Son Dakika
Türk Milliyetçisi Aydınların kadim Fikir ve düşünce Platformu Milli Devlet Gazetesi Çin işgalindeki Doğu Türkistan’daki son olayları ile ilgili olarak Doğu Türkistanlı bir bilim insanı olan Ankara Ün. DTC. Fakültesi öğretim üyesi ve aynı zamanda Dünya Uygur Kurultayı Yürütme Kurulu Genel Sekreteri Prof.Dr.Erkin Emet ile söyleşi gerçekleştirerek yayınladı. Milli Devlet Gazetemize bu son Doğu Türkistan duyarlığı ve davamıza katkısı için teşekkür eder ve bu söyleşiyi aşağıda bilgilerinize sunuyoruz .(UYHAM)
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)
Milli Devlet Gazetesi : Doğu Türkistan’da Çin’in “Sıfır-Kovid” politikası kapsamında karantina bahanesi ile Uygur Türklerinin kimilerini evlerinde kapalı tutup, kimilerini de toplama kamplarına alıp açlık ve sefalet içinde katlettikleri haberlerini alıyoruz. Doğu Türkistan’da neler oluyor ve Uygur Türkleri şu an ne durumda?
Prof.Dr.Erkin Emet : Doğu Türkistan’da 1949 yılında gerçekleşen komünist Çin işgalinden beri sürekli zulüm vardı. Sürekli artarak devam edegelen bir zulüm. 2013 yılında Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” yani dünyaya Çin hegemonyası kurmak amacıyla ortaya attığı Yeni İpek Yolu Projesi’nden sonra bu zulüm yeni bir boyut kazandı. 2013’te Yeni İpek Yolu Projesi’ni ilan ediyor ve ardından 2016’nın sonu 2017’nin başından itibaren “toplama kampı” diye adlandırdığımız işkencehanelerde Uygur Türkleri her türlü zulüme tabi tutuluyor. İşkence olduğu için de “ceza kampı” diye anıyorlar. Çin ise bunu ilk önce “eğitim kampı” diye adlandırdı ve yıllarca kabul etmedi. Dünyanın o kadar baskısına rağmen “eğitim kampı” olduğunu, burada Uygur Türklerini, bölgedeki halkları eğittiğini söyledi fakat sonra “toplama kampı” olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. 2007’den beri bu toplama kampları her türlü zulüm faaliyetlerine devam ediyor. Yabancılar, Batı kaynaklı insan hakları örgütleri, raporlarında 1 milyondan 2 milyona kadar insanın bu kampta tutulduğunu söylüyor fakat Çin’in resmî haber ajanslarında mesela Xinhua Haber Ajansı gibi Rénmín Rìbào (Halkın Günlük Gazetesi) dediğimiz gazetelerde 2017’den bugüne kadar 7,5 milyon insanın bu toplama kampında eğitildiğiyle ilgili haberler yayınlandı. Bundan şunu anlayabiliriz; bu toplama kampına 7,5-8 milyon insan girmiş.
Türkiye’de ilk Korona Virüsü olayı 10 Mart 2020 tarihinde fark edildi. Ama bundan önce 2019 kasım ayında ilk defa Çin’in Wuhan şehrinde Korona Virüsü tespit edilmişti. Milyonlarca insan evlere kapatıldı. Dünyada tek tük Korona Virüsü vakaları tespit ediliyordu. Bu dönemde Çin’in bu bölgedeki bütün fabrikaları üretime kapatıldı. Burada kendi ırkından Çinliler (Henzu) çalışmadı. Doğu Türkistan’dan gençleri götürüp Korona Virüsü bölgesindeki fabrikalarda çalıştırdılar. Bu da çok insanlık dışı bir uygulamaydı ve devam etti.
Bu süreçten sonra işgalci Çin rejimi bu yıl haziran ayından itibaren acımasız ve insanlık dışı tedbirlerle sürdürdüğü bu karantina kuşatması zulmünü, ağustos ayında uygulamaya başladı. Özellikle Doğu Türkistan’ın başkenti olan 4 milyon nüfuslu Urumçi, kuzeyde İli vilayetlerinde ağustos ayından itibaren “Sıfır Kovid Projesi” var. Sosyal medyadan dünyaya çok korkunç görüntüler yayıldı. Uygur Türkleri, bütün dünyada bu olaylara tepkiler gösterdi. Çin Büyükelçiliklerinde gösteriler yapıldı. Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Japonya Parlamentolarına ve Uluslararası insan hakları kuruluşlarına, Korona Virüsünü bahane ederek buradaki insanlara insanlık dışı, muamele yaptığıyla ilgili bilgi verildi.
