logo

trugen jacn

AUKUS PAKTI Mİ,YOKSA ÇİN’İN DOĞUSUNDANKİ ABD’NİN DENİZ DUVARINI TAKVİYESİ Mİ ?

Resim

Prof.Dr.Ali ARSLAN(Kocaeli Üniversitesi Tarih  Bölümü öğretim Üyesi)

15 Eylül 2021’de ABD Başkanı Joe Biden, İngiliz Başbakanı Boris Johnson ve Avustralya Başbakanı Scott Morrison üç devletin güvenlik alanında işbirliği konusunda anlaştıklarını dünyaya ilan ettiler.

AUKUS adı verilen ve üç ülkenin savunma sanayilerinin entegrasyonuna şamil anlaşmanın en dikkat çekici maddesi, Avustralya‘nın nükleer reaktörlerle çalışan denizaltılara sahip olmasıdır.

Bu işbirliği sayesinde Pasifik ülkesi olan Avustralya, denizaltılar konusunda Çin ile teknolojik eşitliği yakalayacaktır.

Kuzey-doğu Asya’da Rusya Federasyonu ile işbirliği içinde olan ÇHC, Güney-doğu Asya’da bölgesel yeni bir rakiple yüzleşecektir.

Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’nı kontrol eden ABD’nin İngiltere ile birlikte Avustralya’yı yanına alması, Malay Alanı ve Avustralya civarına nüfuz ederek deniz yolları ile Hint Okyanusu’na açılmak isteyen ÇHC’ne büyük bir darbe olacaktır.

Bu anlaşmanın ilanından hemen sonra ÇHC’nin Washington Büyükelçiliği’nden yapılan açıklamada, anlaşmayı imzalayan üç devlet, “Soğuk Savaş zihniyeti ve ideolojik önyargı” ile hareket etmekle suçlanmıştı.

Gece gerekli değerlendirmeyi yapan ÇHC, AUKUS Paktı’na karşı, sabah ilk yaptığı teşebbüs Trans-Pasifik Ortaklığı İçin Kapsamlı ve Aşamalı Anlaşma(CPTPP)’sına katılmak için müracaat yapmak olmuştu.

ÇHC Ticaret Bakanı Vang Ventao, başvuru mektubunu Yeni Zelanda Ticaret Bakanı Damien O’Conor’a göndermiş akabinde de devamında atılacak adımlar için telefon etmişti.

Bunlar ÇHC’nin ciddi endişeye kapıldığını göstermekte, AUKUS Paktı’nın genişlemesine engel olmak için iktisadî alandan bir dengeleme yapmaya yöneleceğini ortaya koymaktadır.

Pasifik‘e kıyısı olan bir devleti olmasına rağmen sahillerine ABD tarafından örülen Deniz Duvarı’nı aşmak ve dünyaya denizde yol bulmak için bu duvarı yıkması gereken ÇHC’nin telaşa kapılması gayet doğaldır.

Zira ÇHC’nin ilan ettiği Bir Yol Projesi, bir kriz anında Çin Denizi’nden bile bir yol bulamayacaktır.

Kıyısındaki Deniz Duvarı’nı aşmak için nükleer reaktörlü denizaltılarla hazırlık yapan ÇHC’nin kendisiyle eşit hale gelecek Avustralya’nın, bu yeteneği kazandırılan son devlet olmayacağını da anlamış olmalıdır.

ABD’nin Japonya-Güney Kore-Tayvan-Filipinler-Malay Hedef Alanı ile oluşturduğu Deniz Duvarı’nın stratejik önemini kavrayabilmek için tarihî olarak ta incelemekte yarar vardır.

Zira tarihin çeşitli dönemlerinde çeşitli ölçeklerde bu strateji Çin’i denizden ablukaya almak için uygulanmıştır.

1- Asyalı güçlü devletlerin Çin’i denizden kuşatma teşebbüsleri

a- Hun, Avar, Göktürk ve Uygurların Çin’i denizden çevreleme çalışmaları

Kuruluş tarihi tam bilinmeyen Hun Devleti’nden başlayarak, Doğu Asya’da büyük ve güçlü devletler kuran Türkler, MÖ 300’lü yıllardan Cengiz Han’ın Moğol devletini kurduğu 1200 yılına kadar Çin’i karadan kuşattıkları gibi denizden de ablukaya almaya çalışmışlardır.

