Son Dakika
Ross GİBSON
Doğu Türkistan(Sincan Özerk Bölgesi) Çin’in kuzeybatısında yer almaktadır. 23 milyondan fazla bir nüfusa sahiptir,Bu ülke bol miktarda ham petrol, kömür ve doğal gaz rezervine sahip olup, Çin’in ekonomik kaynakları bakımından kilit bir bölge konumundadır.Doğu Türkistan bütün bu zengin doğal zenginlerin yanında yynı zamanda dünyadaki en kötü ve en ağır devlet baskısı ve etnik ayırımcılık ve ırkçı temelli Çin zulmüne de ev sahipliği yapıyor.
2014’ten bu yana, Çin devleti, Sincan’daki 11 milyon kişilik Müslüman Uygur nüfusunun sistematik olarak baskı altına almaya başlamıştır. Bu baskı, kitlesel gözaltı, Orwellian ‘yeniden eğitim’ programları ve yaygın devlet gözetimi olarak ortaya çıkmıştır.
BM insan hakları komitesi, 2018’de, “siyasi eğitim kamplarında” iki milyona yakın Uygur ve diğer Müslüman azınlığın alıkonulmasına ilişkin “güvenilir kaynaklara dayandırdığı bir rapor hazırlayarak yayınlamıştır. Bu kamplarda hapiste tutulan Müslüman azınlıklara Başkan Xi Jinping’e bağlılık beyan etmek, Mandarin Çincesi öğrenmek ve şimdiye kadar sahip oldukları inançlarını eleştirmek veya feragat etmek gibi baskı ve dayatmalara maruz bırakılıyorlar. BBC’ye konuşan eski Toplama kampı tutuklularından biri (neredeyse hiç kimse şu anda kamplardan kurtarılmamış gibi görünüyor), , uzun süreli fiziksel ve psikolojik işkencelere maruz kaldığını, Saatlerce el vee ayaklarından asıldığını, dövüldüğünü ve günlerce uykusuz bırakıldığını ifade etmiştir.
Çin’in Uygurlara baskısı bu “yeniden eğitim kamplarının” duvarlarıyla sınırlı değil. Çin’in baskı ve zulmü bölgede günlük hayatın her safhasında ve derinlemesine barız ve açık olarak mevcut. Çin hükümeti, bölgedeki Uygurların ve diğer Müslüman azınlıkların evlerinde zorla yaşamaları onların gündelik hayatlarını gözetlemek ve kontrol etmek için bir milyondan fazla Han Çinlisi resmi görevlileri “ Zorla Akraba”olmaları için görevlendirmiş bulunuyor. Dünya Uygur Kongresi, bu etnik Çinli devlet memurlarının “Uygurların ve diğer Müslüman azınlıkların evlerini işgal ederek kampanyalarına Çin’in işgalci asker ve polisine yardım etmek ve Yeniden Eğitim Merkezleri( indoktrinasyon) ve gözetim programlarına yardımcı olmak için roller üstlenmek” gibi görevlerinin olduğunu açıklamıştır. Çin’in resmi Devlet müdahalesinin bu tür uygulamalarının yanında ev ve mahallelere yerleştirilen kameralar, ses ve yüz tanıma teknolojilerinin yaygın olarak kullanılması ve biyometrik ve kişisel verilerin zorla toplanması de yapılmaktadır.
Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Komitesi Başkan Yardımcısı de olan Gay McDougall’un şu sözleri çok çarpıcı dikkat çekicidir ; “ Çin hükümeti, Uygur bölgesini etkin bir şekilde büyük bir “uluslar arası Açık Hava kampı haline dönüştürmüştür.”