Peki orada ne oldu? Orada insanlar aç bırakıldı. Hastalar ilaca ulaşamadı. Bu, çok vahşice ve insani değerlerden uzak bir uygulamaydı. Biz videolardan seyrettik. Hastalar ilaçlarına ulaşamadıkları için çok sayıda insan evlerinde öldü. Korona Virüsünden öldü. Evde hastane hizmeti verilmedi. Bu tip şeyler ağustos ayından beri devam ediyor. Yani üç aydan fazla zamandır bu uygulama devam ediyor. Fakat 24 Kasım tarihinde Başkent Urumçi’deki apartman yangınında 44 civarında tahmin edilen çocuk ve kadınlardan oluşan Uygur Türklerinin yanarak ölmesi üzerine Doğu Türkistan ve Çin genelinde Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Şi Cinping ve Çin Komünist Partisi iktidarı aleyhine büyük gösteriler başladı ve uluslararası toplumlarda da ciddi tepkiler gösterildi. Gösterilen tepkiler sonucunda bu karantina kuşatması zulmünün kademeli olarak kaldırmaya başlandığı açıklandı. Birkaç gündür Çin medyasından takip ediyoruz. Zalim Çin hükümeti gösterilen tepkilerden dolayı tedbirleri gevşettiğiyle ilgili açıklamalar yapıldı. Doğu Türkistan’ın Başkenti Urumçi’de ÇKP işgal yetkilileri süpermarket, otel, restoran ve kayak merkezleriyle diğer spor merkezlerinin kademeli olarak açılacağını duyurdu. Yaklaşık 4 milyon nüfuslu Başkent Urumçi kenti Çin’de Korona Virüsü önlemlerinin en uzun süreli uygulandığı bölgelerin başında geliyor. Kentin bazı bölgelerinde ağustos ayı başından bu yana acımasız ve insanlık dışı karantina zulmü uygulanıyor.
Urumçi’de 24 Kasım akşamı çıkan Çin’in resmî açıklamasına göre 10, bağımsız ve yerel kaynakların açıklamasına göre 44 civarında kişinin vefat ettiği yangın; ülkede protestoların başlamasına neden olmuştu. Sosyal medyada korona önlemleri nedeniyle yetkililerin yangına zamanında müdahalesinin engellendiği iddia edilmiş, ülkenin birçok kentinde protestolar yapılmıştı. Yangının çıktığı bina Korona virüsü vakasının hiç yaşanmadığı bir binaymış öyle olmasına rağmen evlerin kapısının dışından devlet kilitliyormuş. Yangın çıkınca 800 metre uzaklıkta itfaiye olmasına rağmen buraya zamanında müdahale edilmemiş. Yangının tam nedeni de şimdiye kadar açıklanmadı. Yangında yanarak ve zehirlenerek ölenler var. 70 yaşında bir dedenin torunu ile beraber 16. kattan atladığı görüntüleri yüreklerimizi parçaladı. Şimdi bu olaylar iki gündür Türkiye’deki medyada da yer aldı. Türkiye’de bilgisayar mühendisliği okuyan 22 yaşındaki Muhammed Memeteli Türk medyasına yaptığı açıklamsında, “Urumçi’deki yangında annem ve 4 kardeşim hayatını kaybetti. Yangın çıktığında 3-4 saat itfaiye neredeydi, yangını çok hızlı söndürebilecek konumdayken neden hemen söndürmediler? İtfaiye de hastane de apartmanımıza çok yakındı. Dünya ve İslam dünyasının bu olaya sessiz kalmamasını istiyorum.” ifadelerini kullandı. Ürümçi’de 6 yıldır ulaşamadığı babası ve ağabeyinin serbest bırakılmasını isteyen Memeteli, onların sesini duymak istediğini sözlerine ekledi.
Çin’de bu tepkiler halen devam ediyor. Mesela Urumçi’deki olay çıktıktan sonra Şanghay’da Çinli gençler, Uygur millî doppa şapkasını giyerek ölenlere taziyelerini bildirdi, çiçekler koydu. Sonra Tsinghua Üniversitesi dediğimiz, Çin’deki en önemli üniversitelerden bir tanesindeki öğrenciler “Biz özgürlük istiyoruz.”, “Fikir özgürlüğü istiyoruz.”, “Demokrasi istiyoruz.” sloganlarıyla tepkiler gösterdi. İlk ses Çin Tsinghua Üniversitesi’nden çıktı sonra Çin’deki 28 tane eyaletin16 tanesinde bu tip tepkiler ortaya çıktı. Şu an Doğu Türkistan’ın güneyinde bazı şehirlerde hâlâ karantina devam ediyor. Halkın bu tepkisi neticesinde ÇKP’nin bunu biraz gevşetmesi büyük bir gelişme ama Doğu Türkistan’da toplama kampı hâlâ devam ediyor. Doğu Türkistan’ın dışarıyla olan ilişkisi tamamen kesilmiş durumda. Dışarıda yaşayan Uygurlar, oradaki akrabaları ile iletişim sağlayamıyor. Oradaki zulüm, vahşet hâlâ devam ediyor.
