İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bu listenin meta verilerine ilişkin yaptığı bir adli bilim araştırması, 2017’den 2018’e kadar geçen dokuz ay boyunca polisin Sincan’ın 3,5 milyon nüfuslu başkenti Urumçi’de toplam 1,2 milyon cep telefonunda yaklaşık 11 milyon arama yaptığını ortaya koydu. Bu aramaları mümkün kılan ise, İşgalci emniyet güçlerinin kullandığı otomatik kitlesel takip ve gözetim sistemleri olduğu açıklandı.
Kurani Kerim Bulundurmak Tutuklanarak Sorgulanmak için Yeterli
İnsan Hakları İzleme Örgütü Çin İşleri direktör vekili Maya Wang, “Çin hükümetinin bölgede yaşayan ve Çinli olmayan insanaları takip ve gözetim teknolojisini kötüye kullanması, telefonunda Kuran-ı Kerim bulundurmak dışında hiç bir şey yapmamış olan Uygurların dahi bir polis sorgusunu tetikleyebilecekleri anlamına geliyor,” dedi.
Ayrıca Maya Wang, “İlgili hükümetler Çin’in kitlesel gözetleme ve sosyal denetim sektörünün içinde yer alan ve mal ve hizmet üreten batılı teknoloji şirketlerini tespit ederek, bu şirketlerin söz konusu baskı ve zulüm sektöründe yer almalarına son vermek için gerekli adımları atmalıdır,” şeklinde konuştu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin’in “terörizm” ve “aşırıcılık” olarak adlandırdığı eylemlerle mücadele konusundaki yaklaşımına ilişkin endişelerini geçmişte de defalarca dile getirmişti. Çin’in terörle mücadele yasası “terörizm” ve “aşırıcılık” kavramlarını aşırı geniş ve muğlak bir şekilde tanımlıyor; dolayısıyla insanların siyasi, dini veya ideolojik amaçlarla ölüme veya ciddi fiziksel yaralanmaya yol açmayı hedeflemeyen eylemlerinden dolayı da soruşturulmalarına kovuşturulmalarına, özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına veya başka kısıtlamalara maruz kılınmalarına imkan tanıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yaptığı incelemeler sonucunda başkent Urumçi’de yaşayan yaklaşık 1.400 kişinin telefonunda polisin ana listesindekilerle eşleşen toplam 1.000’in üzerinde farklı dosyaya rastlandı. Eşleşen bu dosyaların analizi, yarısından fazlasının (% 57’sinin) İslamiyet’in temel dini metni olan Kuran’ın her bir Suresinin okuması gibi yaygın olarak kullanılan İslami materyelleri içerdiğini ortaya koydu.
Liste, 2019 yılında ABD’li medya kuruluşu Intercept’e sızdırılan Uygur Özerk Bölgesi’ne ait 1.600’den fazla veri tablosunu içeren 51 GB’lik büyük bir veri tabanın parçası. The Intercept, Urumçi polisinin 2015’ten 2019’a kadar bu veri tabanında yer alan polis raporlarına dayanarak izleme, gözetleme ve tutuklamalar gerçekleştirdiğini de bildirdi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün incelediği ve aynı veri tabanının farklı bir bölümünde yer alan multimedya dosyalarının ana listesi ise, daha önce hiç raporlanmadı veya analiz edilmedi. Bu raporda yer alan bazı rakamlar, yetkililerin sızıntının kaynağını tespit etmesini engellemek amacıyla gerçek durumlarının gizlenmiş olabileceğini de bildirdi.
Bu ana listenin meta verilerinin analizinde, şiddet içerikli fotoğraf, ses ve video dosyalarının yanı sıra şiddetle belirgin bir bağlantısı olmayan diğer materyallere de rastlandı.
Çin telefon Dinlemesi için uyguladığı Medya dosyalarında şu hususların yer aldığı görüldü:
- Şiddet içeren veya dehşet verici materyaller, örneğin Meksika ve diğer uyuşturucu kartelleri, Çeçen savaşçılar veya İslam Devleti (IŞİD) gibi silahlı gruplar tarafından gerçekleştirilmiş kafa kesme veya işkence biçimlerini tasvir eden içerikler.
