Son Dakika
Müslüman Uygur azınlığı uzun zamandır “Çinlileştirme” politikalarının hedefinde. Bu siyasetin bir parçası çok tartışılan ve uzun zaman varlığı inkar dilen “ceza kampları”dır.
Doç.Dr.Erkin EMET
Çin’in terörle mücadele kanunu, özellikle asıl mesele azınlık grupları olduğunda onların korunmasıyla ilgili maddeleri içermelidir. Bu yasanın 104. maddesine göre Çin hükümeti, “ulusal politika oluşturmayı etkilemek” amacıyla teşebbüs edilen düşünce ve konuşmaların teröre ait olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla Çin hükümetinin Doğu Türkistan’a (Uygur bölgesine) yönelik politikasını değiştirmeye yönelik eleştirel düşünceler terörizm olarak görülebilir. Bu, Doğu Türkistan’daki yerel emniyet görevlilerinin güçlerini kötüye kullanmasına ve masum insanları terörist olarak nitelendirmesine neden oluyor. 15., 16. ve 94. maddelerde, telekomünikasyon ve internet hizmetlerinin hükümet için bir “arka kapı” veya “veri kaynağı” sağlaması gerektiği belirtiliyor. Yani bu yönetmeliğe uymayan herhangi bir telekomünikasyon ve internet servis sağlayıcısının Çin’de faaliyet göstermesi kolaylıkla engellenebilir. Bu düzenlemeler ise yurt dışı hizmet sağlayıcısı kullanarak gerçekleştirilen ifade ve iletişim özgürlüğünü daha da kısıtlıyor. Yasaklanan iletişim araçlarına erişen bireyler suçlu görülüyor. 23. ve 46. maddeler, yetkililere dijital gözetim sistemindeki kişileri izleme, kontrol noktaları oluşturma ve bireylerin bilgilerinin veri tabanında toplanmasına izin veriyor. 52. madde, emniyet güçlerinin iletişim, konum, sosyal ve ticari faaliyetleri kısıtlamasına olanak sağlıyor.
Mart 2017’de Uygur Özerk Bölgesi Halk Kurultayı (the XUAR People’s Congress), bölgenin ilk “aşırılığa karşı” uygulama yönetmeliğini kabul etti (CLT, 2017). Yönetmelik 15 eylemi aşırılığın işareti olarak sayıyor ve Çinli hukukçulara göre “yasal din ile yasa dışı din arasında net bir çizgi çizilmesini” istiyor. Bu yasa Temmuz 2016’da kabul edilirken; 2017 yılı Uygur Özerk Bölgesi hükümet yetkililerine düzenlemeyi hayata geçirmeyi şart koşuyor (Xinhua, 2017). Doğu Türkistan’da aşırılığa karşı mücadele amaçlı önlemler son yıllarda Uygurların barışçıl dinî inancını suç sayar nitelikte (UHRP, 2016). Adı geçen düzenlemeler Doğu Türkistan’da titizlikle uygulandı. Örneğin gözetim sistemi, tren istasyonu ve kasaba dışındaki yollardaki kontrol noktaları, insanların akıllı telefonlarını aramak için kullanılan el cihazları, araçları takip etmek için GPS sistemi gibi. (Josh Chin, Clément Bürge, 2017).
Ulusal terörle mücadele yasası için uygulanan bu yönerge, bölgedeki meseleyi çözmek yerine daha da büyütecektir. Uygur nüfusunun ekonomik açıdan ötekileştirilmesine dair sorunlara değinmek, özgür dinî uygulamalara karşı yapılan psikolojik baskı ve Uygur dili eğitimine erişimin yanı sıra Uygurlara karşı artan şüphe atmosferinin yerine; yönetmelik, yetkililerin bölgenin ötekileştirilmesini artırmaya niyetli olduğunu açıkça göstermektedir.