Çin, bir yandan Uygur Türklerine uzun yıllardır süren asimilasyon ve soykırım politikasını uygularken bir yandan da Doğu Türkistan’ın yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmeye devam ediyor. Bu asimilasyon ve sömürü politikasının her geçen gün şiddetini arttırdığına şahit oluyoruz. Sömürüden Çin ne kadar kazanıyor? Bu bağlamda bir bütün olarak Doğu Türkistan’ın stratejik önemini değerlendirir misiniz?
Doğu Türkistan tarihine baktığınız zaman 1884’de Mançu İmparatorluğu işgal ediyor ve Mançu İmparatorluğu’nun 19. eyaleti olarak ilan ediliyor. Adını da Şincang olarak değiştiriyor. ‘Şin’ yeni, ‘cang’ kazanılmış toprak anlamında. O zamanda da Çin tarihine baktığımız zaman bugüne kadar 2000 yıllık süre içerisinde 4 defa bu bölge işgal edilmiş. Bu bölge her işgal edildiğinde Çin, büyük devlet olmuş. Dolayısıyla bölgenin stratejik önemi çok yüksek. Mesela haritaya baktığımız zaman doğuda Japon Denizi, güneyde Çin Denizi, kuzeyde Moğolistan, Sibirya dolayısıyla Çin’in karadan demiryolu ile batıya açılan tek kapısı.
2013 yılında şu anki Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping, Astana’da o zamanki Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ile beraber Çinlilerin “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” dediği, bizim “Yeni İpek Yolu” dediğimiz bu projeyi açıkladı. Karadan giden üç büyük yol var: Biri güneyde Kaşgar üzerinden Hint Okyanusu’na giden demiryolu -denize açılan demiryolu-, diğeri de orta kuşak dediğimiz Doğu Türkistan’ın kuzeyinde, Gulca, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kars, Ankara ve İstanbul üzerinden Batı’ya, Avrupa’ya uzanan bu orta kuşak. Bir de kuzeyde Tataristan üzerinden Moskova’dan batıya giden bir yol. Çin’in Yeni İpek Yolu’nda bu üç yolun hepsi Doğu Türkistan’dan geçiyor. Çin, dünyada büyük bir devlet olmak istiyorsa, Çin hegemonyası kurmak için bu bölgenin istikrarı Çin için çok önemli. Dolayısıyla Çin’deki stratejistler şunu diyor: Bölgeye hâkim olabilmek ve bölgedeki istikrarı sağlayabilmek için buradaki Müslüman Türk topluluklarının, Türk soylularının tamamen Çinlileştirilmesi lazım. Çinlileştirmek için bunların dilini, dinini yok etmek lazım. Bugün orada uygulanan dinin yasaklanması, ana dilde eğitimin kaldırılması bu stratejinin bir parçasıdır.
Diğer bir önemli nokta: Doğu Türkistan yer altı ve yer üstü zenginlikleri ile tarihten beri Çin’in iştahını kabartan bir bölge. Bugün dünyadaki kaliteli pamuk üretiminin %18’i; Çin’deki pamuk üretiminin ise %40’ı bu bölgeden karşılanıyor. Bölge tarım ve tekstil sanayisi açısından önemlidir.
İkincisi ise petrol. Çin, rezervini resmî rakamlarla yayınlandı. Çin’deki bütün 9.700.000 km²’lik Çin toprağının genelinde çıkan petrolün %30’u Doğu Türkistan’daki petrolden oluşuyor. Diğer yer altı kaynağı ise kömür. Çin, büyük çoğunlukla kömür ile elektrik üreten bir ülke. Dolayısıyla kömür rezervinin %40’ı bu bölgede. Bütün Çin’deki 170 çeşit değerli madenin 118 tanesi Doğu Türkistan’dan çıkıyor. Dolayısıyla Doğu Türkistan, Çin için yer altı yer üstü zenginlikleri açısından da önemli.