- Yabancı örgütleri içeren materyaller, örneğin Çin Hükümeti tarafından ayrılıkçı Müslüman ayrılıkçı bir grup olarak nitelendirilenn Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketi’ne, Uygur sürgünler tarafından yönetilen bir grup olan Dünya Uygur Kongresi’ne ve ayrıca ABD hükümeti tarafından finanse edilen bir medya kuruluşu olan Radio Free Asia‘nın (Özgür Asya Radyosu) Uygurca yayınlarına ait içerikler.
- Demokrasi yanlısı görsel-işitsel içerik, örneğin Çin Hükümet’inin 1989 yılında Tiananmen Meydanı’ndaki öğrenci protestolarını sindirmek için yürüttüğü katliamı konu alan “Gate of Heavenly Peace” (Cennetteki Barışın Kapısı) belgeseli.
- Suriye’deki şehirlerin adlarından bahseden içerikler, örneğin Suriye tarihi ile ilgili belgeseller ve popüler bir Çince seyahat programı olan “On the Road“un (侣行 — Yolda) Suriye çatışmasını konu alan 2015 tarihli iki bölümü.
- Yaygın olarak kullanılan İslami dini içerikleri barındıran materyaller, örneğin Kuran okumaları ve düğün şarkıları…
İnsan Hakları İzleme Örgütü veri tabanında ayrıca bu dosyaların özgün imzası niteliğindeki aynı MD5 özetine sahip, ilgili başka bir liste daha buldu. Bu liste bir izleme ve gözetleme uygulaması olduğu anlaşılan Jingwang Weishi uygulamasının arama sonuçlarını içeriyor. Arama sonuçları 2017 ve 2018 yılları arasındaki 9 ayı kapsıyor. Veriler, söz konusu uygulamanın toplam 1,2 milyon telefonda yaklaşık 11 milyon aramayı gizlice gerçekleştirdiğini ve 1.400 telefonda, 1.000’den fazla farklı dosyada kümülatif olarak toplam 11.000 eşleşme bulduğunu gösteriyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün dosya isimleri ile yaklaşık 1.000 dosyada polisin kendi yaptığı etiketleme veya kodlama üzerine yaptığı analizde şu bulgulara ulaşıldı.
- 1.000 dosyanın yüzde 57’si, Kuran’ın her bir suresinin okumaları gibi yaygın olarak kullanılan dini materyallerden oluşuyor.
- Eşleştirilen dosyaların yaklaşık yüzde 9’u, İslam Devleti (IŞİD) üyeleri tarafından işlenen suçlar da dahil olmak üzere şiddet içerikli;
- Eşleştirilen dosyaların yüzde 4’ünün “cihat”a davet gibi şiddet çağrıları içerdiği görülüyor;
- Eşleşen dosyaların yüzde 28’inin ise sad
- 1.000 dosyanın yüzde 57’si, Kuran’ın her bir suresinin okumaları gibi yaygın olarak kullanılan dini materyallerden oluşuyor.
- Eşleştirilen dosyaların yaklaşık yüzde 9’u, İslam Devleti (IŞİD) üyeleri tarafından işlenen suçlar da dahil olmak üzere şiddet içerikli;
- Eşleştirilen dosyaların yüzde 4’ünün “cihat”a davet gibi şiddet çağrıları içerdiği görülüyor;
- Eşleşen dosyaların yüzde 28’inin ise sadece dosya adı ve polis etiketleri gibi mevcut bilgilere dayanarak tanımlanması mümkün olmadı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, polis tarafından işaretlenen 1.400 telefonu da analiz etti:
- Telefonların yaklaşık yüzde 42’si şiddet içeren veya dehşet verici materyaller içeriyordu;
- Telefonların Yyüzde 12’si yaygın olarak kullanılan İslami dini materyaller içeriyordu;
- Telefonların Yyüzde 6’sı, bazı Türki Müslümanların Çin hükümetinin “Sincan” olarak adlandırdığı bölgeye verdiği isim olan “Doğu Türkistan” marşı; Suriye savaşı ve Hong Kong’daki demokrasi yanlısı protestolarla ilgili videolar gibi alenen siyasi nitelikli dosyalar içeriyor;
- Eşleşen telefonlarındosyaların yüzde 4’ü “cihat” gibi şiddet çağrılarını içeriyora yer veriyor;
- Telefonların yüzde 48’inde ise İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün tanımlayamadığı dosyalar bulunuyor.
