- Doğu Asya’da ABD’ye karşı askeri üstünlük elde etmek istiyor olacaktır.
- Osman Başıbüyük‘ün adlandırdığı şekilde Vatansız Para/Küresel Sermaye‘nin, Çin’e verdiği yeni rol kapsamında bekçiliğini yerine getirmek yükümlülüğünün sonucu olabilir.
- Bunlarla birlikte Pekin yönetimi potansiyel küresel reflesklerini göstermesi dünyaya göstermek istiyor
Lakin ABD’nin bu konumunu Çin’e kaptırmaya pek niyeti yok. Aslında Washington, tıpkı Ukrayna savaşında Rusları müdahaleye mecbur bıraktığı gibi Çin Halk Cumhuriyeti’ni de izlediği Tayvan politikası ile savaşa kışkırtıyor.
ABD’nin Çin’i, küresel egemenliğine karşı ekonomik ve askeri tehdit algısında birinci derece düşman ilan ettiği ve NATO’daki müttefiklerini de aynı şekilde tavır almaya zorladığı bir süreç zaten mevcut. Belki Çinliler kızabilir ama Amerikalılar için onlar kolay lokma. O nedenle kedinin fare ile oynadığı gibi oynayabilirler.
ABD, Çin’e Pekin ördeği ve panda muamelesi çekiyor!..
Neden mi?
ABD’nin Çin’i küresel değil bölgesel aktör kategorisinde değerlendirdiği bilinmeli. Bunun anlamı şu; Çin, ABD için alt edilebilir, yenilebilir ve yok edilebilir kolay bir lokmadır.
ABD’ye göre Çin, sadece bölgesel belirleyici aktördür. Çünkü Çin, tarihi milli büyüklüğün tarihidir ve kendisini bu milli tarih ve değerlerle sınırlar. Bu açıdan bakıldığında Çin’in kolektif bilinçaltı, ‘Chung–kuo’ yani ‘Orta Krallık’ ile çerçevelendirilmiştir.
ABD; Çin ile savaşmadan kendi potasında eritmenin formülünü bulmak için beyin fırtınasını yapalı neredeyse yarım yüzyıl oldu. ABD, Çin’i tek başına tehlikeli görmediği gibi Çin–Rus ve İran koalisyonunun gerçekleşebilir olmasını bazı mevzi taktiksel atraksiyonlar haricinde mümkün bulmuyor.
Hatta Çin’in böyle bir misyon üstlenmesini Avrasya güvenliği açısından desteklenebilir görüyor.
Bu nedenle ; Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) gibi teşkilatları içine alacak Avrasya Aşırı Güvenlik Sistemi gibi kapsayıcı bir şemsiyeden yana denilebilir.
Çin Askeri Strateji Belgesi’nde Çin Ordusunun misyonu…
Bu nedenle ABD; büyük bir güç olarak tarih sahnesine çıkmaya hazırlanan Çin’den duyulacak paranoyak korkuların kendi ekmeğine yağ sürdüğünün çok iyi bilincinde.
Zaten Çin Devlet Konseyi, ülkenin askeri stratejisinde değişiklik yaptı ve “White paper= Beyaz Kağıt” adı verilen yeni bir “Askeri Strateji Belgesi” belirledi. Böylelikle Washington’u mesken tutmuş, küreselcilerin yüreğine su serpti.
Yeni savunma politikasına göre Çin; hegemonyacılığın ve güç iktidarının tüm formlarına karşı duracak ve hiçbir zaman hegemonya ve yayılma politikası gütmeyecek.
Zhōngguó Rénmín Jiěfàng Jūn /Çin Halk Kurtuluş Ordusu nükleer silah kullanma kapasitesine sahip. 1964’te Çin, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT) kapsamında resmen tanınan dünyanın beşinci nükleer silahlı devleti oldu.
Çin, son zamanlarda stratejik füze kuvvetlerini ve nükleer denizaltı filosunu modernize ederken savaş başlığı sayısını artırdı ve stokunu dünyanın en büyük üçüncü stoku yaptı.
Bu silahlanma sebebini sorarsanız; “Çin Silahlı Kuvvetleri dünya barışı sağlamak için uğraşacak” diyorlar. Çin’in ulusal stratejik amacı, en yetkili ağızdan, Çin Komünist Partisi’nin yüzüncü yılında, her bakımdan bir refah toplumu inşa etme amacını tamamlamak ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılı olan 2049’da, müreffeh, güçlü, demokratik, kültürel olarak gelişmiş ve uyumlu modern sosyalist bir ülke inşa etmek şeklinde ifade edilmişti.
