Son Dakika
Doç.Dr.Süleyman DOĞAN
Profesör Doktor. Gülçin Çandarlıoğlu tarafından kaleme, “Bozkurt’un Ejderha İle Dansı, Türk-Çin İlişkilerinin Kısa Tarihi” isimli kitabı Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları tarafından neşredildi. Kitabın başlığını taşıyan bendeniz (Doç.Dr. Süleyman Doğan imzasıyla) tarafından kaleme bilimsel makale Türk Dünyası Araştırmaları Dergisinin (2021, Mart-Nisan) 251.sayınısında neşredildi. Makalenin önemli bir kısmı siz aziz okurların ilgisine takdim ediyorum.
Neden Dans?
2018 yılında “Bozkurt’un Ejdarha ile Dansı” kitabı 178 sayfadan oluşuyor. Kitabın editörü Dr. İbrahim Akış, “Gülçin Çandarlıoğlu Hocamız derinlik bilgisi ile eski Çin kaynaklarına doğrudan ulaşabilen dönemi bize anlatan önde gelen bilim insanlarından biri olmuştur. Neden, “Bozkurt’un Ejderha ile Dansı” derseniz, dans her türlü uygarlıktan önce doğmuştur. Ve günlük hayat, ölüm, sevinç, keder, savaşlar ve düşmanlıklar hepsi en kadim zamanlardan beri dansla ifade edilegelmiştir. Çin ile ne kadar gerçekçi bir şekilde tanımlıyor bu ilişkide zemini ve ritmi doğru seçebilir, hatalardan ders çıkararak bu dansı yönlendiren yeniden bir Türkler olabiliriz ”diyor“ Bozkurt’un Ejderha ile Dansı ”kitabı 13 makaleden oluşuyor. İlk makale, “Çin” ile başlıyor.“Türk Tarihinde Andronovo Kültürü” makale ile son buluyor. Tüm kendi içinde müstakil ve sonunda kaynakçası yer alıyor. Müellif tarafından Çin tarihi hakkında kısa bilgi verildikten sonra Türkler ile tarihi münasebetleri mercek altında 1975 ve kadar geliniyor. Bu mesaj caminin yeniden açılması, Kur’an okunmasına izin verilebilir, Müslümanların durumunda az da olsa iyileşme görülmesi kayda değer bir gelişme olarak yazar tarafından ifade ediliyor.
Uygurlar
1949 yılından itibaren çeşitli dinlere mensup kişilere ideolojik sebep baskılar başlamış, bu baskılara çok maruz kalanlar da Müslümanlar olmuştur. Müslümanların yoğun olarak bulunduğu Doğu Türkistan, Kansu gibi eyaletlerde özellikle de Uygurlara yapılan muamele çok kötü idi. Burada camiler kapatılmış ve ibadet yasaklanmıştı. 1975 yılından sonra camilerin tekrar açılması, Kur’an okunmasına izin ver, Müslümanların durumlarında az iyileşme olarak nitelendirilebilir (sayfa: 6).
Adı Doğu Türkistan, yani Şark Cephesi Dünyanın medeniyet öğrendiği Uygur diyarı. Hakkın ve hukukun verildiği ata toprağı. Satuk Buğra Han, Yusuf Has Hacip, Afak Hoca, Alihan Türe Saguni, Yakup Beğ, Mahmet Cantürk, Rabia Kadir ve diğer kutlu insanların diyarı. Urumçi, Cungarya, Tanrı Dağları, Turfan Havzası, Taklamakan Çölü, Kaşgar, Yarkent, Hotan, Aksu ve Karaburun isimleri bizlere bir ulu tarihin iz düşümlerini veriyor! Doğu Türkistan denince Divan-ı Lügati’t Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmut akla gelir. Şimdiler de ise bu “Ata Yurdu” Çin’in kullandığı akıl almaz insan haklar ihlalleri ve zulümle hatırlanıyor. Doğu Türkistan deyip de geçemeyiz. Tarihi Türk Devletlerinin merkezleridir burası.
