Son Dakika
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin batısındaki 350 bin nüfuslu tarihi vaha şehri Kaşkar, Türkler’in geçmişiyle ilgili pek çok ipucu barındırıyor. Kanlı olaylar nedeniyle Çin polisinin yakından izlediği kente okurumuz Mehpare Sözener gitti, izlenimlerini yazdı.
İpek Yolu’nun en ünlü vahası Kaşgar, adını çevrede bulunan Kaş taşından, yani yeşimden almış. Burası sadece yeşimiyle değil aynı zamanda dans ve şarkıyı seven halkıyla da ünlü.
Biliyorsunuz Çin kocaman bir ülke ama tek saat uygulaması var. Bir ucunda güneş batarken buralarda saat 21.00’de her yer cehennem sıcak, saat 22.00’de güneş daha tepede, uyumak ne mümkün. Saat 21.00-22.30 arası akşam yemeği yeniyor Kaşgar’da. Kebab bağ mı (var mı)? Bağ bağ! Sokaklar seyyar kebapçılarla dolu. Motosiklet kullanan başörtülü kadınlar vızır vızır geçiyor, sağımızdan solumuzdan. Trafik sıkışınca birbirleriyle sohbet ediyorlar. Ne mi konuşuyorlar? Sakın Aşk-ı Memnu’da Bihter’in giydiği en son kıyafeti konuşuyor olmasınlar!
Türk TV dizileri çok popüler
Valla atmıyorum! 2004’de Güney Kore TV dizileri meşhurken, 2009’dan beri Türk dizileri fırtınası esiyormuş Şincan’da. Aşk-ı Memnu Bihter’in kıyafetlerinin çakmaları satılıyormuş. “Muhteşem Yüzyıl”ın cariye kıyafetlerini giyip düğünlere gidiyorlarmış. Beyler “Muhteşem Yüzyıl”ın çok geç saatte yayımlanmasından şikayetçiymiş, geç saatte yatan hanımlar sabah kahvaltı hazırlamaya kalkamıyormuş. Türkiye’den gelenlerden Türk dizilerinin DVD’lerini ve dizilerdeki mücevherlerden istiyorlarmış. Polat Alemdar’ı bilmeyen, sevmeyen yokmuş. Uygurlar nazar için mavi boncuğa inanmasalar da, şimdi Türkiye’den gelen mavi boncuğu evlerine süs diye asıyorlarmış. Artık küçük Çin kaplarında değil, ince belli cam bardaklarda çay içmek modaymış.
İsminiz nime (ne)? Rehberimizin adı Merhaba. Hoşgeldiniz demekmiş. Ailenin ilk çocuğu olduğu için koymuşlar bu adı. Bir sene içinde evlenecekmiş. Üniversiteden arkadaşıymış ama yıllardır görmemiş. “Aşık mısın” diyoruz, “bilmem” diyor.
Polis perşembeden camide önlem alıyor
7 bin kişilik Id Kah, Çin’in en büyük camilerinden. İki yanında minaresi, ortada ana giriş kapısı ve sarı tuğlalarıyla dikkat çekiyor. 1738’de yapılmış. Bayramlarda bu caminin meydanında halk toplanıyor. Eskiden Kaşgar’da cuma tek camide kılınırmış. Bu alışkanlığı hâlâ devam ettirenler olduğundan Id Kah cumaları çok kalabalık oluyor. 2009’daki olaylarda 500 kişi ölünce polis namazda olay çıkmasın diye perşembeden camide önlem almaya başlıyor. Grubumuzdan bir kadını fotoğraf çekerken gören polis, hemen görmek istiyor. Neyseki çekilen kare polisi içermiyor. Caminin çevresinde elişleri satan dükkanlar var.
Apak Hoca ve ailesine ait türbede 72 kişinin mezarı var. Kimi Apak Hocayı sevip sayarken, kimi de onun halkı kasten cahil bırakıp onlardan faydalandığını iddia ediyor ve sevmiyor. Hurma çiçekleri koyduğu suda banyo yaptığından adı ‘Güzel Kokan’ anlamına gelen, Kaşgar valisinin kızkardeşi ve Qing İmparatoru’nun eşi olan İpar Han’ın mezarı ise halk tarafından bir yatır gibi ziyaret ediliyor, çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar ona gelip dua ediyor. Erkek çocuk isteyenler siyah, beyaz, mavi çaput, kız isteyenler kırmızı desenli çaput bağlıyorlar ağaç dallarına. Türbe mavi beyaz çinilerle kaplı, kulelerse İslam eserlerinde sık sık rastlanan geometrik desenlerle bezenmiş. Tahta kapılar sarı, yeşil ve mavi çiçek desenleriyle kaplanmış. Yaşlı bir amca sıcaktan bunalmış, ağzı açık gölgede uyuyakalmış.
