Son Dakika
Doğu Türkistan bugün Büyük Türkistan’ın bir nev’i “Unutulmuş Filistini”dir. Bu ülkede Yaşanan ve yaşanmakta olan trajediler nokta-i nazarında Filistin ile Doğu Türkistan olarak birbirlerinden çok da farkları yoktur. Değerli yazarımız Sayın Mustafa Gülali bu durumu yazdı ve gündeme taşıdı .
Uygur Haber ve Araştırma Merkezi (UYHAM)
Türklerin tarihte ata yurdu/ilk yerleşim yeri olan ve Çinlilerin “Xinjiang” (Şincan)[1] diye adlandırdıkları Doğu Türkistan bölgesi, 1.828.418 km2 yüz ölçümüyle Kazakistan’dan sonra Orta Asya’nın ikinci, dünyanın ise en büyük on dokuzuncu ülkesidir. Bu muazzam coğrafya, Çin topraklarının 1/6’sına tekabül eder. Bu hâliyle yaklaşık olarak Almanya’dan 4, Ürdün’den 25, Pakistan’dan 3, Türkiye’den ise 2,5 kat daha büyüktür.[2]
Coğrafyanın yeryüzü şekilleri de tarih ve hayatı gibi tezatlarla doludur. Bir tarafta uçsuz bucaksız çöller ve vahalar uzanırken, diğer tarafta da yüksek tepeler ve ormanlıklar yer alır. Doğu Türkistan’ın 1/3’üne yakınını çöller (yaklaşık 600.000 km), 90.000 km2sini ormanlıklar ve geri kalanını da tarıma elverişli topraklar ve dağlık bölgeler oluşturur.[3] Tanrı Dağları, Altay Dağları, Pamir Dağları, Taklamakan Çölü, Turfan Çukurluğu ile Tarım ve Cungarya Nehirlerini sınırları içinde bulunduran ülke; Rusya, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Pakistan, Afganistan, Tacikistan, Tibet, Hindistan ve Çin ile komşudur.
Medeniyetler havzası
Doğu Türkistan, tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin kavşak noktası olmuş köklü bir havzadır. Tarihî İpek Yolu’nun önemli bir kısmı bu topraklarda geçmektedir. İslâmiyet’ten önce Şaman, Hint ve Batı Yunan medeniyetlerinin kesiştiği bir noktada iken Uygur Türklerinin 10. yüzyıldan itibaren Müslüman olmaları dolayısıyla İslâm, Budizm ve Batı Hıristiyan medeniyetlerinin de buluştuğu bir bölge durumuna gelmiştir. Bunda jeopolitik konumuyla beraber yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları da çok etkili olmuştur.[4]
Ünlü İranlı Şair Firdevsi’nin (940-1020) 10. yüzyılda otuz yılda kaleme aldığı 60 bin beyitlik eseri “Şehname”de milattan önceki dönemlerden beri Türklerin yaşadıkları topraklara “Turan” adı verildiği kaydedilmiştir. Fakat 7. yüzyıldan sonra, Turan adı Arap ve Fars kaynaklarında “Türkistan” olarak geçmeye başlamış, Marco Polo’nun Seyahatnamesi’nde ise “Büyük Türkiye” ismi kullanılmıştır. Turfan metinlerine göre, Uygur Türklerinin kendi yaşadıkları topraklara verdikleri isim “Uygur İli”dir; ancak kaynaklarda zaman zaman “Uyguristan” adına da rastlanmaktadır. “Büyük Türkiye” anlamına gelen “Uluğ Türkistan”ın batı kısmı 19. yüzyılın ikinci yarısında Ruslar tarafından işgal edilmiştir, doğuda kalan kısmına da “Doğu Türkistan” denmiştir.[5]
Doğu Türkistan, dil, din, kültür, edebiyat ve sanat yönünden Türk-İslâm kültüründe çok önemli bir merkez olmuştur. Bu merkezde ilk yazılı edebiyat, ilk yazılı hukuk, ilk kitap basma çalışmaları yapılmış, Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacib, Hoca Ahmet Yesevi gibi büyük şahsiyetler yetişmiş ve on iki makam gibi müzik şaheseri ortaya çıkmıştır. İnsanlık tarihinin bir harikası olarak sayılan kariz kültürü, yani yer altı su kanalları da bu bölgede meydana getirilmiştir.[6]