Uygur Türk’ü dünyaya haykırıyor; “Topraklarımızı elimizden alarak Çinlilere dağıtmayın!” Yağmalanan bir coğrafya. Yüzlerce Doğu Türkistanlı şehit edilirken, nerede insan hakları! Ve coğrafyanın Uluğ Türkistan’a yerleştirilen Çinlilerce talanı. Ve soykırıma tabi tutulan mazlum ve mağdur soydaşlarımız ve dindaşlarımız. Asil ve soylu bir direniş. Kan, ölüm, gözyaşı ve sonu idam sehpasına yolculuk olacak tutuklamalar. 1980’li yılların oğlu çeyreğinde İstanbul’da tanıdığım Doğu Türkistan’ın önde gelen liderlerinden merhum İsa Yusuf Alptekin’in ağzından Türkiye’ye çileli göç hikâyesini dinlemiş ve bu davanın böylesine azimli sahiplerinin konuşmasında da sevinmiştim.
Hanbalık!
“Tarih Boyunca Çin Sülalelerinin Komşuları İle İlişkileri” konulu yazı yazarı Çandarlıoğlu, “Çin ordusunda Türk veya çalışan kumandanlar vardı. Bunları Çin’e olanlar gibi, zaman zaman isyan ederek Çinlilerin başına bela olmuşlardır. Uygurlar, kendi menfaatlerini düşünerek önceleri bu isyanların bastırılmasına yardımcı oldular. Sonra da bu isyanları desteklediler, birlik oldular. Türkistaniyeti hakimiyeti tamamen Uygurlara geçti. Dünyanın ekonomik sıkıntılar başladı. Hükümet çok kan dökerek bu isyanları bastırsa da bu isyanlar devleti çok zayıflattı. Kendi aralarında mücadeleye başladılar. 906’da T’ang Sülalesi oğlu buldu. Devlet parçalandı. Bundan sonra Beş Sülale Devri başladı (900-1280).Çin Sülalelerini kronolojik olarak ele alan yazar, “Şimdiye kadar Çin’e hakim olan yabancıların kuzeybatıdan gelerek Kuzey Çin’e hakim olurlar, güneye inemezlerdi. İlk defa Moğollar kuzeydoğudan gelerek bütün Çin’e hakim oldular. Moğol adı bu devlette, Türk, Tatar, Tunguz ve Moğol boyları birlikte yaşıyordur. Pekin’in, Türk ve İslam kaynaklarındaki ismi Hanbalık’tır ”diyor (sayfa: 15).
Kubilay ve Ulcay Timur Kaan
Kitapta, “Kubilay Kaan ve Ulcay Timur Kaan’ın Şahsiyetleri ve Devirleri” iletişimi yazar Çandarlıoğlu çok önemli tarihi bir olayı şöyle diyor, “Hristiyanlar, Müslüm sevmedikleri için, durmadan Kubilay’ı onlar aleyhine kıştıyorlardı. Kur’an’da müşrikleri öldürünüz diye bir ayet olduğunu Kaan’a bildirdiler. Kubilay, oranın Şeyhülislam’ını çağırarak sordu. O da inkar edemedi. Kubilay, “Kur’an’ın Allah’tan geldiğine inanıyorsunuz da niçin diyorsunuz yapmıyorsunuz?” deyince, henüz vakti değil diye cevap verdi. Kubilay, çok kızdı. Şiddetli emirler verdi. Ümera, birkaç kişiye daha sormasını tavsiye etti. Bunun üzerine Kubilay, aynı sualleri değiştirmek kadısına sordu.Kadı, “Müşrik, bir yüce tanrı kabul etmeyip, yalnız puta tapanlardır, siz ise fermanlarınızın başında, Tanrı’nın ismini zikrettiğiniz için müşrik değilsiniz” dedi. Kaan çok memnun oldu. “
Çinli Prensesler!