2017’de Çin hükümeti, Mısır ve Türkiye de dâhil olmak üzere yurt dışında öğrenim gören Uygur öğrencilerine eve dönmeyi emretti (Shohret Hoshur, 2, 2017). Birçok kaynağa göre, Çinli yetkililer yabancı ülkelerdeki öğrencilerin aile üyelerini onları geri dönmeye zorlamak amacıyla gözaltına almıştır. Yurt dışındaki öğrenciler Çin’in geri dönme taleplerine uymadığından, 100’den fazla Uygur Ağustos 2017’de Mısır’da gözaltına alındı. Bu öğrencilerin en az 24’ünden fazlası zorla Çin’e gönderildi ve burada bazılarının tutuklandığı bildirildi (Emily Feng, 2017). Mısır’da iki yıl eğitim gördükten sonra 2015’te Çin’e dönen genç Uygur kadın Buzeynep Abdureshit (Buzainafu Abdourexiti) Mart 2017’de aniden gözaltına alındı ve kurulan gizli bir mahkemenin verdiği kararla da 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı (Uluslararası Af Örgütü, 2017). Mısır’da El-Ezher Üniversitesi’nde doktorasını tamamlayan Uygur Habibullah Tohti, Çin eğitim sisteminde iş bulmaya çalıştıktan sonra 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı (Shohret Hoshur,3, 2017). Ayrıca eğitim amacıyla Türkiye’ye gelen en az 6 Uygur öğrenci ülkeye dönünce hapsedildi. (Shohret Hoshur,1,2017) Çin böylelikle tüm dünyaya dağılmış etnik Uygur nüfusunu aramaya ve çağırmaya devam ediyor. DOĞU TÜRKİSTAN
Doğu Türkistan 1949 yılında Komünist Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal ettiği günden beri Çin Halk Cumhuriyeti tarafından ciddi bir tehdit olarak algılandı. Soğuk Savaş’ın bitmesi, Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana değişen bölgesel denklemler ve Çin’in ekonomik yükselişi sonucu, Doğu Türkistan meselesi Çin yönetimi tarafından stratejik bir boyutta ele alınmaya başlandı.
Son birkaç yıldır Çin hükümeti, Doğu Türkistan’daki güvenlik kuvvetlerini daha da güçlendirmek için “terör tehdidini” kendi çıkarı doğrultusunda kullanıyor, Uygurlardan kaynaklanan aşırılık tehlikesinden bahsediyor, sert politikalarını haklı göstererek ve genişleterek sivil haklar üzerindeki baskısını artırıyor. Çin’in Doğu Türkistan’daki “Üç Şer Güce” (terörizm, dinî aşırılık ve bölücülük) karşı görünür harekâtı, açık bir biçimde Uygur kültürünü yok etmek için devlet terörü aracı hâline gelmiş durumda. (WUC, 2017).1
Aralık 2015’te sunulan ve Uygurlara âdeta kâbus yaşatan terörle mücadele kanunu, insanların iletişim ve dinsel uygulamalarını daha da kısıtlıyor. Kuşkusuz Çin aşırılık ve terörizm tehdidini abartıyor ve Doğu Türkistan’daki dinî faaliyetleri ve etnik kimliği güç kullanarak bastırıyor. Çin terör tehdidiyle karşı karşıya olduğunu iddia ediyor, ancak bölgedeki terör olgusuna dair ayrıntıları paylaşmıyor. Bu da şiddet içermeyen faaliyetlerde terörle mücadele yasasına başvurulduğu endişesini beraberinde getiriyor. Çin’in terörle mücadele yasası, şeffaflığın eksikliği ve adil yargılama ihlallerinden ötürü siyasi açıdan gerekçeli olarak kabul edilir (HRW,1, 2017).2 Kural koyan devlet yetkililerinin ve uygulayıcıların Uygurlara yönelik ırkçı tutumları yüksek düzeyde. Çin’in terörle mücadele kanununun yalnızca uluslararası insan hakları hukukuna değil, Çin’in diğer iç hukukuna da uymadığı açıktır.