Dolayısıyla 1500 yıl boyunca Hun, Avar, Göktürk ve Uygur devletleri stratejik devlet olarak davranmışlar ve Çin’in dünyaya yayılan emperyal bir güç olmasını engellemişlerdir.

2200 kilometreyi aşan Çin seddini inşa etmesine rağmen Çin, karadan kuşatmayı engelleyememiş ve kıramamıştır.

Çin’in kuzeydoğusunu da denizden çevirmeyi başaran bu devletler denizden tam ablukayı gerçekleştirememiş olmasına rağmen stratejilerini Moğollara aktarmış ve deniz duvarını örmeyi Moğollar başarmıştır.

b- Moğolların Çin’i çevreleme ve işgalleri

Kadim Türkistan’da yaşayan Türkler ve Tunguzlarla sıkı ilişkileri olan Moğollar, Türklerin büyük kısmının batıya doğru hareket etmesi üzerine, Cengiz Han(1162-1227) liderliğinde büyük bir devlet kurmuşlardı.

Cengiz Han, Doğu Asya’ya hâkim olmakla kalmamış, Mançurya ve Çin Sınır Seddi’nin hemen güneyindeki Pekin’i de el geçirmişti.

1229 yılında Kağan seçilen Öğedey, 1236’da Kore’yi de alarak Çin’i kuzey- doğusundan denizden ablukaya almaya başlamıştı.

1260-1294 tarihleri arasında Büyük Han olan Kubilay, 1279 yılında bütün Çin’de Moğol hâkimiyetini kurmuştu.

Kubilay Han, Çin’in sahillerine tamamen hâkim olmuş bu sayede Vietnam, Filipinler ve Malezya’ya doğru seferler düzenlemişti.

Moğolların Çin’deki hâkimiyeti Çinli köylülerin lideri Cu Yüencang’ın isyanı ile 1368’de sona ermişti.

Bundan sonra Çin’in denizden ablukası Asyalı değil Avrupalılar tarafından icra edilmeye başlanacaktı.

2- Avrupalı sömürgeci güçlerin Çin’i denizden kuşatmaları

15’nci yüzyılda İspanya ve Portekiz, Avrupa’nın sömürgeci iki devleti olarak ortaya çıkmışlardı.

1494’te imzaladıkları Tordesillas Antlaşması ile dünyayı teorik olarak kendi aralarında paylaşmışlardı.

Bu anlaşmaya göre Kore-Gine hattının doğusunun Portekizlerin olması tasarlanmıştı. Yani Çin’in Portekizliler tarafından ablukaya alınması kararlaştırılmıştı.

Portekizlilerle başlayan Çin’i denizden kuşatma ve sömürme stratejisi, Avrupa’nın yükselen sömürgeci güçleriyle devam ettirilmiştir.

Portekiz’in başladığı kuşatma önce Hollandalılar tarafından devam ettirilmiş ve nihayetinde 1800’lerde yeni süper güç İngiltere Çin’i denizden kuşatmanın ötesinde adım adım Çin’i sömürgeleştirmiştir.

Bu kuşatma ve sömürgeleştirme stratejisinde başta Cizvitler olmak üzere Hristiyan misyoner tarikatlar da etkin bir şekilde kullanılmıştır.

Portekizlilerden itibaren Çin Saray’ında nüfuz sahibi olan Avrupalılar, önce Ming Hanedanını (1368-1644) akabinde Mançuryalı Çing Hanedanını (1644-1911) nüfuzlarına alarak önce Moğolların daha sonra da Rusların Doğu Asya ve Çin üzerinde toprak ve etki sahibi olmalarını engellemişler ve adeta Çin’i Avrupalı sömürgecilerin yağma alanına çevirmişlerdir.

3- Rusların Çin’i kuzey-doğudan abluka teşebbüsü

XVI. asrın ortalarında Türklerin Kazan, Astrahan ve Sibir devletlerini işgal eden Ruslar, hızlı bir şekilde hareket ederek Büyük Okyanus kıyılarına kadar Kuzey Asya’yı işgal etmişlerdi.

17’nci yüzyılın sonlarında Kadim Türkistan’ın Baykal Gölü civarını eline geçiren Ruslar, Mançurya’ya doğru ilerlerken, Avrupa destekli Çinliler tarafından durdurulmuş ve 1689 tarihli Nerçinsk Anlaşması ile Amur Nehri’nin kuzeyindeki Amur bölgesi de Çin’de kalmıştı.

