Son Dakika
Mehmet Volkan KAŞIKÇI
İnsanlar mevcut gelişmeleri kavrayabilmek için sıklıkla tarihi mukayeselere başvurmaktadırlar. Her ne kadar bu yöntem genelde indirgemeci ve yanıltıcı olsa da bazen tarihi bir mukayese, ortaya çıkan yeni bir fenomeni anlamanın tek yoludur.[1]Çin’in Sincan’daki toplama kampı sistemi de 21. yüzyılda ortaya çıkmış şok edici bir fenomen olup, neredeyse herkes olup biteni anlamlandırabilmek için tarihi mukayeselere yönelmektedir. Bu zamana kadar Gulag en popüler tarihi mukayese olmuştur ve Sincan’daki toplama kamplarını “Müslümanların Gulag’ı” olarak nitelendirmek yaygınlaşmıştır.[2] Gulag kıyaslaması sıklıkla, ne Sovyet tarihi ne de Sincan’ın kendisine ilişkin uzmanlığı olan bazı ateşli komünist grup karşıtlarınca kullanılsa da[3] alanında uzman kişilerin de Çin’in toplama kamplarını nitelemek için bu mukayeseye başvurduğu görülmektedir.[4] Öte yandan, bizler ise Gulag mukayesesinin Sincan’daki toplama kampları açısından oldukça yanıltıcı olduğunu öne sürmekteyiz. Açıktır ki uzmanların Gulag mukayesesine başvurmasının sebebi, Gulag’ın toplama kamplarının en çok bilinen örneği olmasıdır. Ancak bu kıyas yalnızca yanıltıcı olmakla kalmayıp, Sincan’daki kamplara yönelik bilgi üretimine zarar da vermektedir.
İlk olarak, Gulag kamplarının bir ceza hukuku sisteminin parçası olduğunun farkında olmamız gerekmektedir. Bu da Gulaglardaki tutukluların –ne denli adaletsiz ve zalimce olursa olsun– yargılandığını ve buralarda belirli bir süre için mahkûm edildiği anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle, Gulagdakiler Sovyet hukukuna göre suçlulardı. Bu durumun aksine, Çin’in toplama kamplarındaki tutuklular Çin hukukuna göre bile herhangi bir suçtan mahkûm olmuş değiller. Kamplarda sadece önlem olarak tutulmakta, zira potansiyel olarak tehlikeli görülmektedirler. Bu bakımdan, doğru tarihi mukayese Gulag değil, Batılı sömürgeci güçlerin Afrika ve Asya’daki toplama kamplarıdır. Bu toplama kampları; ırksal ve politik olarak “tehlikeli” grupların ayrıldığı hukuk üstü toplu gözaltı merkezleri olarak işlev görmüşlerdir. Amaç suçluları cezalandırmak değil, henüz herhangi bir suçtan mahkûm olmamış insanları gözaltında tutmaktır.[5] Sincan’da suç işlemekten mahkûmiyete çarptırılanlar toplama kamplarına değil, hapishanelere yollanmaktadır.
Daha da önemlisi, Gulaglar hiçbir zaman belli etnik grupları hedef almamıştır. Burada diğer etnik gruplara kıyasla Almanların, Lehlerin ve Ukraynalıların daha fazla tutulduğu doğrudur ancak Gulag kamplarındaki çoğunluk her zaman etnik olarak Rus kökenli insanlardan oluşmuştur. İkinci Dünya Savaşı sadakat ve makbul vatandaşlık konusunda etnisitenin belli ölçüde öne çıkmasını beraberinde getirmiştir[6] ve Gulag sistemi de savaş döneminde sınır dışı edilmiş olan belli etnik gruplara özel yerleşimlerin ortaya çıkışına tanıklık etmiştir.[7] Ancak etnik esasa dayalı sınır dışı etme pratiklerine rağmen Gulag kampları, tüm uyruklardan kişiler için bir ceza kurumu olarak işlev görmeye devam etmiştir. Bunun aksine, Çin’in Sincan’daki toplama kampları doğrudan etnik grupları hedef almaktadır ve Çin rejiminin hedefi en azından kültürel bir soykırım gerçekleştirmektir.[8] Gulag kampları, en azından teorik olarak sınıf savaşının getirdiği bir uygulamaydı ve sosyalizm çerçevesinde meşru addediliyordu. Bugün Sincan’da ise bir sınıf savaşı yoktur. Keza Çin’in bölgede izlediği politikalara dair sosyalizmle alakalı bir şey de yoktur. Milyonlarca Han Çinlisi her yıl serbestçe yurtdışına çıkabilmektedir. Ancak yurtdışına gidip yabancılarla iletişim kurmak; Uygurların, Kazakların ve diğer azınlıkların gözaltına alınması için en yaygın “sebep”tir. Çin’in toplama kamplarının sosyalist çerçevede bir meşruiyeti olmadığı gibi, bu kamplar pür, vahşi ve şovenist bir koloniciliğin aracıdır.
