Son Dakika
Genel coğrafya bilgisine sahip bir kişi, Çin’in Doğu Türkistan konusundaki ısrarını anlamakta hiç zorlanmayacaktır. Bilindiği gibi coğrafi olarak Çin’in Batı ile iletişiminin arasında iki önemli engel vardır: Birincisi 5000 km uzunluğundaki dev Taklamakan Çölü, ikincisi de Çin sınırını boydan boya kaplayan Çin Seddi.
Doğu Türkistan sınırlarındaki Taklamakan Çölü’ndeki petrol kaynakları dünyanın en zengin petrol rezervleri arasında yer almaktadır.
Doğu Türkistan ise Çin’in, çölün ilerisinde ve setin arkasında kalan tek toprağıdır ve bu yönüyle Çin’in Batıya açılan penceresi konumundadır. Coğrafi konumun siyaset üzerindeki etkisi ve coğrafi olarak avantajlı bölgelerin stratejik olarak da avantajlı olmaları gerçeği, Doğu Türkistan’ı Çin için vazgeçilmez hale getirmektedir. Bu nedenle Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarından çekilmek ve burada bağımsız bir devlet masoz escort bayan mecidiyekoy escort bayan mahmutbey escort bayan kurulmasına izin vermek yerine, baskı ve şiddetle yerli halka işgali kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bir yandan da haber alma ve iletişim özgürlüğü de dahil olmak üzere her türlü özgürlüğü ortadan kaldırıp, Doğu Türkistan’ı kapalı bir kutu haline getirerek, bölgeyi mümkün olduğunca dünya gündeminden uzak tutmaktadır.
Doğu Türkistan’ın tüm yer üstü ve yer altı kaynakları Çin tarafından sömürülmektedir. Bu kaynaklardan elde edilen gelirden Müslüman halk kesinlikle faydalanamamaktadır.
Çin’in en batı noktasını oluşturan bu topraklar, Soğuk Savaş döneminde Çin tarafından, Sovyet tehdidine karşı tampon bölge olarak kullanılmıştır. Bu yönüyle Çin’in söz konusu topraklar için atacağı her türlü adım, hem kendisinin hem de bölge ülkelerinin güvenliğini ve istikrarını doğrudan ilgilendirmektedir. Şu anki konumuyla Rusya, Çin için artık ciddi bir tehlike teşkil etmiyorsa da, Çin, “Halkın Kurtuluş Ordusu” (PLA) olarak adlandırılan silahlı kuvvetlerine bağlı kara ve hava kuvvetlerini bölgede tutmakta ve nükleer füzelerinin büyük kısmını da burada muhafaza etmektedir. Elbette PLA birliklerinin Doğu Türkistan’da varlığını devam ettirmesinin diğer bir önemli nedeni de, Müslüman halkı gerektiği gibi kontrol altında tutabilmektir.
Ancak Çin’in Doğu Türkistan’a olan ilgisini sırf jeo-stratejik kaygılarla açıklamak mümkün değildir. Bu bölge aynı zamanda zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir ve toprakları da çok verimlidir. 21. yüzyılın Kuveyt’i olarak da anılan Doğu Türkistan, petrol, doğal gaz, uranyum, kömür, altın ve gümüş madenlerinin bolluğu ile dikkat çekmektedir ve bu yönü ile Çin’in en önemli hammadde kaynaklarından biridir. Yetkililer tarafından, 2005 yılında Doğu Türkistan’ın petrol ve doğal gaz üretiminde Çin’in ikinci önemli merkezi haline geleceği bildirilmektedir. Özellikle Doğu Türkistan’ın orta bölgesinde yer alan Tarım Havzası’nın geniş petrol rezervlerine sahip olduğu düşünülmekte ve bu yönde araştırmalar devam etmektedir. Bu özelliğinden dolayı “Umut Denizi” olarak adlandırılan Tarım Havzası’nın 10.7 milyar ton petrol kapasitesi olduğu tahmin edilmektedir.10 Jeologların şu ana kadar yaptıkları araştırmalar ise 300 milyon ton petrol ve 220 milyar metre küp doğal gaz kapasitesi olan 13 yatak ortaya çıkarmıştır.
