Çin’in Doğu Türkistan’daki Türklere yönelik uyguladığı insanlık dışı politikalar tüm dünyanın gündeminde. Birçok ülke Çin’in bu politikalarını soykırım olarak tanıdı fakat Çin hala tüm bu iddiaları reddediyor.
Foreign Policy’de Peter Mattis imzalı ve “Evet, Sincan’daki Vahşet soykırımı oluşturuyor” başlıklı yazıda da Çin’in soykırım uygulamalarına ve bu uygulamaların belgelerine değiniliyor.
“19 Ocak’ta görevden ayrılırken, o zamanlar ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çin’in “ağırlıklı olarak Müslüman Uygurlara ve Sincan’daki diğer etnik ve dini azınlık gruplarına karşı soykırım yaptığına” dair bir karar verdi. ABD politika camiasında hiç kimse, Sincan’da zulmün meydana geldiğine ciddi bir şekilde itiraz etmedi ancak bazı analistler “soykırım” terimine odaklandılar. Bazen, Çin’de olanlarla yüzleşmek ve politikayı buna göre yeniden düşünmek yerine, politikaları geçmişin başarısız angajmanına doğru zorlamaya çalışmanın bir yolu gibi görünüyor.
Terminoloji konusundaki bu tartışmanın önemi büyük. Bu sadece Washington’un Pekin’le nasıl ilişki kurduğu, rekabet ettiği ve iş birliği yaptığı değil, aynı zamanda ABD’nin Çin’in politikalarını ve niyetlerini nasıl anladığı ve bunların sahada nasıl tezahür ettiği ile ilgili. Ancak Amerika Birleşik Devletleri, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) hırs ve yöntemlerinin ve bunların sonucunda ortaya çıkan zulmün gerçekçi bir değerlendirmesine dayanmazsa başarılı bir Çin politikasına sahip olamaz.
Soykırımın derhal toplu katliam gerektirdiği iddialarını reddedebiliriz. Hem Çin’in hem de ABD’nin imzacı olduğu Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme’ye göre soykırım iki bölümden oluşuyor. Birincisi: Aşağıdaki eylemlerden herhangi birinin gerçekleştirilmesidir:
Ancak, Çin hükümetinin ve ÇKP’nin Uygur halkını yok etme niyetinde olmadığını iddia ediyorlar.
“ÇİN’İN DAVRANIŞI NİYETE DAYALI SOYKIRIM TANIMINA UYMUYOR”
Bu argüman ABD Dışişleri Bakanlığı, Washington Post ve The Economist gibi yerlerde de dolaştı. Brookings Enstitüsü üyesi Michael O’Hanlon, “Grubu yok etme planına dair ikna edici bir kanıt yok, bu nedenle Çin’in davranışı, Madde II’de belirtildiği gibi, niyet kavramına dayalı soykırım tanımına uymuyor” diyor.
Soykırımcı devletler aslında niyetlerini kamuoyuna açıklamış değil; Naziler bile Holokost hakkında yalan söylemek için fazla mesai yaparken, Sovyetler Birliği etnik azınlıkları hedef aldığını sürekli olarak reddediyordu.
SOYKIRIMIN BELGESİ: SOYLARINI KIRIN, BAĞLANTILARINI KOPARIN
Pekin’in Uygur halkını yok etme niyetin hem doğrudan hem de dolaylı olarak kanıtlandı. New Yorker tarafından alıntılanan bir Çin hükümeti belgesi doğrudan bu konuya değiniyor. Yeniden eğitimle ilgili bu belgede, “soylarını kırın, köklerini kırın, bağlantılarını koparın ve kökenlerini kırın” deniyordu.
AFP DE BENZER NİTELİKTE BİR BELGE YAYIMLAMIŞTI
2018’de Agence France-Presse, “yeni ve daha iyi” Çin vatandaşları oluşturmak için Uygur köklerini kırmakla ilgili aynı dili kullanan benzer bir belge buldu. Bu bir toplu katliam çağrısı olmasa bile – kitlesel devlet şiddeti bağlamında şiddet içeren bir dil olsa da – Uygurları tanınabilir bir etnik grup yapan kültürel ve sosyal bağlantıların kırılması konusunda tamamen açıktır.
UYGUR ÇOCUKLAR AİLELERİNDEN KOPARILDI
Çin’in Uygur ailelerine yönelik politikaları da soykırımın iki bölümünden biri olarak belirtilen niyet yorumunu pekiştiriyor çünkü kuşaktan kuşağa kültürel aktarım kanallarını kasıtlı olarak kırıyorlar. Binlerce Uygur çocuğu, ebeveynlerinden, büyükanne ve büyükbabalarından koparılarak yatılı okullara ve yetimhanelere yerleştirildi.
CENAZE TÖRENİ DE TUTUKLAMA SEBEBİ
Çalışma yaşındaki yetişkinler evlerinden uzakta çalışmaya zorlanıyor olabilir veya halen cezaevinde olabilir. Pek çok yaşlı Uygur, çok sayıda cenaze törenine katıldıkları için, yani dini törenlere katılmaktan veya Uygurların kamplarda kaybolmasına neden olan sayısız başka sebepten dolayı tutuklandı. Yaşlılar hakkında kesin kanıtlar bulunmasa da Çin, Sincan’daki yaşlı bakım tesisleri ağını yoksulluğun azaltılması adına genişletti. Birleşik Devletler’deki Kızılderili yatılı okullarının yerli kültürleri yok etmek için kullanılması gibi, bu politikaların birleşimi, Uygur kültürünün sürekliliğini veya bir halk olarak kimlik duygusunu açıkça yok etmeyi amaçlamaktadır.
