logo

trugen jacn
28 Şubat 2023

ÇiN’İN DOĞU TÜRKİSTANDAKİ GULAKLARINDA UYGURLARA KARŞI İŞLEDİĞİ İNSANLIK SUÇLARI-l

Rahima Mahmut Hanım: "Soykırımla ilgili 'iş kanunu taslağı'nın yasalaşması için çalışmaya devam edeceğiz."

“Yeniden İnşa” adı verilen “toplama kampı” konulu bir dikenli tel kaçağı ve gözlem noktası. 4 Eylül 2018, Davanqing.

 UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)

Uygur bölgesindeki kamp sistemi ve kitlesel kaçırmaların dış dünyaya duyurulmasından bu yana geçen yıllarda bu olayların son durumu çeşitli medya organlarında farklı şekillerde sunuldu. Aynı zamanda Batı dünyasındaki bazı uzmanlar, Uygur bölgesindeki kamp sistemini defalarca 1930’lardaki Sovyet tarzı gulag sistemi ve Stalin’in tasfiyeleriyle karşılaştırdı. Alman gazeteci Mathias Bölinger’in “Yüksek Teknoloji Gulag: Uygurlara Karşı Suçlar” adlı kitabı birkaç yıllık araştırmanın ürünü.

Yazar, Uygur bölgesindeki siyasi baskının, batılı okuyucuların kitleleri kışkırtarak “düşmanları yenmek” için bildikleri Stalinist Gulag veya Mao Zedong tarzı siyasi hareketlerden farklı olarak, belirli bir etnik gruba mensup insanların, saldırı hedefi. Yazar, Çin’de onlarca yıllık gazetecilik kariyeri boyunca Uygur topraklarını birkaç kez ziyaret etmiş olsa da 2018’de tekrar ziyaret ettiğinde kampların korkunç görüntüsünü kendi gözleriyle gördü. akrabalarını ziyaret etmek için çantalarına ilk elden bu kurumların gulaglardan farklı olduğu hatırlatıldı.

 

Gulag, Sovyet Komünist lideri Stalin altında yaklaşık 30 yıl süren korkunç toplama kampları. 3 Ekim 2015. 2 Kasım 2012.
Gulag, Sovyet Komünist lideri Stalin altında yaklaşık 30 yıl süren korkunç toplama kampları. 3 Ekim 2015. 2 Kasım 2012.
AP

 

Özellikle yazarı en çok şaşırtan şey, tüm Uygur bölgesinde insanın boş zamanlarında bir insanla konuşabileceği hiçbir yerin kalmamış olmasıydı. Sokaklara, hatta taksi ve otobüslere yerleştirilen yüksek teknolojili kameralar, karakollara bağlanarak, kimse düşünmeden tek kelime etmesin diye insanların fısıldaşmalarını bile kaydediyor. İnsanlığın izlerini taşıyan binlerce köy, sokakları kaplayan siyasi sloganlar, kamplarla ilgili dış dünyanın bildiği çok sayıda yazılı belge, uydu görüntüleri ile kamuoyuna açıklanan kamp görüntüleri ve otuzdan fazla kampın tanıklıkları var. Bu korkunç yer hakkında doğrudan konuşan tanıklar Sözde “yeniden eğitim merkezleri”, bu kurumların aslında Çin hükümeti tarafından Uygurlara karşı yürütülen suçlara sahne olduğunu gösteriyor. Daha da önemlisi, Çin hükümetinin halen sürdürdüğü olaylar dizisi, kimsenin inkar edemeyeceği bir katliamdır.

Esirler “Kaplan Sandalyeye” mahkum edildi.

Mathias Bühlinger’in birkaç yıllık çalışmasının ürünü olan bu eser, Uygur topraklarındaki kampların mevcut durumunu okuyucuya anlatmaktan ziyade Çin’in Uygurları ortadan kaldırma mücadelesine nasıl başladığını anlatmak amacındadır. tarih ve gerçeklik perspektifinden bir sistem. Yazar eserin tasarımı üzerinde çalışırken diğer eserlerinde olduğu gibi Uygurlar veya Uygur bölgesi hakkında bilgi vermek yerine Uygur bölgesinde herkesin aşina olduğu “kaplan sandalye”yi anlatmaktadır.

Yazarın görüştüğü tüm kamp tanıkları “Kaplan Sandalye”den muzdaripti ve ifadeleri temelde aynıydı. Mayıs 2022’de, dış dünya tarafından “Sincan Polis Belgeleri” olarak bilinen arşivler, bu tür cezaların canlı bir resmini ortaya koyuyor. Tutsaklar, tam da bu sandalyeye oturduktan sonra, adını bile duymadıkları “suçları” hemen “itiraf ediyor”.