Doğu Türkistan’ın altın, petrol gibi madenleri, Çin’e transfer edilmekte ve bu doğal kaynakların kullanımı her yönüyle komünist Çin yönetiminin denetimi altında tutulmaktadır.
Çin’in Doğu Türkistan’a enerji konusundaki bağımlılığı Tarım Havzası’ndaki petrol kaynakları ile de sınırlı değildir. Çin sanayisi için hayati önem taşıyan, Orta Asya Türk Devletlerinden gelecek herhangi bir boru hattının doğal güzergahı Doğu Türkistan olacaktır.
Böyle bir taşıma sisteminin Çin için sağlıklı ve güvenilir olmasının en garantili yolu ise Doğu Türkistan’ın kendi denetimi altında bulunmasıdır.
Zengin doğal gaz, kömür ve bakır yatakları da bu bölgeyi Çin ekonomisi için vazgeçilmez kılmaktadır. Kızıl Çin topraklarında çıkarılan 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan topraklarında yer almaktadır. Bu da Çin’in toplam maden ocaklarının %85’ini oluşturur. Bunların arasında kalitesi ve yüksek kalori değeri ile ünlü olan kömürün ayrı bir yeri vardır. Çin’in toplam kömür rezervinin yarısını oluşturan Doğu Türkistan kömür madenlerinin rezervi 2 trilyon ton olarak hesaplanmaktadır. 2000 yılı sonlarında yapılan bir araştırma ise Çin’in en zengin bakır yataklarının Doğu Türkistan’da olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çin’in diğer bölgelerinin bakır açısından zayıf olduğu ve Çin’deki tüm bakır yataklarının ülkenin ihtiyacının yarısını bile karşılayamadığı bilinmektedir. Doğu Türkistan’daki bakır madenleri, Çin’in gözünde Doğu Türkistan’ı daha da değerli hale getirmektedir.
Tüm bu madenlerin yanısıra Doğu Türkistan’ın Çin’in en büyük pamuk üretim merkezlerinden biri olması bölgenin Çin için taşıdığı önemin bir diğer nedenidir. Çin tekstilinin hammaddesini oluşturan pamuk üretimini, Müslüman Uygur halka emanet etmek istemeyen Kızıl Çin yönetimi, Doğu Türkistan’ı denetim altında tutabilmek için sürekli yeni stratejiler geliştirmektedir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde detayları ile ele alacağımız bu stratejilerin amacı Doğu Türkistan’ın gelişmesini sağlamak değil, Çin ekonomisinin temel taşlarından biri olan bu bölgeyi tam anlamı ile Pekin’e bağlı hale getirebilmektir.
Önceki bölümde Doğu Türkistan’ın Çin açısından stratejik ve ekonomik olarak çok büyük bir öneme sahip olduğunun üzerinde durduk. Ancak Doğu Türkistan’da dindar Müslümanların sık sık göz altına alınmaları, dinlerini gerektiği gibi yaşamalarına izin verilmemesi ve din adamlarına uygulanan baskı, bu şiddet politikasının çok daha derin bir nedeni olduğunu akıllara getirmektedir. Herşeyden önce bu, Kızıl Çin’in Doğu Türkistan’daki İslami varlıktan büyük endişe duyduğu anlamına gelmektedir.
Çin’de İslam dinine ve Müslümanlara yönelik saldırıların kökeni eski dönemlere dayansa da, bunun sistemli bir zulüm ve hatta soykırım politikasına dönüşmesi komünist rejimin kurulmasıyla başladı. 1949’da Mao’nun Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurması ile birlikte, öncelikli hedef her türlü İslami unsur oldu. Camilerin, mescidlerin, medreselerin ve dini eğitim veren kurumların kapatılması ile başlayan din düşmanlığı, açık bırakılan ibadethanelere Mao’nun resimlerinin asılması ve Müslümanların bu resme saygı göstermeye zorlanmaları ile iyice doruğa tırmandı. Bu dönemde 29 bin cami kapatıldı. Bundan sonraki aşama ise özellikle din adamlarının, mesnetsiz iddialara ve düzmece suçlamalara dayanılarak gözaltına alınmaları oldu. Bu kişilerin bir kısmı hemen idam edilirken, 54 binden fazla din adamı da bir ömür boyu Çin toplama kamplarında, son derece ağır koşullarda zorunlu işçi olarak çalıştırıldı.