Doğu Asya sahillerinde etkin olmak isteyen Ruslar, 1855’te Sahalin adasının kuzeyini, daha sonra da Güney Sahalin’i ele geçirmişti.

1858 Aihun Antlaşması ile Amur Nehrinin kuzeyini alan Ruslar, Mançurya’nın kuzey-doğusundaki Habarovsk’u 1858’de ve Vladivostok’u da 1860’da işgal ederek Kore ile sınır haline gelmişlerdi.

Böylece Ruslar Talarski Boğazı’ndan aşağıya doğru Japon Denizi’nin batı sahillerini ele geçirerek Çin’in kuzey-doğusuna denizden yaklaşmışlardı.

Ancak Ruslara karşı tavır alan Batılı Sömürgeciler, Japonları destekleyerek bir denge kurmaya başlamışlardı.

Ayrıca Avrupalı sömürgeciler ABD’nin de bölgeye Ruslar aleyhine girmesinden memnuniyet duymuşlardı.

4- Japonların Çin’i denizden kuşatması

1860’larda Hakkaydo adasının kuzeyinde denizden Ruslarla komşu haline gelen Japonlar, Rus tehdidine karşı harekete geçmişlerdi.

Özellikle İngilizlerin desteğini alan Japonların ilk ciddi hareketi, Kore üzerinde Çin ile yaşanan anlaşmazlık üzerine Sarı Deniz’in Kuzeyinde Çin Sınır Seddi’nin denizden başlangıcının tam karşındaki Liaodong Yarımadasını işgal ederek gerçekleştirmişlerdi.

15 Eylül 1894’teki ilk Çin- Japon savaşında, Pyongyang Savaşı’nda, Japonlar Çinlileri yenmişti.

Tayvan’ı da alan Japonlar, 1895’te Çin ile yaptıkları Şimonoseki Anlaşması ile Kore’deki hâkimiyetlerini kabul ettirmişlerdi.

Böylece Japonlar, Çin’in kuzey-doğusunu denizden kuşatmışlardı. Bu sırada Ruslar da 1896-1898’de Mançurya demiryolu hattının yapımı için Lûşun(Port Artur) limanını kiralamışlardı.

Mançurya’daki demiryollarını yapan Rusların Sarı Deniz’e kadar nüfuzlarını yaymaları Ruslarla Japonlar arasında çatışmaya dönüşmüştü.

Japonlar, 1900’de Çin’de Batılılara karşı başlayan Bokserler isyanında Batılı devletlerin yanında yer almış ve 1902’de Rusların Kore’yi ele geçirmemesi için İngiltere ile askeri bir ittifak kurmuşlardı.

Çar II. Nikola, Mançurya’ya 100 bin asker göndermesine karşı, Japonlar Port Artur’daki Rus donanmasına saldırmış, Kore ve Liaodong’a ordu çıkarmışlardı.

Yapılan kara ve deniz savaşlarında Japonlar Rusları yenmişti. Neticede, Ruslar Japonların Kore ve Mançurya’ya yerleşmelerini kabul etmişlerdi.

Ayrıca Ruslar, Sahalin adasının güneyini de Japonlara bırakmışlardı. İngiltere tarafından desteklenen Japonlar Mançurya-Kore-Tayvan hattında Çin’i denizden kuşatmıştı.

Birinci Dünya Savaşı sürecinde İngilizlerle birlikte hareket eden Japonlar, Çin topraklarında rahat bir şekilde hareket etme imkânını kazanmışlardı.

Birinci Dünya Savaşı başladığında Japonlar hemen, Almanların elindeki Cuaoccou körfezi ile Çingdao limanını 1914’te işgal etmişlerdi.

1915’te de Çin, Japon protektorasını kabul etmek zorunda kalmıştı. Ancak 14 Mart 1917’de Çin’in İtilaf Devletleri yanında savaşa girmesi Japonları biraz zor durumda bırakmıştı.

Savaş sonunda Japonların Şantung yarımadasındaki Quingdao’yu terk etmemesi üzerine, Çin de Japonya ile barış anlaşmasını imzalamamıştı.

Bu aynı zamanda Doğu Asya’da İkinci Dünya Savaşı sürecinin tohumlarının atılması demekti.

Birinci Dünya Savaşı neticesinden tatmin olmayan Japonlar, 1927 sonrasında, İkinci Dünya Savaşı sürecini başlatmışlardı.