KISIRLAŞTIRMA POLİTİKASI BELGELENDİ
Kuşak bağlarının bu şekilde tahrip edilmesi, yeni Uygurların doğumunu engellemeye kadar uzanıyor. 2018’den itibaren, Sincan’daki kamplarda hayatta kalanlar, adet kanamasını ve doğurganlığı etkileyen ilaçlar almaya zorlandıklarını bildirdi. Araştırmacı Adrian Zenz, Çin hükümetinin yalnızca RİA takılması gibi istem dışı doğum kontrolünü değil, aynı zamanda zorunlu kürtaj ve kısırlaştırmayı da içeren kısırlaştırma politikalarının neden olduğu Uygur doğum oranlarında büyük bir düşüş olduğunu belgeledi. Diğer Uygur ve Kazak kadınlar, Zenz’in yerel yönetim belgelerinden elde ettiği bulguları kişisel ifadeleriyle doğruladılar.
ÇİN’E GÖRE HER ŞEY GÖZALTI VE TUTUKLAMA SEBEBİ
Yetişkinler için Uygur kültürünün ifadesi, ister gayri resmi olarak kamplarda ister resmi olarak hapishane sistemi aracılığıyla gözaltına alınmaya neden olmak için yeterlidir. Gözaltına alınma veya kaybolma nedenleri arasında, bunlarla sınırlı olmamak üzere, başkalarına günah işlememelerini söylemek, geleneksel bir cenazeye katılmak, yurtdışına seyahat etmek, alkol ve sigaradan uzak durmak, anne babanız öldüğünde keder, dua etmek, oruç tutmak, eve gitme, cami, okulda ana dilinizi konuşmak, sakallı olmak veya yukarıda bahsedilen şeylerden herhangi birini yapmış olan herhangi biriyle akraba olmak yer alır.
ARKA PLANDA “ULUSAL BİRLEŞME” VAR
Tüm bu vahşetlerin daha geniş bir siyasi bağlamı var. Çin’in Uygurlara yönelik politikaları aynı zamanda ÇKP’nin sık sık tekrarlanan “ulusal birleşme” hedefi bağlamında da ele alınmalıdır – Çinli analistler, tipik olarak “ulusal birleşmeyi” Hong Kong, Makao, Tayvan ve diğer tartışmalı bölgelerin bölgesel kontrolüne atıfta bulunarak yorumladı.
UYGUR DİLİ BÜYÜK ÖLÇÜDE ORTADAN KALDIRILDI
Ancak pratikte politikalar, Çin’in Han hakimiyetindeki bölgeleri ile ekonomik, sosyal ve kültürel asimilasyon anlamına gelir. Uygurlara karşı yürütülen kampanyanın bir parçası olarak, Uygur dili eğitimi tamamen olmasa da büyük ölçüde ortadan kaldırıldı. 2019’da Çin Devlet Konseyi, Uygurların Türk kökenlerini reddeden ve bunun yerine Çin ulusunun bir parçası olduklarını iddia eden bir kitap yayınladı. Çin, Uygur dini liderlerini tutuklarken, Uygurları İslami sosyal gelenekleri çiğnemeye zorlarken ve kutsal mekanlarını yok ederken, Pekin Müslümanların inançlarını koruduğunu iddia ediyor. Bütün bunlar, Uygurları partinin Çin modernite versiyonuna katma adına yapıldı.
5 SOYKIRIM KOŞULUNDAN 4’ÜNÜ KARŞILIYOR
Çin’in eylemleri açıkça beş soykırım koşulundan dördünü karşılıyor ve unutmayın, bunların yalnızca birini karşılaması gerekiyor. Ve henüz kitlesel katliamlara dair bir kanıt ortaya çıkmamış olsa da, bunu mümkün kılacak koşullar çok açık bir şekilde yaratılıyor. Yahudi gruplar, kısmen Çin’in Uygurları insanlıktan çıkarmasına işaret eden zulmü kabul ettikleri için Çin politikaları hakkında giderek daha fazla konuşuyorlar. “Less than Human: Why We Demean, Enslave ve Exterminate Others”ın yazarı David Livingstone Smith’in gözlemlediği gibi, kurbanları ahlaki topluluktan dışlamak için insanlıktan çıkarma, yaygın zulmün gerekli bir öncüsüdür. Bunun nedeni, başka bir insanı öldürmenin veya onlara zulmetmenin psikolojik olarak zor olmasıdır.
ÇİN UYGURLARA ‘VİRÜS’ ADINI VERDİ
New Yorker’ın bir kadının kamplardaki yolculuğunu anlatırken, Çinli gardiyanlar bir noktada davranışlarını değiştirdiler, düzensiz, mantıksız bir şekilde acımasız ve istikrarsız hale geldiler. Tıpkı Adolf Hitler ve Nazilerin Yahudilere “fareler”, “insanlık dışı” ve “virüs” dediği gibi Xi de Uygurlara “virüs” adını verdi.
DÜNYA KABUL ETMELİ
Dünyanın Çin ile karşılıklı bağımlılığı, onu bu suçlara ortak yapıyor. Çin’in son zamanlarda Sincan pamuğunu kullanmayı reddeden şirketleri cezalandırma çabası, Pekin’in onlarla ilişki kurmanın bir maliyeti olarak suç ortaklığı talep ettiğini gösteriyor. Yetkililerin buna soykırım ya da sadece insanlığa karşı suç olarak adlandırmasına bakılmaksızın, Çin’in politikaları şu anda meydana gelen vahşetin boyutuyla orantılı bir yanıt talep ediyor. Ve dünya, bu zulümlerin tam olarak ÇKP’nin istediği şey olduğunu kabul etmelidir.”