Uluslararası hukuk, hükümetleri suç teşkil eden eylemleri net bir şekilde tanımlamak ve rahatsız edici olduğu düşünülen görüşlere sahip olmak da dahil olmak üzere ifade ve düşünce özgürlüğü haklarına saygı göstermekle yükümlü kılar. Başkalarına zarar vermek amacıyla kullanma niyeti olmasa dahi, aşırılık yanlısı olduğu düşünülen materyallerin bulundurulmasının suç sayılması, inanç, özel hayatın gizliliği ve ifade özgürlüğüne yönelik özellikle ciddi bir tehdit oluşturur. Bu haklar İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Çin’in imzaladığı ancak onaylamadığı Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi kapsamında güvence altına alınmıştır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, Sincan’daki Uygurların ve diğer Türki Müslümanların temel özgürlüklerinin Çin hükümeti tarafından baskılanması ve yapılan ağır hak ihlalleri hakkında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi acilen bağımsız ve uluslararası bir soruşturma başlatmalıdır. Bugüne kadar benzeri görülmemiş sayıda BM bağımsız insan hakları uzmanının ve küresel çapta yüzlerce sivil toplum kuruluşunun tavsiyeleri de bu adımın atılması yönündedir.
Wang, “Çin hükümeti Sincan’daki Türki Müslümanlara yönelik korkunç hak ihlallerini meşru göstermek için İslam’ı tehlikeli bir şekilde şiddet yanlısı aşırıcılıkla bir tutuyor” dedi ve ekledi: “BM İnsan Hakları Konseyi, çoktan atmış olması gereken bir adımı artık atarak Çin hükümetinin Sincan ve ötesindeki ihlallerini soruşturmalıdır.”
Çin hükümetinin Terörle Mücadele Yasası uluslararası insan hakları standartlarına uygun olmadığı gibi sık sık kötüye de kullanılıyor.
Çin hükümeti Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygurlara ve diğer Türki Müslümanlara yönelik ” Şiddete Dayalı Terörizme Karşı Güçlü Darbe Kampanyasını” (严厉打击暴力恐怖活动专项行动) Mayıs 2014’te başlattı. Uygurların ve diğer Türki Müslümanların barışçıl dini ve kültürel ifadelerinin terörizmle ilişkilendirildiği bu tacizkar kampanya 2017’den bu yana önemli bir tırmanışa geçti.
Bu dönemde İnsan Hakları İzleme Örgütü, bölge genelinde insanlığa karşı suç teşkil eden kitlesel keyfi gözaltılar, yaygın izleme ve gözetleme faaliyetleri ile kültürel ve dini tasfiye çabalarını belgeledi. BM insan hakları ofisinin çığır açan 2022 raporu da benzer şekilde bu suçların “insanlığa karşı suç… teşkil edebileceğini” tespit etti.
Bu suçların merkezinde, Türki Müslümanlardan biyometrik verilerin toplu olarak toplanması, yapay zeka, polisiye uygulamalar ve nüfusun tamamını izlemek için kullanılan büyük veri sistemleri gibi yeni teknolojilerin kullanılması yer alıyor. Bu sistemler, çok fazla elektrik kullanmak gibi son derece geniş ve keyfi kriterler kullanarak insanları olası “güvenlik riski” olarak işaretliyor ve isimlerini polise gönderiyor. Sonrasında bu kişiler polis tarafından sorgulanıyor ve genellikle politik eğitim kampı olarak adlandırılan yerlerde gözaltında tutuluyor ya da avukata erişimleri olmadan, göstermelik ve kapalı duruşmalar sonucunda hapis cezalarına çarptırılıyorlar. Operasyonlar sonrasında, Eylül 2022 itibariyle tahminen yarım milyon kişi kamplarda ya da hapishanelerde tutuluyordu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü ile birlikte başka kuruluşlar da 2017’den bu yana bu sistemlerin birçoğunu ortaya çıkardı, ancak bunların arasındaki ilişkiler hala tam olarak açıklığa kavuşmuş değil. Intercept’e göre söz konusu veri tabanı, Çinli takip ve gözetim teknolojileri şirketi Landasoft (蓝灯) tarafından Urumçi Emniyet Müdürlüğü için geliştirilen iTap adlı polis izleme ve gözetleme sisteminin bir parçası. Landsoft’un CEO’su, şirketin kolluk kuvvetlerine ve istihbarat kurumlarına küresel çapta fişleme ve çözümleme teknolojileri sunan ABD şirketi Palantir’in “Çin versiyonu” olmak istediğini belirtiyor.