Üçüncüsü bir önemli yönü Çin’e giden Kazakistan petrol boru hattı bölgeden geçiyor. Şimdi de Türkmenistan’dan ve Hazar Denizi’nden doğalgaz boru hattı döşemeye çalışıyor. Bunların hepsi Doğu Türkistan’dan geçiyor. Dolayısıyla Doğu Türkistan’ın istikrarı, yükselen güç olan Çin’in enerji ihtiyacını karşılama açısından da önemli.
Çin’in bugün, bölgeye yönelik uyguladığı politikalarının bir sebebi de budur. Buradaki petrol, pamuk, doğalgaz… Bütün bu üretim Çin firmalarının elinde ve bu kaynakları sömürüyorlar. Eskiden Çin’in yeterli teknolojisi yoktu ve bölgedeki zenginliklerden yeterince yararlanamıyordu ama bugün Çin, bütün imkanlarını kullanarak zenginlikleri Çin’in iç bölgelerine taşımaya çalışıyor.
Doğu Türkistan, Çin toprağının 1/6’sını oluşturuyor. Çin’in 1.500.000.000 nüfusu var. Çin, nüfusunu bu bölgeye göç ettirerek bölgenin demografik yapısını tamamen değiştirmeye çalışıyor. Çin açısından bu yönden de önemli bir bölge olduğunu biliyoruz. Netice itibariyle Doğu Türkistan, Çin açısından hem yer altı hem de yer üstü zenginlikleri bakımından stratejik olarak çok önem arz etmektedir.
Pek çok gayrimüslim ülke Doğu Türkistan’daki baskı ve katliamlara ses çıkartırken Türkiye, Doğu Türkistan’daki Türkler için büyük oranda tepkisiz kalıyor. Türkiye, tarihî, dinî ve insanî sorumluluklarını neden yerine getirmiyor? Bu kapsamda iktidarın dış politikasını ve Çin ile olan ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğu Türkistan sorunu 2001 yılında gerçekleşen 11 Eylül olayından sonra dünya gündemine gelmeye başladı. Bu mesele ilk defa 1997’de Gulca katliamı dediğimiz olayda insan hakları ihlali görüntüleri ile dünyaya yayıldı. Sonra 1998 yılından itibaren Uluslararası Af Örgütü, insan hakları bağlamında bu bölge ile ilgili rapor yayınlamaya başladı. Daha sonraki yıllarda Amerika’nın yıllık insan hakları raporlarında bu mesele “Çin’deki Müslümanların insan hakları ihlali” şeklinde Çin’deki Müslümanlarla beraber ele alınırken; 2001 yılından itibaren Doğu Türkistan sorununa insan hakları raporlarında sayfa sayfa yer verilmeye başlandı. Böylece Doğu Türkistan sorunu yavaş yavaş uluslararası platforma taşınmaya başlandı. Buradaki en önemli nokta 2018 yılının ekim ayında kampların bilinmesi yaygınlaşmasından sonra BM’de bir karar çıkarıldı. Burada yapılan insan hakları ihlallerinin özellikle bu toplama kampı olayını tarafsız bir heyetin Doğu Türkistan’a gidip yerinde görülmesi ve rapor hazırlaması kararı çıktı.
Bu karardan sonra Doğu Türkistan sorunu hem BM hem de uluslararası platformlarda yaygın olarak konuşulmaya başlandı. Demek istediğim, 2018 yılından itibaren bu mesele BM’de uluslararası platforma taşınmış oldu. Ekim 2018’den beri bu tarafsız heyet gönderilsin denilen rapora, 15 civarındaki Batılı ülke imza attı. Bu 15 ülkenin içinde hiçbir Müslüman ülkesi yoktu. Türkiye de yoktu, diğer Türk ülkeleri de yoktu. Çin oraya tarafsız bir heyetin gitmesini kabul etmedi. 2019 yılının sonlarına doğru bu karar yenilendi ve o zaman 43 civarında ülke buna imza attı. Türkiye buna imza atmadı ama BM’de Türkiye’nin BM temsilcisi raporlarda yer alan Doğu Türkistan’ın Uygur Bölgesi’ndeki insan hakları ihlallerinden kaygı duyduğunu gündeme getirdi. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, New York’ta gerçekleştirilen BM Genel Kurul toplantısında 2 defa, genel kuruldaki konuşmasında dünyadaki mazlumlardan bahsederken Uygurları da zikretti. Daha düşük tonda da olsa burada insan haklarının ihlallerinin olduğunu söyledi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da hem İslam Konferansı Teşkilatı toplantısında hem de başka toplantılarda bunu gündeme getirdi. Türkiye ve Somali dışında bütün Müslüman ülkeler, Doğu Türkistan sorununda BM’deki görüşmelerde hep Çin tarafını tuttu. Şimdi Türkiye gündeme getirdi fakat yeterli değil. Orada bir soykırım var. Türkiye millettaşlarına yapılan bu soykırımı daha aktif gündeme getirebilirdi. BM’de, geçtiğimiz Eylül ayında Fransa’nın BM temsilcisi, Doğu Türkistan sorununu gündeme getirilmesiyle ilgili bir taslak sundu ve Türkiye de destekledi. Son 5 yıldır bu böyle devam ediyor. Türkiye ilk yıllarda sessiz kalmıştı. Son 2 yıldır özellikle de son 1 yıldır, Türkiye sesini çıkarmaya başladı. Tabii bu güzel bir gelişme ama yeterli değil.