Çin Uygur halkına bu tür muameleleri yaparken ortaya koyduğu gerekçeler nelerdir ve bu gerekçelerin haklılık payı varmi dir ? Çin başta diğer otoriter rejimlerin insan hakları ihlalinde bulunanların sürekli tercih ettiği bir kaçınılmaz nedeni vardır ; bireysel veya azınlık haklarının ihlal edilmesinin gerekçesi olarak halkın güvenliği için gerekli olduğu iddiası elbette . Başkan Xi Jinping, Uygur bölgesinde yürütülen bu programın terörizmle mücadelenin ve ayrılıkçılığın “ideolojik virüsünün” anahtarı olduğunu iddia etmektedir. Yani, Çin Lideri Xi’ye göre bölgede yaşayan azınlıklara karşı hükümetin kitlesel gözetimi, Uygur halkının tutuklanması ve ve onlara baskı ve işkencesi yapılmazsa, bu Müslüman azınlık nüfus Çin devletine karşı radikalleşecek ve devletin Güverliğini tehlikeye atacaktır. Bu sözleri ile Başkan Xi bu argümanı ile dünyayı küçük bir ironi gark etmektedir.
Uygur eyaletinde meydana gelen insan hakları ihlalleri konusunda BM Irk Ayırıımcılığını Önleme Komitesi veya İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden gelen eleştirileri ile karşı karşıya kalan Çin’in bu insan hakları ihlalı ve etnik soykırım uygulamaları “1966-76 Kültür Devrimi’nden bu yana Çin’de görülmemiş bir kapsam ve ölçek te” olduğu belirtilmektedir. Çin Hükümet hakkındaki bütün bu somut iddialara karşılık, gerçeği kabullenmek ve bu konuda samimi ve akıcı bir yaklaşım benimsemek konusunda gerçekçi ve hızlı değil mealesef. Öncelikle, bu toplama(gözaltı) kamplarının varlığını inkar etmek (üst düzey bir Çinli yetkili olan Hu Lianhe, “yeniden eğitim merkezleri diye bir şey olmadığını” iddia etti), o zamandan beri önemini küçümsemek istediklerini belirtti: Bölge Yönetiminin Uygur asıllı başkanı Şöhret Zakir ise, bu kampların sadece “mesleki eğitim merkezleri” olduğunu öne sürdü. Çin Komünist Partisi Gençlik Birlilığı Teşkilatının Xinjiang Şubesi 2018’de yaptığı bir açıklamasında bu kamplar konusunda şunları iddia etti ; “ Bu eğitim Merkezlerinin tek bir amacı var: Uygur azınlığın ÇKP yasaları ile diğer resmi düzenlemeleri öğrenmek. Bu konudaki bu eğitim iyi gitmezse, olumlu sonuç almak için bu ücretsiz eğitimi sürdürmeye devam edeceğiz.
Çin devletinin Sincan eyaleti üzerinde tam hakimiyetle meşgul olmasının arkasında daha makul bir açıklama var. Bölge, Çin’in çok iddialı bir küresel ekonomik ve ticaret politikası olan “Bir Kuşak-Yol” Girişimi’nin (BRI) temel unsurlarına ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca bu projenin Pekin’den başlayan ulaşım şeritleri ; yüksek suratlı kara ve demiryolları ile diğer altyapı projelerini Uygur bölgesi üzerinden yaklaşık 70 ülkeyle ilişkilendirmeyi hedeflemektedir. Bir Kuşak – Bir yol (BRI) ÇKP Lideri Xi Jinping’in uygulamaya çalıştığı bu küresel politikanın amiral gemilerinden biri ve en önemlisidir. Çin, bölge’de ve bu projenin geçtiği coğrafyalarda ekonomik hegemonya kurmak için bu projenin itici bir güç ve en büyük yardımcı ve fırsat olarak gördüğünü düşünmektedir. 2018’de Çin’in Bir Kuşak-Bir yol( BRI) güzergahı boyunca yaptığı toplam yatırım ve işlemlerin tutarı 1.3 trilyon doları bulmuştur. Çin’in Uygur halkına yönelik en kapsamlı baskı ve asimilasyon uygulamalarının temelinde Çin yönetiminin Uygurların varlığının bu BRI projesi ile çakıştığına ve önünde bir engel gördüğünden şüphe yoktur. Uygur aktivist Rushan Abbas, “Çin’in Uygurlara yönelik baskı ve etnik ayırımcı uygulamalarının temelinde Bir Kuşak-Bir yol projesi ile ve bununla ilgili her şey vardır. Çin yönetimi bu görüşü nedeniyle bölgesel ve küresel ekonomik çıkarları bağlamında Doğu Türkistan’da yaşayan Müslüman Türk azınlıklara yönelik baskı ve saldırgan tutumunu nispeten kolay bir şekilde sürdürdüğünü anlamaya başlayabiliriz.” Şeklinde ifede etmektedir.
