Son Dakika
Aslan Balcı
Çin’in işgal’i altında olan Doğu Türkistan’a yıllardır asimilasyon ve tecrit uygulanıyor. Son zamanlarda ise devlet terörü uygulanmaktadır.
Çin, çok büyük ekonomik hamle yaparak milyonlarca vatandaşının ekmek ve iş bulmasına vesile olurken sattığı mal ve ürünlerden elde edilen kar marjları ile de tüm dünya insanlarına ve ekonomilerine hem pozitif hem de negatif etkileri olan bir ülke konumuna geldi. Komünist parti kendini değiştirdi ve birçok şehri “serbest bölge” ilan ederek sanayi ve ticaretini genişleterek dünyanın sayılı ve etkin ekonomileri arasına girebilmeyi başardı. Bu gelişmelerinin yanı sıra insan hakları bakımından karnesi “sıfır” diyeceğim ama “sıfır”’ da bir değer olduğu için “sıfır” dahi alamayacak derecede kötüdür.
Özellikle Doğu Türkistan politikaları tam anlamı ile baskıcı ve inkar edicidir. Doğu Türkistan topraklarından en az 86 değişik maden çıkarıp kendi Han Çin ana topraklarına getirip buralarda işlem yapıyor. Oysa, madenleri haksız yere çıkardığı yerde işlemek ve yöre halkını kalkındırması gerekmez mi? Çin son derece zalim bir emperyalist olduğu için esareti altında tuttuğu toprakların madenlerini alıyor ama buna karşın yöre halkına zulüm ve kaos ortamı bırakıyor.
Çin’e son zamanlarda iş ve tatil için gidenler şaşırıp kalıyor. Tabii onların gittiği Çin “boyalı” ve reklâmlarla süslenmiş olan Çin’e gidiyorlar. Gerçek Çin ise arka şehirlerdedir. Halkın ne denli bıktın, aç ve sefil olduğunu görseler şaşırıp kalırlar. Pekin, Şanghay ve Guanzu gibi gelişmiş ve modern şehirler dünyanın meşhur şehirleri ile yarışacak cinsten cadde, sokak ve alış – veriş yerleri bulunmaktadır. Ama arka şehirlerde bırakın alış – veriş marketlerini pirinç ve makarna satan dükkânları bile bulmakta zorlanırsın. Her tarafta polis ve komünist partinin soğuk yüzünü görürsün. Bir şehirden diğerine giderken pasaport ve gideceğin şehirden davetiye yoksa seyahat etme özgürlüğün yoktur. Bu kural daha çok esareti altında tuttuğu azınlıklar için geçerlidir. Han Çinlileri istediği gibi gezebiliyor ve büyük fabrikalarda çalışabiliyorlar.
Doğu Türkistanlı veya Tibetli bir kişinin devletin fabrikalarında veya özel sektörün fabrikalarında önemli bir pozisyonda çalışması veya çalıştırılması imkânsız gibi bir şeydir. Bu kişiler Çinlilerin gözünde birer “haşarat” veya birer “kene” gibidirler. Ama onların vatanlarını sömürüp yer altı servetlerini çalarken ayni duyguları düşünmüyorlar.
Yeraltı ve yer üstü maden ve kıymet bakımından tüm bölgenin en değerli ve mümbit bölgelerinin başında Doğu Türkistan toprakları gelmektedir. Ama ne yazık ki ülkenin en geri kalmış daha doğrusu bırakılmış bölgesi de yine Doğu Türkistan bölgesidir. Çin bilinçli ve planlı bir şekilde bölgeyi fakir ve cahil bırakmaktadır. Kendi başına bir şeyler yapan, iş üretenler olduğunda da “benden izin almadın” diyerekten tutuklayıp hapse atılıyorlar. Peki, bu insanlar ne yapsınlar? Çocuklarını okutmasınlar mı? Kendilerine ait iyi bir gelecekleri olmasın mı? Bu nasıl despot ve zalimce bir yöntem ve yönetimdir.
Devamlı olarak halka düşman olan Çin bu bölgeye kendi Han asıllı Çinlileri göndererek bölgedekidemografik yapıyı değiştirmek istiyor. Doğu Türkistan bölgesine göç etmeyi kabul eden Çinlilere devlet hem para hem de iş garantisi veriyor. Çin’de bu iki geçerli akçeye sahip olan kimse kendi dünyasında “tam bir meliktir”. Hem işin olacak hem de cebinde para olacak, bir Çinli daha başka ne istesin ki?! Bu teklif karşısında yıllardır Han Çinlileri Doğu Türkistan topraklarına göç etmektedirler.
