Son Dakika
Dünyanın 22 ülkesinin bir araya gelerek Çin’in uyguladığı dini ve etnik asimilasyon politikasına karşı ortak bir tavır sergilemeleri her açıdan önemli bir olaydır.Bu ülkeler arasında Almanya,İngiltere,Fransa gibi Batı dünyasının lideri konumunda olanların yanısıra, Avusturalya ve Yeni Zelanda’nın da yer alması girişimin politik ve ekonomik ağırlığını artırıyor.
Nuri GÜRGÜR ( Türk Ocakları E. Genel Başkanı)
Dünyanın 22 ülkesnn br araya gelerek Çn’n uyguladığı dini ve etnik asimilasyon politikasına karşı ortak bir tavır sergilemeleri her açıdan önemli bir olaydır.Bu ülkeler arasında Almanya,İngiltere,Fransa gibi Batı dünyasının lider konumunda olanların yanı sıra, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın da yer alması girişimin politik ve ekonomik ağırlığını arttırıyor. Gerçi önceki yıllarda zaman zaman BM.’nin bünyesindeki İnsan haklarıyla ilgili bazı kuruluşların Uygurlar konusunda Çin’i eleştiren ve hukuka saygılı davranmasını isteyen çıkışları olmuştu.Ama bu ölçüde güçlü bir ses ilk defa duyuluyor. 22 ülkenin BM’dek temsilcilerinin imzaladığı mektubun en önemli özelliği, Türkiye dahil hiç bir İslam ülkesinin metni imzalamamış olmalarıdır. Bunun iki nedeninin olduğu düşünülebilir;
1.- ya Doğu Türksitan’da yaşayan, başta Uygurlar olmak üzere , 35 milyona yakın insana asimilasyon yapıldığına inanılmıyor; buradaki insanlar dini inançlarını,kültürel varlıkların özgürce yaşayabiliyorlar. Yüzbinlercesi kamplarda toplanıp “mankurtlaştırılmaya çalışılmıyor ibadetlerin serbestçe yapıyorlar,camiler açık, kısacası her şey normal .Aksini söyleyenler kışkırtıcılık yapıyor,Amerikan emperyalizmine hizmet ediyorlar.
2.-Yahut da İslam ülkeleri Çin’in ekonomik, siyasi ve askeri gücünden korktuklarından susmayı tercih ediyorlar.
Birinci şıkkın savunulur bir yanı yok.Gelişen teknolojik imkanlar ve haber alma kanalları dünyada olan her şeyi aleni kılıyor.Çin yönetiminin Uygurların dini ve kültürel kimliklerini insanlıık dışı yöntemlerle nasıl yok etmeye çalıştığını bütün dünya yakından izliyor.300 yıldır empeeryal güçlearin güçlerin pençesinde ezilmekte olan müslüman devletlerin uluslar arası ıkonularda şahsiyetli bir politikalarının olmaması ,güçlünün karşısıında üç maymunu oynamaları,inanç sahibi her kes için utanç verici,yürek yakan bir durumdur.Ama,Türkiye’nin durumu diğerlerinden farklıdır.
Doğu Türkistan,Türklüğün ata yurdudur. Tarihimizle, dilimizle, kültürümüzle, ananevi, fikri,estetik değerlerimizle, beşeri ırtibatlarımızla o diyarla olan bağlantılarımızı istesek de koparıp atamayız.
İslam ülkelernn tamamı emperyalst güçler karşısında yenlgiyi kabullenip sömürgeleşirken,biz üç asır boyunca Batı’dan ve kuzeyden gelen saldırılara karşı direndik; ağır kayıplar verdik, vatanlaştırdığımız toprakları kaybettik ama teslim olmadık.Son vatan parçamız Anadolu’da M.Kemal Paşa’nın liderliğinde , bütün mazlum milletlere örnek olan bir zafer kazanarak emperyalsitleri püskürttük. Türkiye , tarih misyonu ve bölgeyle olan özel ilşkiler gereği 22 ülkeyle birlikte bu deklerasyonu imzalamalıydı. Çin günümüzde dünya liderliğine oynayan dünyanın en güçlü üç ülkesinden biri; Komünist bir yönetim ama ekonomisinde tam tersine kapitalst kuralları, liberal esasları uyguluyor. 300 milyon civarında çok varlıklı bir sanayici ve tüccar kesimnin yanında tamamına yakını proleter olarak nitelendirilecek bir milyar civarında nüfusa sahip olan nükleer bir güç. Otoriter parti yönetim ve komünist kurallara sıkı sıkıya bağlı devlet örgütüyle ekonomik programını disiplinli şekilde uyguluyor , eğitim ve teknolojye büyük ağırlık veriyor. Rekor düzeydeki kalkınma hızında nisbi bir azalma olsa bile hedeflerinde sapmıyor; yakın zamanda ABD’n geride bırakarak dünyada “bir”numara haline gelmeye çalışıyor. Türkiye’nin Çin ile ilşkilerinin sıcak tutmak istemesi rasyonel bir tercihtir ; ama bu kendi çıkarlarımız, ilkelerimiz, milli , tarihi bağlarımız ve inanç dünyamızla uyumlu olduğu ölçüde yarar sağlar. Çin ile çeşitli konularda ilişkilerin yürütülmesinde çıkar çatışmalarının yaşanması kaçınılmazdır.Çünkü küresel hedef ve iddaları vardır ve her devlet gibi evvela çıkarlarını düşünür. Nitekim bir yandan ülkemizle Çin arasında, enerj ve ulaşım konularında güçlü bir işbirlği yapılmasından söz edilirken, diğer yandan Avrasya , Suriye ve Doğu Akdeniz gibi Türkiye için jeo- stratejik önemi olan konularında çok farklı yerlerdeyiz. Çin ekonomik ve siyasal ilşkilerinde son derece hesaplı ve pragmanisttir,eksik veya fazlasını almadan bir şey vermez. Aramızıdaki 22 milyar hacmindeki ticari blançonun 20 milyarı bize yaptığı ihracattan kaynaklanıyor. Benzer bir durum küresel vizyonu olarak desteklediği “kuşak yol ” projesinde de yaşanıyor. Bu proje gerçekleştğinide bizim gibi bölge ülkelerinin de kazanımı elbette olacaktır ama bunların kat be kat fazlası Çin’n hanesine yazılacaktır.Dolayısıyla kimse endişe etmesin, Çin Türkiye gibi kazandığı bir ülkeye küsüp sırtını dönmez. Doğu Türkstan’daki Çin zulmünün durdurulmasının en etkili yolu,herkesi ikna edecek belgeler, bilgiler ve veriler sunarak konuyu uluslararası kamuoyunun meselesi haline getirmektir. Küresel başaktör olmaya çalışan Çin, evrensel hukuk kurallarını sırtını dönen, zulüm makinası bir devlet görünümü kazanması durumunda bunun ekonomik, tüccar ve siyasal hedeflerine olumsuz yansıyacağını bilir.
Türkiye Doğu Türkistan ve Uygurlar meselesinde seyirci kalamaz Aralarında Batı dünyasının en güçlülerinin de olduğu 22 devletin arasında bulunmayışımız diplomatik bir yanlıştır. Bunun tersini yapmalı sorunu uluslararası platforma taşımanın öncüsü ve takipçisi biz olmalıyız.
Kaynak : www. tarihistan.org/dogu-turkistan-turkiye-nuri-gurgur/14938
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Genel » Görüş Yorum » insan hakları » kÖŞE YAZARLARI » Kültür SanatBENZER HABERLER