Bugün belki de en acil mesele, Doğu Türkistan’daki “yeniden eğitim” merkezlerinde veya toplama kamplarında bir milyona yakın Uygur Türkünün tutulmasıdır. Çin 2017’de binlerce Uygur Türkünü “yeniden eğitim” kamplarında veya politik eğitim merkezlerinde toplamaya başladı. Kamplar, çeşitli etiketlerin ardından 2017’nin başlarında resmî olarak Profesyonel Eğitim Veren Okullar olarak isimlendirilmeye başlandı.3
Kampların ve baskılama politikalarının Uygur nesilleri üzerindeki etkileri kapsamlı olacaktır. Çin hükümeti, etnik azınlıklar için saygı isteyen söylemlerden kamplarda gözaltılara ve etnik kimliğin yanı sıra dinin kriminalizasyonu üzerinden asimilasyona net bir şekilde kaydığını göstermiştir. Gözlemciler,4 Sovyet Gulaglarındaki kamplar ile karşılaştırma yapmış ve Washington Post şunları yazmıştır: “Nazi imha kampları ve Stalin’in Gulaglarından sonra ‘bir daha asla’ ilkesine inanan herkes Çin’in beyin yıkama, hapishane ve işkence kullanımına karşı ses çıkarmalıdır.”5
2 Temmuz 2018 tarihinde araştırmacı Rian Thum, Çin hakkında Kongre – İdare Komisyonu nezdinde sunduğu açıklamasında, kamplarda kanuni sürecin olmaması durumunda “Toplu cinayet olasılığını ortadan kaldıramayız.” demiştir.6 Uygur gençliği, Çin kurumları için bir odak noktası hâline gelmiştir. Uygur öğrencilerinin yurt dışından zorla geri döndürülmesi ve gözaltı kamplarında keyfî bir şekilde tutulmasından önce, genç Uygurların hâlihazırda okullarda ve üniversitelerde kendi dillerini konuşmaları yasaklanmış, orta öğretim için bölge dışına gönderilmiş, istihdamları reddedilmiş, camilere girmeleri engellenmiş ve güvenlik taramalarında zorla alıkonulup ortadan kaybedilmişlerdir.
Gözaltı kampanyasının en son aşamasında Çin kurumlarının bir veya iki ebeveyni kamplarda olan Uygur çocuklarını gönderdiği çok sayıda yetimhane oluşturulmuştur. Devletin öncülük ettiği ırksal profil belirleme, aşağılama ve şiddetin endemik olduğu bir ortamda, Uygurların gelecek nesillerinin geleceği karanlık kalmaya devam etmektedir. Baskı taktiklerinin giderek daha da yoğunlaştığı göz ardı edilemez ve bu kısa vadede insan hakları ihlallerinin çok daha acımasız bir yapıda sunulmasına neden olacaktır. Özgür Asya Radyosu’nun bir başka raporunda, bu tesislerde alıkonulan Uygurların sayıca çok fazla olması nedeniyle aşırı kalabalık ve pis koşullarda tutuldukları da belirtiliyor. Buna rağmen, her gün daha fazla Uygur tutuklanarak bu tesislere gönderiliyor (Shohret Hoshur,1, 2018 ).7
Birçok Uygur aktivisti, bu baskıcı kurumların Yahudi halkının maruz bırakıldığı toplama kamplarına dönüşmesinden korkuyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin hükümetine, Doğu Türkistan’daki bu yasa dışı siyasi eğitim merkezlerinde tutulan insanları derhâl serbest bırakması ve merkezleri kapatması çağrısında bulundu. Örgüt, siyasi eğitim merkezlerinin Çin anayasasına ve uluslararası insan hakları yasalarına aykırı olduğunu belirtti. Çin Anayasası’nın 37. Maddesi uyarınca, tüm tutuklamaların vekâletname, savcılık veya mahkemeler tarafından onaylanması gerektiği belirtilmekle birlikte, bu kurumların hiçbiri tutuklamalara müdahil gibi görünmemektedir (HRW,2, 2017).8
Anadolu Ajansı 3 Ocak tarihli haberinde Çin’in resmî haber ajansının âdeta itiraf mahiyetindeki verilerini yayımladı. Çin’in Xin Hua haber ajansının verdiği bilgilere göre işgal altındaki Doğu Türkistan’da 2018 senesinin 11 ayında 1 milyon 120 bin Çinli “Kardeş Aile Projesi” adı altında 1 milyon 690 bin Uygur ve Kazak Türkünün evinde zorla kalmış.
Çin, resmî ideolojisini ülkedeki Müslüman azınlık nüfusa aşılayıp onları kontrol altında tutmak ve asimile etmek amacıyla attığı adımlara bir yenisini daha ekleyerek, önümüzdeki beş yıl içinde İslam’ı sosyalizmle uyumlu hâle getirip, “Çinlileştirmeyi” amaçlayan yeni bir yasayı kabul etti. Çin Komünist Partisi’nin resmî yayın organlarından Global Times gazetesinde 5 Ocak günü yer alan habere göre, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping hükümetinden yetkililer, sekiz İslami dernekten temsilci ile yaptıkları toplantıda, İslam’ı “Çinlileştirmeyi” amaçlayan 5 yıllık bir planı kabul etti. Haberde, toplantıya katılanların “İslam’ı sosyalizmle uyumlu hâle getirmek ve dini Çinlileştirmek için tedbirler almaya karar verdiler.” ifadelerine yer verildi. Çin hükümetinin asıl amacının Doğu Türkistan’ın asıl sahipleri olan Uygur Türkleri çoğunlukta olmak üzere, Kazak, Kırgız, Özbek ve Tatar Türklerini asimile etmek olduğu açıktır.
