Guzel Türkistan sanga ne boldı?
Sebeb vakitsız güllering soldı
Çimenler berbad kuşlar hem feryad
Hemmesi mahzun bolmaz mı dilşad?
Bilmem ne uçun kuşlar uçmaz bahçeleringde…
Günümüz Türkiiye Türkçesi ile:
Güzel Türkistan sana ne oldu?
Seher vaktinde güllerin soldu
Çimenlerin perişan kuşların ötüşlerinde feryat
Hepsi bir mahzuniyet içerisinde dolmaz mı gönüllerine sevinç?
Bilmem niçin kuşlar ötmez bahçelerinde…
(Abdülhamid Süleyman Çolpan)
Kimileri için “Orta Asya”, kimileri için “Ata toprakları”, kimileri için “Türklerin Anayurdu”, kimileri için “Orda bir köy var uzakta” dedikleri; üzerinde nostalji oluşturdukları bir belde… Ancak âcizane bizde, Doğu Türkistan dediğimizde zihnimize hemen şu ifadeler geliyor:
- İlim ocağı
- Ribât toprağı
- Vefa beldesi
- Muhacirler yurdu
- Mazlumlar vatanı
Birer cümleyle de olsa bu ifadeleri açıklayalım.
İlim Ocağı
Doğu Türkistan tarih boyunca binlerce âlim yetiştirmiş, yüzlerce ilmî müesseseye zemin olmuş bir coğrafyadır. Orası; Abdulkerim Satuk Buğra Han’dan (ö. 344/955) Kâşgarlı Mahmud’a (ö. 473/1080?), Yûsuf Has Hâcib’ten (ö. 470/1077); Abdulkâdir Dâmolla’ya (1862-1924); Sâbit Dâmolla’dan (1883-1941), Alihan Töre Saguni’ye (1885-1976), Osman Batur’dan (1889-1951) Mehmet Emin Buğra (1901-1965) ve Abdulhakim Mahsum Hacı’ya (1925-1993) ve daha sayamayacağımız yüzlerce âlim, arif, aydın, akil ve mücadele insanının yetiştiği bir beldedir. Yıllardır zulüm altında olmasına rağmen halen bu beldenin gençlerinde ilim noktasında büyük bir kabiliyet ve iştiyaka şahit olmaktayız. Bu da Doğu Türkistan’ın nasıl bir ilim ocağı olduğunu bizlere göstermektedir.
Ribât Toprağı
Doğu Türkistan, İslâm Tarihi boyunca hep sorunlar yaşadığımız Ruslar ve Çinlerle sınırı olan topraklardır. Büyük bir kısmı Çin ile sınırı olan bu güzel beldenin Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan ve Pakistan ile sınırları vardır. Özellikle İslâm’ın amansız düşmanları olan Ruslara ve en başta Çinlilere karşı Doğu Türkistan tam bir ribât toprağı olmuş, orada her daim İslâm’ın mukaddesatını koruma adına nöbetler tutmuştur. Ribâtta olanlar için Efendimiz’in (sas) şu iki hadisini burada hatırlamış olalım:
“Allah yolunda düşmana karşı nöbet tutan (ribâtta olan) kimselerin dışında bütün ölülerin amel defterleri kapanır. Murabıtların ise, iyi amelleri kıyamet gününe kadar yazılmaya devam eder ve bu kimseler kabir azabı konusunda emindirler.” (Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 15; Tirmizî, “Fedâilu’l-Cihâd”, 2).
“İki göz vardır ki onlara ateş değmez: Allah korkusundan ağlayan göz ile Allah yolunda nöbet bekleyen göz!” (Tirmizî, “Fedâilu’l-Cihâd”, 12).
Burada ve daha başka yerlerde verilen nebevî müjdelere nail olan yiğitlerin beldesine işte biz ribât toprağı olarak Doğu Türkistan diyoruz.
Vefa Beldesi
Malum vefa, bu dine mensup olanlar için olmazsa olmaz bir esastır. Enes b. Mâlik’in (ra) naklettiğine göre Hz. Peygamber (sas) bir hutbe irad edeceği zaman şöyle söze başlardı: “Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur; ahde vefa göstermeyenin ise dini yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/134).
Hâl böyle olunca bize binlerce âlim hediye eden, en zor düşmana karşı kendilerini feda edip o ribât toprağında yüzyıllardır nöbet tutan Doğu Türkistan’a karşı bizim ciddi bir vefa borcumuz vardır. İşte bu vefa unutulmaması için o topraklara biz vefa beldesi diyoruz.
