Son Dakika
Hüseyin KAYIŞ
Milliyetçilik; Bolivya dağlarında öldürülen Arjantinli maceracı serseri Guevera için zırlayıp da sıra Kazak kahramanı Osman Batur’a gelince susmak hiç değildir! Tutsak Türk Elleri ve onun Osman Batur gibi binlerce şehidi dururken, Zenci Lumumba’ya, Hoşi-minh’e, Mao’ya destan düzenlere lanet olsun!”
(Hüseyin Nihal Atsız)
Acı, ızdırap, en büyük işkenceler, dilini konuşamamak, dinini yaşayamamak, 1.5 milyar Çinlinin namusuna göz dikmesi.. İşte tüm bu zulümleri sadece iki kelimeye sığdırabiliriz: Doğu Türkistan!
Osman Batur, yıllarca Çin zulmü altında inleyen Müslüman Türk soydaşlarımızın “Altay Kartalı” lakaplı efsane kumandanıdır. Osman Batur, tutsak Türkeli Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza yol gösteren, mücadelenin, bağımsızlığın ve dahilinde Doğu Türkistan davasının asil kahramanı, 20’inci yüzyılın Kür Şad’ıdır. Yüreği bağımsızlık aşkıyla dolu, Gök bayrağın özgürce dalgalanması, ölene dek Türk’ün bağımsızlığı için savaşmaya yeminli, “Ölümden öteye köy mü kurdunuz” diyen bir yiğittir. “Bu gün silahımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silahımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa, gelip alsınlar” diyerek başlattığı kutlu direniş, ailesi ve birliği ile Çinliler tarafından ele geçirilinceye kadar devam etmiştir. Çinli komutanın “Sen teslim olursan, sana bağlı olanlar kurtulur, silaha davranırsan hepiniz ölürsünüz” seslenişinden sonra kendisini feda etmekten başka çıkar yol olmadığını düşünerek teslim olmuştur. Çinliler, “Ben can verebilirim. Milletim, dünya durdukça mücadeleye devam edecektir” diyen bu kahramanı 29 Nisan 1951 tarihinde Urumçi’de kulaklarını ve kollarını kestikten sonra kurşuna dizerek idam etmiştir.
Doğu Türkistan’daki yaşanan insanlık dışı dramı dile getirdiğimizde çok defa “Önce Türkiye’yi daha sonra Türkistan’ı düşünelim” gibi şuursuzca yapılan tenkitlerle karşılaşmışızdır. İşte bu düşünceye bir zamanların efsane milletvekili merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin Mecliste bir milletvekilinin kendisine “Önce Türkiye’yi sev, sonra Türkistan’ı seversin” tepkisine “Sen de önce babanı sev, sonra ananı seversin!” çıkışı en anlamlı karşılık olacaktır.
Evet, Doğu Türkistan ana vatanımızdır. Doğu Türkistan Davası, Türk İslam Davası’nın Elif’idir. Doğu Türkistan’daki katliamlar sadece insan katli ile sınırlı değildir. Çin yönetimi 1949’da Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra bölgede başlatmış olduğu sözde devrimlerle din, eğitim, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda da büyük katliamlar gerçekleştirmiştir.
Hâlâ Doğu Türkistan Uygur Türklüğü; öz yurdunda baskı, zulüm, korku, dram, acı ve katliamlarla varlık mücadelesi vermektedir. Çünkü Doğu Türkistan; petrol, volfram, altın, gümüş, platin, kömür ve uranyum gibi stratejik ham maddeler ve sayısız yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip bir coğrafyadır.
Çin genelinde 148 çeşit madenin 124’ünün çıkarıldığı Doğu Türkistan, Çin’in petrol ve doğal gaz alanındaki en stratejik bölgesidir. Çin’in petrol rezervlerinin %25’ine, doğal gaz rezervlerinin ise % 28’ine sahiptir. Bu petrol rezervleri İran ve Irak’ın rezervlerinin 10 katıdır. Her yıl 10 milyon ton petrol Çin’e taşınmaktadır. Doğu Türkistan 17.4 trilyon metreküp doğal gaz rezervlerine sahiptir ve 30 bölgeden doğal gaz çıkarılmaktadır. Bu oranlar Japonya’da çıkan Fuji Sankei Business Gazetesi’nin 07.09.2004 tarihli sayısında açıklanmıştır. İşte bu zenginlik yüzünden Doğu Türkistan’da Çin işgalinden bu yana yaklaşık 60 milyon Müslüman Türk hayatını kaybetmiştir.
