Bir öğrencinin ‘lisans’ seviyesinde yüksek öğrenim gördüğü bir süre, bu süre, bahsettim. Bundan sonrası ne peki? Beşinci yıla girildi. Artık bugünden sonra o, ‘eğitim veriyoruz’ laflarını kimse yemez. Zaten yemiyordu. Hadi diyelim yedik, inandık. Ya bundan sonrası ne eğitimi? Çin Hükümetinin, bu saatten sonra o dediklerine artık kimsenin inanması, ikna olması hiç mi hiç mümkün gözükmüyor. Perinçek bile bu saatten sonra Çin’in ileri sürdüğü o teoriye isyan edebilir, benden söylemesi!
Üstelik şimdi hepimiz bunu daha bir sorguluyoruz, aklımıza da hiç yatmıyor, vicdanımıza da. Sonra dünya da toplu olarak, Uygurlarınki gibi bir kamp eğitimine 4 yıl boyunca, 2-3 milyon insan nerede, ne zaman alınmış? Bu kadar uzun bir süre kampta eğitime alınan başka bir milletin örneği var mı? Yok!
Ki, bir insan yukarıda örneğini verdim; o kadar süre içerisinde hayatının geri kalanının sürdürebilecek kadar iyi bir mesleğin eğitimini alıyor yahu. Ve hatta pratiğe dair kısa bir staj eğitimi de alıyor. Yaşamını ölene kadar o süre zarfında aldığı bu eğitim sayesinde de devam ettiriyor. Diploma alıyor!. Bu kadar sürede böyle önemli bir eğitim veriliyor kısacası insanlara. Peki, Çin Hükümeti, 50-60-70 yaşlarındaki o Uygur Türklerine ne eğitimi verdi, bu kadar süre zarfında, içeriği ne idi?
Sonra o kamplarda, oradaki insanlar içerisinde eğitimli insanlar varmış. Duyduk, bizzat çocuklarından ben de duydum. Hem de onlarcasından. Sanatçılar, yazarlar, düşünürler, doktorlar, mühendisler, editörler var. Kendi devletinde (Çin Hükümetinde) 15-20 yıl memurluk yapan insanlar var. Bunlar zaten eğitimli insanlardı. Hadi Çin Hükümetinin teorisine göre diyelim ki; onları da dahil ettiniz; dört yıl boyunca o dediğiniz her ne eğitimi ise, onlara da verdiniz. Peki, beşinci yıla girdik neden halen bugün adamakıllı normalleşme işaretleri yok. Çin’in kendi ileri sürdüğü teorisine göre sorguluyorum bunları ha. Ben zaten inanmıyorum o teorisine! Hikaye. Hiçbir zamanda inanmadım.
Birkaç gündür ortalarda bir beyanat dolaşıyor. Çin Hükümeti bir açıklama yapmış bu konulara dair. Bana göre ‘geçer akçe’ cinsinden bir açıklama değil. Daha okkalı bir açıklama olmalıydı. Bu açıklama insanların yüreğine su serpmez. Fiiliyatta, normalleşme adına önce bazı başka işaretlerin görülmesi lazım. Bunu da, hepimizin, tüm dünya kamuoyunun görmesi lazım üstelik! Önce bu olmalı daha sonra Çinli yetkililerin yaptığı o açıklama belki bir anlam ifade eder.
Önce açıklamayı yazayım. Çin Hükümet yetkilileri, 9 Nisan 2021 tarihinde Çin Dış İşleri Bakanlığının yaptığı toplantıda gazetecilerin Doğu Türkistan’a dair sorularına istinaden yapılan bir açıklamada Çince bir açıklama yapılmış, bana da tercüme edilerek yollanmış olan o açıklamanın metninde; “Yalan uydurma haberlere inanmayın ve onları yaymayın, yurt dışında ya da başka memleketlerde yaşayan vatandaşlarımız (Kastettikleri Uygurlar) kendi yaşadığı ülkelerdeki Çin Konsolosluklarına kanuni çerçeve içerisinde gidip vize başvurusunda bulunabilirler. Ve Çin’e gelip, ailelerini ziyaret edebilirler. Biz onların güvenliği için elimizden geleni yapacağız. Memnuniyetle de karşılayacağız, istediği zaman gönül rahatlığı ile gelebilirler.” denilmiş.
Açıklama bu. ‘Yalan haberleri yaymayın’ denmiş, bu kısmı hariç güzel bir açıklama! Şahsen ben orada yaşanan bazı olayların yalan olmadığını fiili biliyorum. Fiili duyduğum, bildiğim onlarca örnek var. Maalesef bu cümleyi bugün şöyle çevirmek daha uygun; ‘Çin Komünist Partisi yetkililerin artık bu yalan furyasını bitirip, adam akıllı doğruyu itiraf etmeleri gerekiyor!” İtiraf etmeseler bile normalleşmeye dair adımları hızlıca atmalılar.
Gerekiyor çünkü; ‘İpek Yolu Projesi’ için milyarlarca dolar yatırım yaptılar ve bu yol güzergahında rahatça trenlerinin ‘kara dumanının’ tütmesi için bu şart! Yol güzergahında, istasyonlarda bu durum karşılarına kesin çıkacak, er ya da geç! O yüzden Demir ‘İpek Yolu Treninin seyahat güvenliği ve özgürlüğü’ için de bugün durum güncellemesi, hataların bir an önce düzeltilmesi artık şart! Akıllı olan devlet yöneticileri bunu bir an önce görür! Ekonomik dar boğazın olduğu bir dönemde bu proje daha bir ehemmiyetli. Hem bizim açımızdan hem de Çin Hükümeti açısından.
