UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)
Çin’in Orta Doğu’da etkisini arttırdığı, Arapların teker teker Çin’e gidip ticari anlaşmalar imzaladığı bir dönemdeyiz. Son olarak Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Çin ziyaretiyle gündemde.
Diğer “din kardeşlerimiz” (!) gibi Filistin lideri Abbas da Pekin’de Xi Jinping’e her konuda tam destek verdi. “Her konu” demek, Doğu Türkistan demek.
Evet. Mahmud Abbas’a göre Çin, Doğu Türkistan’da sonuna kadar haklı.
Kelimesi kelimesine şöyle konuşmuş:
“Bazılarının gündeme getirdiği Uygur meselesi bir insan hakları meselesi değildir. Bu Çin’in terörizm, aşırılık ve ayrılıkçılıkla mücadelesidir. Filistin hükumeti, Çin’in bu mücadelesini her zaman destekliyor, Filistin her zaman Çin’e inandı. Çin’in her zaman adaleti yerine getireceğine inanıyoruz.”
Aslında bu hiç de yeni bir şey değil. Yıllardır Filistin yönetimi, nerede bir Türk varsa orada Türk’ün karşısında. Filistin yıllardır Ermenistan’ın, Kıbrıs Rum Yönetiminin, hatta PKK’nın yanında tavır alıyor…
Tabi bugüne kadar ne bir Ermeni’nin, ne bir Kıbrıs Rumu’nun ne de bir PKK’lının bir gemiye atlayıp uluslararası sularda Filistin uğruna can verdiğini duymamışsınızdır. Burası ayrı mesele…
Mahmut Abbas’a Doğu Türkistan’ı anlatmaya, ayrıntılı cevaplar yetiştirmeye, Filistinlileri ikna etmeye hiç gerek yok. Burada çok açık bir tercih var. Dünya kamuoyunun içini kıya kıya her Allah’ın günü gündeme oturan, ağlaya zırlaya İsrail’i şikâyet eden Filistin, mazlum Doğu Türkistan’ın tam karşısında ve soykırımcı Çin’in tam yanında. Üstelik yalan dolanla…
İyi ama bu vicdansızlığın kökeni ne? Basitçe Türk nefreti mi? Osmanlı mirası mı? Ama Osmanlı, İngiliz’in Hindistan’da yaptığını da Fransız’ın Cezair’de yaptığını da kimseye etmedi, eylemedi.
Belki ulusal kompleksle ve eziklik psikolojisiyle bir şeyleri açıklamak mümkün. Ama bu da yetersiz. Çin, Türk olmayan Müslümanlara da eziyet ediyor. Hatta ne Türk ne de Müslüman olan Tibet’i de soykırımdan geçiriyor. Doğu Türkistan’daki yüksek teknoloji polis devleti uygulamaları ilk olarak Tibet’te başlamıştı.
Peki, Filistin’in Ukrayna ile ne alıp veremediği olabilir ki?
Mahmut Abbas, ta en başından beri Putin’in de destekçisi. Ukrayna işgalini destekliyor ve meşru görüyor.
Tayvan? Mahmut Abbas, “Tek Çin” politikasına da sıkı sıkıya bağlı!
Sizce de “İsrail zulmü altında inim inim inleyen” Filistin’in dünya siyasetindeki tercih ve duruşları biraz frapan kaçmıyor mu? Hani ayranı yok içmeye ama atla gidiyor Xi Jinping’e…
O halde meselenin zemini bundan farklı.
Mitrokhin Arşivi’ne buyurun derim…
1992’de İngiltere’ye iltica eden üst düzey KGB subayı Vasili Mitrokhin, güvence olarak yanında deve yüküyle belge taşımıştı. Bu belgeler ışığında Filistin direnişinin olduğu gibi KGB kontrolünde olduğu ortaya çıkmıştı.