Bugün Çin, alarm verici seviyede gelir eşitsizliğinin olduğu büyük bir kapitalist güçtür[9] ve hatta Çin’in sistemi sosyalist çevrelerce “kapitalist karşı devrim” ve “radikal neo-liberalizm” olarak nitelenmektedir.[10] Bu sebepledir ki Gulag mukayesesi yalnızca yanıltıcı olmakla kalmayıp, aynı zamanda bu kampların dünyanın farklı yerlerindeki sol görüşlü insanların gözünde meşrulaşması tehlikesine yol açmaktadır. Sincan’daki toplama kamplarına dair tarihteki en iyi emsalin sosyalizmin tarihinde değil, en vahşi (hatta yarı ırkçı) sömürgeci politikalarda bulunabileceğini açıkça ortaya koymak zorundayız. Ayrıca, şovenist politikalarını meşrulaştırmak için Çin de Avrupalı sömürgeci güçlerin bilimsel ırkçılık ve medenileştirme misyonuna dair ortak söylemine benzer bir şekilde teröre karşı küresel mücadele söylemini ve İslamofobi’yi kullanmaktadır.[11] Dolayısıyla Çin hiçbir açıdan liberal kapitalist düzene bir alternatif önermemektedir.[12] Tam tersine, liberal kapitalist dünyadaki birçok sömürgeci grupla aynı ideolojiyi paylaşmaktadır. Sadece Çin’in resmi açıklamalarını esas alırsak dahi kullanılan söyleme yönelik kısa bir bakış Çin’in söyleminin 19. yüzyıldaki beyaz adamın görevi söylemine ne denli benzediği açıkça görülecektir.[13] Ayrıca, akademisyenler Sincan’ın bir gözetleme laboratuvarı olarak sadece Çin açısından değil, tüm dünya açısından oynadığı rolün altını çizmektedir.[14] Çeşitli tarihçiler ve politika teorisyenleri, sömürgelerin Avrupalı sömürgeci güçler için nasıl laboratuvar işlevi gördüğünü ve bu kolonyal teknolojilerin tüm dünyaya nasıl yayıldığını önemle vurgulamaktadır.[15] Sincan’ın totaliter uygulamalar için bir laboratuvar işlevi görüyor oluşu, sömürgelerin geçmişte Avrupalı sömürgeci güçlerce kullanılış biçimiyle benzer bir durumdur.
Gulaglar ve Sincan’daki toplama kampları arasındaki en görünür benzerlik muhtemelen yeniden eğitim ve rehabilitasyon fikridir.[16] Bu bakımdan, Komünist dönem ve bugün arasında net bir devamlılık söz konusudur.[17] Ancak, rehabilitasyon ve yeniden eğitimin sosyalizme özgü olmadığını hatırlamamız gerekmektedir. Güney Afrika’daki İngiliz kampları sadece Boer’lerin gözaltına aldıklarını karantinaya almayı hedeflememiş, aynı zamanda onları rehabilite etme ve yeniden eğitme hedefini de taşımıştır ki Britanya İmparatorluğu’na sadakat ve sevgi duymak bu kampların ethosuydu.[18] Fikirlerin rehabilitasyonu, öz eleştiri ve öz kınama, disiplin, homojenlik ve mutlak sadakat Milliyetçi Çin’in 1938 ve 1949 arasındaki toplama kamplarının da bir parçasıydı.[19]
Bugün Çin’in Sincan’daki kamplarına dair en önemli hususlardan biri, gözaltındakileri kontrol etmek için yüksek teknolojinin kullanılmasıdır. Gulag kamplarında teknolojik olarak bu tip uygulamalar mümkün olmadığı gibi, bunun bir öncelik olduğunun öne sürülmesi de güçtür. Gulag mahkûmlarının zaptı zor mahkûmlar olduğunu ve birçok yerde otoritelerin kamplar üzerinde sadece kâğıt üstünde kontrol sahibi olduğunu bilmekteyiz. Zira düzensizlik ve etkisizlik, Gulag kamplarının temel özellikleriydi.[20]Bir başka deyişle, direniş mümkündü ve hatta Sovyetler Birliği’ndeki kamplarda yaygındı. Ancak bunun aksine, Sincan’daki kamplarda herhangi bir direniş örneği görmedik ve gelecekte bu kamplar üzerindeki topyekûn teknolojik kontrol imajına karşı bazı deliller öne sürülebilirse de Sincan’daki kamplarda tutulan ve zayıf durumda olanların ne tür “silahlara” başvurabilecekleri hâlâ belirsizdir. Daha ziyade, bu kamplar hakkında bildiklerimiz, sadece kampta tutulanların değil, kamp dışındaki insanların dahi emsali görülmemiş ölçüde bir dijital polis devleti eliyle pasifize edildiği pür totaliter bir distopyaya daha yakındır.[21] Bu bakımdan, Çin’in toplama kampları ne Gulaglara ne de diğer tarihi örneklere benzemektedir.
Not: Yazar, Tyler Kirk’e toplama kamplarının küresel tarihine ilişkin yaptığı yorumlardan ötürü müteşekkirdir.