Kitapta ilginç yer alıyor. Bunlardan biri de, “Gelin Kadın Prensesler ve Arkasındaki Politik Gerçekler” yazıyı okuyan Çandarlıoğlu, “758 senesinde Uygur Kağanı ile Çin Prensesi arasında evlilik ricası ile elçiler geldi. Han Sülalesi tecrübeli evlilik ile akrabalıklar kuruldu. İsyanlar çıktığı zaman Uygurlar Çin İmparatorluğu’na samimiyet göstererek asker gönderdiler. İsyanları bastırdılar. Daha önceleri Çin İmparatorluğu ile Uygur Kağanlığı arsasında akrabalık vardı. Satın alma sayesinde Çin hudut emniyetleri alındı. Prenses Ning-kuo, imparator babasına veda, “Ülkemizin meseleleri şahsımdan önemlidir. Ölsem de pişman olmayacağım dedi. ” İmparator yaşlı göz kızını uğurlayıp dönüyor” (sayfa: 46).
Kitabın büyük bir bölümünde Uygurlar ile Çinliler arasındaki ilişkiler söz ediliyor. “Uygur-Çin İktisadi Münasebetleri” depoda yazar, ikili münasebet deyince ilk akla gelenin at ve ipek alışverişinin olduğunu belirtiyor. Kitabın (111) ‘uzun sayfada “Uygurlar” yazarı Çandarlıoğlu, Uygur tarihinin hiç şüphesiz Orta Asya tarihinin en önemli devresinden biri olduğunu vurguluyor. Uygurların devlet adamlarını ve dönemlerini tek ele alan yazar, sözlü Türk toplumuna yararlı işleri de sıralamış. Hemen ardından gelen “Uygur Resim” sohbet sohbet, Çin kaynaklarının Uygurları yazar Hunların nesli olarak kabul ettiklerini, akraba kavimlerle birlikte Dokuz Oğuz-On Uygur diye isimlendirdiklerini, IV.-V. asırlarda Toba Devleti zamanında Töles adını aldıklarını belirtiyor.
Kitabın (148) ‘inci araştırma araştırması Uygurlar ile Kırgızlar arasını öğrenmek isteyen istiyor: “Yenisey kıyılarında kuvvetli bir devlet kurmuş olan Kırgızlar 840 senesinde Uygurları gerçek bir felakete uğrattılar. Kırgızlar bu suretle Moyer-Çor ve Kutluk Bilge Han zamanındaki mağlubiyetlerinin intikamını almış oldular. Tarihin korkunç katliamlarından biri olan bu baskından canlarını kurtarabilen Uygurlar muhtelif bölgelere dağıldılar. Uygur göçleri sonunda boş bırakılan topraklara zamanla Moğol kabileleri yerleşmişlerdir. Netice olarak Orta Asya’da Moğol hakimiyetine sebep olmuştur. Kitapta bir başka önemli konu “İpek Yolu” başlıkla makaledir. Bu giyim, Çin’in doğudan batıya bir ticaret köprüsünün tarihi seyri de zikredilmektedir.
Kubilay Kaan’ın Japon Seferleri
“Kubilay (1259-1294) ve Ulcay Timur Kaan (1294,1307) Zamanları”, “Kubilay Kaan’ın Japon Seferleri” başka yazıda (sayfa: 67), Kore, Moğol garnizonları içinde gezilmiş gezinti beraber, bir isyan haydi idi. Kore Hanedanı mensupları, uzun zaman mukavemet ettiler. 1258’de ihtiyar kral oğlunu rehine bırakma mecburiyetinde kaldı. Genç prens, Kaan sayesinde kral oldu. Kubilay damat edinerek, Kore Hanedanı’na bağlanan Yuan Hanedanı’na bağlanan, söz dinler bir tabi hale geldi. Moğollarla evlenen yerli krallar benliklerini tamamıyla kaybettiler. Yuan dilini konuşuyor ve kıyafetlerini giyiyorlardı. Kaan’ın arzusuna göre sürgüne gönderiliyor, Pekin’e çağrılıyor, bazen geri gönderiliyordu. Kubilay, Japonya’yı da öğrenmek istiyordu.Japonya’ya bir elçi heyeti göndermeye karar verdi. Kore vasıtasıyla Japonya ile temasa geçmek istiyordu. Bu Prens Kubilay’ın Japonya’ya gittiği seferler ve aralarındaki savaşları konu ediniyor ve bilinmeyen tarihi olayları naklediyor.