1931 tarihinde Mançurya’yı tamamen işgal eden Japonlar, burada Mançukuo adlı bir kukla devlet kurmuş ve başına da eski Çin İmparatoru Puyi getirmişlerdi.

1934 yılında Mançurya Japon himayesine alınmış ve sırasıyla Çin Sınır Seddi’nin kuzeyindeki bugün ÇHC’nin sınırlarında olup “İç Moğolistan” denilen Güney Moğolistan’ın doğu kısmı 1936’da; Pekin, Nankin ve civarları da 1937’de Japonlar tarafından işgal edilmişti.

Böylece Doğu Asya Merkezi kısmında mutlak Japon üstünlüğü kurulmuş ve Japonlar Çin’in kuzey-doğu kıyılarına da sahip olmuşlardı.

Japonların bu hâkimiyetine karşı Çin’de birbirleri ile savaşan Milliyetçi Çan Kay Şek ve Komünist Mao Zedong, Japon işgaline karşı 29 Eylül 1937’de birlikte savaşma kararı almalarına rağmen başarı elde edememişlerdi.

Hatta kısa bir süre sonra, 21 Ekim 1938’de, Japonlar Çin’in Kanton şehrini de işgal etmişlerdi.

Japonların, 1 Ocak 1941’de Filipinlerin başkenti Manila’yı işgal etmesi ile Çin denizden tamamen kuşatılmıştı.

Kendi hâkimiyetlerinin tehlikeye girdiğini gören İngiltere, 10 Kasım 1941’de, Başbakan Çörçil vasıtasıyla ABD’nin Japonya ile savaşa girmesi halinde kendilerinin de hemen savaşa katılacakları sözünü vermişti.

Japonların hedefini bilen İngiltere, o zaman İngiliz sömürgesi olan Malezya’da, 1 Aralık 1941’de, Japon saldırısına karşı olağanüstü hal ilan etmişti.

7 Aralık 1941, Japon uçaklarının Pearl Harbor deniz üssü saldırısını gerçekleştirmelerinden bir gün sonra, ABD de Japonya’ya savaş ilan ederek, İkinci Dünya Savaşı’na girmişti.

9 Aralık 1941’de, Çin’in de, Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmesine rağmen Japonlar durmamış, 10 Aralık 1941’de Filipinlerin Luzon adasını, 18 Aralık 1941’de, Hong Kong’u işgal ederek Güney Çin Denizi’nin iki yakasına birden yerleşmişti.

Japonya bir adım daha atarak 21 Aralık 1941’de Tayland ile bir ittifak anlaşması imzalamıştı.

Böylece Laos, Vietnam ve Kamboçya’yı da etkisiz hale getirmişti. Bu sayede Çin sadece denizden kuşatılmamış, doğu kıyıları da Japonlar tarafından işgal edilmişti.

Çin’i etkisiz hale getiren Japonlar, Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’nda tam hâkimiyet kurmak için savaşı hızlandırmışlardı.

2 Ocak 1942’de, Manila yakınlarındaki ABD Deniz Üssü Cavite’yi de ele geçirmişlerdi. Japonlar, 11 Ocak 1942’de Hollanda’ya savaş ilan ederek Filipinlere denizden komşu olan Borneo adasını işgal etmişlerdi.

Ayrıca Japonlar, Malaka Boğazı yakınındaki Kuala Lumpur ve Singapur’u işgal etmişlerdi.

Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’nın güneyine de hâkim olmak isteyen Japonlar, 3 Mart 1942’da, Avustralya’ya hava saldırısı düzenlemiş ve bu güç boylamının güneyindeki en stratejik mekânlarından biri olan Yeni Gine’ye 7 Mart 1942’de asker çıkarmışlardı.

Böylece Avustralya’nın karşı sahiline ulaşan Japonlar, 3 Mayıs 1942’de Yeni Zelanda’ya doğru önemli bir mevkide olan Solomon adalarına da yerleşmişlerdi.

Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’nın ele geçirmek isteyen Japonlar, bu boylamın en kuzeyinde yer alan Bering’e de uzanmışlardı.

Hatta Japonlar, 7 Haziran 1942’de, ABD’nin Alaska eyaleti açıklarındaki Aleutian adalarındaki Attu ve Kiska’yı ele geçirmişlerdi.

Böylece Çin’i denizden kuşatan ve Çin Denizi’ne hâkim olan Japonlar, Alaska/Bering Boğazı’ndan Mercan Denizi’ne kadar Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’nı ele geçirmişlerdi.