Mao’nun iktidara gelişi ile birlikte Doğu Türkistan halkına yönelik baskılar sistemli bir soykırıma dönüştü. Mao, Müslüman halka zorla da olsa komünist ideolojiyi benimsetmek istiyordu. İlk olarak camiler ve mescidler de dahil olmak üzere Doğu Türkistan’ın dört bir yanı Mao’nun resimleri ile kaplandı.
Bu dönem boyunca din adamlarına fiziksel işkencelerin yanı sıra, manevi işkenceler de yapıldı. Örneğin din adamları meydanlara toplandı, Mao’nun sözde “ilah” olduğunu kabul ettiklerini ikrara zorlandılar. Halktan ölülerini yakmaları gibi İslam anlayışının dışında uygulamalar yapmaları istendi. Kapatılan camiler ise askeri kışla, depo veya sinema, tiyatro gibi eğlence yerleri olarak kullanıldı. Cuma ve teravih namazları da dahil olmak üzere her türlü toplu ibadet yasaklandı, geride kalan birkaç camide ibadetlerini yerine getirmeye devam eden Müslümanlara ağır vergiler kondu. Bu camilerin onarım ve bakımı için kullanılacak bağışlara ve din adamlarının her türlü mal varlıklarına komünist yönetim tarafından el konuldu. Kuran öğrenmek ve öğretmek tamamen yasaklandı. Dini eserler evlerden toplandı. Arapça metinler, pek çok tarihi el yazması kitap da dahil olmak üzere yakıldı.
Bugün de Çin’in Doğu Türkistan Müslümanlarına karşı uyguladığı baskı en yoğun olarak dini alanda hissedilmektedir. Din düşmanlığı, tüm komünist rejimlerde olduğu gibi Kızıl Çin’in de resmi ideolojisinin bir parçasıdır. Nitekim Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin Mart 1982 tarihinde ülke çapında parti komitelerine göndermiş olduğu “Sosyalist Dönemde Dini Problemlerle İlgili Ana Tutumunuz” adlı gizli bildiri bunu açıkça ifade etmektedir:
Komünist rejimin din düşmanlığının önemli göstergelerinden biri de, bu rejimin başlangıcından itibaren pek çok cami ve mescidin yıkılması, bir çoğunun da kapatılarak depo haline getirilmesidir.Özellikle Hoten’de harabeye dönmüş tarihi bir cami’ye rastlamak mümkündür.
Komünist Çin’in resmi ideolojik söylemine göre ; ” İnsanlık tarihinde din sonunda yok olacaktır… Çin’deki bütün dini teşkilatlar önce parti ve hükümetin liderliğine boyun eğecektir… Dini okulların esas gayesi, parti yönetimini ve sosyalist sistemi destekleyen profesyonel din görevlileri yetiştirmektir… Bu din görevlileri partinin din politikasına sadık olmak zorundadır. Din kuruluşlarımızın esas gayesi ülkemizin siyasi tesirini yaymada önemli roller oynamaktır.
Kızıl Çin idaresinin söz konusu bildirideki bu kararlara titizlikle uyduğu, ABD’de 1 Eylül 1986’da Kuzey Amerika İslam Derneği’nin 5. Kurultayına katılan Çin Halk Cumhuriyeti İslam Cemiyeti Üyesi Ali Jing Jiang’ın konuşmasından anlaşılmaktadır.”
Tarih Medeniyet
Çin’de 18 yaşından küçüklere dini eğitim gerek evde gerekse okulda kanunen yasaktır. İslam ülkelerinin baskısı neticesinde bazı dini okullar açılmışsa da buralarda İslamiyetten çok Marksizm, Leninizm ve Maocu fikirler okutulmaktadır. Bu din okullarında görevli öğretmenlerin hepsi komünist ve ateisttir. Gençler dini bilgiden mahrum olarak büyütülmektedirler. Diğer okullarda ise din sanki unutulması gereken veya Çin halkının alt tabakalarındaki insanlar tarafından benimsenmiş iptidai bir inançmış gibi öğretilmektedir. Bu durum gençleri dini inançtan hızla uzaklaştırmaya başlamıştır. Hükümet, Müslümanların faaliyetlerini çok sıkı kontrol etmektedir. Çin’deki İslam cemiyetinde görev yapanların çoğu komünisttir… Komünistler, İslamiyeti, İslam ülkeleriyle olan ilişkisini geliştirebilmek için bir araç olarak kullanmaktadır.