Her bir birey hakkında muazzam miktarda bilgi içeren ve kişinin iletişim bilgilerini, konumunu, kullandığı araç bilgilerini, finansal hesaplarını ve internet hesaplarını rızası olmaksızın birbirine bağlayan yazılım, polisin Urumçi’de yaşayan herkesi izlemesine ve ağ analizi yoluyla da insanların gizli ilişkilerini ortaya çıkarmasına olanak tanıyor.
Bu araştırma, iTap’in Jingwang Weishi ve Fengcai uygulamalarından veri aldığını ilk kez gösterdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü 4 Nisan’da Landasoft’a bu veritabanıyla ilgili bir mektup yazdı, ancak bir yanıt almadı.
Çeşitli medya organlarında çıkan, polisin Çin genelinde örneğin Aralık 2022’deki “beyaz kağıt” protestolarını kimlerin gerçekleştirdiğini bulmak amacıyla, insanların telefonlarını inceleyerek taciz ettiğine ilişkin haberlerin sayısı son dönemde arttı. Söz konusu protestolarda insanlar hükümetin aldığı katı Covid-19 önlemlerine ya da Çin Kominist Partisi’nin otoriter yönetimine muhalif olduklarını göstermek için boş kağıtlar veya pankartlar kullanmışlardı.
Hükümet, Tibet bölgesinde de devletin agresif asimilasyoncu politikalarını sürdürmek amacıyla bu tür kontroller gerçekleştirdi. Ancak bu vakalarda polisin insanların telefonlarını elle kontrol ettiği anlaşılıyor.
Çin genelinde çevrimiçi dolandırıcılıkla mücadele, Covid salgınıyla savaş ve ideolojik propaganda gibi bahanelerle çeşitli hükümet ve Komünist Parti uygulamalarının insanların telefonlarına yüklenmesi de Çin hükümeti tarafından giderek daha fazla zorunlu kılınıyor. Bu uygulamaların birçoğu, konum bilgileri, sağlık verileri ve ulusal kimlik numaraları gibi kimlik belirleyici nitelikteki bilgiler başta olmak üzere çok sayıda kişisel veriyi toplarken, bu verilerin nasıl kullanıldığı ve saklandığı konusu ise çok az şeffaflık içeriyor.
Çinli yetkililer aynı zamanda hoşlarına gitmeyen bazı uygulamaların uygulama mağazalarından kaldırılmasını da sağladılar ki bunların arasında sansür engelleme, şifreleme ve dünya çapında milyonlarca kişi tarafından kullanılan önemli bir Kuran uygulaması gibi dini uygulamalar da yer alıyor.
Metodoloji: Sızdırılan Veritabanının Doğrulanması
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün sızdırılan veritabanında bulduğu ana liste, Mart 2018 itibariyle yaklaşık 50.000 satırlık bir liste içeriyor ve her giriş dosya adı, boyutu, dosya adı uzantısı (örneğin mp3) ve polisin vatandaşların telefonlarındaki dosyaları tanımlamak için kullandığı, dosyanın benzersiz imzası niteliğindeki MD5 özeti gibi meta verileri içeriyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu listedeki MD5 özetlerinin, yetkililerin operasyonlarında kullandığı Sincan polis uygulamalarından ikisi hakkında ayrı ayrı soruşturma yürütmüş olan başka iki kuruluş tarafından daha önce bildirilen listelerdeki özetlerle eşleştiğini tespit etti:
- Şubat 2018’de ABD merkezli Open Technology Fund (OTF- Açık Teknoloji Fonu) adlı organizasyon, Urumçi polisince yerel halka zorunlu olarak yükletilen Jingwang Weishi (净网卫士) adlı uygulamanın üzerinde ters mühendislik çalışması yaptı. Open Technology Fund, telefonun marka ve modeli, IMEI (Uluslararası Mobil Ekipman Kimliği), IMSI (Uluslararası Mobil Abone Kimliği) ve MAC (Ortam Erişim Kontrolü) adresi ve telefon numarası gibi çeşitli tanımlayıcı bilgilerini çıkarmanın yanı sıra, uygulamanın hedefin telefonunu bir MD5 özetleri listesinde aradığını ve “tehlikeli” olarak değerlendirilen dosyaları otomatik olarak yetkililere bildirdiğini tespit etti.