Suudi Arabistan Krallığının yeni Veliaht Prensi ve Müslüman dünyanın en güçlü liderlerinden biri olduğu iddia edilen Muhammed Bin Salman, Şubat 2019’da Çin’e yaptığı bir resmi ziyaretinde Çin devlet medyasına şunları açıklamıştır ; “ Çin, vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için terörle mücadele etme ve bu konuda her türlü tedbirleri alma ve çalışmaları yürütme hakkına sahiptir.” Demiştir. Ayrıca Prens Selman bu resmi gezisi sırasında, ülkesi Suudi Arabistan ile Çin arasında toplam tutarı 28 milyar doları bulan 35 ekonomik işbirliği anlaşması imzalamıştır.
Pakistan Başbakanı Imran Khan’ın Müslüman haklara ilgisi ve mazlum halklarla dayanışma geçmişi vardır. İmran Han 2017’de yaptığı bir konuşmasında uluslararası toplumun “ikiyüzlülüğününden”yakındı ve Myanmar’daki Rohingya Müslümanlarını koruyamadığı için uluslar arası toplumu kınadığını bildirdi.Ayrıca,Hindistan işgalindeki Müslüman Keşmirlilere yapılan baskılara tepki göstererek eleştirdi. Ancak, Mart 2019’daki bir röportajinda muhabirin Uygurların durumu hakkındaki görüşü sorulduğunda, “Açıkçası, ben bu konuda fazla bir şey bilmiyorum” şeklinde cevapladı. Pakistan, yaklaşık 60 milyar dolar tutarındaki bir proje olan ve Doğu Türkistan’in Kaşgar şehrini Pakistan’in Arap denizi kıyısındaki Belucistan’in Gwadar Limanına bağlayacak olan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nu (CPEC) inşa etmeye başlamıştır.
İngiltere Dışişleri Bakanı Theresa May, Şubat 2018’de Çin’e yaptığı resmi devlet ziyaretinda resmi Çin medyasına yaptığı açıklamada i Çin’in insan hakları meselesini akıllıca “önemsemediği” için övgülerde bulundu. Başbakan May ayrıca “ bölgede mevcut Radikal güçler ile marjinal ve azınlık kamuoyundaki “gürültü ve dırdırlar” üzerinden Brexit sonrası Çin ile kurulacak yeni bir ticaret anlaşmasının temelini atmaya çalıştığı için ÇKP Yönetimince “pragmatik işbirliğine” öncelik verdiği için övgülere layık görüldü. İngiltere’nın insan hakları konusunda doğruları söylemek ve ayağa kalkmak ile ekonomik çıkar arasındaki açık takas, Çinliler tarafından açık bir şekilde ortaya konuldu. İngiltere başbakan İngiliz medyasına yaptığı açıklamasında Çin ziyaretinin dostane atmosfer içinde geçtiğini karşılıklı çıkaralar açısından maliyetinin İngiltere lehine ağır bastığını ifade etti ve bu anlaşma tam uygulandığı takdirde ülkesinin kazanımlardan daha ağır basacağını ileri sürdü .