‘White paper’ ve ABD…
Çin’in ‘White paper’ adı verilen “Askeri Strateji Belgesi” çok iyi tetkik edildiğinde, ABD’nin kendisine belirlediği yörünge dışına çıkmamaya göre dizayn ettiği söylenebilir.
Dünyanın ekonomik ve stratejik ağırlık merkezi hızlı bir şekilde Asya–Pasifik bölgesine kaydıkça, ABD’nin dengelerin yeniden sağlanması için bir strateji sürdürmeye ve bölgedeki askeri müttefiklerini arttırmaya çalışıyor türünden analizlerin hem doğru hem de yanlış ve yanıltıcı olma ihtimali büyük. Çünkü Çin’in son dönemde en sık karşı karşıya geldiği ülke Amerika Birleşik Devletleri.
ABD’nin; Asya Pasifik bölgesi ekonomisine müdahale edebilme gücü, imkânları ve sektörel araçları, Çin ekonomisindeki manipülasyonları anlamamızı sağlayabilir.
Çünkü Asya–Pasifik bölgesinde ticaret ve yatırımın serbestleştirilmesi, ekonomilerin entegrasyonu için ticari ve teknik işbirliği ile iş bağlantılarının kolaylaştırılması için 1989’da kurulan Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu (APEC) üyelerinden biri de ABD.
Asya kıtasında 47 ülke var. Asya kıtasının ekonomisi, genel olarak göz önüne alındığında Çin, Japonya, Rusya, Tayland, Singapur, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar gibi birçok önemli ülkenin ekonomisinden bahsetmek gerekir. Genel olarak petrole, perakende, teknoloji, tarım gibi sektörlere dayalı olan ekonominin gücü tahmin edilebilir.
Buna rağmen küresel finansal durgunluğun vermiş olduğu olumsuz etkiler de gözlenmektedir. Japonya, Çin ve Güney Kore Hükümetlerinin ve finansal düzenleyicilerinin kripto para birimleri ve ICO’lar hakkındaki acımasız düzenlemeleri sonrası Asya merkezli büyük kripto para borsalarının faaliyetlerine devam edebilecekleri yeni ülke arayışlarına başlaması Asya/Pasifik merkezli yeni dalga küresel ekonomik krizin habercisi olabilir.
En önemlisi Çin, belki de ABD’nin izin verdiği ölçüde sahneye adım atıyordur.
O nedenle Türkiye–Çin işbirliğini fazla abartmamak lazım.
Jeopolitik gerilimler, küreselci politikaları besliyor büyütüyor!..
2020’de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Kore Savaşının 70. yıldönümüne ilişkin mesajında “Çin istikrarlı bir şekilde savunma rotasına bağlı kalıyor, Çin ordusu her zaman dünya barışını korumayı amaçlayan sağlam bir güç olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Çin hiçbir zaman tahakküm ve genişleme peşinde koşmadı ve hegemonyacılığa ve güç siyasetine kararlılıkla karşı çıkıyor. Devletin egemenliğine, güvenliğine, kalkınma çıkarlarına yönelik ihlalleri kesinlikle gözlemlemeyeceğiz, hiçbir gücün Anavatan’ın kutsal topraklarına müdahale etmesine ve bölmesine asla izin vermeyeceğiz” demişti.
Günümüzde jeopolitik gerilimler tırmanıyor.
Terörizm, fundamentalist akımlar, aşırı milliyetçilik ve organize uluslararası suçlar henüz ortadan kaldırılmadı ve yasadışı ticaret ve konvansiyonel silahların saptırma riskleri halen artıyor.
Özellikle bazı ülkeler, silah ticaretini siyasi bir araç olarak suiistimal ederek, diğer ülkelerin iç işlerine alenen müdahale etmekte, bu da uluslararası ve bölgesel barış ve istikrarı baltalamaktadır.
Çin, bu durumlara dikkat çekerek kendi çıkarları açısından dünya barışının güçlü bir savunucusu ve uluslararası düzenin sıkı bir destekçisi olarak adil ve normatif bir uluslararası silah ticareti düzeninden yana olduğunu duyuruyor.
Çin, hem uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyetinde hem de bunu yapacak ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik gücü giderek artan tek ülke.