İpek Yolu
XIX. yüzyılda büyük bir ipek böceği hastalığı salgını oldu. Bu salgın Çin ipekçiliğinin gerilemesine sebep oldu. Japonlar bu hastalığa çere buldular ve ipek dokumacılığında ilerlediler. Çin’deki iç karışıklıklarla iktidar ekonomiyi sarstı. Çin iç düzen sağlandıktan sonra ipek ticarete yeniden canlandı. Bugün ipek, deniz yolu ile naklediliyor. Çin Halk Cumhuriyeti’nden Avrupa ve Amerika’daki tekstile merkezlerine doğru giden yollar Singapur, Kolombo, Aden ve Portsait’ten ya da Pasifik ve Panama kanalından geniş. I.Dünya Savaşına kadar kervanlar kısa mesafeler arasında bu yolu kullanmışlardır. Fakat İpek Yolu eski hususiyetini artık korumuyor, bir efsane haline gelmiştir (sayfa: 169).
Kitabın, “İpek Yolu” anlatıcı yazar Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu merhum Prof. Dr. Turan Yazgan’ın Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı kuruluşu ve sonrasında çalıştıklarının altını çiziyor. Makalenin sonu şu şekildele bitiyor (sayfa, 170): Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde bulunduğu yerde Anadolu toprakları tarih boyunca Asya ve Avrupa ticaret yollarını birleştiren çok önemli bir bölgedir. Anadolu hem İpek hem Kürk Yolu’nun batıya ulaştığı son duraktır. Kürk Yolu Güney Sibirya üzerinden Kafkaslar oradan Trabzon’a ulaşır. Trabzon Karadeniz’e ve Akdeniz yoluyla Avrupa’ya gider. İpek Yolu ise İran’dan sonra Güney Anadolu’dan geçerek Adana-İskenderun bölgesinde Akdeniz’e ulaşır.Bugün, artık Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın faaliyete geçmesi ile tarihi İpek Yolu tekrar tekrar yayınlandı.
3T Kuralı
Öncelikle böylesine telif eserden bundan Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu’nu tebrik ediyorum. Birinci T, tebriktir. İkinci T ise, tenkittir. Kitapta ilgili tenkitim ise, makalelerin daha önce yayınlandığı kronolojik tarih sırasına göre eserde yer almamış olmasıdır. Makaleler tarih sırasına göre sıralı olsaydı arasındaki bağlantı daha iyi olabilir. Çünkü makalelerin başkalarının tekrarı mahiyeti lazımdır. Editör elinden geçirilerek makale kitabı değil de müstakil bir kitap yapılabilirdi. Tenkitten sonra üçüncü T ise, tekliftir. Teklifim ise, yazar Çandarlığolu, bugünün bakan yönüyle Türkiye-Çin ilişkilerini bugünkü bağlantı kurularak yeniden değerlendirmesidir.
Dünyanın en kadim iki milleti: Türkler ve Çinliler. Tarih boyunca savaşmış, barışmış, ticaret yapmış, aile kurmuş, yeri geldiğinde birlik geldiğinde, düşman olmuşlar. Peki biz bu köklü ilişkileri ne kadar biliyoruz? Kritiğini ve analizini çalıştığım bu kitapta Türk-Çin ilişkilerinin bilinmeyen tarihi hikâyesini öğreneceksiniz. Efsanelerin kurulumu, gerçeklerin ayrıntılarını, kısaca “Bozkurt’un Ejderha ile Dansı” nı bugünkü ışık tutacak Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu’nun kaleminden okuyacaksınız.
Bugün, Doğu Türkistan’da Çin tarafından kurulan Nazi kampları gibi yüzbinlerce Müslüman Türk insan tasavvurunu aşan akıl almaz zulme tabi tutulmakta ve öldürülmektedir. Bir gün mutlaka Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz haklı davalarında sonuca ulaşacak ve yüzleri gülecektir. Türkiye elinden gelen resmi, insani ve diplomatik yollarla kardeşlerimizin dertleriyle hemdert olmalıdır. Masum Doğu Türkistanlım ölmesin. Analar dul, Çocuklar yetim kalmasın!
KAYNAK: https://www.ittifakgazetesi.com/bozkurt-un-ejderha-ile-dansi-m2679.html?fbclid=
BENZER HABERLER