Çin’in Uygur halkına yönelik kötü muamele ve baskıları hakkında konuşmak, ülkelerin Çin hükümeti ile ilişkilerde ciddi şekilde ekonomik çıkar kaybı riskiyle karşı karşıya bulunduğu bir gerçektir. Şimdiye kadar, bu konuda tepkisiz kalamanın ve insan hakları konusunda hiç bir girişim ve eyleme tevessül edilimemesi ödenmesi gereken bir bedel olarak görünüyor. Bununla birlikte, iş yapmanın maliyetinin çok arttığı, ikiyüzlülüğün çok sapkın olduğu bir süreçte insan hakları ihlalleri konusunda harekete geçilmesi gereken bir noktaya suratle varılmalıdır.
Ayrıca bazı devletlerin tutumunu ve bu konudaki tepkilerini ve ne konuştuklarını da dikkat etmeli ve bunu kabul etmeliyiz. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çin’in Uygurlara baskısının ve insan hakları ihlallerinin zirve yaptığını açıklamış ve Xinjiang’da “keyfi olarak” tutuklanan Müslüman azınlıkların bir an önce serbest bırakılmasını istemiştir. Twitter üzerinden görüşlerini açıklayan ABD.Dışişleri Bakanı Pompeo “Dünya Çin’in Müslümanlara karşı utanç verici ikiyüzlülüğü kabul etmez ve sürdürmesini de asla göze alamaz. Çin,bir yandan bir milyondan fazla Müslüman’ı toplama kamplarına hapsederek onlara baskı yapıyor ve kötü muamelede bulunuyor. Diğer yandan ise, da şiddet içeren İslami terörist grupları BM’deki yaptırımlardan korumaya çalışıyor. ”demiştir.
Yine de bazı kelimeler vee sözler boş olabiliyor.Nitekim, Eylül 2018’de, Pakistan Federal Din İşleri Bakanı, Çin’in Uygur bölgesinde yaşayan Müslümanlara yönelik uygulamalarını ve faaliyetlerini açıkça eleştirdi ve bu baskı ve şiddet uygulamalarının bölgede “aşırı uçların ve radikal fikirlere yönelik iyimser bir bakış açısı şansını artırdığını” iddia etti. Üç ay sonra, dışişleri bakanlığı konuyu medyanın “sansasyonelleştirmeye yönelik bir çalışması” olarak tanımlayarak medyayı suçladı.Pakistan Din işleri bakanının Çin’i yönelik bu eleştirilerini büyük ölçüde geri çektığını açıkladı. Bakanlık sözcüsü Muhammed Faysal, Çin’in yeniden eğitim kampları adını verdiği toplama kamplarında zorla tutulanların “gönüllü eğitim gördüklerini” savunarak Çin’in Uygurların tutuklanmasını ve basakılarını savundu.Başbakan İmran Han konuyla ilgili olarak medyayı cehalet içinde olmakla suçladı. ABD’nin bu konudaki söylem ve açıklamalarına çok fazla stok yerleştirmek (değer vermek ve önemsemek) belki fazla iyimserlik olabilir. Ancak,ABD’nin Çin ile devam eden ticari görüşmeleri göz önüne alındığında, bu konu üzerinden Çin’in yol alan gemisini çok fazla sallamak istemeleri büyük bir ihtimaldır.
Ülkeler, insan hakları konusunda yalnızca farkındalığı artırmak için önce konuşmalılar. Ancak bu konuda kınamak ve tepki göstermek ve akabinde sonuç almak için sadece konuşmak için kelimeler yeterli değildir.Bundan sonra yapılacak en önemli girişim ise bu konuda somut olarak harekete geçmeleri gerekiyor. Ülkeler ve uluslar arası toplum Ekonomik avantaj ve çıkarları ile insan haklarına saygıyı ortak hedefler olarak ele alamazlar. Çin İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Çin Direktörü Sophie Richardson’un “tutarsız eylemleri konuşmak ve koymak iki farklı şeydir”, Çin’in “dişi ile ve çiviyi sökmek için savaşacağını” belirttiği gibi bu tutum ve sözlerin Uygurlar’ın geleceğini ve mevcut durumun değişimini güvence altına almak için yeterli olması mümkün değildir. Şimdi , herkesin bu konuda ne yapacağı veya yapmak istediği sorusu sorulmalıdır
Çin’in Uygurlara yönelik insan hakları ihlalleri ve baskılarına yönelik bu tür eylemlerin yapabileceği başka bir sorudur.Ama, Çin’in en azından bağımsız uluslararası denetçilere bölgeye tam erişimine izni verilmesi ve ve araştırma ve incelemelerinin sonucunda elde edecekleri bulgularının içeriğinin serbestçe kamu oyuna sunulması gerekmektedir. Umarım bu durum,Uygur bölgesinde değişime yol açabilecek bir tür baskı yaratabilir. Devletler, Çinlileri harekete geçirmek için ekonomik yaptırımlara da ihtiyaç duyulduğunu de düşünebilirler.