Kültürlerin farklı olduğu her iki toplumun bir arada yaşaması çok zordur. Yemek kültüründen tutun temizlik ve ahlak kuralları birbirlerinden çok farklıdır. Tuvalet kültürü olmayan, uçan, kaçan ve yürüyen her şeyi yiyen Han Çinlileri Uygurlular’la ve bölgede yaşayan diğer Türk boylarından Özbek, Kırgız ve Kazaklarla kaynaşmaları ve birbirlerini anlayışla karşılamaları imkânsızdır. Ancak gelen Çinli göçmenler eğitimli ve bilinçli ise o zaman nispeten bir nebze anlaşılabilir. Ama gelenlerin geneline yakını dağ köylüleri olunca Müslümanların ortasında kendi pis ve cahiliyet adet ve geleneklerini yapmaları bile en başta çatışmanın başlamasına yetiyor. Çin devleti bunu bildiği halde inatla buralara bu zavallı kişileri gönderip yerli halkın topraklarını terk edip başka yerlere / ülkelere göç etmelerini istiyorlar.
Uygurlular’in ellerindeki araziler gasp ediliyor
Son zamanların moda kelimesi var “ terörist”. Çin devleti bunu iyi kullanıyor. Kendi faşist ve despot yapıya karşı gelen herkesi terörist ilan ediyor ve katliam yapıyor. Hele bunun başına bir de “Müslüman” kelimesini eklediğinde Çin’in bu haksız ve hukuksuz tutumu karşısında kimse hesap dahi sormuyor. Geçtiğimiz son on yıl içinde Çin bu bölgede resmen Müslüman avına çıkmıştır. Allah’ını, dinini ve Peygamberini seven ve o doğrultuda yaşamaya çalışan kim varsa onları terörist diye ilan ediyor ve daha sonra da onların evlerine baskın yapıyor. Direnen olursa hemen orada öldürüyorlar, direnmeyip hapse atıldığında yaklaşık bir yıl içinde akla hayale gelmeyen hayali olaylardan suçlu bulunarak idam ediliyorlar. Müslüman Uygur halkını sindirmek ve gözlerini korkutmak istiyorlar. Oysa Uygurlular kolay kolay pes edecek ve korkacak kimseler değildir.
Çin bölgeyi tam anlamı ile kendi adamları, yerli halkı ile doldurmak için son beş yıldır Kaşgar ili ve çevresinde “geri dönüşüm” projesi adı altında uygulanan keyfi istimlak politikasını yürütüyor. Doğu Türkistan bölgesindeki Çin işgal yönetimi tarafından bölgeye sürekli olarak Han Çinlilerinin yerleştirilmesi, Uygur Türklerinin sık sık tepkisine neden oluyor. Bölgenin en değerli arazı ve arsaları halkın elinden resmen zorla gasp ediliyor. Evleri yıkılan Uygurlular’a piyasa değerinin çok altında istimlâk bedeli ödeniyor. İtiraz edenlerin itirazları kabul edilmiyor ve tutuklanıp hapse atılıyor. Kaşgar Katliamı olmadan bir gün önce evleri zorla istimlâk edilen kişiler 22 Nisan günü valilik binası önünde haklarını aramak için gösteri yaptılar. Bu gösteride öncü olan kişiler tespit edilip ertesi gün 23 Nisan’da evlerine baskın düzenleyip yakalamak istediler.
Kaşgar’ın Maralbaşı kasabasının Sirikbuya ve Hayrabat semtlerinde Çin polisi bu kişilerin evlerini basıp evdeki genç bir çocuğu götürmek istediler. Çocuk direnince sebepsizce öldürüldü. Mahalleli mermi seslerini duyup olay yerine gelince, Polis halkın üzerine rastgele ateş açması sonucu halk sopalarla, bıçaklarla ellerine ne geçtiyse, kendilerini korumaya çalıştılar. Bu arbede de 6 Uygurlu Müslüman ile 15 polis olmak üzere toplam 21 kişi olaylar sırasında hayatını kaybetti. Uygurlular’dan onlarca da yaralı var.
Çin devleti, kendi bünyesinde bulunan habercileri Doğu Türkistan konusundaki haberlerin resmi haber kaynaklarından duyurmaya zorladığı için gelen bilgilerin sıhhat derecesini bilmiyoruz. Çok sıkı sansür uygulandığı için bölgede tam anlamı ile neler olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Olayın meydana geldiği kasaba silahlı birliklerce abluka altına alındığı, ölü sayısının artmasından ve Çin devletinin burada bir katliam yapmasından endişe ediliyor.