Türkiye buna neden sessiz kalıyor diye sorarsanız; Türkiye gelişmekte olan bir ülke. Türkiye’nin teknoloji transferine ihtiyacı var. Yatırım ve istihdam için sermayeye ihtiyacı var. Dolayısıyla Çin’in Türkiye’ye sürekli olarak söylediği şey şu: Türkiye ile olan ticarete önem veriyoruz. Türkiye, önemli bir ticari ortağımız. Türkiye’de yatırım ve ticaret yapacağız. Türkiye’de 2021 yılında Çin’le olan ticarî ilişkilerde ciddi gelişmeler yaşandı. Türkiye ile Çin arasındaki ticaret toplam 34 milyar dolara çıktı. Fakat 31 milyar dolarlık mal alıyoruz, 3 milyar dolar civarında Çin’e mal satıyoruz. Yani bütün ticari ilişkilerde Türkiye zararlı çıkıyor ama bir beklenti var. Çin, “bu açığı kapatacağız, ticari ilişkileri geliştireceğiz, borç vereceğiz, yatırım yapacağız” diyor. Bence Türkiye’de böyle bir beklenti var. Türkiye’de yapılan Çin yatırımına baktığımız zaman 3 milyara yaklaşmış bir yatırımı var. Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisi, Türkiye’de 3 milyar dolarlık yatırım yapmış. Hollanda küçücük bir Avrupa ülkesi, Konya toprağından daha küçük ama Türkiye’de yaptığı yatırım 28 milyar dolar. Türkiye-Çin ilişkilerde Çin, ekonomik gücünü kullanarak Türkiye’deki Doğu Türkistan davasını yok etmeye ve Türkiye’yi susturmaya çalışıyor. Öyle olmasına rağmen geçenlerde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TBMM’de bakanlığının bütçesi konuşmasında şöyle bir şey söyledi: “Biz Uygur Türkleri konusunda Batı ile beraber hareket ediyoruz. Bu problemi bir bütün olarak ortaya koymaya çalışıyoruz fakat hem Türk Dünyası’nda hem İslam dünyasında destekleyen ülke yok yalnız kalıyoruz, bizden başka destekleyen yok.” diye bir açıklama yaptı. Türkiye’nin Çin’den bir beklentisi var, dolayısıyla bu konularda biraz çekingen.
Doğu Türkistan’da yaşanan zulüm, sömürü ve işgalin derhal sonlanması için Türkiye ve bütün bir Türk dünyası olarak neler yapılmalı? Bağımsız ve özgür Doğu Türkistan’ın kurulması için Doğu Türkistanlı millettaşlarımızın Türk Dünyası’ndan bekledikleri neler?
Doğu Türkistan’daki zulüm hususunda Türkiye başta olmak üzere diğer Türk Cumhuriyetlerinin yapabileceği şeyler var aslında ama hiçbiri yapılmıyor. Bu üzücü bir durum. Mesela ben size “Türkiye ne yapabilir?” (İslam dünyasını da dahil edebiliriz.) konusunda bir örnek vereyim: Avusturalya Stratejik Politika Enstitüsü 2020 yılında bir rapor hazırladı. Raporda uydu görüntüleri kullanarak “Doğu Türkistan’da yaklaşık 16.000 caminin hükümet politikalarının bir sonucu olarak çoğunlukla 2017’den beri yıkıldığını veya hasar gördüğünü ve yaklaşık 8500 tanesinin tamamen yıkıldığını tahmin edilmektedir.” diyor. “Yerle bir edilen bu camilerin bulundukları arazilerin çoğunlukla boş olduğu görülmektedir. Doğu Türkistan’da önemli İslamî kutsal alanların, ibadethanelerin, mezarlıkların ve tavaf yerleri dahil %33’ü büyük ölçüde 2017’den itibaren yıkıldı veya %28’i hasar gördü veya bir şekilde değiştirildi.” diyor.
