Uygur Soykırımının Görünmeyen Görüntüleri: Yer Adlarındaki Değişiklikler
Uygur soykırımı sırasında Uygurların kültürel ve etnik kimliği büyük ölçüde yok edilmiş olup, bunun en açık şekilde yansıdığı alanlardan biri de yer adlarındaki değişikliktir. Çin tarih yazımlarında Çinlileştirilmiş yer adlarının geri getirilmesinin dolaylı olarak siyasi bir niyete işaret ettiği düşünülmektedir.
“Yer adlarını değiştirmeye çalışmak sömürgeciliğin işaretidir!” »
İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uygur Vakfı’nın ortaklaşa hazırladığı Haziran 2024 tarihli raporda, 2009-2023 yılları arasında Uygur İli’de 600’den fazla köyün isminin yapay olarak değiştirildiği belgelendi. Aynı zamanda toplumun her kesiminden insanlar arasında büyük tartışmalara da yol açtı. Raporun yazarlarından Abduvali Ayub, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Çin hükümeti Uygurların tarih hafızasını silmeye çalışıyor.” dedi. “Çünkü bu isimler Uygurlara kimliklerini ve tarihlerini hatırlatıyor.”
Ancak bu “tarihi unutma” girişiminin Çin hükümetinin daha geniş çaplı idari birim yeniden yapılanmalarında “Çin tarihini hatırlama” biçiminde devam ettiği bilinmektedir. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Uygur bölgelerinin Kumul ve Turpan’ın lağvedilerek il düzeyinde bir şehir sistemine dönüştürülmesidir. Çin hükümetinin bu konudaki duyurusunda, Nisan 2015’te Çin merkezi hükümetinin onayıyla Turpan ilinin kaldırıldığı ve yerine il düzeyindeki Turpan şehrinin kurulduğu belirtiliyor; Başlangıçta ilçe düzeyinde bir şehir olan Turpan Şehri, daha sonra “İdikut (Gaochang) Bölgesi” olarak yeniden adlandırıldı ve Turpan Belediye Hükümeti’nin merkezi oldu.
Kumul bölgesinin dağılması sırasında da durum aynıydı. Çin merkezi hükümetinin bu konudaki duyurusu, Kumul ili ve Kumul Şehri’nin 2016 yılında lağvedilmesiyle birlikte, il düzeyindeki “Kumul Şehri”nin kurulduğunu gösteriyor; Eski ilçe kenti Kumul’un adı “Evergol (Yizhou) İlçesi” olarak değiştirildi ve belediye yönetiminin yeri olarak belirlendi. Tarihsel kayıtlar, “Gaochang” ve “Yizhu” adlarının, özellikle Tang İmparatorluğu’nun Orta Asya’ya doğru yayıldığı dönemde, Çin’in Sui (618-581) ve Tang (618-907) hanedanları döneminde, günümüzdeki Turpan ve Kumul bölgelerinin Çince isimleri olduğunu göstermektedir. Uygur İnsan Hakları Projesi araştırma direktörü Dr. Henryk Szadziewski, bu konuda konuşurken, özellikle bunun “Sincan’ın her zaman Çin’in ayrılmaz bir parçası olduğu” teorisiyle olan bazı bağlantılarına dikkat çekiyor:
“Evet, emperyalizmin her zaman yaptığı şeylerden biri de budur.” Çünkü yer adları her zaman coğrafya ve kartografyayla sıkı sıkıya bağlantılı olmuştur. Ancak bahsettiğimiz bu olgular tek taraflı bir gerçeği yansıtıyor. Yani yer adlarını unutma eğilimi var. Çünkü burada insanlar yaşadıkları yerin orijinal ismini yavaş yavaş unutuyorlar. Uzun vadeli etkisi göz önüne alındığında, emperyalist toprak fetihlerinin normalleştirilmesine ve doğallaştırılmasına hizmet ettiği şüphesizdir. Eğer Çinli akademisyenler bu yer adlarını Çince yer adlarına çevirdilerse, bu durum Çinlileri o yerlerin sahibi gibi göstermekten başka bir işe yaramayacaktır. Örneğin, “Şiyu” kelimesi “Batı Bölgesi” anlamına gelir ki, emperyalistlerin “Sincan” (Yeni Sınır) teriminden tamamen farklıdır. Bu isim değişikliği, söz konusu bölgelerin Çin ile olan tarihi bağını ileri sürmektedir. Dolayısıyla burada iki olgu var: Biri, tarihin ele alınışı, diğeri de emperyalist işgale dayalı özgün kimliğin silinmeye çalışılması. »
Ancak Çin hükümetinin geliştirdiği ilgili İngilizce internet sitelerinde Uygurca “Idiqut” veya “Evergol” isimleri yerine “Gaochang” ve “Yizhou” isimlerinin kullanılması, dolaylı olarak Çince isimlerin popülerleştirilmesinin amaçlandığı izlenimini vermektedir. Bu noktayı bağımsız siyasi analist Ilshat Hasan da vurguluyor.
Peki ya iller ortadan kalkarsa ne olur?
Çin hükümetinin Uygur bölgesindeki egemenlik yöntemi, 1955 yılında “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” adı altında kurulan siyasi varlığa dayanmaya devam etti. “Özerklik” adına il, ilçe ve kasabaların kurulması her zaman “böl ve yönet”in modern bir biçimi olarak kabul edildi. Çin Anayasası’nda Çin’in idari birimlerinin üç kademeden oluştuğu belirtilirken, Uygur halkında yönetim işlevlerinin dört kademede yürütüldüğü bilinmektedir: iller/özerk bölgeler, prefektörlükler, ilçeler ve kasabalar.