Çin, “eğitim kampı” olarak nitelendirdiği Doğu Türkistan’daki ceza kamplarına ilk kez uluslararası basının girmesine izin verdi. Doğu Türkistan Bölge Valisi Şöhret Zakir, uluslararası kamuoyunda sert tepkilere neden olan kampları “radikalleşme ile mücadelede üst düzey başarı sağlanan bir eğitim kampı” olarak adlandırdı. Zakir aynı zamanda, “toplama kampı” tartışmaları için iftira dedi ve “Zamanla eğitim mekanizmasındaki insanlar git gide azalacak.” ifadesinde bulundu.
Birleşmiş Milletlere göre, 1 milyonu aşkın Uygur Türkü ve diğer Türk soylu Müslüman azınlık mensubu, Çin’in “eğitim merkezi” olarak dünyaya lanse ettiği ceza kamplarında tutuluyor. Dünya Uygur Kurultayı ve diğer Doğu Türkistan sivil toplum kuruluşlarına göre, 3 milyonu aşkın Uygur, Kazak ve Kırgız ceza kamplarında tutuluyor. Doğu Türkistan Bölge Başkanı ise kamplarda kaç kişinin bulunduğu hakkında net bir sayı veremeyeceğini ifade etti.
Doğu Türkistan yetkilileri, benzer bir ziyaretin geçtiğimiz günlerde Rusya, Endonezya, Hindistan, Tayland ve Kazakistan da dâhil olmak üzere Batı dışındaki 12 ülkeden diplomatlar için de düzenlendiğini ifade etti. Çin eskiden beri bu tip göz boyama siyasetini uygulayagelmekte. Özel hazırlanmış ceza kamplarındaki Uygurların gazetecilerin sorularına aynı cevabı verdiğine bakılırsa, bunun bir göz boyama politikası olduğu aşikârdır.
Doğu Türkistan’da toplama kampı yapıldığı suçlamalarını reddeden Pekin yönetimi, Çin’deki etnik azınlıkların dinî özgürlüklerinin kanunlarla korunduğunu savunmuştu. Eğitim kamplarının varlığı konusunda yurt dışından gelen sert eleştirilere yanıt veren Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüleri, farklı dönemlerde defalarca bu kampların varlığını kesin bir dille yalanlayan açıklamalarda bulunmuştu.
Sonuç olarak, iki yıldır devam eden ceza kamplarından şimdiye kadar yabancı uyruklu birkaç Uygur Türkü ve Kazak Türkü dışında kimsenin bırakılmamış olması, araştırmacı Rian Thum’ın “Kampa giren insanların ne kadar kalacağının belli olmamasından dolayı toplu cinayet olma olasılığı” endişesini güçlendirmektedir. Uzmanlar önümüzdeki yıllarda Çin’in Doğu Türkistan’da kurduğu ceza kamplarının, özellikle Doğu Türkistan meselesinin dünyada daha çok konuşulacağına kesin gözüyle bakıyo
Dipnotlar
Dünya Uygur Kurultayının 2017 yıllık insan hakları raporu.
İnsan Haklarını Gözetleme Örgütünün 2017 yılı Doğu Türkistan ile ilgili yayınladığı birinci raporu.
Uygur İnsan Hakları Projesi Raporu 2017.
Nordlinger, J. (2018). China’s Uyghur Oppression: A New Gulag. [online] National Review.
Washington Post (2018). China’s repugnant campaign to destroy a minority people.
Congressional-Executive Commission on China (2018). Hearing on Surveillance, Suppression, and Mass Detention: Xinjiang’s Human Rights Crisis. [online] CECC.
www.rfa.org/uyghur
İnsan Haklarını Gözetleme Teşkilatının 2017 yılı raporu
Etiketler: Çin » Din » Dünya » E-Kitap » Edebiyat » Eğitim » Ekonomi » Genel » Görüş Yorum » kÖŞE YAZARLARI » Makale AnalizBENZER HABERLER