Son Dakika
Bir Batı ülkesinde bir Araştırma Enstitüsü bölgedeki yabancı uyruklu akademisyenlere bir yemek vermiş. Bizim dost yemekte kamu hukuku ve devlet sistemleri çalışan Çinli bir akademisyenin yanında oturmuş ve sohbetin daha başlarında “sizin ülkenizde insan hakları ne durumda” diye sormuş.
Muhatap akademisyen soruyu soranın yüzüne dahi bakmadan yemeğini alıp masadan kalkmış ve en uzak yere geçip sırtını dönerek oturup yemeğini tıkınmış.
Birkaç gün sonra ıssız bir yerde karşılaştıklarında da“bir daha bana yaklaşma, senin yüzünden Çin’deki çoluk çocuğumu görmeye bile gidemez hale gelmek istemiyorum” demiş ve uzaklaşmış.
Yani bizde bazılarının “yakınlaşmakta ne mahzur olabilir ki” dedikleri Çin o kadar İYİ(!) durumda!
Şangay Beşlisinin kurucu liderlerinden Çin’in genel olarak bütün insanlığa, kendi vatandaşlarına ve bilhassa Uygur Türklerine yönelik insan haklarına zıt uygulamaları hakkında Türkiye’deki sivil toplum örgütleri ve insan hakları aktivistleri çok şey biliyor.
Onların bildiklerini Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve bilhassa istihbaratının bilmemesi mümkün değil.
Buna rağmen, şeklen iktidardaki AKP, kendi varlık sebebini de inkar ederek nasıl oluyor da Çin ve Uygur Türkleri meselesinde bu kadar pasif ve hatta Çin lehine lehdar oluyor?
Hatta “kendisine göbekten bağlı” bazı “sivil” toplum örgütlerini bile bu mecraya sokmayı başarabiliyor?
Mesele sadece devletin güçsüzlüğü değil. Ya da görünüşte küçük ortak MHP’nin ya da lokomotif – aktif ortak Perinçekgillerin görünüşte büyük ortak AKP’yi kendi güdümüne sokmasından ibaret de değil.
Korkarız bazı karar vericilerin bir sebeple ve bir biçimde doğrudan doğruya Çin’in kontrolüne girmiş olması gibi bir risk de var.
Çin, adı en küçük ama kendisi en büyük ülke. (Böyle bir zıtlık başka bir ülkede yok!).
Çin Halk Cumhuriyeti Devleti de Anayasasına göre “işçi sınıfının önderliğinde ve ‘halkın demokratik diktatörlüğü’ altında işçiler ve köylüler arasındaki ittifaka dayalı bir sosyalist devlet”.
Demokrasiye bu kadar önem(!) veren başka bazı demokratik devletlerin de olduğunu biliyoruz. Ama bu lafta demokrasi, insan hakları ve hukuk konusunda hiçbir garanti sunmuyor.
Çin iktisadi açıdan komünizmden çoktan vazgeçmiş ama ideolojik olarak halen de en sıkı komünist devlet. Aslında özel mülkiyetin ve özel teşebbüsün kontrollü serbest olduğu bu devlete komünist demek de bir ironi. Devlet kapitalizmini uyguluyor demek daha doğru.
Yani Çin’de devletin totaliter kapitalist devlet olduğunu da söylemek mümkün.
İnsan hakları açısından, birçok etnik ve dinî gruba ve özerk bölge halklarına karşı sıkı bir despotik rejim uyguluyor.
Böyle bir devletin “insanlık için ideal” bir devlet modeli olarak görülüp gösterilmesi elbette mümkün değil. “En hızlı büyüyen ekonomi” olması gibi hususların bu bahiste hiçbir kıymet-i harbiyesi yok.
Üstelik bu hususta başka bir delile de gerek yok. Sadece ülkeye kaçmak isteyenin yokluğu ve buna karşılık ülkeden kaçmak isteyenin çokluğu bu tesbitin en önemli delili.
Altılı Masa’nın Avrupa Birliği taahhüdüne sıra gelip de bu deli günler geçtiğinde bizdeki kaçıklar nereye kaçacak bakalım.
KAYNAK : https://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/cinsan-haklari-uygurlamasi_576138
BENZER HABERLER