Ancak bu noktadaki bilgiler, bu tür ilçe kapatmalarının devam ettiğini ve bundan sonra da devam edeceğini gösteriyor. 6 Ekim 2001 tarihinde Çin Merkez Hükümeti, “İli Vilayeti”ni lağvedip, vilayete bağlı tüm idari birimleri “İli Kazak Özerk İli”ne devreden bir bildiri yayınladı. Aynı durum Kumul ve Turpan kazalarının kaldırılıp yerlerine il düzeyinde şehirlerin kurulmasıyla da tekrarlandı. Bağımsız siyasi analist İlşat Hasan’a göre, idari birimlerin bu şekilde “sıkıştırılması” bir yandan Uygurların haklarını zayıflatırken, diğer yandan da kardeşlik geleneğine sahip Uygurlar ve Kazaklar gibi etnik gruplar arasında suni bir düşmanlık yaratıyor.
Tengrithang Network’ün Çin hükümetinin yaptığı duyurulara dayanarak hazırladığı raporda, Çin merkezi hükümetinin 2015 yılı nisan ayında Turfan eyaletini kapatırken, bunun kolay bir başarı olmadığı vurgulandı. Raporda, il düzeyinde kent kurulması için aranan önemli şartlardan birinin de kentin tarım dışı nüfusunun 250 bini geçmesi gerektiği belirtildi. Kentin yıllık gayri safi yurt içi hasılasının da 3 milyar yuandan fazla olması gerekiyor. Bunun yüzde 80’inden fazlası sanayiden geliyor. Bu durum, Çin hükümetinin Tarım Vadisi’ndeki Çin nüfusunu demografik yapıda bir “azınlığa” aktararak Uygurlar üzerinde mutlak hakimiyet kurma çabasıyla büyük ölçüde paralellik göstermektedir; bu, “Güney Sincan bölgesinde nüfus optimizasyonu” olarak bilinen ve 2020’den bu yana yoğun bir şekilde uygulanan bir uygulamadır. Başka bir deyişle, yeni kurulacak kentlerin “kent olma şartlarını” karşılayabilmeleri için, “tarım dışı nüfusun nüfus büyüklüğünü gerekli standarda getirmeleri ve bu alanlarda sanayi üsleri kurmaları” gerekmektedir. Bunu başarmanın en hızlı yolu çok sayıda Çinliyi anakara Çin’den taşımaktır.
Çin hükümetinin Çinli nüfusunu Tarım Vadisi’ndeki çeşitli eyaletlere taşıma hareketi söz konusu olduğunda, kamp uzmanı Dr. Adrian Zenz, bunun esasen bir tür “yerleşim sömürgeciliği” olduğunu vurguluyor:
“Evet.” Burada ‘yerleşim sömürgeciliği’ adı verilen bir strateji var. Çünkü 1950’lerdeki duruma baktığımızda, 1949’da Sincan’daki Çinli nüfusun çok düşük, sadece yüzde birkaç olduğunu görüyoruz. Çünkü o dönemde bu bölgede Uygurlar ve diğer etnik gruplar hakimdi. 1950’li ve 1960’lı yıllarda Çin hükümeti yerleşimci sömürgeciliğini güçlendirmek için “Sincan Üretim İnşaat Kolordusu” adını verdiği güçleri oluşturdu. 2015’ten sonra Uştumtut’la başlayan potansiyel bir kalkınma stratejisi ortaya çıktı. Bunun sonucunda Sincan’da yaşayan ve nüfusu bölgede olmayan çok sayıda insan diğer bölgelerden göç etmeye başladı. 2015-2018 yılları arasında en az iki milyon insan Sincan’a yerleştirildi. “Bu tip göçmen Çinli nüfus, yüksek ücretler, iyi işler ve ücretsiz konut gibi sosyal yardımlar nedeniyle ilgi duyuyor.”
Gerileme ve yıkımın temellerini atın
İlgili bilgilere göre, Çin hükümetinin listesinde şu anda Uygur bölgesindeki Aksu, Kaşgar ve Hotan dahil olmak üzere yedi eyalet kaldı. Bu tür eyaletler Tibet ve Heilongjiang Eyaleti dışında başka hiçbir yerde bulunmuyor. Ancak Uygur bölgesindeki idari birimlere karşı var olan en büyük “rakip güç”, Uygur bölgesinde “yerleşik sömürgeciliği” dayatan askeri sistemdir. Çin hükümetinin yıllardır vurguladığı açık politikalardan biri de, “Yeni Dönemde Sincan’ı Yönetme Stratejisi”nin önemli bir parçası olan “merkezi ve yerel hükümetlerin birleştirilmesi”dir.
Son zamanlarda Uygur kırsalında kurulan yapay şehir ve ilçelerin hepsi Kolordu’nun yetki alanındadır ve bu da esasen Kolordu’nun pratik gücünü artırmaktadır. İlşat Hasan’a göre ilçelerin küçültülmesi ve ortadan kaldırılması, Uygur köylerindeki özerkliğe dayalı güç dağılımını parçalayacak ve sonuçta “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” adı altında mevcut idari birim sisteminin doğrudan askeri yönetime devredilmesinin önünü açacaktır. Çünkü illerin kente dönüşmesi, gelecekte özerk illerin ortadan kalkması anlamına geliyor.
Şu anda Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Aksu, Kaşgar ve Hotan bölgeleri kentsel dönüşümün bir sonraki hedefi olarak değerlendiriliyor ve idari düzeyin azaltılmasına yönelik bu tedbir, Çin hükümetinin propagandasında sürekli olarak “ilerleme” olarak lanse ediliyor.