Kim ne derse desin Çin, olağanüstü erişimi, etkisi ve hırsıyla küresel bir güç. Birinci sınıf şehirleri ve toplu taşıma ağları ile en büyük ikinci ekonomidir.
Dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden bazılarına ev sahipliği yapıyor ve geleceğin teknolojilerine ve endüstrilerine hakim olmayı hedefliyor.
Ordusunu hızla modernize etti ve küresel erişime sahip üst düzey bir savaş gücü olmayı hedefliyor. Ve Hint–Pasifik’te bir etki alanı yaratma ve dünyanın önde gelen gücü olma hırsını ilan etti.
Oportünizm ve Pragmatizm, Çin Ütopyasının yol arkadaşları!..
Çin’in dönüşümü, Çin halkının yeteneği, yaratıcılığı ve sıkı çalışmasından kaynaklanmaktadır. Uluslararası düzenin sağladığı istikrar ve fırsat sayesinde de mümkün olmuştur. Tartışmalı olarak, dünyadaki hiçbir ülke bundan Çin kadar fayda sağlamadı.
Çin’in ilk hedefi, ulusal çıkarları olarak gördüğü şeyleri savunabilmek. Bunlar arasında Tayvan ile ulusal birleşme ve Hindistan ile kara sınırları ve Güney Çin Denizi’ndeki deniz iddiaları dahil olmak üzere bölgesel iddiaların güvence altına alınması yer alıyor.
Bunun yanı sıra Çin’in, ekonomik yatırımlar veya yurtdışında iş yapan veya eğitim alan vatandaşların sayısının artması gibi artan çıkarlarını korumak için yeni bir küresel ölçekte orduya ihtiyacı var.
Çin, güvenlik çıkarlarına yönelik en büyük tehdidi, rakip konumundaki müdahale edebilecek diğer büyük güçlerden görüyor.
Askeri modernleşmenin hızı değişti. Son yıllarda Çin’in hızlı ekonomik büyümesi, orduya daha fazla yatırım yapmasını sağladı. Çin’in devlet başkanı ve parti lideri Xi Jinping iktidara geldikten sonra, “güçlü bir ordu hayali”ni gerçekleştirme çağrısında bulundu.
Ona göre bu, Çin’in büyük bir güç haline gelmesinde merkezi bir bileşen. Son on yılda, Çin askeri harcamaları yüzde 80’in üzerinde arttı. Çin’in devlet başkanı ve parti lideri Xi Jinping, Halk Kurtuluş Ordusu’na seleflerinden daha fazla yatırım yapıyor.
Ona göre güçlü bir ordu, Çin’in modernleşmesinde merkezi bir yapı taşıdır. Hedef açık: 2049’da Halk Cumhuriyeti’nin 100. doğum gününe kadar Çin ordusunun bir süper güç haline gelmesi.
Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun marşının sözleri “Birliklerimiz güneşi takip ediyor“ diyor.
Şu anda askerler, kendisini silahlı kuvvetlerin en yüksek komutanı yapan Başkan Xi Jinping‘i takip ediyor. Yıllardır yabancı ülkelerin yüksek teknoloji savaşları gözlemleniyor.
Sonuç olarak Çin, donanmanın önemini de kabul etti. Dünya yüzeyinin yüzde 70’i sudur; birçok uluslararası su var. Çin, ABD ve İngiltere gibi artık donanmaya en büyük önemi veriyor. Gelecekte de bu böyle olacak.
Çin donanması, 200.000’den fazla asker ve 350 savaş gemisi ve denizaltıdan oluşan dünyanın en büyüğüdür.
Dijitalleşmeye ek olarak, donanmayı geliştirmek Çin’in en önemli askeri hedefi. Çin, Güney Çin Denizi’ndeki topraklarını savunmak istiyor. Örneğin, Tayvan yakınlarındaki kıyı bölgesinde, yeni askeri üsler ve ada zincirleri üzerinde üsler inşa ediliyor.
Son 30 yılda Çin, sistematik olarak kendi askeri ve savunma sanayisini kurdu ve daha karmaşık silah sistemleri de dahil olmak üzere giderek daha fazla silahı kendisi geliştiriyor ve üretiyor.
Çin, bir silah ithalatçısından bir silah ihracatçısına dönüştü. Çin endüstrisi, ihracat için bırakın, ülkeye silah bile tedarik edemiyordu. Şimdi Çin, ayrıca ihracat için özel olarak askeri teçhizat üretiyor. Bu öncekinden önemli bir fark.
