Son Dakika
Onur ERKAN
Çin yönetiminin işgali altındaki Doğu Türkistan’da 2017 yılından beri Nazi Almanyası’nın toplama kamplarını örnek alarak kurduğu Çin tipi Toplama/Nazi kampları ve bu kamplarda uygulanan insanlık dışı baskı,zulüm ve işkence çeşitleri ve toplu ölümler düyanın gündemine gelmeye devam ediyor. BM.İnsan Hakları Yüksek Konseyi’nin raporlarına göre Çin yönetiminin ülke genelinde kurduğu bin 200 adet toplama kampında en az 1-3 milyon civarında ve Çin’in azınlık olarak tanımladığı Müslüman Türkler haksız ve hukuksuz olarak bu kamplarda hapiste tutuluyor.
3 MİLYON İNSAN TOPLAMA KAMPINDA
Çin baskısı altında acı çeken Doğu Türkistan, Çin idaresi tarafından kurulan “toplama kampları” nedeniyle bir süredir dünya gündeminde.
2017 Nisan ayında “Yeniden Eğitim Kampı” adı altında kurulmaya başlanan kampların amacı sözde “ideolojik eğitim” vermek ve toplumu “aşırıcı” eğilimlerin güçlenmesi tehdidine karşı kollamak.
70 yıldır tek siyasi partisi olan Çin Komünist Partisi tarafından yönetilen ülkede doğal olarak sunulan sözde ideolojik eğitim bir sözde “komünizm” eğitimi olarak duyurulsa da aslında bu merkezler tam anlamıyla birer toplama kampından başka bir şey değil. Kamplarda Doğu Türkistanlı Uygur Türklerinin yanı sıra Kazaklar, Kırgızlar da var.
Önceleri kampların varlığına dair resmi bir kabulu olmayan Çin idaresi uluslararası baskıların yoğunlaşması sonucu 2018 Ekim ayında toplama kamplarına yasal statü getirdi. Çin makamları “mesleki ve ideolojik eğitim” vermek amacıyla kurduklarını öne sürerek kendilerini savunmaya çalışsalar da toplama kamplarının varlığı bu düzenlemeyle kabul edilmiş oldu.
Dünya Uygur Kurultayı’nın açıklamasına göre kamplarda 3 milyon insanın tutulduğu tahmin ediliyor. Doğu Türkistanlı tanınmış sanatçı Abdürrahim Heyit’in 1 yılı aşkın süredir kamplardan birinde üstelik hayatını kaybettiğine ilişkin iddialar da var. Gene Doğu Türkistan’da tanınmış komedyen Adil Mijit ve Çin Profesyonel 1. Ligi’nde oynayan Uygur futbolcu Erfan Hezim de toplama kamplarında tutulan insanlar arasında.
Bu insanlık dışı baskı uygulaması uluslararası kuruluşlar ve insan hakları organizasyonlarının yanı sıra kardeş ve soydaş olduğumuz için ülkemizde de pek çok kesim tarafından tepkiyle karşılanıyor.
Burada, Türkiye’deki bazı siyasi kesimlerin sessizliğine veya ilgisinin yetersizliğine yönelik eleştiriler kısaltılmıştır. (Tamamını okumak için asıl kaynağına bakınız.
Toplama kamplarıyla özdeşleşmiş Nazilere karşıt güçlü duyarlılık ile bugün Çin’de aynı uygulamaya yönelik tepki farkının kaynağı, iki uygulamanın sahipleri arasında görülen “ideoloji farkı” mı?
Bugün Çin idaresinden çok önce, 1930 yılında Sovyet Rusya’da Stalin, ağırlıklı olarak siyasi muhaliflerin ya da siyasi muhalif ilan edilen insanların gönderildiği “gulag” diye anılan toplama kamplarını kurmuştu. Bu kamplar da sol-sosyalist kalemlerce yok sayılmış, görmezden gelinmiş, inkâr edilmişti.
Sol’un Gulag’lar, toplama kampları gibi dehşet verici iddialar karşısında genel tavrı, iddiaların içeriğinden ziyade “bu iddiaları kim gündeme getiriyor” türünden karşılıkların ötesine geçemedi.
Gulag’ların varlığı değil bunu gündeme getirenlerin –Soljenitsin gibi– kurdukları ilişkiler veya ideolojik amaçları üzerinden iddiaları kendilerince itibarsızlaştırdılar. Tabii iddia sahipleri itibarsızlaştırılınca öne sürülenlerin gerçek olmadığı kanıtlanmış olmadı. Sadece –kendilerince– verilebilinecek bir karşılık elde edilmiş oldu.
Bugün sosyalizmin mazisi Sibirya’daki kampların utancını taşıyor. Stalinizmin hem insanlığa hem sosyalizme verdiği zararı hemen herkes kabul ediyor.
Bugün Doğu Türkistan Sibiryalaşırken sola düşen görev sessizlikten çok da farkı olmayan cılız sesler çıkarmak değil her türlü totalitarizmin karşısında insanlığın ve vicdanın sesi olmaktır. Dün susarak kabullenilen insanlık suçuna bugün ortak olmamak solun görevidir.