Doğu Türkistan coğrafyasında ilk olarak 1750’de Çin işgali başlamış ve 1862 tarihine kadar sürmüştür. Bu süre içinde Doğu Türkistan’da 42 isyan hareketi olmuştur. 1867’de Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere devlet kurmayı başarmıştır. Bu devlet Osmanlı tarafından da önemli destekler almıştır. Buna rağmen kurulan devlet uzun ömürlü olamamıştır. Yakup Bey’in 1877 yılında vefat etmesi üzerine Çin, Doğu Türkistan’a saldırmış, 18 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamını işgal etmiştir. 18 Kasım 1884’te Çin imparatorunun emriyle 19. Eyalet olarak Şin-cang (Xin Jian “Yeni Toprak”) adıyla doğrudan İmparatorluğa bağlanmıştır. 1933’te daha sonra 1944’te Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ve Şarki Türkistan Cumhuriyeti kurulmuş ancak bu bağımsız cumhuriyetler, Sovyetlerin askeri müdahaleleri ve siyasi entrikalarıyla yıkılmıştır. 1949 yılının Ocak ayında Çin askerleri(Halk Özgürlük Ordusu) Doğu Türkistan Cumhuriyetini işgal etmiştir. Komünist Çin devleti 6 yıl süren çetin savaşın ardından Doğu Türkistan mücahidlerini mağlup etmiş ve resmi olarak Doğu Türkistan’ı ilhak ettikten sonra adını “Xingjiang(Sincan)” olarak değiştirmiştir. 1 Ekim 1955’te bölgenin adı Sincan Uygur Özerk Bölgesi olarak değiştirilmiştir.
Bu gelişmelerden sonra bölgede sonu gelmeyen zulüm ve katliamlar başlamıştır. Talk to East Turkestan sayfasının yöneticisi Uygur Türkü Abdugheni Sabit’in ağzından Doğu Türkistan’da gerçekleştirilen zulüm ve katliamlar başlıca şunlardır:
– 1956 Mart ayında, Molla Baki ve Molla Samed, Hotan’ın Karakaş bölgesinde bir grup Uygura Doğu Türkistandaki Çin işgaline karşı mücadelelerinde liderlik etti. Direniş hareketi boyunca 800 Uygur “Çin İnşaat ve Üretim Grubu” askerleri tarafından katledildi.
– 1956 Mayıs ayında Abdulkadir liderliğindeki 1300 Uygur, Hotan’ın Lop bölgesinde Çin rejimine karşı bir protesto gösterisi yaptı ancak protestocular Çin devleti tarafından acımasız şekilde müdahale edilerek dağıtıldı.
– 1957 yılında, Urumçi ve Ulanbay bölgesindeki Uygur Atlı Birliği Çin devletine karşı bir protesto hazırlığına giriştiler. Ancak, planları Çin devleti tarafından keşfedildi ve Çinliler(daha önce Doğu Türkistan Cumhuriyeti askeri olan) tüm asker ve subayları tutakladı, işkence etti ve infaz etti.
– 1957 yılında Hatice isminde Uygur bir kadın tarafından Hotan’ın Han Erik köyünde Çin işgali protesto edildi. Çinli işgalciler tüm protestocuları tutukladı ve Hatice’yi infaz etti.
– 1958 Ekim ayında, Camışhan ve Dalilihan, Altay bölgesinde aralarında Köktükay, Cıngel ve Beşbalık’ın da bulunduğu genellikle Kazaklar ve Uygurların yaşadığı yerlerde protestolar düzenledi. Çin devleti protestocuları acımasızca etkisiz hale getirdi.
– 1958 Ekim ayında Ali Kurban ve Şeyh Said, Kumul’da 7.000 kişinin katıldığı bir protesto gösterisi yaptı ancak göstericiler Çin devletinin zalim elini bir kez daha gördüler.