Burada Türk Dünyası’yla pek çok ortak şeyler var. Çin bunu niye yapıyor? ÇKP başkanı Şi Cinping yönetimi Çin sınırları içindeki Türk soylu toplulukların kültürlerini kasıtlı olarak silme siyaseti uygulamaktadır. Burada sadece Uygurlar değil; Kazakların, Kırgızların, Tatarların, Özbeklerin; buradaki Türk soyluların hepsinin kültürlerini kasıtlı olarak silme siyaseti uygulamaktadır. Nihai amacı yerli kültürlerin Çinlileşmesi ve nihayetinde Uygur, Kazak, Kırgız topluluklarının düşüncelerinin ve davranışlarının tam olarak Çin kültürüne dönüşmesidir. Bununla ilgili uluslararası STK’lar çok sayıda rapor yayınladı. Birçok uluslararası kuruluş ve hükümetler bunları görmezden geldi. Mesela BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO ve Uluslararası Anıtlar ve Siteler Konseyi, Doğu Türkistan’da kültürel yıkımın giderek artan kanıtları karşısında sessiz kaldı. Özellikle Türk cumhuriyetleri, İslam ülkeleri, Uygurları Türk ve İslami kimlikten uzaklaştırma siyasetine sessiz kalmayı tercih ettiler. Bir örnek vereyim size bizim orada “Ordam Mazar” (Ordihan padishayim) kraliyet şehir mabedi. Büyük Buğra Çölü ortasında yaklaşık 50 yapıdan oluşan büyük bir yerleşim yeriydi. Kaşgar şehri ile Yarkent’in tam ortasında kilometrelerce çölle çevrili olan alan, İslam’ın bölgeye yayıldığı yer olarak anılırdı. Burası, milattan sonra 998’de ilk Müslüman Türk hakanının torunu yani Sultan Satuk Buğra Han’ın torunu Ali Arslan, Budist Hoten Krallığını fethetmek için bir savaşta şehit olduğu yeri işaret ediyor. Ali Arslan Han’ın şehitliği Muharrem ayının başında Doğu Türkistan’ın her yerinden ziyaretçileri buraya çekiyordu. Böyle önemli bir yer yok edildi. Bu sadece Uygurların kaybı değil. Karahanlı Devleti, bütün Türklerin ortak kurduğu bir devlettir. İlk Müslüman Türk Hakan Sultan Satuk Buğra Han Türbesi de Doğu Türkistan’da Artuş ilinde. Satuk Buğra Han’ın torunu yani ilk Müslüman Türk Hakanının torunu Ali Arslan Han’ın Hoten vilayetini İslamlaştırma savaşında şehit olduğu, naaşının defnedildiği yer. Burası İslam dünyasının kutsal yeridir. Burası tamamen kaldırılıyor ve nedense hiçbir yerden ses yok.
Mesela Kaşgarlı Mahmut, bizim ilk ansiklopedik eserimiz Divanı Lügat-ı Türk’ü yazan kişi. Bunu biz Türkiye’de, Azerbaycan’da, Kazakistan’da, Kırgızistan’da, Özbekistan her yerde sokaklarımıza, kütüphanelerimize, okullarımıza, konferans salonlarımıza adını veriyoruz. Kaşgarlı Mahmut’un Kaşgar’a 45 km uzaklıktaki Opal dediğimiz yerde türbesi var, orada bir heykel vardı. Türk siyasetçiler, Türkiye’den çok sayıda Bakan, bölgeyi ziyaret ettiği zaman burayı da ziyaret etmişlerdi. Avustralya’daki bu strateji merkezi bunu uydu ile çekmiş. 5 Nisan 2018’de çekilen bir uydu fotoğrafı var, orada heykel yerinde duruyor. 28 Kasım 2019 tarihinde çekilen fotoğrafta ise heykelin kaldırılmış olduğunu görüyoruz. Bununla ilgili haber çıktığı zaman, Türkiye’deki pek çok medya kuruluşlarına haberi gönderdim ve sosyal medyada da paylaştım. Türkiye’de kimse bunun haberini yapmadı.