Yazarla söyleşimiz, Avrupa müzelerindeki Orta Çağ işkence aletlerini anımsatan bu aracın esere bir giriş olarak kullanılmasının nedenleriyle başladı. Bu konuda şunları söylüyor:

“Bu kitap aslında şu anda Sincan’da olanlarla ilgili açıklamalar içeriyor. Sincan’daki kampları “Gulaglar” olarak adlandırmamın nedeni, bazı yönlerden Sovyet dönemi gulaglarına benzemeleridir. İkisi de insan gözyaşlarıyla sırılsıklam olmuştu. 1950’lerde Çinli Komünistler bu gulagları Sovyetler Birliği’nden ‘ödünç aldılar’, ancak bunlar ister Stalin’in gulagları, ister geçen yüzyılın Çin çalışma kampları olsun, buralarda hapsedilen insanlar Sovyetler Birliği’nin her yerinden ya da Çin’in her yerinde. Ancak Sincan’daki bahsettiğimiz gulaglar, belirli etnik gruplara mensup insanlar. ‘Kaplan sandalye’ esaret sembolüdür. Aynı zamanda o gulaglarda işkence ve yeniden eğitimin bir işaretidir. Bu nedenle ilk bölümde Sincan’da olup bitenlere bir giriş yazdım. Çünkü bunlar şu anda, biz konuşurken oluyor. Bunlar tarihi olaylar değil. Yine, bu kitabı Alman okuyucular için yazdım. Almanların büyük çoğunluğu Uygurları tanımıyor. Diğeri ise, Komünist Partinin gerçekte ne yaptığını göstermek istememdi. Çünkü artık tarihi yeniden icat ediyorlar. Bunu Alman halkına en anlaşılır şekilde anlatmak için “kaplan koltuğu” üzerinden Uygurların neyle karşı karşıya olduğunu vurguladım. Uygurların bir halk olarak kimliğini de anlattım.

“Katliam Türkistan’da denendi!”

Yazar, eserde Uygurları anlatmak için bir giriş olarak “kaplan kürsüsü”nü kullanmakta ve Uygurlar hakkında derin bir anlayışa sahip olmayan Alman okuyuculara Uygurların geçmişini ve uzun tarihini kısaca tanıtmaktadır. Bilhassa eski çağlarda “Han Hanedanı” olarak bilinen Çinliler, M.Ö. öncesinde Türkistan bölgesini “batı yurdu” olarak adlandırarak ve bir “kamp” kurduklarını “ispatlayarak” bölgeyle ilgilenmeye başlamışlardır. kısa bir süreliğine bu yerde var olmuş, bu bölge her zaman Çin’in bir parçası olmuştur, tanıtıldığını size hatırlatacaktır.

Yazar, Çin’in bu bölgeye olan ilgisinin ve arzusunun M.Ö. öncesinde Han Hanedanlığı döneminde başladığına, Türk halklarının ise halkın zayıf olduğu dönemde bu amaçlarına ulaşmada kısmi başarı elde ettiğine inanmaktadır. Ancak Türkistan bölgesinin eski Uygurlarla olan bağlantısı, Uygurların 10. yüzyılda Sultan Satyuk Bugrakhan önderliğinde İslamiyet’i kabul etmeleri ve 19. yüzyılda bölge halkının genel Türkistanlaşma dalgasında büyük bir sosyal grup haline gelmesi. Türkistan bölgesi Çinlileri ve Uygurları apayrı iki dünyaya ait kıldı. Ancak Çin’in “kesintisiz tarihi rüyası”, 17. yüzyılın ortalarında Çin’i fetheden Mançular tarafından Qing İmparatorluğu’nun kurulmasından sonra nihayet gerçekleşti.