– 1959 yılında 24.000 Uygur Aksu’nun Bay ve Tokşun bölgelerinde Çin devletinin sözde “eşitlik” uygulamaları sebebiyle açlıktan öldü.
– 1962’de 10.000 Uygur Kaşgar’ın Payziwat bölgesinde açlıktan öldü.
– 1962 yılında Tursun Hapiz insanları Çin işgalini protesto etmek amacıyla organize etmeye çalışırken keşfedildi ve Çin devleti üzerlerine çöktü.
– 1969’da “Doğu Türkistan Halk Partisi” Çin işgaline karşı protestolar başlatmak istedi ancak Çinli casuslar tarafından planları farkedildi ve Çin devleti tarafından kendilerine ağır bedeller ödetildi. “Doğu Türkistan Halk Partisi” mensubu 32.000 kişi tutuklandı, işkenceye maruz kaldı, aralarından birçoğuna uzun süreli hapis cezası verildi, bazıları da infaz edildi.
– Aynı yıl bu olaylardan sonra “Doğu Türkistan Halk Partisi” liderlerinden bazıları Taklamakan çölünde Çinli askerlerle girdikleri çatışmada şehit edildi.
– 1980’de, Çin devleti Uygur bir yazar olan Abdulhamid Mahsud’u yazılarında Çin devletinin cürümlerini ortaya koyduğu için idam etti.
– 27 Mayıs 1981’de 200’den fazla “Doğu Türkistan Savaşçısı” Kaşgar’ın Payziwat bölgesindeki Çin Halk Güvenlik Bürosuna(PSB) baskın yaparak bazı silahlar ele geçirdiler ancak bir kez daha ihanet neticesinde PSB tarafından etrafları çevrildi ve öldürüldüler.
– 4 Mayıs 1990’da Şeyh Zaydun Yusup liderliğinde yüzlerce çiftçi Kaşgar’ın Akto bölgesindeki Baren şehrinde Çinlileri protesto ettiler. Ancak Çinlilerin çok sert müdahale etmesi sonucunda kendilerini savunmak zorunda kaldılar. Etkisiz hale getirdikleri askerlerin silahlarını alarak karşı koydular. Günler süren çatışmalar sonucunda yüzlerce kişi öldü. Daha sonra, Çinli askerler köyleri basarak, ayrım gözetmeden Uygurları öldürerek insanları terörize ettiler.
– 1995 yılında, Çin devleti, halk tarafından kendisine büyük saygı duyulan Uygur alim Ablet Mahsum’u Hotan’da kaçırdı ve bir kez daha Uygurların harekete geçip devleti protesto etmesine sebep oldular ancak geçmişte olduğu gibi Çin devleti barışçıl bir şekilde protesto yapan göstericileri ağır bir müdahaleyle dağıttı.
– 9 Şubat 1996’da Ahmedhan Hamut Aksu’nun Onsu bölgesindeki Uygurlara zalim Çin rejimine karşı olan mücadelede liderlik etti. Çin devleti Uygurlara en ağır şekilde saldırarak protestoculardan bazılarını öldürdü ve cesetleri de Tarım Yolu yakınlarında Taklamakan Çölü’ne gömdü.
– 5 Şubat 1997’de(Gulca Katliamı) Çin güçleri, Kadir Gecesi sebebiyle ibadet etmek isteyen Uygur Türkü kadın ve çocukları tutukladı. 1000’den fazla Uygur Gulca şehrinin sokaklarında zalim Çin rejiminin Doğu Türkistan’daki politikalarını protesto etti. Çin polisinin açtığı ateş sonucunda 560 kişi öldürüldü. Daha sonra Çin devleti 75.000 Uygur sivili sorgulamaya aldı ve bunlardan 4.000 tanesini hapishanelere gönderdi.
– 1998 yılında, Şeyh İmin Haşim liderliğindeki Uygur savaşçılarıyla Çin polisi arasında Aksu bölgesindeki Karatak dağında çatışma yaşandı. Liderleri dahil 9 Uygur savaşçı öldürüldü ve geri kalanlar hapsedildi.