Ancak Japonya’nın bu üstünlüğü çok uzun sürmeyecek ve İkinci Dünya Savaşı biterken Japonların bütün gücü de yok edilecekti.

5- ABD’nin ÇHC’nin doğusuna Deniz Duvarı’nı inşası

ABD, 2 Aralık 1823 tarihli Monroe Doktrini ile “Amerika Amerikalılarındır” diyerek, Amerikan kıtasında işgal faaliyetlerini hızlandırmakla kalmamış, Doğu Asya’ya da nüfuz çalışmalarına başlamıştı.

Bu çerçevede, ABD’nin en önemli adımı, 1854’te askeri kuvvet kullanarak Japonya’ya kendi mallarının girişini zorla kabul ettirmesiydi.

ABD’nin 18 Ekim 1867 tarihinde Alaska’yı Ruslardan 7.2 Milyon dolar karşılığında satın alması sayesinde Bering Boğazı’na ortak olan ABD, nüfuzunu Bering’den güneye doğru yaymaya başlamış ve 9 Kasım 1887’de Pearl Harbor/Hawaii’yi işgal etmişti.

ABD, niyetinin Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’na yerleşmek olduğunu, 1898’de Küba sorununu bahane ederek, bu güç boylamının ortasında bulunan Filipinlerin başkenti Manila’yı işgal ederek izhar etmişti.

ABD, 10 Aralık 1898’de, İspanya ile bir anlaşma imzalayarak Filipinlerdeki hâkimiyetin ABD’ye geçtiğini, İspanyollara da tasdik ettirmişti.

Bu güç boylamında yerleşmeye devam eden ABD, 17 Ocak 1899’da, Japonya’nın güney doğusundaki Wake adasını hâkimiyetine almıştı.

ABD’nin bu hamleleri esasında uzak mesafeden Çin’i denizden kuşatması anlamına da geliyordu.

Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’ndaki bütün gelişmelerle ilgilenen ve kendi menfaatleri istikametinde tepki koyan ABD, 2 Aralık 1899’da İngiltere’nin Samoa adalarını Almanya’ya devretmesinden rahatsız olmuş ve bu devri hemen kabul etmemişti.

Rusların, Çin’deki imtiyazlarına dayanarak “açık kapı politikası” ile bu ülkede şiddet uygulamasını ABD Dışişleri bakanı John Hay, 1 Şubat 1902’de protesto etmişti.

Bu boylamda nüfuzunu arttırmak için her fırsatı değerlendiren ABD, Kore yarımadasında, Rus-Japon çatışması sırasında, 5 Ocak 1904’de, bir deniz birliğini elçiliğini koruma bahanesi ile Seul’e yerleştirmişti.

Böylece ABD, Çin’in kıyılarının karşısına yerleşmeye başlamıştı. Ancak ABD’nin Çin’e karşı bir Deniz Duvarı inşası 2. Dünya Savaşı sonunda gerçekleşecekti.

İkinci Dünya Savaşı sürecinde, Japonların Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’na yerleşmesini tehlikeli gören ABD, ciddi olarak harekete geçmişti.

ABD donanması, 7 Ağustos 1942’de, Solomon Adalarındaki Guadalcanal’a çıkarma yapmış ve ABD-Japonya Guadalcanal Savaşı başlamıştı.

ABD ile eşgüdümde, Avustralya kuvvetleri de, 1942’de, Avustralya’nın kuzey-doğusundaki Yeni Gine’de Japonları yenmişlerdi.

Ancak Japonları durdursalar bile mağlup edememişlerdi. Bunun üzerine ABD ve İngiltere, 11 Ocak 1943’de Çin’deki topraklarından vazgeçtiklerini açıklamışlar ve Japonlara karşı Çinlileri daha güçlü bir şekilde savaşa dâhil etmeyi hedeflemişlerdi.

22-25 Kasım 1943’de, ABD başkanı Roosevelt, İngiltere Başbakanı Churchill ve Çin Başbakanı Çan Kay Şek, Japonların yenilme usulünü Kahire’de görüşmüşler, “Japonlar teslim olana kadar savaşa devam kararı” almışlardı.

ABD bu çerçevede harekete geçmiş ve 3 Şubat 1944’te, ilk defa Japon toprakları olan Kuril adalarını bombalamıştı.