Arafat’ın sağ kolu Salah Halef (Ebu İyad), KGB bağlantılıydı. Yanında tuttuğu Ermeni gençlerden bir Ermeni terör örgütü (ASALA) kurmak, Arap Ortodoks Halef’in fikriydi. Fikrin hayata geçmesini sağlayan ise, FHKC lideri Vadi Haddad olacaktı. Mitrokhin’in arşivlerinden anlaşıldı ki Haddad, Sovyetlerin Orta Doğu’daki en büyük ajanıydı. ASALA’nın kuruluşu için Yuri Andropov’dan onay alan yine oydu.
Sonradan Mitrokhin arşivinde ortaya çıkan bir Filistinli daha var. Bildiniz. Mahmud Abbas. Kod adı “Krotov”. Sözcüğün kökü “Krot”un köstebek anlamına gelmesi epey manidar.
Nasıl? Tablo anlamlı hale geldi mi?
Ama Mitrokhin’e ikna olmayanlar için açık bilgi ortaya koyalım.
Mahmut Abbas, doktorasını nerede yapmış olabilir? Bildiniz. Rusya’da. O zamanki adıyla Patrice Lumumba Üniversitesi Doğu Çalışmaları Enstitüsü’nde 1982 yılında verdiği doktora tezinin başlığı ise epey ilginç. “Siyonistler ile Naziler arası ilişkiler: 1933-1945.”
Mahmut Abbas’ın Filistin Devlet Başkanlığı internet sitesinde de gururla sergilediği tezin temel iddiası, İkinci Dünya Savaşı’nda Siyonistlerin Nazileri teşvik ettiği yönünde. Almanya baskıyı arttırdıkça nüfus akışı hızlanacak ve bu yolla İsrail’in kuruluşu çabuklaşacak… *
Yani günümüz Filistin’in9 en toksik zırvalarından biri, aslında dört dörtlük bir Sovyet kurmacası!
Gerçekte Nazilere teşvikin kralını veren Stalin’in ta kendisiydi. Hemen ardından ABD ve İngiltere ile işbirliğinin daniskasını yine Stalin yapmıştı! Ama Nazilerle işbirliğinde Stalin’in hiç de gerisinde kalmayan biri vardı ki o da günümüz Filistin direnişinin kuruluşuyla organik bağları olan meşhur Kudüs Müftüsü Emin El Hüseyni’ydi!
İşte Sovyet İmparatorluğunun Mahmud Abbas kuluna verdiği stratejik görev, her iki tarafın da İkinci Dünya Savaşı’nda yediği pisliği örtmek, hatta karşı tarafa atmaktı! Bugün sadece İslamcılarda değil, tüm dünyada aşırı soldan aşırı sağa geniş bir yelpazede Siyonistlerin Nazileri soykırıma teşvik ettiği komplo teorisi, KGB ajanı Mahmud Abbas tarafından bizzat Moskova’da yazıldı.
Şimdi Pekin’deki konuşmasına bakınca Mahmud Abbas’ın sanık sandalyesine masum Uygur halkını oturtması son derece tutarlı. Sovyet işgali altında soykırıma uğratılan Müslüman Türkler umurunda olmamış. Bugün de Çin işgali altında soykırıma uğrayan Müslüman Türkler umurunda değil.
Bir başka yönüyle de Mahmut Abbas, yine doktorasını Moskova’da gerçekleştirmiş olan Sinan Oğan gibi davranıyor.
Plana sadık kalıyor!
* Gariptir, Türkiye’de benzer bir komplo teorisi, Çerkes ırkçıları arasında dillendirilir. Osmanlı Çarlıkla anlaşmış, katliama uğrayan Çerkesler göç edince Rusya Müslüman nüfusu, Osmanlı da gayrimüslim nüfusu dengelemiştir. Kazan-kazan politikasıymış. Bu zırvayı yıllar önce Sakarya’da AB fonlarından yararlanan bir Çerkes derneğinin yöneticisinden bizzat duymuştum.