Önemli olarak, İnsan hakları ile ekonomik çıkarların maliyet ve faydalarının doğru olarak hesaplanmasıdır.ÇKP. rejiminin Uygur bölgesindeki hak ve hukuk ihlalleri ile baskıcı eylemleri karşısında uluslara arası toplumun sessizliğini ber taraf etmektir. Bu konuda daha aktif bir duruş sergilemenin daha maliyetli olacağı kesindir. Ancak, insan hakları konusunda bu maliyet göze alınmalıdır. Şimdiye ekadar takınılan bu olumsuz tutum hızlı bir şekilde değişmelidir. Bu konuda uluslararası işbirliği ve Çin hükümetinin Uygurlara yönelik baskı ve olumsuz tutumunu değiştirmesi için baskı yaratabilir olumlu sonuç getirmesini sağlayabilir.
Eğer uluslar arası toplum bu konuda başarılı olursa, Çin’in Uygurlara yönelik baskısının sona ermesiyle ile sonuçlanabilir,Bu suretli Çin yönetimi ikili ilişkilerin ülke çıkarları noktasında en iyi şekilde kullanılabileceğini kabul etmeye başlayacaktır. Çin’in Kuşak-Yol girişimi, büyük ölçüde Müslüman nüfusun yaşadığı bir dizi ülkeyı bağımlı hale getirmiştir. Bu Müslüman devletler Doğu Türkistan’daki Müslümanların Çin yönetimi tarafından baskılanması ve istismarına açıkça karşı çıkmaya başlarsa, Cumhurbaşkanı Xi’nin amiral gemi politikası Bir Kuşak-Bir yol projesi büyük zarar görebilir. Çin aynı zamanda büyük ölçüde Müslüman ülkelerden petrol ithalatına bağımlı hale gelmiştir.
Asya, Orta Doğu ve Batı ülkelerinde Çin’e insan hakları ihlalleri ve Müslüman azınlıklara baskı konusunda çok önemli derecede baskı yapma potansiyeli vardır. Sessiz ve duyarsız kalmalarının bedeline satın aldıkları kısa vadeli ekonomik kazanımların, Çin’in dini ve etnik aşağılama amaçlı ve kötü yönetim ve otoriter şekilde kendilerini kandırmanın bedeli olmayacağına karar vermeleri gerekiyor. Uluslararası toplum bu Çin konusunda seçiminı en kısa zamanda yapmalıdır,Ülkelerin ve uluslar arası toplumun pasif tutumu devam ettiği sürece ve mevcut bu duyarsız durumun beli kırılana kadar, Doğu Türkistan’daki Müslüman azınlıklar acı çekmeye devam edecektir.R
Makalenin yazarı Ross Gibson Hakkında Kısa Bilgi University of Manchester’dan mezun oldu. Uluslararası Politika, Felsefe ve İktisat okudu. Başlıca ilgi alanları iklim değişikliği sorunları, eşitsizlik, demokrasi, şiddet içermeyen çatışmaların çözümü ve uluslararası ilişkilere eleştirel yaklaşımlardır.
Kaynak : http://theowp.org/reports/chinese-repression-of-muslims-in-xinjiang-economic-benefit-can-no-longer-be-valued-over-human-rights/
BENZER HABERLER