Bunun dışında Türk alternatif tıbbının kurucusu Gazi Bey’in heykeli Urumçi’de Uygur geleneksel Tıp Hastanesi’nin önündeydi. Bu heykel de kaldırıldı ve kimse buna ses çıkarmadı. Bunlar Türk ve İslam dünyasının ortak değerleri. Bu Türk Cumhuriyetleri, Türk devletleri bunu ikili ilişkiler içinde bu meseleyi ortaya koyabilir. Çin’in bu Türk tarihi eserlerini yok etmesini önleyebilir. Bunlar yapılabilir, dolayısıyla Türk Dünyası’nın yapacağı; Çin’in ilgili yasalarında oradaki kültürel hakların korunması, tarihi eserlerin korunması ile ilgili hem 1984’de kabul edilen Özerk Bölge Yasası’nda hem de 1984 yılında kabul edilen Çin’in anayasasında bununla ilgili maddeler var. Anayasadaki bu maddeleri çiğneyerek Çin bunu tamamen yok etmeye çalışıyor. Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye, BM’nin ilgili maddelerinden yararlanarak bu tarihi eserleri koruyabilir. Türk Cumhuriyetlerinin pek çok konuda ortak bir hareketi yok. Türk Devletleri Teşkilatı kuruldu, teşkilatın içinde özel Doğu Türkistan masası kurulamasa da Türk Dünyası’ndaki sorunlar ile ilgili bir birim oluşturulmalı. Bu birim üzerinden bölgedeki Türk kültürü ile ilgili Türklerle ilgili bu haksızlıkları, adaletsizlikleri yasa çerçevesinde gündeme getirebilir. Söylenebilecek çok şey var. Türk Dünyası diyoruz, böyle bir dünya var fakat ortak bir millî şuur, mefkûre birliği, bir fikir birliği yok. Kardeşimizin eline iğne batsa, biz o acıyı hissedebildiğimiz zaman bir millet oluruz. Şimdi Doğu Türkistan’da soykırım yapılıyor. Bu soykırıma kardeş cumhuriyetlerden kimse ses çıkarmıyor. Tersine Çin’in bu siyasetini destekliyor. Bu vahim bir durum ama bunun ileride aşılacağına inanıyorum.
Türk Cumhuriyetleri konusunda son bir şey söylemek gerekirse; BM’de 47 üye ülkeden oluşan bir BM İnsan Hakları Konseyi var. Her yıl 4 defa insan hakları toplantısı yapılıyor. Bugüne kadar bu dünya ülkelerinden bir ülkenin hükümeti 8 tane ülkenin parlamentosu Doğu Türkistan’da yapılanların soykırım olduğunu kabul etti. Fakat BM’de 2 ay önceki toplantıda Doğu Türkistan’daki bu konunun bu şubat ayında açılacak BM İnsan Hakları Genel Kurulunda “Özel oturum olarak ortaya konulsun mu konulmasın mı?” diye bir oylama yapıldı bu oylamada Doğu Türkistan meselesi gündeme getirilsin, genel kurulda bu mesele tartışılsın diyen ülkeler: Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Fransa, Almanya, Honduras, Japonya, Litvanya Lüksemburg, Marshall Adaları, Karadağ, Hollanda, Paraguay, Polonya, Kore, Somali, Birleşik Krallık, ABD. Bu 17 ülke, şubat ayında bu mesele gündeme getirilsin diyen ülkeler. Sonra Çin’i destekleyen “Böyle bir sorun yok. Bu konuyu gündeme getirmesek de olur” diyen ülkeler: Bolivya, Kamerun, Çin, Fildişi Sahili, Küba, Eritre, Gabon, Endonezya, Kazakistan, Moritanya, Namibya, Nepal, Pakistan, Katar, Senegal, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri, Özbekistan, Venezüela. Bu 19 ülke, Çin’i destekledi, 17 Ülke Uygur’u destekledi. 2 oy farkla bu gündeme getirilme hususu reddedildi. Şubat ayında Doğu Türkistan sorunu genel kurula getirilmeyecek, bu çok acı bir tablo. Bu 19 ülkeye baktığınız zaman, çoğunun Müslüman ülkeler olduğunu görüyoruz. Kazaklar, Doğu Türkistan’ın ikinci büyük nüfusudur. 2 milyonun üzerinde kazak nüfusu var. Resmî rakamlara göre 500.000 Kazak bugün kampta. Kazakistan’a baktığımızda gündeme getirilmesin diyen ülkeler içinde Çin’i destekliyor. Özbekistan, Uygurlara en yakın olan Türk soyu. Biz Çağatay dilinin mirasçıları, Ali Şir Nevai’nin mirasçıları, evlatlarıyız. Lakin Özbekistan’ın da Çin’i desteklediğini görüyoruz.