İki hayat dersi
11’inci yüzyıl Uygur düşünür ve şairi Yusuf Has Hacib’in, Kutadgu Bilig ‘Mutluluğun Bilgisi’ adlı meşhur epik şiirini derslerde okumuştum. Eserinde bir devletin, halkın nasıl yönetilmesi gerektiğini, halkın nasıl mutlu olacağını, yöneticinin hangi meziyetlere sahip olması lazım geldiğini ve diğer ülkelerde olanları da göz önüne almak gerektiğini yazmış ve bu kitabı takdir eden hakan onu kendine danışman yapmış. Eserinden bir cümleyi çok sevdim, diyor ki “sözünü iyi yönet başını kırdırmasın, dilini iyi yönet dişini kırdırmasın.” Türbesi masmavi çinilerle kaplı ve minareleri çok estetik.
11’inci yüzyıl bilimadamı Kaşgarlı Mahmut, Türkçe- Arapça yazdığı Divanu Lügati’t Türk sözlüğüyle meşhur. 1915’de bir kadın orjinal olduğunu bilmeden bu sözlüğü bir sahafa götürür o da Millet Kütüphanesi’nin kurucusu Ali Emiri Bey’e gösterir. Talat Paşa’nın emriyle sözlük 1915’de ilk kez basılır. İçinde 9 bin sözcük var. Kaşgarlı Mahmut, Doğu Türkistan’dan Akdeniz’e kadar Türk dünyasını il il dolaşır ve ne kadar geniş olduğunu anlar. Türklerin kendi dilinde konuşanları koruduklarını görür ve eserinde Abbasi halifesine “Türkleri ciddiye alın, sizin dünyanıza hakim olacaklar” der…
Mezarlar toprak altında çok derine gömülemiyor çünkü su çıkıyor. Mezar taşları tabut gibi toprağın üstünde. Kimi de cami gibi kubbeli…
Şapkadaki simgeler
Pazarda tandır benzeri ocaklar var ve ortası delik ufak tombik ekmek hamurlarını o tandır fırının yanlarına yapıştırarak pişiriyorlar. Ya da pide şeklindeki ekmeklerin üstünü yuvarlak tel fırça gibi bir aletle gül gül desen verip ardından soğana bulayıp yastığa bastırıp soğanları sabitleyip gene aynı şekilde pişiriyorlar. Ayakkabı boyacıları illa erkek olacak diye kim demiş? Pazarda boynunda incisi, sırtında geleneksel işli kıyafetiyle başı örtülü kadın ayakkabı boyacıları var! Hele siz bir de pazarda satılan top top şıkırtılı kumaşları görün, buz gibi ayranın yanında … Şeker öyle küp küp satılmıyor, kristalize çubuklar halinde satılıyor, siz istediğiniz ölçüde kırabiliyorsunuz. Hem ister beyaz, ister esmer seçin.
Uygurlar rengarenk bazen pullu kep benzeri ‘topar’ denen bir şapka takıyor. Bölge bölge şapkalar değiştiği gibi, kadın erkek ve çocuk şapkaları da farklı farklı. Bir erkeğin şapkasına bakarak yaşını, mesleğini, nereli olduğunu söyleyebiliyorlar.
UNESCO’nun İnsanlığın Manevi Mirası’nın bir parçası olarak kabul ettiği 12 müzik makamıyla ünlü Uygurların yılan derisinden yapılan telli çalgıları da oldukça ilginç. Ama daha ilginci beşikler. Bebeğin poposuna gelen yerde bir delik. Ne için mi, ee biraz hayal gücünüzü kullanın canım… Pazardan sonra gittiğimiz Uygur evinde yemek yiyeceğiz. Bebeği altı çıplak yatağa yatırmışlar ama bebek bu yapmış yapacağını yatağa, debeleniyor kendi pisliğinde. Her kültür farklı anlayacağınız!
Kaşgar’da oymacılık öyle ilerlemiş ki binaları oya gibi işlemişler. Sokaklarda kapıların önüne taht ya da karyola benzeri üstleri tenteli ‘kan’ denen kanapeler koymuşlar serin serin oturuyorlar, çaylarını yudumlayıp komşularla yarenlik ederken.