- Temmuz 2019’da New York Times’ın tersine mühendislik çalışmaları, Sincan polisinin sınır geçişlerinde yolcuların telefonlarına rutin olarak yüklediği Fengcai adlı başka bir uygulamadan çıkarılan MD5 özetlerinin başka bir listesini ortaya çıkardı. Bu liste 73.314 özgün MD5 özeti içeriyordu. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün incelediği özetlerin büyük çoğunluğu da bu listede bulunabiliyor; bu da Sincan polisinin 2018 ile 2019 arasındaki bir yıl içinde “şiddet ve terör” içeren multimedya dosyaları listesine 21.000’den fazla yeni öğe eklediğini gösteriyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün listesinde yer alan dosyalardan sadece 29’u New York Times’ın incelediği listede yer almıyordu.
Aynı 50.000 dosyalık listenin Sincan’a özgü iki farklı polislik uygulamasında ve sızdırılan bu veri tabanında yer alması, Sincan makamlarının bu isteyi bölgede yaşayan kişilerin cihazlarında “şiddet ve terör dosyaları” olup olmadığını belirlemek için bir ana liste olarak kullandığını düşündürmektedir.
Sızdırılan veritabanında ana listeyle aynı MD5 özetlerine sahip olan ilgili diğer listeye gelince, İnsan Hakları İzleme Örgütü bu listenin Jingwang Weishi uygulamasının arama sonuçlarını içerdiğini, formatının Open Tech Fund’ın bu uygulama üzerinde yaptığı tersine mühendislik çalışmasında açıklanan çıktı formatıyla birebir örtüşmesine dayanarak tespit etti. Arama sonuçları, aranan her telefonun IMEI, IMSI, MAC adresleri gibi benzersiz tanımlayıcı bilgilerini ve bulunması halinde “şiddet ve terör” dosyasının adı, boyutu ve dosya türünün bir kaydını içeriyor.
‘Aşırılıkçı’ Materyal Bulundurmanın Cezası
Sızdırılan resmi listelerdeki bilgilere ve İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün aile fertleri ve önceden gözaltına alınmış kişilerle yaptığı görüşmelere göre, Sincan’da keyfi olarak gözaltına alınmış ve hapsedilmiş kişilerin çoğu,”şiddet içeren” veya “terörist” multimedya materyalleri bulundurdukları gerekçesiyle yakalandılar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2018 yılında elde ettiği, Aksu vilayetindeki bir siyasi eğitim kampında tutulan 2.000’den fazla kişinin sızdırılan bir listesi, listedeki kişilerin yaklaşık yüzde 10’unun (yani 200’den fazlasının) bu tür “şiddet ve terör” içeren multimedya içeriklerini indirdikleri veya paylaştıkları ya da bu tür içerikleri indiren veya paylaşan biriyle akraba oldukları için “terörizm” veya “aşırıcılık” suçlamasıyla tutulduklarını gösterdi.
2018 yılında İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü bir Uygur, operasyonlar sırasında polis nezarethanesindeki hücrede tutulanlardan birinin İslami bir dini öğretinin ses kaydını kızına göndermiş, kızı da bunu bir arkadaşına iletmiş, 60 yaşında bir adam olduğunu söyledi. Baba ve kızı sırasıyla altı yıl ve üç yıl hapis cezasına çarptırıldılar ve bu tesislerdeki tutuklulara işkence yapıldığını iddia ettiler.
KAYNAK : https://www.hrw.org/tr/news/2023/05/04/china-phone-search-program-tramples-uyghur-rights