Bizim bağımsızlık mücadelemizde bu ülkelerin desteğine sağlayabilmek için ilk önce millî şuur, millî bilinç uyandırılması lazım. Hepimiz aynı kökten gelen bir milletiz. Bu millî şuurun oluşması lazım ki Doğu Türkistanlıların bağımsızlık mücadelesine destek versinler. Türkiye destek vermek istiyor, elinden gelenleri çeşitli yollarla yapmaya çalışıyor fakat pek çok siyâsî, ekonomik, uluslararası nedenlerden dolayı cılız kalıyor diye düşünüyorum.
Doğu Türkistan eski Türk toprağıdır. Orada İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası bütün kültürel eserler hepimizin ortak değerleri. Bu değerleri Çin tamamen yok etmek istiyor. Yani buradaki Türk izini tamamen yok etmek istiyor. Bu eserler hepimizin ortak değeri dolayısıyla önce bunların korunabilmesi gerekli.
Diğer bir sorun; Uygur Türkçesi bugün eğitimden kaldırılmış durumda. Uygur Türkçesi bütün Türk lehçelerinin ana dili mahiyetindeki bir lehçedir. Hepimiz kendi geçmişimizi araştırabilmek için eski Uygurca, Budist, Maniheist eserlere başvurmak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla Uygur Türkçesinin de tekrar eğitim dili olarak kalması için Uygur Türklerinin yaptığı mücadele Türkiye başta olmak üzere Türk Dünyası tarafından desteklenmesi lazım.
Geçtiğimiz günlerde Urumçi’de bir binada çıkan yangında, Çin’in kapanma zulmü sebebiyle binada yaşayanlar tahliye edilemedi ve 44 Uygur Türk’ü millettaşımızı kaybettik. Bu hadisenin de tetiklemesi ile Urumçi’de bazı protestolar başladı. Siz bu protestoları nasıl değerlendiriyorsunuz? Protestoların geleceği hakkında ne söylemek istersiniz?
Yukarıda da bahsettiğim gibi 2017 yılından beri Çin halkına yönelik özellikle Doğu Türkistan’da Türk soylulara yönelik çok sert, insanlık dışı bir politika uyguluyor. Özellikle bu Korona Virüsü olayından sonraki uyguladığı politikalar, insani yönden çok zalimce. Çok vahşi bir siyaset uyguluyor. Dolayısıyla sadece Uygurlarda değil Çinlilerde de ciddi bir öfke var.
İnsanlar, sokağa çıktıkları taktirde kurşuna dizileceklerini bile bile bu tehlikeyi göz önünde bulundurarak tepkilerini gösterdiler. Bugüne kadarki başkaldırılar özellikle Tsinghua Üniversitesi’nde başladı. Tsinghua Üniversitesi, Çin’de önemli bir üniversite. Bu tip demokratik başkaldırıların öncü üniversitelerinden bir tanesi olarak bilinir. Protestolar buradan başlayıp bugün benim takip ettiğim kadarıyla 16 eyalete yayıldı. Halk, “özgürlük istiyoruz”, “Şi Cinping defol” -bu Çin’de kolay kolay söylenebilecek, söylenebilen bir slogan değil- “Cumhurbaşkanı defol” diye sloganlar attı. Bu durum rejimi değiştiremezse de o politikanın yumuşamasına neden olabilir. Dolayısıyla bu olaydan hemen sonra Urumçi’de 4 aydır devam eden karantina adı altında eve kapayıp Uygurları aç bırakarak öldürme siyasetinden vazgeçtiğini ilan etti. Birtakım yerlerin kontrollü ve kademeli olarak açılacağını ilan etti. Demokratik hak talebinin başarısı diye düşünüyorum. Bu gösteriler eğer bütün Çin’e yayılırsa, bir politika değişikliği, bir yumuşama, Uygur Türklerini bugünkü bu zor durumdan kurtarır diye düşünüyorum. Uygurların bir nefes alması lazım. Bugün korkunç bir durumdalar. Bunu cümlelerle ifade etmek çok zor. Ben Türkiye’de olduğum için, sadece benim kardeşim olmaları sebebiyle, bugün benim 4 kardeşim de hapiste. Çok acı bir durum, benim gibi dışarıda on binlerce, yüz binlerce insan var. Dolayısıyla bu tepkiler, bütün Çin’e yayılan bu demokratik halk talebi, Çin’i bu insanlık dışı uygulamalardan vazgeçirebilir diye düşünüyorum.
Kaynak : https://www.millidevletgazetesi.net/Soylesi/turk-milleti-uyan-dogu-turkistan-da-soykirim-var-4766
BENZER HABERLER