Doğu Türkistan’daki insanlıkdışı uygulamalar sol için sırf bu yüzden bile sağ akımların sözcülüğüne bırakılmayacak kadar kutsal bir mevzidir!
ÇİN İŞKENCECİLERİ EVLERE KADAR GİRDİ!
Yurtdışına yasal yollardan giriş-çıkış yapmış olmak ya da sadece yurtdışında gitmediğin, görmediğin bir akrabanın var olması.
Telefonunu çok sık kullanmak ya da sadece adına kaydettirip hiç kullanmamak.
5 vakit namaz kılmak ya da sadece sakal uzatmak.
Bu “ağır suçlar” Çin baskısı altındaki Doğu Türkistan’da toplama kamplarına atılmayı elzem kılan eylemler…
Doğu Türkistan’da insanlık dışı uygulamalar 3 milyon insanın tutulduğu tahmin edilen toplama kamplarıyla sınırlı değil.
Toplama kampına götürülmeyen Doğu Türkistanlılar için zulüm kapılarına kadar geliyor!
Korkunç gerçek Çin Komünist Partisi’nin resmi yayın organından duyuruldu. Çin’in resmi yayınından öğreniyoruz ki, 2018 yılının 11 ayında toplam 1 milyon 120 bin “resmi görevli” Doğu Türkistan’daki 1 milyon 690 bin Müslüman ailenin evinde “yatıya” kalmış!
Çin, bu cani uygulamasını “Ulusal Birlik ve Aile” etkinlikleri olarak sunuyor. Tıpkı toplama kampları için yaptığı “yeniden eğitim kampı”, “mesleki eğitim kampı” gibi masumlaştırma gayreti taşıyan adlandırmalar gibi.
Çin makamları insanların rızası olmaksızın, zorla evlere giren memurlarını “ekmeklerini paylaştıkları, bayramları birlikte kutladıkları, çocukların ev ödevlerine yardım ettikleri, dostlukları geliştirdikleri, ‘Ulusal Birlik ve Aile’ duygusunu teşvik ettikleri, aileleri bölgenin başkenti Urumçi’ye eğlenmeye götürdükleri” yalanıyla savunuyor.
Daha da vahimi bu haneye tecavüz faaliyetlerinde gene rejimin kendi açıklamasına göre “akrabalık ilişkileri” de kuruluyor! Çin’in asimile etme hedefi için Doğu Türkistanlı genç kızlar kendi rızaları dışında Çinlilerle evlendiriliyor!
Uluslararası kuruluşlar ve Batılı güç odakları tarafından çok desteklendiği düşünülen Doğu Türkistanlıların maruz kaldığı aşağılık, insanlık dışı terör faaliyetleri karşısında, hâlen Çin’e karşı gerçek anlamda etkili bir yaptırım kararı çıkmamış olması yürekleri bir kere daha parçalıyor!
Tarihin gördüğü, sözde “sosyalist” özde faşist denebilecek ilk örnek Çin olmadığı gibi, aynı tanımlamayla ilk toplama kampı kuran rejim de Çin totalitarizmi değil.
Stalin’in Rusya’sında toplama kampları (gulag’lar), ideolojik muhalifler dışında “zengin köylü” anlamında kullanılan “kulak” kavramıyla tanımlanan insanlar için faaliyete geçirildi. Gerçekten zengin olsun ya da olmasın parti mensupları veya konsomollar “kulak” yaftasını vurmuşsa “gulag”dan kaçış yoktu!
Kolhozların kurulabilmesi için varlık sahibi köylülük algısının yıkılması, algının yıkılması için de kulak’ların tasfiyesi gerekiyordu!
Bazen köy halkının genel ortalamasından fazla 1 ineğin, 1 tavuğun, biraz daha geniş bir bahçenin olması, bazense yalnızca kura atımından adının çıkmış olması bir kişiyi zengin yani kulak yapmaya yetiyordu. Sosyalist sistemin –Stalinist sistemin– baş düşmanı kulaklardı!
Kulak ilan edilen kişi bazen tek, bazen ailesiyle birlikte toplama kampına gönderiliyordu. İki olasılıkta da insanları çile ve acı bekliyordu.
“Kulak”ın ailesinin kamplara gönderilmedikleri durumlarda da şansları çoğu zaman yaver gitmiyordu. “Kulak”ın eşi ve çocukları olmanın getirdiği “karşı-devrimci”liğin ne olduğunu belki hiç bir zaman anlamayacaklar ama o bilmedikleri “özellik” her türlü zulmü çekmelerini reva gösterecekti.
Evin babası “kulak” olduğu gerekçesiyle toplama kampına yollanırken geride kalan anne ve çocukların evi yakılabiliniyor. Eşyaları, hayvanları her şeyi ellerinden alınabiliniyor. Bazen köylerinde kurulan kolhoza bile dahil edilmeden sokakta açlığa terk ediliyorlardı!