Muhacirler Yurdu
O güzel beldeye “Muhacirler Yurdu” dememizin iki sebebi vardır. Birincisi tarihte ilim ocağı olduğu için oraya hicret edenlerin çok olması, ikincisi ise son elli yılda o topraklardaki zulüm ve baskıların artmasından dolayı bir milletin adeta topyekûn muhacirliği iliklerine kadar yaşamalarıdır. Öyle ki bugün dünyanın neresine giderseniz gidin bir Doğu Türkistanlı ile yollarınız muhakkak kesişecektir. Özellikle Türkiye’de şu an binlerce Doğu Türkistanlı kardeşimiz bulunmaktadır. Onlar, çağın muhacirleri olarak hicreti kaderleri bilmiş ve bu çağda hicretin ruhunu yeniden diriltmişlerdir. Her ne kadar burası da onlar için asıl vatan ise de yine de insanın doğup büyüdüğü topraklara karşı sürekli bir özlem duyması kaçınılmaz bir duygudur. Dolayısıyla Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz çağın muhacirleridir; onlar dünyaya hicret iklimini bir kez daha taşıyanlardır.
Mazlumlar Vatanı
Doğu Türkistan için en acı vereni orada yaşanan zulümler, katliamlar, baskılar ve soykırımlardır. Bütün bunların oluşturduğu acı ve hüzünlerden dolayı orası mazlumların vatanıdır.
Malum dünya tarihi birçok zulme, zalime, katliama ve baskılara şahit olmuştur. Özellikle 2000’li yıllardan sonra kademeli bir şekilde artan bu zulümler son yıllarda artık dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Doğu Türkistan’da yaşanan zulümleri bilmeyenler bazen bu ifadeleri mübalağa olarak görebilirler ancak biz sadece on zulüm alanını size hatırlatarak şu an dünyada böyle bir zulüm gören başka bir belde var mı? Bunun muhasebesini yapmaya sizleri davet edeceğim.
Bir belde düşünün; selâm vermek, yemin etmek, alkol kullanmaktan çekinmek, hatta cebinde pusula taşımak (kıbleyi tespit ettiğinden dolayı) yasak!
Bir belde düşünün; akrabaları veya ebeveyni vefat ettiğinde üzülmek, üzüntülü davranmak, cenazesi için vecibeleri yerine getirmek yasak!
Bir belde düşünün; camiye gitmek, görünür bir yerde namaz kılmak, oruç tutmak, dinî bir sohbet vermek veya dinlemek yasak!
Bir belde düşünün; okullarda ana dili kullanmak, sakal bırakmak, dini bir kıyafet gitmek, Arapça bir tek harf bile yazmak yasak!
Bir belde düşünün; karakola kayıt yaptırmadan aile üyelerini evlere davet etmek, bir düğün veya başka bir merasim ile bir araya gelmek yasak!
Bir belde düşünün; kahvaltıyı güneş doğmadan yapmak (sahur olma ihtimali için) ve yiyeceğinizden daha fazla yemekleri evlerde tutmak yasak!
Bir belde düşünün; yurt dışına çıkan birisini tanımak, onunla irtibat kurmak veya herhangi bir yol ile onunla konuşmak yasak!
Bir belde düşünün; halk içinde Çin aleyhine tek bir kelime etmek, Çin’in diğer ülkelerden biraz daha zayıf olduğunu söylemek bile yasak!
Bir belde düşünün; çok çocuklu olmak, devletin izin verdiği sayıdan fazla çocuk getirmek yasak!
Bir belde düşünün; resmî görevlilerden gördüğü haksızlık ve zulümleri şikâyet etmek veya herhangi bir hak talebinde bulunmak yasak!
Ve daha neler, neler…
Yıllardır Doğu Türkistanlı kardeşlerimizden duyduklarımız ve okuduklarımız bazen “Ya bu kadarı da olur mu?” dedirtiyor insana ama inanın bundan daha öteleri de ne yazık ki var!
Şu an binlerce insanın kamplarda yaşadıkları, “aile ve kardeşlik” programları altında namus ve iffetlerine çok düşkün bir millet olan Uygurların zorla Çinlilerle aynı evde, aynı sofrada hatta aynı yatakta yatmalarını istemek ve yaşanan tecavüz, taciz ve işkenceleri burada aktarmak bize bile o kadar ağır geliyor ki…
İşte bütün bunlardan dolayı diyoruz ki: Doğu Türkistan, Mazlumların Vatanı’dır. Bu akıl almaz zulümleri ve mazlumiyetleri görünce şu âyeti ve şu hadisi hatırlamaktan geri duramıyoruz:
“Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (Şuarâ 26/227).
“Zulüm zalim için kıyamet gününde zifiri karanlıklardır.” (Buhârî, “Mezâlim”, 8; Müslim, “Birr”, 57).