Lisanlarında amca-dayı, hala-teyze gibi bir ayrım yok, tek kelime kullanıyorlar, tüm kadın ya da erkek akrabalara. Asır kelimesine ‘esir’, atlasa ‘etles’, soğana ‘piyaz’ diyorlar.
Kaşgar’a gitmem bayağı ‘yahşi boldi’ (iyi oldu), çok şey öğrendim. ‘Kona dostlar’ (iyi dost) edindim…
Düğünü kız tarafı ödüyor damada tuzlu ekmek yediriyor
Kaşgarlı kadınlar saçlarını iki örgü yaparlarsa evli, daha fazla yaparlarsa bekar anlamına geliyor. Kanunlara göre kızlar 18 yaşından önce evlenemiyor. Düğün günü sabah saat 5.30 gibi kız evinde toplanılıyor ve imam nikahı kıyılıyor. Saat 9.00-10.00 gibi geline makyaj yapılıyor. 11.00’de lokantaya gidiliyor. Kız tarafı düğün masrafını ödüyor. Saat 15.00 gibi erkek tarafı yüz görümlüğü olan yüzüğü takmaya lokantaya gidiyor. Ardından geline şehir turu attırılıyor ve bu sefer de kız tarafı erkeğe yüzük takıyor. Bir ömür boyu eşinin sözünden çıkmasın diye damada tuzlu ekmek yediriyorlar. Eskiden ateşe taptıklarından bazı geleneklerini hâlâ sürdürüyorlar. Gelini bir halı üstüne oturtup ateşten atlatıyorlar.
Evlenmeden önce iki ailenin tanışması için kız tarafı ufak bir çay veriyor. Bu bazen bir lokantada bazen de evde oluyor. Ardından büyük bir çay daveti veriliyor ki bu bizdeki nişana tekabül ediyor. Kız tarafının ödediği bu çayda kıza elbise, başlık parası, bir takım kırmızı altın, bir takım yeşil altın, bir takım sarı altın, kürk, minimum 30 bin yuan (yaklaşık 10 bin TL) para hediye ediliyor ve bunlar sergileniyor. Damada da kız tarafı takım elbise ve saat alıyor. Evi erkek alırken, eşyayı kız alıyor.
Şehirde 2 köyde 3 çocuğa izin var
Akşam gittiğimiz lokantada bir düğüne rastlıyoruz. Gençler oldukça romantik, flört gibi dans ediyor. Danslardaki hareketlerin geçmişteki geleneklere inançlara dayanan bir anlamı var. Ayağı öne koyma aya güneşe tapma, erkeklerin eli yere vurması hasata şükretme, eli çene altına sürme eziyete karşı geleceğine dair söz vermeyi sembolize ediyor. Dans sonunda selam veriyorlar. Düğüne gelenler yakınlık derecesine göre 1500 yuana kadar (500 TL) düğün hediyesi getiriyor. Meşrebin (eğlencenin) en sonunda damadı omuzlara alan arkadaşları onu hep beraber ‘Allahuekber’ diye tekbir getirerek götürüyor. Düğün saat 21.00’de bitiyor, herkes dağılıyor.
Evli çiftler eşini dostunu eve çağırdıklarında her davette bir koyun kesiyorlar. Bu da oldukça pahalıya geliyor.
Kanunlara göre Şincan’da şehirlerde 2, köylerde 3 çocuğa izin veriliyor. Erkek çocukları 5.5 yaşında sünnet edelirken kız çocuklarına da tören eşitliği olsun diye bir seremoni ile kulaklarını deliyorlar ve küpe takıyorlar. Çocuklar, doğumgünlerinde “iyi ki beni doğurmuşunuz” diye anne babayı kutluyor.
Yas rengi beyaz
Cenazede Uygurlar yedi gün boyunca beyaz giyiyor. Yakın akrabaları 41 gün boyunca beyaz başörtüsü takıyorlar. Ailenin annesi ölünce, canlanma ihtimaline karşı, bir zamanlar oğlu ya da damadı yedi gün boyunca mezarlıkda sabah akşam bekliyormuş. Şimdiler de bu gelenek 3 güne düşmüş. Perşembeleri hamur kızartıp ölenlere dua ediyorlar. Cenazede helva yerine pilav dağıtıyorlar ve cenazeler sadece öğlen namazı sonrasında kalkıyor. Komşular ölü evine yemek getiriyor.
Nevruz kutlaması 21 Mart’da yapılıyor ve Nevruz çorbası ve yumurta haşlaması yeniyor ve horoz döğüşü yapılıyor.
Kaynak : http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/26485808.asp
Etiketler: HaberBENZER HABERLER