Yazar, o dönemde eski Türkistan bölgesinin Çin ile nasıl bağlantı kurduğunu anlatırken belirli bir duruma dikkat çekmektedir. 1755 yılında, o sırada işgal ettikleri Çin topraklarını genişleten Mançular, bir asırdan fazla bir süredir kendileriyle savaşan Dzungharları bugünkü Dzungaria Vadisi’nde yendiler. Böylece, eski Cengiz Han’ın halefleri olan Dzungharların Mançuları yenme ve Çin’in kontrolünü yeniden kazanma arzusu sonsuza dek mahvoldu. Ancak Moğolların Çin’i fethetme girişimleri sırasında Mançular, Dzungarlarla büyük mali, askeri ve insan gücüyle defalarca savaştı ve onları yendikten sonra bile, Dzungarların iyileşip onlarla tekrar savaşacağından endişelendiler. Bu nedenle, Qing Hanedanlığı İmparatoru Qianlong (1735-1796), sorunu sonsuza dek çözmek için Dzunggarları tamamen yok etme kararı verdi. Böylece tarihte “Dzunggar Katliamı” olarak bilinen katliam gerçekleştirilmiş ve Dzunggar Vadisi’ndeki Dzunggar Moğollarının en az yüzde 80’i, kucağındaki bebeklere, yürüyemeyen yaşlılara kadar katledilmiştir. Bu katliamdan sonra, Dzunggar sorunu Qing İmparatorluğu için sonsuza kadar çözüldü. Böylece tarihte “Dzunggar Katliamı” olarak bilinen katliam gerçekleştirilmiş ve Dzunggar Vadisi’ndeki Dzunggar Moğollarının en az yüzde 80’i, kucağındaki bebeklere, yürüyemeyen yaşlılara kadar katledilmiştir. Bu katliamdan sonra, Dzunggar sorunu Qing İmparatorluğu için sonsuza kadar çözüldü. Böylece tarihte “Dzunggar Katliamı” olarak bilinen katliam gerçekleştirilmiş ve Dzunggar Vadisi’ndeki Dzunggar Moğollarının en az yüzde 80’i, kucağındaki bebeklere, yürüyemeyen yaşlılara kadar katledilmiştir. Bu katliamdan sonra, Dzunggar sorunu Qing İmparatorluğu için sonsuza kadar çözüldü.

Yazar, bugün Çin tarihinin önemli bir parçası haline gelen bu olayları anımsarken, 21. yüzyılda Uygur bölgesinde meydana gelen “modern katliamlar” arasında kesin bir bağlantı buluyor. Yine Çin tarihindeki bu katliamdan sonra Dzunggarlar meselesi imparatorluk için sorun olmaktan çıktı. Uygurların şu anda maruz kaldığı soykırım “Cunghar katliamı” şeklinde olmasa da modern bilim ve teknoloji sayesinde sonuçları çok daha vahim. Bu nedenle katliamın arkasındaki fikir, özellikle katliam yoluyla sorun çözme fikri bir kez test edildi ve Çin Uygur katliamına yol gösteren fikir, tarihi tekrar edecek şekilde ortaya çıktı.

“Çin tarihinde, başkentlerini Pekin’de kuran Dzunggarlar ve Mançular, on yıllardır savaş halindeler ve bir asrı aşkın süredir birbirlerine düşmanlar. Ancak Dzunghar’lar hiçbir zaman Çin İmparatorluğu’nun bir parçası olmak istemediler ve teslim olmadılar, bu nedenle Qing İmparatorluğu sonunda onları savaş yoluyla fethetti. Ancak Mançular, Junggarları fethettikten sonra, bu ‘ağza alınamaz’ halkın sorununu çözmenin en etkili yolunun köklerini kazımak olduğuna inandılar. Bunda tüm erkekleri yok etmeyi amaçladılar. Bu kuşkusuz çok açık bir katliamdır. Çünkü silah taşıyan erkekler öldürülürse kızların da erkeklerin de işi kolaylaşır. Onları gözden kaçırmak zor değil. Bunun bugün bir önemi var mı? Dzunghar katliamını Uygur katliamıyla ilişkilendirmek istemiyorum. Bunun yerine, Çin hükümeti propagandası iki katliamı birbirine bağlıyor. Çünkü merkezi hükümet propagandalarında kasıtlı olarak ortamı nasıl sakinleştirdiklerini ve uyumlu bir toplum kurduklarını piyasaya sürdüler ve bunları birbirine bağladılar. O sırada, Dzunggarların katledilmesinden sonra, Kral Qianlong, Dzunggarların zaferini kutlamak ve uyumlu bir toplum kurmak için orada bir tapınak inşa etti. Xi Jinping bu tapınağı ziyarete gittikten sonra, Çin medyası burayı övdü ve merkezi hükümetin kutsamalarının bu yerdeki evrensel değişiklikleri nasıl getirdiğini duyurdu.

Yazar, Çin milliyetçiliğinin babası Sun Zhongshan döneminde Çin’in bu bölgeye yönelik emellerinin daha da yükseldiğine ve bu bölgeyi Çin’in ayrılmaz bir parçası haline getirmek için girişimlerde bulunulduğuna inanmaktadır. Bir dizi tarihi olay, bölgeyi Çin’in kontrolünden çıkardı.

Bu programın devamını merak ediyorsanız bir sonraki yayınımız için takipte kalın.

Share
2901 Kez Görüntülendi.