– 11 Eylül 2001’den bu yana Çin devleti 11 Eylül saldırılarından ve “teröre karşı küresel savaştan” sonuna kadar faydalanarak Uygurlar üzerindeki zalimliklerini ve baskılarını daha da artırdı. Çinliler herkesin gözleri önünde binlerce Uygur’u infaz etti.
– 2002’de Çin devleti üniversitelerde Uygurca eğitimi kaldırarak Doğu Türkistan’da bir asimilasyon operasyonu başlattı.
– Çin devleti uyguladığı mezalimi saklamak ve kendini haklı çıkarmak için “teröre karşı uluslararası savaş” maskesini öne sürdü. Teröre karşı girişilen bu sözde savaş Çin devletine Uygurları terörize etmek için onları “terörist”, “ayrılıkçı” ve “aşırı dinci” yaftalarını kullanmak için mükemmel bir fırsat sundu. Sonuç olarak, Çinliler ayrım yapmadan aralarında kanaat liderleri, iş adamları, alimler, öğrenciler ve çiftçilerin de bulunduğu 100.000 Uygur’u gözaltına alarak hapishanelere yolladı.
– 2003’te Çin devleti tüm Doğu Türkistan’daki ilk ve ortaokullarda “çift dilli” eğitim sistemini uygulamaya başladı. Sonuç olarak, binlerce Uygur öğretmen işlerini Çinceleri “yetersiz” olduğu gerekçesiyle kaybettiler. Bu çift dilli eğitim sistemi Uygur halkı tarafından bir “beyin yıkama” uygulaması olarak görülmektedir.
– 2004 yılından itibaren Çin devleti zor kullanarak yaşları 16-25 arasında değişen binlerce genç Uygur kızı, memleketlerinden kopartıp Çin’in iç bölgelerine ucuz iş gücü olarak kullanılmak üzere yolladı. Bu kızlardan birçoğu ya kendi canlarına kıydılar ya da Çinli patronları tarafından cinsel tacize maruz kalıp, fahişelik yapmaya zorlandılar.
– 2005 yılında, Çin devleti Doğu Türkistan’da “şehirleşme ve modernizasyon” adında yeni bir uygulamaya başladı. Bu politika adı altında devlet çok sayıda geleneksel Uygur evini ve kadim Uygur şehirlerini yerle bir etti ve insanları evsiz bıraktı. Bu alanlara yeni Çin stili evler diktiler ve bu evleri milyonlarca Çinli göçmenin barınak ihtiyacını karşılamak için kullandılar.
– 2006 yılından itibaren Çin devleti binlerce genç Uygur erkeğini Çin’in iç kesimlerine ucuz işçi olarak transfer etti. Bu uygulamaya karşı çıkanlar hapsedildi, kendilerine yöneltilen suçlamalar ise “teröristlik” ve “ayrılıkçılık” oldu.
– 2008 Olimpiyat Oyunları’nın Çin’de yapılması nedeniyle Çin devleti Doğu Türkistan’daki politikalarını daha da sıkılaştırdı. Devlet fırsat bulduğu her yerde “toplumsal istikrarı sağlama” bahanesiyle Uygurlara şiddet uyguladı ve hapsetti. Çin devletine herhangi bir sorun yaşatmamış, terörist oluşumlarla bir bağı olmayan Uygurları ayrım gözetmeksizin haksız bir şekilde tutukladılar ve hapsettiler.
– 25 Haziran 2009’da fabrika işçisi kıyafetleri giymiş 10.000’den fazla Çinli asker ve polis Shao Guan Şehrindeki bir fabrikada çalışan 800 Uygur işçiye saldırdı. Saldırıda 100’den fazla Uygur işçi katledildi.
– 5 Temmuz 2009’da(Urumçi Katliamı) saldırıları protesto eden Uygur Türkleri, Çin devletine olayın sorumlularını adalet karşısına çıkarması çağrısında bulundu. Halkın isteklerini çözmek yerine, Çin devleti tam teçhizatlı binlerce polis ve zırhlı araç gönderdi ve halk üzerine ateş açılması emrini verdi. Uygur kaynaklarına göre Çin devleti 3.000 Uygur’u öldürdü, 10.000’in üzerinde Uygur’u da tutukladı.