Gerçek bir zenginlik kaynağı
9. yüzyılda yaşamış İran asıllı tarihçi Belazüri’nin “Allah’ın yeryüzündeki cennetlerinden biridir.”[7] dediği, 12 ila 13. yüzyıllarda yaşamış ünlü Arap tarihçisi Yakut el-Hamevi’nin ise “zenginlikleri asla anlatılamayan muazzam”[8] bir ülke diye nitelendirdiği Doğu Türkistan sadece tarih, kültür ve medeniyet yönünden değil; petrol, doğal gaz, kömür, altın, uranyum gibi doğal kaynaklar bakımından da çok zengindir. Öyle ki Çin, petrol ihtiyacının %25’ini bu bölgeden karşılamaktadır. Son araştırmalara göre, Doğu Türkistan’ın doğal gaz rezervi 1 trilyon 400 milyar metreküp olup Çin’in 30 yıllık ihtiyacını karşılayacak kapasitededir. Doğu Türkistan’ın kömür rezervi Çin kömür rezervinin %40’ını teşkil etmektedir.[9] Ülkenin 5 bini geçen maden ocağında 118 çeşit maden çıkarılmaktadır. Bir başka ifade ile Çin’in toplam maden ocaklarının %85’i Doğu Türkistan’ da yer almaktadır. Bu yönleriyle bu bölge Orta Asya’nın Kuveyt’i olarak da anılmaktadır.[10]
Tarihî süreç
Doğu Türkistan, bilinen ve bilinmeyen daha pek çok özelliğiyle tarih boyunca çeşitli devletlerin istila ve işgallerine uğramıştır. Bunların en başında Çin Halk Cumhuriyeti gelmektedir. Doğu Türkistan’ın yaşadığı trajedilerin uzun bir tarihî süreci vardır. Çin orduları tarafında 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sık sık istilaya uğrayan Doğu Türkistan, 1949’da işgal edilmiş ve 1955’te resmî olarak Çin’in “Şincan Uygur Otonom Bölgesi” ilan edilmiştir.
Uygur asıllı Müslümanların birkaç defa devlet kurma teşebbüsleri olmuş fakat küresel egemen sistemin sahipleri buna müsaade etmemişlerdir. Mesela 12 Kasım 1933 yılında Hoca Niyaz Hacı önderliğinde kurulmuş olan Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti, 1934 yılında Rus-Çin ortak saldırısı sonucunda yıkılmıştır. Bundan on yıl sonra ise Ali Han Töre liderliğinde 12 Kasım 1944’te Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulmuş fakat bu devlet de 1949 yılında yine Çin rejimi tarafından yıkılmıştır.
Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Hoca Niyaz Hacı, kuruluş felsefesinin temelini o zamanlar şu 5 maddeyle açıklamaktadır:
Doğu Türkistan işgal altında
1949 yılı her yönüyle ilginç bir tarihtir. Çünkü bu tarih aşağı yukarı, ülkeleri İngilizler tarafından 1916’da işgal edilip 1948’de İsrail Devleti kurulmak üzere Yahudilere teslim edilen Filistin’in benzer bir trajediye uğratıldığı tarihtir. İşgalci İsrail Devleti’nin kurulduğu tarih olan 1948 yılı, aynı zamanda Doğu Türkistan’ın komünist Çin rejimi tarafından işgal edildiği yıl sayılır. Bu, küresel güçlerin o yıllarda nasıl da eş güdümlü hareket ettiğinin açık bir göstergesidir.
Doğu Türkistan sorunu, Çinlilerin 19. yüzyılda bu toprakları işgal etmesiyle birlikte ortaya çıkmış, sonraları daha da kemikleşmiş ve kökleşmiş bir sorundur. Buralar hâlen işgal altındadır. Her geçen gün bu coğrafya sistemli bir şekilde hem fiziki anlamda küçültülmekte hem de nüfus yönünden azaltılmaktadır. Çağdaş bir sömürü anlayışının hakim olduğu bölge, bu yönüyle Filistin’i hatırlatmaktadır. Tıpkı Gazze’de, Ramallah’ta, Batı Şeria’da olduğu gibi; tıpkı Yemen’de, Sana’da olduğu gibi; Kaşgar’da, Urumçi’de, Turpan’da, Hoten’de de insanlık suçu işlenmeye devam etmektedir.