Ayrıca, Amerika’nın elinden önemli bir koz da alınmış olur. Malum, bu günlerde Çin’in, Uygur Türklerine reva gördüğü tüm o hoş olmayan muameleler yüzünden ortalarda cirit atan, üstelik Uygurlarla dini, dili, ırkı, kültürü bir olmamasına rağmen, sadece kendi ekonomik savaşları ve amaçları için Uygurları kendilerine ‘kurban’ etmek isteyen Amerika’nın da ‘Truva atı’ olan Soros ve ekibinin de önü böylelikle kesilmiş olur! Bu anlamda akrabamız olan Uygurlara bizlerin, kendimize has bir bakış açısıyla bakışımızda eksik-gedik yanlarımız olsa da, onları asla ne Çin’e ne de Amerika’ya ‘Kurban etmek’ gibi bir düşüncemiz, anlayışımız asla olmaz. Olamaz da. Bu millet, buna müsaade etmez zaten.
Çin Dışişleri Bakanlığının o bildirisine dair kaldığımız yerden devam edeyim. Peki, bu günlere kadar yaşadıkları, her oldukları yerde birçok acıyı, endişeyi göğüsleyen, korkular, travmalar yaşayan Uygur Türkleri bugün bu açıklamaya inanıp, Çin’e gönül rahatlığıyla gidebilirler mi? Burada bir soru işaretli durum söz konusu. Çok zor…
Bana göre şu an içinde oldukları psikoloji sebebiyle, bu mümkün görünmüyor. Nedenini açıklayacağım birazdan. Ha, belki göstermelik üç-beş ziyaret gerçekleşebilir. O ziyaretleri de büyük ihtimalle Çin’e karşı ‘nötr’ davranan insanlar yapabilir. Ama az çok şuurlu, bu dört yıl boyunca ki çoğunluk öyle ailelerinin peşine düşen, haklarını arayan bazı insanlar buna kolay cesaret edemezler. Sebebi de; oraya gittiklerinde başına geleceklerden an itibariyle emin olamayacaklarından kaynaklı endişeleri. Çin Hükümetinin bu endişeyi giderici adımları henüz daha net olarak atmamış olmamaları kaynaklı. Ben olsam gitmem büyük ihtimalle!
Bu da kanaatimce biraz haklı bir endişe. Hepimiz insanız sonuçta. Bu sebeple bu açıklamadan önce Çin Hükümetinin bazı normalleşme, iyileştirme adımlarını daha önceden hızlıca atması gerekiyordu. Bu da yetmez, tüm dünya kamuoyu ve Uygurlar bunu da görmelidir. Ancak ondan sonra bu metindeki çağrı bir anlam ifade eder, dikkate alınır belki. Biz de artık, Uygur Türkleri kardeşlerimiz adına, insanlık adına sevinirdik.
‘Bazı adımların önceden atılması gerekir’ dedim yukarıda; buna dair bir-iki cümle de sarf edeyim. Mesela 2016 ve öncesi gibi benimde gözüme iliştiği üzere, ticaret yapan Uygurların hissedilirliği, turizm amaçlı ziyaretler, (yaz kış aylarında bolca Uygur Türkü görürdük İstanbul’da ve başkaca şehirlerde). Sonra burada yaşayan, görüştüğümüz Uygurlar üzerinde de bir baskı olmadan evrensel bir hak olan haberleşme özgürlüğünün rahatça kullanıldığını (tam olarak olmasa da, bugünkü kadar hiç değildi) hissederdik. Görüşürlerdi, rahatça haberleşirlerdi. Öğrenci olanların paraları, pulları gelirdi, mağdur olmazlardı. Ortada ailemiz var derlerdi. Yerlerini bilirlerdi. Oldukları yerleri de.
Bayramlarda, seyranlarda bizimle beraber daha mutlu bir profilleri göze çarpardı. Zaman zaman da rahatça yaşadıkları ülkelerin topraklarına gider, ziyaretler yapar, korkusuzca da geri döner gelirlerdi. Endişeleri olsa da bugünkü kadar uç noktalarda değildi. Üstelik, Çin Hükümetine dair bugün olduğu gibi öyle fazlaca anti propaganda da yapmazlardı ortalarda, fazlaca duymazdık. Şimdi haklı gerekçelerle yapıyorlar. Çin’in diyeceği tek cümle ise ‘kendim ettim, kendim buldum!’
Turist olarak gelenler ise kendi hallerinde; hepimiz gibi yer, içer, gezer, tozar, tekrar Çin’e giderlerdi. İşte bu havanın tekrar hakim olması lazım bugün. Ki; bu açıklama yerli yerine oturmuş olsun. Yoksa ‘defolu bir samimiyet’ olarak algılanır ve bu tür beyanlar işe yaramaz.
Hayırlı ramazanlar diliyorum. Selam ve sevgilerimle…
KAYNAK : https://www.gazetebirlik.com/yazarlar/defolu-samimiiyet/