Referanslar
[1] Gavriel D. Rosenfeld, “Who was ‘Hitler’ Before Hitler? Historical Analogies and the Struggle to Understand Nazism, 1930-1945”, Central European History, 2018, 51 (2).
[2] Philip Wen and Olzhas Auyezov, “Tracking China’s Muslim Gulag”, Reuters, 29 Kasım 2018; “A Summer Vacation in China’s Muslim Gulag”, Foreign Policy, 28 Şubat 2018.
[3] Mustafa Akyol, “China’s Gulag for Muslims”, The New York Times, 2 Ocak 2019.
[4] James Millward, “’Reeducating’ Xinjiang’s Muslims”, The New York Review of Books, 7 Şubat 2019.
[5] Klaus Mühlhahn, “The Concentration Camp in Global Historical Perspective”, History Compass, 2010, 8 (6); Jonathan Hyslop, “The Invention of the Concentration Camp: Cuba, Southern Africa, and the Philippines, 1896-1907”, South African Historical Journal, 2011, 63 (2); Iain R. Smith ve Adreas Stucki, “The Colonial Development of Concentration Camps (1868—1902),” The Journal of Imperial and Commonwealth History, 2011, 39 (3); Aidan Forth, “Britain’s Archipelago of Camps: Labor and Detention in a Liberal Empire, 1871-1903”, Kritika, 2015, 16 (3).
[6] Amir Weiner, “Nature, Nurture, and Memory in a Socialist Utopia: Delineating the Soviet Socio-Ethnic Body in the Age of Socialism”, The American Historical Review, 1999, 104 (4).
[7] Lynne Viola, The Unknown Gulag: The Lost World of Stalin’s Special Settlements, (Oxford University Press, 2009).
[8] Kate Cronin-Furman, “China Has Chosen Cultural Genocide in Xinjiang – For Now”, Foreign Policy, 19 Eylül 2018; Rachel Harris, “Cultural Genocide in Xinjiang: How China Targets Uyghur Artists, Academics, and Writers”, The Globe Post, 17 Ocak 2019; Austin Ramzy, “China Targets Prominent Uighur Intellectuals to Erase an Ethnic Identity”, The New York Times, 5 Ocak 2019.
[9] Anjani Triverdi, “China’s Racing to the Top in Income Inequality”, Bloomberg, 23 Eylül 2018.
[10] Vincent Kolo, “China’s capitalist counter-revolution”, Socialism Today, 2007/8, 114.
[11] Akbar Shahid Ahmed, “China is Using U.S. ‘War on Terror’ Rhetoric to Justify Detaining 1 Million People”, Huffington Post, 12 Şubat 2018; David Brophy, “Confronting China’s War on Terror”, Revolutionary Socialism in the 21st Century, 14 Aralık 2018.
[12] David Brophy, “China’s Uyghur Repression”, Jacobin Magazine, 31 Mayıs 2018.
[13] Liu Xin, “Xinjiang policies justified”, Global Times, 13 Ağustos 2018; Liu Xin, “1.12 million officials paired with local households in Xinjiang”, Global Times, 4 Ocak 2019.
[14] Chauncey Jung, “Uyghurs’ Present is the Future for Most Chinese”, The Diplomat, 18 Ağustos 2018; Darren Byler ve Timothy Grose, “China’s Surveillance Laboratory”, Dissent Magazine, 31 Ekim 2018.
[15] Karl Mühlhahn; Prasenjit Duara, Sovereignity and Authenticity: Manchukuo and the East Asian Modern, (Rowman and Littlefield Publishers, 2004); Peter Holquist, “Violent Russia, Deadly Marxism? Russia in the Epoch of Violence, 1905-1921”, Kritika, 2003, 4 (3); Hannah Arendt, The Origins of Totalitarianism, (Franklin Classics, 2018).
[16] Steven A. Barnes, Death and Redemption: The Gulag and the Shaping of Soviet Society (Princeton University Press, 2011).
[17] Klaus Mühlhahn, Criminal Justice in China: A History, (Harvard University Press, 2009).
[18] Aidan Forth.
[19] Klaus Mühlhahn, Criminal Justice, s. 141-146.
[20] Kate Brown, Plutopia: Nuclear Families, Atomic Cities, and the Great Soviet and American Plutonium Disasters, (Oxford University Press, 2013), s. 92-96.
[21] Sean R. Roberts, “Fear and Loathing in Xinjiang: Ethnic Cleansing in the 21st Century”, Fair Observer, 17 Aralık 2018.
KAYNAK : www.sharqforum.org/2019/05/14/gulag-cindeki-toplama-kamplari-ile-mukayese-edilebilecek-dogru-bir-tarihi-ornek – olabilir-mi?
Etiketler: Çevre Sağlık » Çin » Din » Dünya » Ekonomi » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » Gündem » Haber » insan hakları » kÖŞE YAZARLARI » Kültür Sanat » Makale Analiz » Orta Asya » Soykırım
BENZER HABERLER