Son Dakika
Ayhan DEMİR
Doğu Türkistan, birçok kez Kızıl Çin işgaline uğradı. Son işgal, 1949 yılında yaşandı. Bu işgalden altı yıl sonra, ‘yeni kazanılmış topraklar’ anlamına gelen Sincan (Shinjang) ismiyle, özerk bölge statüsüne kavuştu. Ne var ki bu özerklik, sadece lafta kaldı. Özerklik statüsünü karşılayan tüm idari, hukuki ve demokratik haklardan mahrum bırakıldı.
Komünist Çin yönetimi, zengin enerji ve madencilik kaynaklarına sahip olması ve jeopolitik önemi sebebiyle, Doğu Türkistan politikasını her gün biraz daha sertleştiriyor. Uygur Müslüman Türkleri, din, eğitim, çalışma ve ifade özgürlüğü gibi birçok temel insan hakkından mahrumlar. Her türlü şiddet, etnik ayrımcılık ve asimilasyon ile mücadele etmeye çalışıyorlar. Kızıl Çin, altı milyon civarındaki Han Çinlisini, zorla el koyduğu Uygur köylülerine ait arazilere yerleştiriyor. Han Çinlilerinin Doğu Türkistan’daki nüfusu, 1950’li yıllarda, sadece yüzde 10-15 seviyesindeydi. Bugün, uygulanan asimilasyon ve göç politikaları neticesinde, bu oran yüzde 50’ler seviyesine ulaştı.
Çin’in, 1964-1997 yılları arasında gerçekleştirdiği, 11’i yeraltında olmak üzere, toplam 46 nükleer denemesi ile Doğu Türkistan’ı tam bir nükleer çöplüğe dönüştürdü.
Bununla birlikte, 1985 yılından beri, Doğu Türkistan şehirlerinde yaşayanlara bir, kırsalında yaşayanlara ise iki çocuk kotası uygulanıyor.
Uygur Türklerinin, ay-yıldız simgeli bir eşya taşımaları, tutuklanıp, hakaret ve işkenceye maruz kalmaları için yeterli sebep.
Komünist rejim, Doğu Türkistan halkının inanç ve kültürüne, yaşam hakkı tanımıyor. Her geçen sene, yasakların kapsamı biraz daha genişliyor.
İki yıl önce, memur ve öğrencilerin oruç tutmasını yasaklanmıştı. Geçen yıl da, on sekiz yaşından küçüklerin, oruç tutması ve her türlü dini faaliyete katılması yasaklandı. Ailelerden, çocukların oruç tutmayacaklarına dair, yazılı garanti alınıyor.
Oruç yasağı, ‘onlu garanti sistemi’ ile takip ediliyor. Toplu sorumluluk esasına dayanan bu sistemde, on ayrı aileden oluşan gruplar oluşturuluyor. Gruptan oruç tutan olursa, tüm grup cezalandırılıyor.
Uygur Müslüman Türkleri, dilimizde bile yer edinen, ‘Çin işkencesinden’ fazlasıyla nasipleniyorlar. ‘Pantürkizm’ suçlamasıyla, Çin zindanlarında kalan rahmetli Barat Hacı’nın yaşadıkları bile, Çin zulmünü anlamak adına yeterlidir. Barat Hacı, 80 santimetre karelik bir hücrede, elleri ve ayakları prangalarla bağlı olarak, tam 21 yıl geçirdi. Şubat 2003’te Mekke’de vefat eden Barat Hacı, 1981 yılında, hapisten çıktığında 38 kiloya düşmüştü.
Doğu Türkistan’da, son yılların en büyük olayı Temmuz 2009’da yaşandı. Urumçi’deki olaylarda, 197 kişi şehit oldu. Bu olayın artçıları halen devam ediyor. Son iki yılda, iki yüzden fazla kişi şehit edildi.
Komünist rejimin taciz ve saldırıları karşısında sessiz kalmayı onursuzluk kabul eden Uygur Müslüman Türkleri, son çare olarak, ‘fedai’ isimli gruplara katılıyorlar. Çin yönetimi, ‘bölücü’ ve ‘terörist’ olarak nitelediği bu fedaileri ele geçirmek, halkın birlik ve beraberliğini ortadan kaldırmak adına her türlü zorbalığa başvuruyor.
Çin Halk Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı, geçen yıl 1 Temmuz’da yayımladığı bir genelgeyle; Uygur Türklerinin, sapı dahil, 22 santimi geçen kesici alet taşımaları yasakladı. Ayrıca, rejim aleyhtarı fikirlere sahip olanları ve eylemlere katılanları ihbar edenlere, para ödülü vaat ediyor.
Doğu Türkistan’da, ‘sosyal işçiler’ olarak isimlendirilen Çinliler, tesettürlü hanımların ve sakallı erkeklerin, seyahat etmelerini fiilen önlüyorlar. Haftanın belli günlerinde evleri zorla tarayan bu sosyal işçiler, hanımların tesettür kıyafetlerine el koyuyorlar. Sokağa tesettürlü çıkan hanımlara yönelik, taciz olayları da sıklıkla yaşanıyor. Yarkent’teki tesettürlü hanımlar, Ramazan Bayramı’nın birinci gününde, bu hakaret ve tacizlerin son örneğini yaşadılar.
Çin rejim güçleri, Yarkent’teki taciz olayını protesto eden Doğu Türkistanlılara, silahla karşılık verdi. Sürekli takviye birliklerin gönderildiği bölgede, çok sayıda Uygur Türkü şehit oldu. Sıkıyönetim ilan edilen ve sokağa çıkma yasağı getirilen Yarkent’te, elektrik, telefon ve internet bağlantısı da kesik.
Doğu Türkistan’da tüm bu zulümler yaşanırken, Kızıl Çin’den hesap soran hiçbir siyasetçimiz yok. Aynı ilgisizlik Türk basınında da yaşanıyor. Birçok televizyon kanalı ve gazete, yaşananların haber değeri taşıdığına bile inanmıyor. Bir kupür haber yayımlandığında ise Çin ajanslarının dili kullanılıyor
‘Sincan’ ifadesi ile başlayan haberleri kaleme alan ve itidal çağrısı yapanlara, şunu sormak lazım var: Doğu Türkistan, ne yana düşer? Uygur Müslüman Türkleri neyimiz olur?
Kaynak : http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ayhan-demir/dogu-turkistan-ne-yana-duser-7141.html
Etiketler: Dünya » Gündem » kÖŞE YAZARLARIBENZER HABERLER