Çin’in hedefi, gelecekte dünyanın sadece en büyük değil, aynı zamanda en modern ordusuna sahip olmaktır. Bu amaçla Çin, siber saldırılara karşı savunmaya büyük yatırım yapıyor ve dijitalleşen dünyada savaş için yenilikçi teknolojiler geliştiriyor. Silahlanma harcamaları her yıl keskin bir şekilde artıyor; 2021’de yüzde 6,8 oranında. Ancak, askeri bütçe şu anda ABD bütçesinin yalnızca altıda biri kadar.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in önerdiği Küresel Güvenlik Girişimi, uluslararası çatışmaların temel nedenlerini ortadan kaldırmayı, küresel güvenlik yönetişimini iyileştirmeyi, değişken ve değişen bir çağa daha fazla istikrar ve kesinlik getirmek için ortak uluslararası çabaları teşvik etmeyi ve dünyada kalıcı barış ve kalkınmayı teşvik etmeyi amaçlar gözükse de büyük ölçüde Çin Halk Cumhuriyeti’nin temsil ettiği küresel sermayenin korunması ve egemen kılınması amaçlıdır.
Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi, uluslararası toplulukta bir tartışma kaynağı olmaya devam ediyor. Bazı dış politika uzmanları, bunun Çin’in mevcut liberal uluslararası düzene bir alternatif oluşturmasının bir yolu olduğunu iddia ediyor.
Çin halkına ve katılan ülkelere bazı olumlu sonuçlar sağlayacağı kesin olsa da önemli kanıtlar Çin’in uygulama motivasyonlarının ve araçlarının endişe gerektirdiğini gösteriyor.
Çin’i borç tuzağı diplomasisi yapmakla suçlayan eleştirilerin hatırı sayılır bir değeri var. Ek olarak, Kuşak ve Yol Girişimi planlanan vizyonuna ulaşırsa, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve onun Avrupalı ve Hint–Pasifik müttefiklerinin ve ortaklarının ulusal çıkarlarına meydan okuma yolunda olacaktır.
Çin’in Güvenlik Algısına Tehdit Oluşturan Vahan Koridor!..
Çin, Afganistan–Çin sınırından kaynaklanan güvenlik sorununun farkında. “Vahan koridoru” olarak bilinen dar şerit, kuzeydoğu Afganistan topraklarından Çin ve Tacikistan’a kadar uzanır. Bu koridor; Pakistan’ın Pakistan–Keşmir bölgesini Tacikistan’dan ayırır.
Kuzeyden güneye kadar Pamir ve Hindukuş Dağları arasına sıkışmış bir koridor olup, uzunluğu yaklaşık 350 km ve genişliği 13-65 kilometredir.
Güvenlik uzmanlarına göre Vahan Koridoru’nun jeopolitiği Çin’in güvenlik algısında bir tehdit ve güvenlik açığı oluşturuyor ve bu koridorun Çin tarafından kontrolü hayati öneme sahip; çünkü Çin’in içlerine müdahale imkânı sunuyor.
Bu açıdan Vahan Koridoru, Çin ordusu ile çatışan, Çin’e iç güvenlik sorunu teşkil eden muhalif Müslüman Uygur savaşçılarının hareketini kolaylaştıran bir kanal.
Taliban’ın, Uygur “Doğu Türkistan İslami Hareketi” mensubu savaşçılarına, Afganistan ve Pakistan’ın aşiret bölgelerinde hem barınak hem de eğitim sağlaması Çin’i rahatsız ettiği gibi bu yardımları durdurmaya gücü de yetmiyor.
Türkiye ve dünya kamuoyunun yakından bildiği gibi Uygur Türkleri,
Çin hâkimiyetinden bağımsız bir vatan kurmak için savaşıyorlar. Uygur meselesi, Çin açısından, güvenli enerji ve ticaret yollarının dar boğazındaki bir bölgenin istikrarı ve güvenliğini de içine alan ciddi bir tehdit algısını oluşturan kilit noktası.
ABD ile küresel rekabetin, Orta Asya’da savaşa dönüşme potansiyeli, Uygur meselesine Çin’in jeopolitik hedef ve tehdit algılamaları noktasında çok ciddi kilit bir boyut kazandırdı. Bu nedenle, Sincan Uygur Özerk Bölgesi (Doğu Türkistan) Çin’in otoriter rejiminin en fazla hissedildiği ve buna karşı da en ciddi direnişin yaşandığı bir bölgeye dönüşerek iç tehdit algılamasının merkezine yerleşmiş bulunuyor.