– Çin devletinin teşviği ile, binlerce Çinli göçmen 3-4 Ekim 2009 tarihlerinde Urumçi sokaklarına çıktılar. Devletten son zamanlarda yaşanan ve Uygurların hedef gösterildiği ilginç “şırıngalı saldırılar” hakkında harekete geçmesini talep ettiler. Çinli göçmenler sokakta gördükleri her Uygur’a saldırdı, insanları yaraladı ve öldürdü. Uygur kaynaklarına göre, Çinliler 30’dan fazla Uygur’u katletti.
Birleşmiş Milletler’in soykırım tanımı, Doğu Türkistan’daki duruma tam olarak uymasına rağmen Doğu Türkistan, Birleşmiş Milletler’in koruması altına girememektedir. Birleşmiş Milletler’e yapılan başvuruların hiçbiri sonuçlanmamıştır. 2013 yılında Çin yönetimi, kendi imkanları ile yaşanan bu zulümleri dünyaya duyurmaya çalışan 400 Türkü ‘internet üzerinden propaganda yapmak’ suçuyla gözaltına almış ve bu kişilerin birçoğundan haber alınamamıştır.
Komünist Çin yönetimi, soydaşlarımıza en büyük baskıyı ve vahşeti Mao’nun uygulattığı Kültür Devrimi ile uygulamıştır. Camiler yıkılmış, toplu ibadet yasaklanmış, Kuran kursları kapatılmış ve Okullarda dinsizlik propagandası yapılmıştır. Otuz yılda dört defa alfabeleri değiştirilmiştir. Mao, kültür devriminde Çin alfabesine dokunmazken, Uygur alfabesini Kirilce’ye çevirmiştir. Bir müddet bu alfabe kullanıldıktan sonra Latin harflerine geçilmiş, ancak bu defa da Türkiye ile kültür bağı kurulmasın diye tekrar değiştirilmiştir.
Dini baskılar özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra daha da artmış, uydurmaca şiddet olayları bahane edilerek Uygur Türklerine terörist damgası vurulmuş ve yargısız infaz edilmişlerdir. Terörist diye 10-12 yaşındaki çocukları işkencenin en çok yapıldığı, sağ çıkmanın mucize olduğu ilkel hapishanelere atılmışlardır. Geçtiğimiz yıllarda Kaşgar bölgesinde bir aile, kadınların başörtülerini çıkartmasını reddetmeleri üzerine ayrılıkçı terörist damgasıyla evlerinde diri diri yakılmıştır.
Çin Halk Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesindeki “Her Çin vatandaşı dini inanç ve hürriyete sahiptir. Devlet normal vatandaşların dini faaliyetlerini korur” şartına rağmen, din ve ibadet hürriyeti yöneticiler tarafından engellenmektedir. Okullara 200 metreden yakın olan camiler, Kur’an kursları, medreseler kapatılarak dini kitaplar yakılmış, alimler ve Uygur aydınları tutuklanarak öldürülmüşlerdir. Yasaklara uymayanlar ise sorgusuz sualsiz en ağır şekilde cezalandırılmışlardır ve halen de cezalandırılmaktadırlar.
Doğu Türkistan’da oruç tutmak, namaz kılmak, seyahat özgürlüğü olmadığı ve pasaport alamadıkları için hacca gitme yasaklanmıştır. Doğu Türkistan’da resmi kurumlar, okullar ve iş yerlerinde; Müslümanların namaz kılmaları, dini giysilerle iş yerlerine gelmeleri, kadınların başörtüsü takması ve kişinin İslam dini mensubu olduğunu gösteren her şey yasaklanmıştır.
