Son Dakika
Çin yönetimi son birkaç yıldan beri , Çin’in uzak kuzeybatı eyaleti olan Doğu Türkistan (Xinjiang) bölgesinde çok büyük çapta gözaltı (toplama) Kampları kurmuş bulunuyor. Bu kamplarda 1-3 milyon arasında bölgenin Müslüman halkı hapsedilmiş durumdadır.Bu durum ise, Hitler’in 2.dünya savaşı esnasında kurduğu Holcolost(Soykırım kampları)cinayetlerinden sonra 21. yüz yılda Uygur bölgesinde kurulan en büyük toplama kampıdır. Bu kamplar aynı zamanda Müslüman Uygurlar için en büyük insanlık trajedisi olarak tarihe geçecektir.
Peter APPS ( twitter @peter Apps)
(21. Yüzyıl Çalışmaları Projesi’nin genel müdürü ve Reuters’in küresel ilişkiler uzman Yorumcusu)
ABD.Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler raporları ile bu durum kanıtlandı. insan hakları Araştırmacı ve aktivistlere göre, bu kamplarda en az bir milyon civarında Uygur,Kazak ve diğer Müslüman azınlık mensuplarının tutulduğu tahmin ediliyor. Çin bu uygulamaları ile bölge’de yaşayan ve Çinli olmayan azınlıklardan kurtulmaya ve bu etnik kimlikleri ortadan kaldırarak bu sorundan kalıcı olarak sıyrılmaya kararlı görünüyor.
Çin yönetiminin bu icraatları, 1940’lı yıllarda Hitler’in holcolost(Soykırımdan) uygulamalarından bu yana, başka bir ırkı ya da dini kimliğe dayalı bir grubun neredeyse en büyük kitlesel hapsedilmesi olayı olmaktadır. Bu durum günümüz dünyasında insanlık için en önemli bir sorun ve ön sayfa (flaş) haber olması gereken bir olay olup, uluslar arası toplum için diplomatik ya da politik diyaloğun önemli bir parçası olarak kabul edilmektedir.
Birçok bakımdan, Çin’in bölge’de yaşayan Müslüman Türk azınlığa karşı bu yaklaşımının ne kadar acımasız bir şekilde etkili olduğunun açık bir kanıtıdır. Çin yönetimi bölgenin iç ve dış erişimini sınırlandırırken ve ülkede gerçekten neler olup bittiğini öğrenmek ve bu konuda bilgiye ulaşmayı zorlaştırıyor ve engelliyor. Çin yönetimi bu konuda uluslar arası toplumun tepki ve eleştirilerini en aza indirmek için ekonomik gücünü kullanma konusunda oldukça başarılı olmaktadır. Bununla birlikte uzmanlar ve aktivistler bölge’de yaşayan Uygurlar ile diğer Çinli olmayan azınlıkların durumunun günden güne hızla kötüye gittiğini belirtiyorlar.
Bir çok ülke, İngiltere de dahil olmak üzere Çin’e bir çok konuda ihtiyaç duyduklarını düşündükleri bir gerçek. Bu ülkeler Çin’e karşı düşündükleri bu zorluklar karşısında Uygur bölgesi. Tibet veya diğer Çin’in egemenliğinde bulunan ve Çinli olmayan Ulusların karşı karşıya kaldıkları en ağır ve şumullu insan hakları ihlalleri gibi dikenli sorunları gündeme getirmeye isteksiz davranıyorlar. Ancak,son zamanlarda bu olumsuz tutumun değiştiğine dair bazı ilk işaretler var.Ancak bu işaret ve girişimler yeterince ve hızlı bir şekilde ortaya konulamıyor.
Uygurların günümüzdeki dramatik durumu ile bölgede olup bitenler, gelecek dönem için korkunç bir emsal teşkil edebilir. Zaten, Pekin’in en son teknolojiyi kullanarak bölgede uyguladığı baskı,zulüm politikaları ile ve bu baskı ,zulüm ve soykırım uygulamalarını diplomatik gizliliği kullanarak – ve onu kullanma konusundaki ispinozluk eksikliğini- uluslar arası toplumdan ustaca gizlemeye çalışması – Uygurlarının, insanlık tarihinde daha önce hiç yokmuş ve bu topraklarda asla yaşamamış gibi yok farz ediyor.Bu tutum ise,onların ne kadar ağır baskı altında olduğu anlamına geliyor.Bölge’da yüz tanıma yazılımına sahip kamera ağları herkesin sürekli gözetim altında olduğunu gösteriyor.
Çin,bölgede yaşayan Müslüman Türklerin kendi resmi kural ve tanımlamalarına aykırı düşünce ve davranışlarını “ Yabancı” veya yasadışı islamı aşırılıkçı olarak adlandırılan herhangi bir davranış gösterimi –olarak kabul ediyor ve erkeklerin sakal bırakmalarını ya da kamusal alanda ibadet ve dua etmek gibi eylemlerini suç olarak kabul ederek derhal hapis cezasına çarptırılabiliyor.