Çin yönetiminin Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerinin İslam ülkelerinde, özellikle Türkiye’de sorun oluşturabileceği ortada. Enerji kaynaklarının yoğun bulunduğu İslam coğrafyasında, yurtlarını terke mecbur bırakılan Uygur Türklerinin, özellikle Amerika’nın kısmen de Türkiye’nin katkılarıyla bir farkındalık oluşturduğu söylenebilir.
İşte bu nedenle Uygur bölgesinde genişleyecek bir etnik çatışma tehdidi, Çin’i oldukça düşündürüyor. Çünkü enerji yolları güvenliği bir yanda, Çin’in İslam dünyası ile ilişkileri, devletin uluslararası imajı öbür yanda. Dolayısıyla bu fiili durum, Orta Asya’ya yönelik stratejisi ve ulusal güvenlik doktrinini büyük oranda etkilemeye devam edecek görünüyor.
Küresel ve stratejik ortaklık…
Çin, Rusya’nın küresel ortağı olmaya hazır Rus ve Çinli liderler gelecekteki ekonomik ve askeri-teknik işbirliğini tartışıyor. Unutmayalım “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şuradır“.
Hiç şüphesiz bu tartışmanın kısa vadede batı emperyalizmine karşı bir direnç merkezi oluşturması kaçınılmaz.
İki ülke arasındaki ilişkiler ÇHC üzerindeki benzeri görülmemiş baskı zemininde gelişti. Bu tarihi buluşma, Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ortaklığın önemini arttırdı.
Dış baskıya rağmen Çin, 2050 yılına kadar dünyanın önde gelen gücü olmayı planlıyor. Pekin’in, bu hedefe ulaşmak için diğer şeylerin yanı sıra Moskova’nın desteğine acil ihtiyacı var.
Pekin yönetiminin Moskova’nın desteği olmadan ABD merkezli küresel kuşatmayı def etmesi mümkün görünmüyor.
Aynı şekilde Moskova’nın Ukrayna krizi bahane edilerek maruz bırakıldığı dışlanmayı Çin gibi küresel güç odağı olmaya hazırlanan bir ülke ile aşması daha kolay olacaktır.
Askeri güvenlik alanında, Rusya ve Çin’in mevcut formatların ötesinde daha yakın işbirliği yoluyla yararlanabilecekleri çok şey var. Buradaki temel amaç, Washington’u Ukrayna’da Rusya’ya karşı vekalet savaşını tırmandırmaktan ve Pekin’i, Tayvan üzerinden kışkırtmaktan sözle değil fiilen caydırmaktır.
Kiev ve Moskova arasında barış görüşmelerini destekleyen Çin’in; son zamanlarda İran –Suudi yakınlaşmasına aracılık etmesiyle örneklenen, sadece jeo-ekonomik değil, dünya çapında bir jeopolitik oyuncu olarak yükselişi, Rusya’da yeni düzene yönelik pratik bir adım olarak memnuniyetle karşılanıyor.
Moskova ve Pekin, Orta Doğu, Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki pek çok ülkenin ABD ve Avrupalı müttefiklerine ekonomik ve siyasi bağımlılığını azaltmak için ortak hareket ederlerse daha başarılı olabilirler. Bu da ABD ve diğer Avrupalı sömürgecilerin sonunu hızlandıracak demektir.
Putin ve Xi’nin çok kutuplu bir geleceğin kurgusu üzerinde çalıştıkları süreçte, bu geçişin büyük güçler arasında, insanlığa büyük acılar yaşatabilecek nükleer savaş olmadan gerçekleşmesini sağlamaları dünya barışı açısından çok önemli.
Kim ne derse desin her iki lider, bu noktada büyük bir sorumluluk taşıyor. Çin ve Rusya’nın güvenlik konularında daha yakın işbirliği yapması, çok kutuplu dünya sistemine geçişi daha güvenli hale getirecektir.
Çin’in savunmasız ülkelere yönelik zorlama ve zorunlu/dayatmacı işbirliği uygulamalarını normalleştirerek kurallara dayalı liberal uluslararası düzeni ihlal eden agresif bir jeopolitik hareket izlemesi de, emperyalist tutumunu belirginleştirebileceğini gösteriyor.
Ama unutmasınlar; alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
Kaynak : https://www.habervakti.com/cin-halk-cumhuriyeti-neden-kuresel-mudahale-gucu-eksenli-orduya-ihtiyac-duyuyor?fbclid=Iw