Bilindiği gibi ayni işgalci Çin istimlâk politikasını diğer il ve kasabalarda da uygulamıştı. 5 Temmuz 2009’da Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de 200’den fazla Uygur öldürülmüş, 2 bin civarında Uygur da yaralanmıştı. Geçen yıl 2012 yılında ise Kaşgar, Hoten, Gulca gibi Uygur şehirlerindeki Çin saldırılarında 72 kişi hayatını kaybetmişti.
Çin turistlere ilk kapıyı açtığında ben de ilk gidenler arasındaydım. Şanghay’da bir devlet mağazasından ipek alıyordum. Oranın müdürü ile sohbet ederken
“paranı nerede değiştiriyorsun?” diye sormuştu. Bende
“Uygurlu insanlar vasıtası ile paramı değiştiriyorum”
diye cevap verince müdürün yüz şekli değişti ve bana
“ooo dikkatli ol! Onlar birer haydut ve yankesici, sana zarar verirler. Biz onlardan çok korkarız” dedi.
Ben de müdüre dedim ki
“onlar çok iyi insanlar eğer onlara kötülük yapmazsan onlar sana asla kötülük yapmazlar. Hatta sana karşılıksız ikramda bile bulunurlar.”
Daha sonları da Çin’e gittiğimde Çinlilere hep Uygurlular’ı sordum, onlara
“Çin devleti neden bu bölgeye ve insanlarına zulüm ediyor, haklarını neden gasp ediyor”? Aşağı – yukarı verdikleri cevaplar hep aynı oldu. Onların haydutluğu, problemli insanlar oldukları ve onları sevmediklerini, son zamanlarda ise yukarıda belirttiğim gibi “onların birer terörist” olduklarını söylüyorlar.
Bölgenin adı Doğu Türkistan’dır
Haksız ve hukuksuz yere bir insani hapse at daha sonra da idam et, geride kalanların evlerini istediğin zaman gel bas, kadın ve çocukları taciz et, karşı geldiler diye terörist ilan etmek hangi akıl ve vicdana sığar? Terörist olan kişi eline silahı alır haksız yere masum insanları öldürür, metro veya Pazar yerlerini havaya uçuran kişiler teröristtir. Onları kimse savunmaz. Zaten İslam dininde bu tür terör olaylarına cevaz verilmez. Ama namusunu, evini ve yurdunu savunan kimse nasıl terörist olur? Asıl terörist olan Çin devletidir. Doğu Türkistan devletini işgal etmiştir. O topraklar Çin’e ait değil. Eskiden müstakil bir devlet olan Doğu Türkistan topraklarıdır. Çin burasını işgal edip daha sonra da adını değiştirdi.
Emperyalistler bir yeri işgal edince ilk yaptıkları iş tarihlerini ve bölgedeki isimleri değiştirmek olur. Çin’de öyle yaptı. Doğu Türkistan’ı “Sinçan Uygur özerk Bölgesi” yaptı. Bu isim tüm resmi kurum ve kuruluşlarda ve haritalarda bu şekilde kullanılmaya başlandı. Okula yeni başlayan çocuklar da kendi ana yurtlarını “ Şinçan” olarak biliyorlar. “Doğu Türkistan” ismini kullanmak yasaktır. Hemen idamla yargılıyorlar.
Bu emperyalist ismi maalesef Müslüman dünyası da kullanmaya başladı. Onlarda bu işgali kanıksadılar. Türkiye’deki boyalı basın bölgenin ismini büyük püntalarla manşete çekiyorlar. Bazı İslami hassasiyeti olan kişilerde son zamanlarda “Şinçan” kelimesini kullanmaya başladığını üzülerek görüyorum. Art niyetli olmadıklarını da biliyorum. Bilgi eksikliği olunca belli müddet sonra büyük güçlerin, hakim medyanın kullandığı dili kullanmaya başlıyor insan. İşin doğrusu, “Şinçan” ismi işgal güçlerinin kullandığı illegal terim iken bölgenin gerçek ismi Doğu Türkistan’dır. Orada yaşayan haklın adı da Uygurlular’dır.
Çin’den beklenen ekonomide gösterdiği başarının aynısını insan hakları alanında göstermesidir. Birlikte yaşama, başkalarının kutsalına saygı ve sevgi dilini kullanmasıdır. Şiddet ve devlet terörü uygulamak bir insanlık suçu olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir.
Kaynak : http://www.timeturk.com/tr/makale/aslan-balci/dogu-turkistan-daki-cin-katliami.html#.U2jja4F_t48
Etiketler: Dünya » kÖŞE YAZARLARIBENZER HABERLER