Çin, Doğu Türkistan Müslümanlarına yönelik baskının dozunu sürekli artırmaktadır. Müslüman gençler, din adamları, aydınlar, hatta çocuklar dahi anlamsız gerekçelerle gözaltına alınıp tutuklanmakta, çoğu zaman ailelerinin haberi olmadan idam edilmektedir.
Burada hemen belirtmek gerekir ki, Çin Komünist Partisi’nin kullandığı din aleyhtarı söylem, yeni bir iddia değil, asırlardır inkarcılar tarafından kullanılan klasik bir alay ve iftira üslubudur. Kuran’da Hz. Nuh’a karşı çıkan inkarcıların da, “… Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz…” (Hud Suresi, 27) diyerek, dindarları küçümsemeye çalıştıkları bildirilmiştir. Allah inkarcıların kendilerini akıllı sanmalarından bir diğer ayette şöyle söz eder:
Ve kendilerine: “İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin” denildiğinde: “Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?” derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi, 13)
Çin Komünist Partisi’nin, dindarlığı, “Çin halkının alt tabakalarındaki insanlar tarafından benimsenmiş iptidai bir inanç” gibi göstermek çabası da, aynı “düşük akıllılığın” bir devamıdır.
Komünist Parti bir yandan bu gibi propaganda yöntemleri kullanırken, bir yandan da Müslümanlar üzerindeki baskıları sıkılaştırmaktadır. 1990’larda gerçekleşen bağımsızlık girişimlerinin (Baren ayaklanması, İl ayaklanması) ardından Müslümanlara yönelik baskı daha da arttı. Bu ayaklanmaların tüm Doğu Türkistan sathına yayılması ve resmi görevlerde bulunan Türklerin de bağımsızlık hareketine destek vermesi Kızıl Çin’i fazlasıyla rahatsız etti. Ve bu hareketi destekleyen Müslümanlara karşı acımasız bir kampanya daha başladı. Yüz binlerce insan tutuklandı, binlercesi idam edilirken on binlercesi de çalışma kamplarına gönderildi.
Bu dönemde Müslümanlara karşı uygulanan baskıyı, bölgeye girip bir dizi gizli röportaj yapma imkanı bulan nadir gazetecilerden Micheal Winchester, Inside Story China: Beijing vs. Islam (Hikayenin İçinden: Pekin İslam’a Karşı) adlı makalesinde şöyle aktarıyordu:
“Yaşadıkları her türlü zorluğa, uğradıkları çeşitli işkencelere rağmen Doğu Türkistan halkı dinini yaşamakta ve ibadetlerini yerine getirmekte büyük bir sebat göstermektedir. O günden beri resmi kaydı olmayan camiler kapatıldı, camilerin dışına konulan hoparlörler kaldırıldı, çocuklar ve gençler için Kuran dersleri kaldırıldı, dışarıdan gelen dini bağışlara yasak konuldu, hacca gitmek isteyenlere yaş sınırlaması getirildi, dini yayınların büyük çoğunluğu yasaklandı, Komünist Parti üyeleri camiye gitmeleri durumunda işlerinden atıldı.”
Micheal Winchester’ın görüştüğü ve gerçek ismini vermekten kaçınan bir Doğu Türkistanlı, devlet dairesinde çalıştığı için asla camiye gidemediğini ve eğer camiye gittiği görülürse işten atılacağını söylüyordu. Bu nedenle evde gizli gizli namaz kılıyordu. Bunun nedeni ise Çin’in özellikle 1980’lerden sonra dozunu artırdığı İslam düşmanlığı idi. 1997 yılında Doğu Türkistan Resmi Gazetesi Xinjiang Daily’de parti üyelerinin dine bakış açılarının nasıl olması gerektiği şöyle ifade edilmekteydi; ” Dine samimi olarak inanan ve fikirlerini değiştirmemekte ısrar eden parti üyelerine tabi tutulacakları eğitimden sonra, hatalarını değiştirmeleri için süre verilecektir. Partiden ayrılmaya ikna edilecekler ya da durumun ciddiyetine göre partiden ihraç edileceklerdir. Son yıllarda 98 dine inanan parti üyesi bu muameleyle karşılaşmıştır.
