Son Dakika
Av.Kurşat Orhan ŞEMŞEK
Koronavirüs: İlk kez Çin’in Vuhan kentinde Aralık ayında görülen ve Corona olarak adlandırılan virüs bir kaç hafta içinde Çin’in bir çokok kentine yayıldı. 10’dan fazla Çin şehrinde karantina uygulanıyor. Milyonlarca Çinli adeta ev hapsinde. Şehirlerin etrafı Çin güvenlik güçleri tarafından abluka altında. Giriş ve çıkışlara izin verilmiyor. Yaşam durmuş durumda. Virüse, Çin’in dışındaki ülkelerde de rastlanmaya başlandı. Ölü sayısı da hızla yükseliyor. 31 Ocak itibariyle ölü sayısı 213’e çıkmış durumda. Vaka sayısı da 10 binlerle ifade ediliyor. Tabii, bunlar kapalı bir diktatörlük olan Çin rejiminin resmi rakamları. Tüm dünya Çin’e uçuşlarını iptal etti ve bazı ülkeler sınırlarını kapattı. Çok şükür, ülkemizde şimdilik tespit edilen bir vaka yok. Türkiye, büyük devlet olma refleksi ile virüsün görüldüğü Vuhan şehrine askeri bir uçak göndererek, dost ve kardeş ülke vatandaşları dahil toplam 32 kişiyi ülkeye getirdi. Vatandaşlarını kaderine terk etmeyen bir devlet ve yönetimi haliyle takdiri hak etmektedir.
Corona virüsünün, biyolojik bir saldırı mı olduğunu ya da iddia edildiği gibi vahşi hayvan pazarında satılan yılan, yarasa veya köpek etlerinden mi insanlara bulaştığını bilmiyoruz. Bu konuda spekülasyonlar devam ediyor. Ana görünen o ki, milyonlarca Uygur Türkünü esaret kamplarına kapatan, her Uygur Türkünün evine bir Çinli gözlemci yerleştiren, zalim Çin rejimi mikrobiyolojik bir canlının esaretine girdi.
Deprem: Geçen hafta içinde yaşanan ve hâlâ artçı sarsıntılarıyla kendini gösteren depremlerde canlarımızı yitirdik, evimiz barkımız başımıza çöktü. Acımız ve yasımız büyük. Yaraları sarma adına devlet ve toplum büyük çaba sarf ediyor. Aynı acıları tekrar yaşamamak için, depremin ülkenin bir gerçeği olduğunun bilinciyle önlem almanın zamanı. Önümüzde İstanbul depremi gerçeği var. Bugüne kadar yapılmayanlar bundan sonra yapılmalı ve konuya önem gösterilmeli. Demokratik toplumlarda seçmen seçtiğinden hesap sorar. Demokrasinin erdemi buradadır. Hesap vermeyen bir iktidar aygıtının olduğu rejimde demokrasiden bahsedemeyiz. Yapıcı her eleştiri demokrasinin gereğidir. Susturulmuş bir toplumdan demokratik bir bilinç doğmaz ve maalesef ilerleme beklenemez. Vergi vermek her vatandaş için anayasal bir ödevdir. Vergi veren birey aynı zamanda aidiyet duyar. Aidiyet duyan, verdiği verginin nereye harcandığını sorgular. Bu demokratik bir haktır. Özetle, yıllardır toplanan deprem vergilerinin nereye harcandığını bilmek demokrasiye inanan her bilinçli vatandaşın anayasal hakkıdır.
Kayak tartışması: Deprem bölgesinde devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları ve çok sayıda belediye görevlisinin kurtarma faaliyetine katıldığını gördük. Bunların başında da Sayın Ekrem İmamoğlu’nun talimatıyla 158 personel ve 23 araçtan oluşan kurtarma ekibiyle bölgeye giden İstanbul Büyükşehir Belediyesi gelmektedir. Sayın İmamoğlu, hemen ertesi gün, yani 25 Ocak tarihinde deprem bölgesine gitmiş ve depremzedelerin acılarını paylaşmıştır. İşte bu ana kadar her şey çok güzel(di)! Lakin birkaç gün sonra Sayın İmamoğlu’nu Erzurum’dan yaptığı kayak tatili paylaşımlarıyla gördük. Bu başta kendisine umut bağlamış seçmenler olmak üzere toplumda şaşkınlık yarattı. Akabinde gelen eleştirilere verdiği cevap ise hayâl kırıklığına yol açtı. Yeni nesil bir siyaset anlayışından, buna alışılması gerektiğinden vs. dem vurdu. İnsanların enkaz altından cesedi çıkartılırken, evi barkı başına yıkılmış soğukta, çadırda bekleşirken milyonların umut bağladığı bir siyasetçinin tatil pozları paylaşımı doğru olmamıştır. Elbette her insan gibi Sayın Başkan’ın da tatil hakkıdır. Ancak zamanlaması son derece yanlıştır, üstüne bu tatilin eğlenceli fotoğraflarını sosyal medyada paylaşmak da yakışık almamıştır. Kendi deyimiyle, eğer 16 milyonluk İstanbul’un belediye başkanıysa bunun ağırlığı ve sorumluluğuyla hareket etmelidir.
Yine 45 vatandaşımızı Atatürk Havalimanı saldırısında IŞİD terörüne kurban verdiğimiz günün ertesinde davullu zurnalı köprü açılışı yapanlar ve “birkaç Mehmet şehit oldu diye meclis toplanmaz” diyenlerle farkınız olmalıydı.
Bu arada depremin hemen sonrasında bölgeye giden Sayın Ekrem İmamoğlu için “ne işi var orada?” diyerek tepki gösteren, sonra tatil fotoğrafları ortaya çıkınca, “neden deprem bölgesinde değilsin?” diyen trollerin acizliği de ortadadır.
Kızılay: Önce ismindeki “Türk” kelimesini çıkartan, akabinde tartışmaların ortasında kalan Türk Kızılay’ında neler oluyor? Osmanlı İmparatorluğu’ndan emanet, hepimizin gözbebeği bir hayır kurumu neden bu kadar tartışılır hale geldi? Tüm kurumlarda yaşandığı açık olan dezenformasyon maalesef bu gözbebeği hayır kurumuna da bulaşmış. Vergi “kaçırma/kaçınma” aracı haline getirilen Kızılay’da devlet eliyle gerekli incelemeler yapılmalı ve tekrar eski güvenirliğine kavuşturulmalıdır. Türk Kızılay’ı tartışmaların aracı olmaktan bir an önce çıkartılmalıdır.
Samsunspor: İkinci Lig’deki temsilcimiz Avrupa’nın tüm liglerinde an itibarıyla en az gol yiyen takım. Sayın Yüksel Yıldırım başkanlığında ve adı Samsunspor’la özdeşleşen teknik direktör Ertuğrul Sağlam yönetiminde doludizgin yoluna devam etmekte. Bu yolun sonu inşallah önce 1. Lig, ardından Süper Lig. Çünkü bu şehrin sosyo-ekonomik durumu Samsunspor’la paralel hareket ediyor. İnanıyorum ki, Süper Lig’e dönecek Samsunspor’la birlikte Samsun da eski güzel günlerine dönecektir.
Sağlıcakla…
KAYNAK : https://www.samsunsonhaber.com/yazarlar/1341/ gundeme-dair-notlar?fbclid
BENZER HABERLER