ABD yönetimine bağlı ve bu ülkece finanse edilen Özgür Asya radyosunda çalışan Uygur asıllı gazeteciler ile diğer Uygur aktivistlerinin veya yabancı gazeteciler ile konuşan ve onlara açıklamalar yapanları ve onların yakınları ve arkadaşları derhal gözaltına alınmaktadır. Ayrıca,Mısır,Pakistan ve Malezya gibi ülkelerde öğrenim gören Uygur öğrenciler aileleri tehdit ve şantaj yapılarak ülkelerine geri dönmeleri sağlandı veya bu ülke yönetimleri tarafından tutuklanarak Çin’e zorla gönderildiler. Bu şekilde geri dönenlerin tamamı derhal toplama kamplarına yada Hapishanelere konuldular
Bu yılın Şubat ayı başlarında, İngiltere ve Türkiye Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nde Çin’in Uygurlara baskı,zulum ve soykırım uyguladığını ve milyonlarca masum insanın toplama kamplarına hapsedildiğini dile getiren ülkeler oldu. Bu ülkelerin Bakanları Uygur sorununu Pekin’e yaptıkları ziyaretleri esnasında görüşmelerde Çinli meslektaşları ile de müzakere ettiklerini de söylediler. Bununla birlikte, konu İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt’in Temmuz 2018’de Çin’e yaptığı gezi de dahil olmak üzere çoğu resmi konuşma ve yorumda dikkat çekici bir şekilde gündeme gelmediği görülmeketedir.
İngiltere’nin Brexit takıntılı Muhafazakar Partili hükümetinin Uygur meselesine öncelik vermesini beklemek her zaman aşırı iyimserlik olurdu. Görüşmelerde ekonomik konuların öncelikli olarak ele alındığı biliniyor. Ancak gölge dış İşleri sekreteri Emily Thornberry’nın Londra merkezli Uygur Sivil Toplum Kuruluşları ile diğer insan hakları aktivistleri ve grupları ile yakın temas halinde olduğu biliniyor. Gölge Dış ilişkiler Sekreteri Thornberry bu yılın başlarına kadar konuya yeterli ciddi şekilde bakılmadığını açıklayarak ; “Şimdi bu konu hakkındaki farkındalıkları arttıracağız ve sürekli gündemde tutucağımızı açıkça belirtmeliyiz” dedi.
Tibetli Budistler ve Çinli Hıristiyanlar gibi Çin’in diğer azınlıklarına kıyasla, Müslüman Uygurlar dış dünyada daha az tanınıyorlar ve taraftar ve destekçileri de fazla değildir. Türkiye dışında, çoğu Orta Doğu ülkesi bile Pekin’in baskıve ekonomik yaptırımlarından korktukları için Uygur sorununa sessiz kalıyorlar. Ayrıca, Çin, bu islam ülkelerine aşırı ve İslamcı militanlığın yayılmasını önlemek için gerekli tedbirleri almalarını sürekli empoze ediyor.
Buna rağmen,çok marijinal sayıda Müslüman Uygur’un Ortadoğu savaş bölgesinde Aşırı Militan guruplara katıldıkları da bir gerçek. Az sayıda Çin vatandaşı Müslüman Uygur, İslam Devleti gibi aşırı gruplara katıldı. Çin’in bütün bu aşırı güvenlikçi önlemlerine rağmen geçtiğimiz yıllarda bir avuç Uygur Militanın Çin’in iç bölgelerinde bıçak ve diğer kesici aletler ile saldırılar düzenledi. Ancak çöküşün kapsamı tehditten orantılı olmaya devam etmekte ve büyümeye – hala sınırlıysa – uluslararası kınamalara neden olmaktadır.
Bu hafta, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü başta bir çok insan hakları grupları konsorsiyumu, özellikle Avrupa hükümetlerini Çin’e yönelik eleştirilerini artırmaya çağırdı . Geçtiğimiz hafta ABD’nin konuyla ilgili en agresif yorumlarını yaptığını ve yıllık insan hakları inceleme raporlarında Pekin’i ciddi biçimde eleştirdiğine tanık olduk.
Daha fazla tekrarlanan ve kamuoyu eleştirisinin yanı sıra, olası tepkiler, güvenlik önlemleriyle ilgili kısıtlamaların yanı sıra, bireysel olarak Çin yetkililerinin yaptırımlarını onaylamayı da içerebilir. Çin’in toplama Kamplarında şimdiye kadar gerçekten ne kadar insanın öldüğü çok net değildir – düzinelerce, belki de yüzlerce Uygur, akrabaların ölümlerinden haberdar olduklarını söylese de. Bazı durumlarda, uzun süre haber alınamayan kayıpların bazılarının hayatta olduğu ortaya çıktığı söyleniyor..
Bu, inceleme dışında çok gerekli bir neden de çok önemlidir. Pekin’de iktidardaki ÇKP Liderliği bölgede yaşayan Müslüman Türklere yönelik baskı ve zulümlerini serbestçe sürdürebileceklerine inanıyorlarsa, buna göre hareket edeceklerse eğer daha kötü olanı yapacak ve doğrudan soykırımın kapısını açacaklardır.
Uygurların durum hakkında düşünmek ve konuşmak, dünyanın büyük güçleri ile birlikte çalışmayı gerekli kılmaktadır ve bu da Uygurların sorunlarının halli konusunda bir ihtiyaçtır. Bu konu ileride ülkelerin Çin ile olan ilişkilerini tartışmasız bir şekilde karmaşık hale getirecektir.Ancak, şu husus da asla unutulmamalıdır ki, tarihten çıkarılan acı dersleri tekrarlamamak adına bir şeylerin yapılması şarttır. Bunun aksi daha büyük tehdit ve tehlikeleri yol açabilir,diye düşünüyorum. Bunu yapmamak veya yapamamak, ileride daha büyük ve tehlikeli olaylara yol açabilir.Tarihte bunun onlarca kanıtı mevcuttur.
Etiketler: Çevre Sağlık » Çin » Din » Dünya » Edebiyat » Genel » Görüş Yorum » kÖŞE YAZARLARI » Kültür Sanat » Makale AnalizBENZER HABERLER