ABD’nin ikinci hamlesi ise Çin’i kuşatmada önemli bir yeri bulunan ve Japonlar için çok önemli olan Filipinler’di.

19 Ekim 1944’te, ABD birlikleri Filipinlere girmiş ve 24 Ekim 1944’te dünyanın en büyük deniz savaşlarından biri olan Leyte Körfezi Savaşı’nda da Japonlar yenilmişti.

Üstünlüğü kaybeden Japonlar bundan sonra kamikaze saldırılarını başlatmışlardı.

Japonya’yı denizden çevrelemek isteyen ABD, 19 Şubat 1945’te, Japonya’nın güney doğusunda olan ve Japonların elindeki Iwo Jima’ya 30 bin asker çıkarmıştı.

3 Mart 1945’te, ABD ve Filipin kuvvetleri Japonlardan Manila’yı alırken, ABD, 10 Mart 1945’te Tokyo’yu bombalamıştı.

17 Temmuz-2 Ağustos 1945’de, ABD, İngiltere ve Sovyet Rusya’nın katıldığı Potsdam Konferansı’nda, Japonların teslim olmasını aksi halde imha edilecekleri ilan edilmişti.

Savaşı acımasızca bitirmek isteyen ABD, 6 Ağustos’da Hiroşima’ya 9 Ağustos’ta da Nagaziki’ye atom bombası atmıştı.

ABD, atom bombasıyla büyük bir zulüm ortaya koyarken, SSCB de, 8 Ağustos 1945’te, Japonya’ya savaş ilan ederek Mançurya Savaşı’nı başlatmıştı.

14 Ağustos 1945’te, Japon İmparatoru koşulsuz teslim olacağını açıklamıştı. 2 Eylül 1945’de yapılan anlaşma ile II. Dünya Savaşı bitmişti.

ABD, SSCB ve Çin birlikte Japonları yenmelerine rağmen, savaş sonrasında yeni bir rekabet başlayacaktı.

ABD, Sovyet Rusya ve İngiltere’nin 17 Temmuz-2 Ağustos 1945’de yaptıkları Potsdam Konferansı sırasında, 26 Temmuz Bildirisi’ne göre; SSCB, Doğu Asya’daki savaşa katılacak ve 38. Paralel’in kuzeyi yani Kuzey Kore dahil kendisine bırakılacaktı.

ABD, Japonya’nın Kore ile bağlantısını kesecek şekilde Kore Boğazı’nın Japonya tarafında bulunan Hiroşima’ya 6 Ağustos 1945’te, Nagazaki’ye de 9 Ağustos 1945’te atom bombasını atmış, Sovyet Rusya da, 8 Ağustos’ta, Japonya’ya savaş ilan ederek Mançurya Savaşı’nı başlatmıştı. 2 Eylül’de de anlaşma imzalanarak İkinci Dünya Savaşı bitmişti.

Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’nın kontrolu büyük ölçüde ABD’ye geçmişti. Bering Boğazı’ndan başlayarak Kuzeydoğu Asya kısmını elinde tutan Sovyet Rusya, Japonların elindeki Kuril Adaları’nı da ele geçirmişti.

ABD, Kuzey Kore dâhil kuzey-doğu Asya’nın kara kısmının SSCB elinde kalmasında sakınca görmediği bu dönemde, Çin’in başında ABD’nin desteklediği milliyetçi Çan Kay Şek bulunmaktaydı.

Ancak kısa sure sonra Mançurya dâhil bütün Çin’de Komünistler iktidarı ele geçirmiş, 1 Ekim 1949, Mao liderliğinde Çin Halk Cumhuriyet kurulmuş ve 19 Ekim 1949’da da resmen ilan edilmişti.

ABD’nin desteklediği Çan Kay Şek de, 8 Aralık’ta, Tayvan adasını sığınmıştı.

14 Şubat 1950’de ÇHC ile SSCB bir ittifak ve dostluk anlaşması imzalamıştı.

Bu bütün dengelerin değişmesine neden olmuş ve ABD ÇHC’ne karşı Deniz Duvarı’nın inşasına başlamıştı.

ABD ve müttefikleri ile Komünistler arasında rekabet ve savaş başlatılmıştı.

Bu gelişmelere hazırlıklı olduğu anlaşılan ABD, 14 Mart 1947’de Filipinlerde 99 yıllığına bir askeri üs kiralayarak, hem Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’nın ortasına hem de tam Güney Çin Denizi’nin kenarına yerleşerek Deniz Duvarı’nın güney tarafını sağlama almıştı.