Click the image to open in full size.[IMG]http://www.doguturkistan.com /res/52a.jpg[/IMG]
Çin Komünist Partisi Kuran eğitimini yasaklamıştır.
Doğu Türkistan’da, ibadet ettiği veya Kuran öğrendiği fark edilen kişiler -özellikle 18 yaşından küçükse- mutlaka cezalandırılmaktadır. Çünkü komünist Çin kanunlarına göre 18 yaşından küçük çocukların Kuran öğrenmeleri kesinlikle yasaktır. Örneğin 1999 yılında 12 yaşındaki beş çocuk Kuran okumayı öğrendikleri için tutuklanmıştır. Çocuklardan birisi polis merkezinden kaçınca, ailesi polis tarafından göz altına alınıp işkenceye uğramış ve çocukları gelinceye kadar kendilerinin serbest bırakılmayacağı söylenmiştir.20 Bu olay, Doğu Türkistan’da sıkça rastlanan örneklerden sadece bir tanesidir. Sadece dinlerini yaşadıkları ya da yaşamak isteyen insanlara İslamı öğrettikleri için binlerce insan tutuklanmış ve işkence görmüştür. Göz altına alınan din adamlarının suçlandıkları konular ise çok dikkat çekicidir. Örneğin 28 Ekim 1999’da göz altına alınan ve ağır para cezasına çarptırılıp görevinden alınan Hotan’daki Oybağ Camisi’nin İmamı Mehmet Ali’nin suçu, dini, Komünist Parti’nin dikte ettirdiği şekilde öğretmemektir. İmam Mehmet Ali’nin suç duyurusunda işlediği “suçlar” şu şekilde sıralanmıştır:
Görevi boyunca İmam Mehmet Ali, Komünist Parti’nin kurallarını öğrenmemiş, öğretmemiş ve uygulamamıştır. Din İşleri Başkanlığı’nın talimatlarını görür gibi yapmış, ancak Başkanlığın organize ettiği çalışmalara ve eğitsel faaliyetlere katılmamıştır… Kimliği belirsiz kişilerin camide kalmasına izin vermiştir…
Benzer gerekçelerle Hotan genelinde tutuklanan diğer altı imamın, “komünist öğretileri öğretmemek” dışında suç listelerine eklenen diğer maddeler de, Kızıl Çin’in Müslümanlar üzerindeki baskısını göstermesi açısından oldukça çarpıcıdır:
Dualarının sonunda “Allah Müslümanları ateistlerin baskılarından korusun” demişlerdir. Komşu bölgelerden ibadet etmek için camiye gelen kişileri geri çevirmemişlerdir. Cuma namazları ve vaazları için tanınan 20 dakikalık süreyi aşmışlardır. Dini eğitim almak için gelen insanların varlığından hükümeti haberdar etmemişlerdir
MAO’NUN DİN DÜŞMANLIĞI
Diğer tüm komünist diktatörler gibi Mao da, hem Allah’ı inkar etmiş hem de halkını Allah’a inanmaktan alıkoymaya çalışmıştır. Allah’a inanan, dinini yaşamak isteyen ve inançlarını korumaya çalışanlara ise akıl almaz işkenceler yaptırmış, dinlerinden dönmeleri için her türlü zulmü uygulatmıştır. Mao’nun bir diğer yönü ise kendisini Çin halkına adeta ilah gibi göstermesidir.
Click the image to open in full size.Click the image to open in full size.
Mao da diğer komünist diktatörler gibi kendince bir ilahlık iddiasında bulunmuş ve posterlerinde bu çarpık inancı ön plana çıkarmıştır.
İnkarcı diktatörlerin bu ortak yönü, Kuran’da da bildirilmiştir. Ayetlerde Firavun’un halkına “… Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum…” (Kasas Suresi, 38) şeklinde seslendiği bildirilir. Ancak kibirlenen ve kendilerini bir ilah gibi gören bu inkarcıların acı sonu da Kuran’da şöyle bildirilmiştir:
“”Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım dedi. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız. Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.” (Yunus Suresi, 90- 92)
Kaynak : DOGUTÜRKISTAN www. BOZKURTMHP.COM _
Etiketler: Çin » Genel » Görüş Yorum » Haber
BENZER HABERLER