Doğu Türkistan’da Türk olmak, büyük bedel ödemektir. Türkçe konuşmak için Gök bayrağın dalgalanacağı günü beklemektir. Kapalı camiler önünden boynu bükük geçmek, atalar yurdunda başı dik gezememektir. Hürriyetin kıymetini bilmektir. 13 yaşına basan kız kardeşinin Çinliler tarafından zorla alınıp satıldığını görmektir. Bunun için 13 yaşına basmadan ölmeyi dilemektir. 1,5 milyar Çinlinin namusuna göz diktiğini görmektir. Doğu Türkistan’da Türk olmak, aldığı her nefeste Allah’tan yardım ve intikam için bir fırsat dilemektir.
Doğu Türkistan’ın mücadelesi her Müslüman Türk evladının davası olmalıdır. Doğu Türkistan Türk dünyasının ilk defa islamla tanışmış olduğu coğrafyadır. Bize İslamiyet Türkistan’dan gelmiştir. Bizim Müslümanlığımız Türk Müslümanlığı’dır. Kim ne derse desin bir Türk Müslümanlığı vardır, bir de başka Müslümanlık. Türklerle İslamiyet tüm siyasi akımlardan uzak tutularak Türkistan’da muhafaza edilmiş ve Hoca Ahmed Yesevi Hazretlerinin yetiştirdiği müritler sayesinde Anadolu’ya gelmiştir. Rusya’da sosyalistler iktidara gelmeden önce Azerbaycan’da ve Türkistan’da tam 26.650 cami ve medrese varken 1917’de Lenin ve devamındakilerden sonra Çinlilerle beraber 1990’lı yıllara kadar 26.000 camimiz ve medresemiz yerle bir edilmiştir. Geriye kalan cami ve medreselerimizde amacından uzaklaşmak zorunda bırakılmıştır. Bir yazarımız, bağımsızlığından önce Azerbaycan topraklarında misafir olduğu bir evde başından geçenleri şöyle anlatıyor: “Ben geldikten yarım saat sonra aynı eve evin diğer çocuğu geldi. Ve annesine dedi ki ‘anne Türkiye’den istediğin hediyeyi getirdim.’ Kadın çok duygulandı, ağlayarak kalktı o delikanlıyı neredeyse her yerinden öperek defalarca teşekkür etti. Ben merak ettim, ‘anne hayrola seni bu kadar heyecanlandıran sevindiren hediye nedir? Nedir o paketteki?’ diye sordum. Kadın; ‘evladım yetmiş yıldan beri bu topraklarda ezan okunmuyor. Bu paketteki ezan sesi duyan toprak. Vasiyet ettim çocuklarıma öldüğüm zaman Türkiye’den ezan sesi dinleyen toprak getirsinler ve onu benim üzerime serpsinler istedim’ dedi. Bu, üzerimde bir karış ot bitse unutamayacağım bir olaydı” diyor. Bizimde tüylerimizi ürperten bu olay şuanda da Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızın belki de en büyük hayalidir.
“90 yaşıma geldim. Gözlerimi kaybettim. Fakat içimdeki mücadele azmi ve Doğu Türkistan’ın istiklaline kavuşması arzusundan hiçbir şey kaybetmedim” diyen İsa Yusuf Alptekin’in “Gönül arzu eder ki, Türkistan meselesinin halledilmesi davasında öncülük şerefi Türkiye’nin olsun” sözü daima kulaklarda çınlamalıdır.
İsa Yusuf Alptekin’in duaları, Osman Batur ve silah arkadaşlarının ruhları, bugün Doğu Türkeli’nde hala dolaşmaktadır. Bu istiklal ruhu, Türkeli’nin doğusunda gök renkli Türk Bayrağı göndere çekilene kadar yaşayacaktır.
Yaşasın tam bağımsız Doğu Türkistan!
Hüseyin KAYIŞ
KAYNAKÇA:
AHMETOĞLU Ali, (2011). Orta Asya Satrancında Doğu Türkistan’ın Önemi 1.
TURSUN Nabijan, (2007). Doğu Türkistan’ın Kısaca Tarihi.
SABİT Abdugheni, (2017). Doğu Türkistan Tarihi ve Uygurlar.
KAYNAK : https://www.turkcag.com/osman-batur-ve-dogu-turkistan-davasi-2yy.htm?fbclid
Etiketler: Çin » Dünya » Genel » Görüş Yorum » insan hakları » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » Soykırım
BENZER HABERLER