İnsanlık suçu işleniyor
Yetmiş yıldır Doğu Türkistan halkının temel insan hakları gasp edilmektedir. Çin nüfusunun sistemli bir şekilde Doğu Türkistan’a yerleştirilmesiyle halk gerek Doğu Türkistan içerisinde göç etmeye gerekse dünyanın farklı bölgelerinde diasporada yaşamaya zorlanmaktadır. Yapılan haksızlıkları tam olarak sayabilmek bile mümkün görünmemektedir. İşte onlardan bazıları:
Katı doğum kontrolleriyle anne adaylarından çocuklarının çalınması; okul çağındaki çocukların birtakım ilaç ve iğnelerle adeta uyuşturulması, din eğitiminin ve ibadetlerin yasaklanması, oruç tutmanın, camiye gitmenin, birkaç kişiyle bile olsa toplanmanın, Kur’an eğitiminin, İslâmi sembol ve kisvelerin yasaklanması, yatarken dahi şapka giyme mecburiyeti, eğitimin zorunlu olarak Çince yapılması; iskân, istihdam, eğitim ve sağlık hizmetlerinin kısıtlanması; özel mülkiyeti devlet eliyle gasp, keyfî gözaltı ve tutuklamalar, işkence, yargısız infaz ve idamlar, zorunlu kürtaj, kısırlaştırma, zorunlu göç, kamu hizmetlerinden yararlanmanın kısıtlanması, AIDS gibi öldürücü ve bulaşıcı hastalıkların yaygınlaştırılması, insanların zorunlu/ucuz işçi olarak çalıştırılması (2010 verilerine göre günde ortalama 15 saat çalışan bir Uygur’un aldığı maaş ayda 500 yuan (yaklaşık 110 TL) bile değilken aynı koşullardaki bir Çinlinin aldığı maaş 3.000 yuanın (yaklaşık 670 TL) üzerinde olmaktadır.), seyahat ve hareket özgürlüğünün kısıtlanması, haberleşme ve iletişimin engellenmesi, her Uygur ailesine bir Çinlinin yerleştirilmesi, sürgün, gözaltı ve haksız hapis cezaları…
Malesef ki bu insanlık dışı uygulamalar Doğu Türkistan halkı için günlük yaşamın bir parçası olmuş durumdadır.
Bir şey yapmalı
Doğu Türkistan bugün bir nevi “Unutulmuş Filistin”dir. Yaşanan trajediler nokta-i nazarında birbirlerinden çok da farkları yoktur. Artık bir şeyler yapmanın zamanıdır, üç maymunu oynamanın zamanı değil. İmkân ve gücü olan herkesin yaşanan bu zulme dur demesi gerekir.
Doğu Türkistan, BM’nin resmî olarak tanıdığı bir coğrafyadır. BM’nin ve dünya kamuoyunun bu zulme engel olması gerekmektedir. Başta Türkiye ve diğer İslâm ülkeleri olmak üzere sivil ve resmî otoriteler, parlamentolar, sivil toplum kuruluşları, vakıf ve dernekler, yazar ve sanatçılar, uluslararası mahkemeler ve benzeri uluslararası yapılar Çin zulmüne karşı sorumluklarını yerine getirmelidir.
Mustafa Gülali
[1] Bugün bu isim, Doğu Türkistan ve Türk-İslâm dünyası nezdinde Avrupa orijinli “sömürgecilik ve emperyalizm” anlamı dışında tarihî, coğrafi veya kültürel bir anlam taşımamaktadır.
[2] http://www.tdba.net/dogu-turkistanin-simdiki-durumu/ (Erişim tarihi:13.12.2018)
[3] http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?f=75&t=1367 (Erişim tarihi:13.12.2018)
[4] Prof. Dr. Alimcan İnayet, “Bir Medeniyet Havzası Olarak Doğu Türkistan” Hür Doğu Türkistan Sempozyumu, İstanbul 2010. s.13.
[5] Prof. Dr. Alimcan İnayet, a.g.m.
[6] Prof. Dr. Alimcan İnayet, a.g.m.
[7] Belazuri, Fütûhu’l-Büldân, Aktr. Dr. Ekrem Hicazi, Hür Doğu Türkistan Sempozyumu, İstanbul 2010, s.53.
[8] Yakut el-Hamevi, Mu’cemü’l-Büldân (VII, 270) Aktr. Dr. Ekrem Hicazi, Hür Doğu Türkistan Sempozyumu, İstanbul 2010, s.53.
[9] Prof. Dr. Alimcan İnayet, “Bir Medeniyet Havzası Olarak Doğu Türkistan” Hür Doğu Türkistan Sempozyumu, İstanbul 2010. s.13.
[10] http://www.kardelendergisi.com/yazi.php?yazi=1522 (Erişim tarihi:13.12.2018)
[11] Taha Kılınç, “Sönmeyen Ateş”, Yenişafak gazetesi, 1 Aralık 2018.Güncelleme Tarihi: 19 Aralık 2018, 06:45
Etiketler: Çin » Din » Dünya » Ekonomi » Genel » insan hakları » Kültür Sanat » Ordular ve Silahlar » Tabii KaynaklarBENZER HABERLER