gardiyanların, güzel mahkumlarla birlikte olup sabah tekrar onları getirdiğini ve kadın mahkumlardan birine toplu tecavüz edilirken diğer mahkumların zorla izlettirildiğini açıklamıştı. Şamseden kamplarda tecavüzün yaygın olduğundan bahsetmişti. Kampların dışında da Uygur kadınların zor durumda olduğunu Han Çinlisi erkekler tarafından taciz edilmenin ve cinsel saldırıya uğramanın yaygın olduğunu söyledi.
Çin Hükümeti 2018 yılında Komünist Parti kadrosu için bir programı hızla devreye soktu. Programa göre Komünist Parti kadroları iki ayın beş günü ulusal birliği öğretmek amacıyla Uygur ailelerin evinde kalacaktı. Fakat bu Han Çinlisi erkeklerin Uygur kadınlarından yararlanması için başka bir fırsattı.——-Buradaki kısım yazar tarafından Çindeki Uygur kardeşlerimize yapılan zulme ilişkin Ermeni Tehcirine örnek verildiği ve mesnetsiz bir örnek olduğu için çevirmen tarafından çevrilmemiştir.——
Ayrıca Çin hükümetinin Uygur nüfusunu en aza indirgemek ve çocukları ailelerinden koparmak gibi bir gayreti de var. İnsan hakları uzmanı Leta Hong Fincher son kitabında, hükümetin Uygur çiftlere daha az çocuk yapmasının ve Uygur kadınlarının başka ırklardan kişilerle evlenmesinin teşvik edildiğini vurgulamıştır. Son raporlara göre çok sayıdaki Uygur Türkü çocuk da ailelerinden kopartılıp Çin Devleti’nin onları yetiştirmesi için yatılı okullara yerleştirilmiştir.
Uygur kadınlarına karşı yapılan cinsel şiddet ve zorla kısırlaştırılması, hamile kadınların çocuklarının düşürtülmesi insanlığa karşı suç teşkil etmektedir.O zaman uluslararası kamuoyu neden bir şey yapmıyor? Niçin farklı kamplardaki görgü tanığı kadınlar çoğalırken ve benzer ifadeler verilirken özen gösterilmiyor. Özellikle Çin, Doğu Türkistan’daki olayları özgürce araştırmak isteyen uluslararası girişimlere karşı çıkmaktadır.
Geçen ay ABD senatosu Uygur İnsan Hakları Kanunu çıkardı. Fakat yine de yaşanan tecavüz, zorla kısırlaştırma veya cinsel tacizlere yönelik hiçbir açıklama yapılmamıştır.Kamplar dağıtılsa bile Çin’in cinsiyetçi politikaları kalacak gibi. Ek olarak dünyadaki tüm ülkeler Çin hükümetinden kampların kapatılması ve Uygur kadınlarına karşı işlenen suçların bir an önce durdurulmasını talep etmelidir
KAYNAK : ttps://www.tamgaturk.com/cinin-uygur-kadinlara-karsi-isledigi-insanlik-sucu/?fbclid=
BENZER HABERLER