Kimi zaman ise çocukların tutsak edilmesi için kurulmuş kamplara gönderilirlerdi.
31 Ocak günü Çin’deki toplama kampı işkencesinin az bilinen bir yüzü aydınlığa çıktı: çocuk toplama kampı!
Uluslararası haber ajansları 2018 Ağustos ayında çekilmiş bir gizli kamera kaydını yayınlayarak insanlık utancını belgeledi.
Görüntülerin çekildiği Doğu Türkistan’ın Kazak vilayetindeki Çapçal kasabasında bulunan kampın tutsakları, ebeveynleri toplama kamplarına gönderilmiş olan Doğu Türkistanlı Kazak ve Uygur küçük çocuklar.
Her zamanki Çin manipülasyonlarının bir örneği olarak çocukların tutulduğu kampların adı gayet sevimli(!): “Sevgi Dolu Kalp”!
Görüntülerde çocukların başında askeri kamuflaj üniformalı kişiler görülüyor. Yatakhane girişlerinde Çin haritaları, duvarlarda “Ben Çinliyim ve ülkemi seviyorum” gibi Çince yazılmış propaganda afişleri görülüyor.
Aynı yetişkin toplama kamplarındaki gibi içeriye giriş-çıkış yasak. Dikenli tellerin ve yüksek duvarların arkasında çocukların dünyayla hiç bir bağlantısı yok.
Aileleriyle bir araya getirilmeleri yasak. Yalnızca ayda bir defa görüntülü konuşma hakları var o da elbette Çin militan-memurlarının nezaretinde.
Habere göre, çocuk kamplarında görevlendirilmiş adının açıklanmasını istemeyen bir anaokulu öğretmeni, çocukların ebeveynleriyle konuşmalarının ardından uzun süre ağladıklarını ve kendine gelemediklerini söylemiş.
Bir başka öğretmen kamplarda tutulan çocukların intihara kalkışacak derecede psikolojilerinin bozulduğunu anlatıyor.
Stalin’in de tahmin edileceği gibi kurdurduğu çocuk toplama kampları var. Yurt diye kurulan kamplarda, aynı Çin’deki gibi aileleri çalışma kamplarına gönderilen sahipsiz kalmış ya da suça bulaşmış çocukların yanı sıra “halk düşmanı” damgası yemiş ve katledilmiş insanların yetim kalmış evlatları da bulunurdu.
Mevcudu çok kalabalık olan bu kamplar hem çok soğuk hem de pislik içindeydi.
“Halk düşmanı” damgası yiyen rejim muhaliflerinin çocukları diğer çocuklardan da çok daha şanssızdı. Çünkü onlara nefret yurttaki genel kuraldı ve yalnızca 3 yaşındaki “halk düşmanı” çocuğu için bile geçerliydi. Görevlilerin onlara kötü davranması ve diğer çocukları da onlara karşı kışkırtması işin doğasıydı. Bazı öğretmenler onlara sevgi gösterirlerse başlarına kötü şeyler gelebileceği için hislerine ihanet ederek sessiz kalmayı seçebilirdi.
Tıpkı kampların da, yurtların da, herhangi bir dört duvarın da, dışında bırakılmış “kulak” çocukları gibi psikolojisi bozuk ve tedirgin insanlar olarak büyüdüler. Elbette yalnızca hayatta kalabilenler.
İnsanlık geçmişte yaşanmış, bugün artık çok net bilinen eski acıları, toplama kamplarına dair yaşanmışlıkları gözyaşıyla ve lanetleyerek anıyor. Ama bugün yaşadığımız dünyada hâlen lanetlediklerimizin benzerlerinin yaşandığını bilmek aynı etkiyi göstermiyor mu?
Doğu Türkistan’da yapılan toplama kampı acıları da bu devir kapandıktan sonra, yapacak bir şey kalmadıktan sonra mı daha çok yer edecek!
Toplama kampı zulmünden haberdar değilmiş gibi davranmayalım. Kâh dünyanın diğer tarafında, kâh burnumuzun ucunda iftiralarla zindanlara atılmış masum insanları unutmayalım!
İnsanlığımıza ve insanlara sahip çıkalım!
Çocukluğumuza ve çocuklara sahip çıkalım!
*Orlando Figes, Stalin dönemini inceleyen kapsamlı çalışmasının arka kapak yazısını bu vurucu ifadelerle bitiriyor:
“Stalinist sistemin gerçek gücü ve kalıcı mirası ne devlet yapıları ne de lider kültüydü: Rus tarihçi Mihail Gefter’in ifadesiyle, ‘Hepimizin içine giren Stalinizm’di.”
“Karanlıkta Fısıldaşanlar” hem büyük emek harcanmış bilimsel bir kitap hem de kendi doğasından vicdanlara hitap eden bir eser. Karanlığa teslim olmayanlar için…
Kaynak: TürkSolu
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Eğitim » etnik Çatışma » Genel » Görüş Yorum » insan hakları » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » Siyaset » SoykırımBENZER HABERLER