Doğu Türkistan ve Endülüs
Doğu Türkistan konusunda insana en acı veren taraf hiç kuşkusuz Ümmet-i Muhammed’in bu meseleye karşı yeterli duyarlılık göstermemesidir. Bugün Gazze ve Kudüs olaylarında da yaşadığımız acziyetler ortadır ancak mesele Doğu Türkistan olunca bir kınama, bir hassasiyet hatta dualarda onları anıp zalim Çin yönetimini kınamak ve telin etmek bile çoğu zaman yapılmamaktadır.
Hâl böyle olunca Doğu Türkistan her geçen gün sekiz asır varlığını devam ettirmiş olmasına rağmen tamamen bütün izleri yok edilen Endülüs gibi olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bugün Endülüs coğrafyasına gittiğinizde başta mezarlıklar, camiler, medreseler, hanlar, saraylar olmak üzere birçok tarihî mirasın yok edildiğine; sadece sayılı birkaç eserin kaldığına şahitlik edeceksiniz. Üzülerek söyleyelim ki şu an aynı tehlikeyi Doğu Türkistan yaşamaktadır. Her yeni gün oradaki bir caminin, mezarlığın, tarihî bir mirasın yok edildiğinin haberi gelmektedir. Özellikle orada uygulanan asimile politikası ile çocuklar zorla Çinlileştirilmekte, dillerinden ve dinlerinden koparılmaktadır. Eğer dünya bu zulmü görmez, Müslümanlar gerekli tepkileri ortaya koymazlarsa bize düşen yine Endülüs’ün arkasından yaptığımız gibi sadece ağıt yakmak olacaktır. Ama biz ağıt yakmak değil, oradaki zulüm ateşlerini yakmak yani söndürmek zorundayız. Allah (cc) bu konuda sorumluluklarımızı yerine getirmeyi bizlere nasip eylesin.
İnsanlığı Üç Tehlikeli Virüsü
Şu an sadece Müslümanlar değil; bütün bir insanlık üç tehlikeli virüs ile karşı karşıyadır. Bu virüsler; Siyonizm, Çinizm, Sırpıizm’dir.
Siyonizm’in başta Gazze, Kudüs ve Filistin coğrafyasının tamamında neler yaptıkları hepimizin malumudur. Kendilerinden başka herkese her dine ve her ırka düşman olan bu zihniyet, bir kanser virüsünden daha tehlikeli ve daha zarar vericidir.
Çinizm’in inanın Siyonizm’den geri kalan bir tarafı yoktur. Merhamet ve insanlığını kaybetmiş, sadece Doğu Türkistan’a değil kendi insanına bile ideolojik saplantılarla zulmeden, elde ettiği ekonomik imkânlarla dünyaya ciddi bir tehdit unsuru olan bir zihniyet ile karşı karşıyayız.
Sırpıizm’in sadece 11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da yaptığı katliam ile değil her an içlerinde taşıdıkları kin, nefret ve ırkçılık ile dünyaya tehlike saçan bir virüstür.
Hepimizin bu üç virüse karşı duyarlı olması, farkındalık oluşturması ve insanlığın ortak vicdanını bu kanser hücrelerine karşı teyakkuz üzere olmasını sağlamamız gerekmektedir.
Bir Umut ve Bir Dua
Doğu Türkistan’ımızın ikinci bir Endülüs olması ile alakalı şöyle bir umut taşıyorum. Endülüs, İslâm ilim medeniyetinin içerisinde çok özel bir yeri vardır. Binlerce âlim, kitap, eser, o coğrafyadan bize intikal etmiştir. Umut ediyorum ki Doğu Türkistan’ımız böyle bir güzelliğe erişsin. Tarihte de ilim ocağı olan o bereketli belde yine bir ilim ocağı olsun, şimdilerde dünyanın dört bir tarafına kardelenler gibi yayılan Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz, kendilerini her sahada çok güzel geliştirsin, asla Doğu Türkistan davasını unutmadan o beldeyi yeniden bir ilim merkezi haline getirmenin gayretleri ortaya koyulsun.
Duam ise şudur: Efendimiz (sas) bir hadisinde buyuruyor ya: “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu hor görmez…” (Müslim, “Birr”, 32).
İnşallah bu hadisin gölgesinde Allah (cc) hepimize razı olacağı bir kardeşlik duygusu nasip etsin.
Dünyanın hiçbir tarafındaki kardeşimizi unutanlardan bizi eylemesin.
Başta Doğu Türkistan ve Gazze olmak üzere mazlumları yardımsız bırakanlardan ve onları hor görenlerden bizi etmesin.
Bütün coğrafyalarımızın ve beldelerimizin, Kaşgar, Hoten, Gulca, Urumçi ve tüm şehirlerimizin güldüğü günlere bizleri eriştirsin…
Kaynak : https://www.siyerdergisi.com/dogu-turkistanimiz-ikinci-bir-endulus-olmasin/