ABD için Filipinleri, Deniz Duvarı’nın güney kulesi olarak ifade edebiliriz.

1945 yılından itibaren 38. paralelden ikiye bölünmüş olan Kore’nin güneyinde ABD’nin desteği ile 15 Ağustos 1948 Kore Cumhuriyeti kurulmuş ancak Sovyet Ruslar, Korelilerin birleşmesini engelleyen bir icraatla 9 Eylül 1948 Kore Demokratik Cumhuriyeti’ni kurdurmuşlardı.

ABD’yi bölgeden atmak isteyen Sovyet Rusya, 25 Haziran 1950’de Kuzey Kore birliklerinin Güney Kore’yi işgal emri vermişti.

Bu gelişmeyi SSCB-Çin anlaşmasının ürünü olarak gören ABD başkanı Truman, Güney Kore’yi savunma kararı almış ve 5 Temmuz 1950’de, ABD-Kuzey Kore birliklerinin ilk çarpışmaları başlamıştı.

14 Ekim 1950’de, Çin Komünist kuvvetleri de savaşa dâhil olmuştu. Yapılan savaşa rağmen Kore’nin iki ayrı devlete bölünmesi halen devam etmektedir.

ABD’nin Güney Kore’ye yerleşmesi aynı zamanda, ÇHC’nin kıyılarına örülen Deniz Duvarı’nın kuzey kulesi işlevini görecekti.

Kısacası İkinci Dünya Savaşı sonunda, Japonya, Güney Kore, Çan Kay Şek liderliğindeki Milliyetçi Çin (Tayvan) ve Filipinleri elinde tutan ABD, ÇHC’ne karşı Deniz Duvarı’nı tamamlamıştı.

Bu duvarın güneyinde Filipinler kuzeyinde Güney Kore kuleleri bulunmakta olup hatta bu duvar Sovyet Rusya’nın Pasifik Sahillerini de denizden kaplayacak şekilde Bering Boğazı’na kadar uzanıyordu.

Bering’den Vietnam’a kadar Doğu Asya sahillerinin müttefik Komünist devletlerin elinde bulunması, Moğollardan itibaren ilk defa gerçekleşiyordu.

Ancak Komünistler, bu Deniz Duvarı’nı aşamadıkları için o zaman Çinhindi diye adlandırılan ve günümüzde Tayland, Vietnam, Laos, Kamboçya ve Malezya Yarımadasını içine alan bu bölge üzerinden güneye doğru ilerlemek istiyorlardı.

Önce ABD tarafından desteklenen Fransa, SSCB ve ÇHC’nin komünizm vasıtası ile bölgeye yerleşmesine karşı mücadele etmiş ancak başarılı olamamıştı.

Fransa’nın Vietnam’dan çekilmesi üzerine BM tarafından Vietnam kuzey güney olarak ikiye ayrılmıştı.

1954 Cenevre Anlaşması ile Laos, Kamboçya, Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam devletleri kurulmuştu.

Kuzey Vietnam Komünist blok Güney Vietnam ise ABD tarafından desteklenmekteydi.

Bu aynı zamanda Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’nda komünist blokun ilerlemesini engelleme işlevi görmekteydi.

Bunun üzerine 1955-1975  tarihleri arasında devam eden Vietnam Savaşı başlamıştı.

ABD, Bering-Japonya/Güney Kore-Tayvan-Filipinler-Yeni Zelanda Güç Boylamı’na nüfuz etmek isteyen SSCB ve ÇHC’ni yirmi yıl Vietnam’da meşgul etmişti.

Buna karşı Komünistler, Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’nda bütün dengeleri değiştirecek bir teşebbüsü Endonezya’yı yanlarına alarak yapmak istemişlerdi.

Böylece Endonezya ve civarında büyük büyük bir nüfuz mücadelesi yaşınmış ve ABD’nin desteklediği Suharto, 1966’da Endonezya’da iktidara gelmişti.

SSCB ve ÇHC’nin bu teşebbüsü de başarısız olmuştu. Büyük bir adım daha atan ABD, 1967’de ASEAN(Güneydoğu Asya Milletleri Teşkilatı)’ın kurulmasını sağlayarak kendine taraftar bir blok ta oluşturmuştu.

Bangkok’ta kurulan bu teşkilatın üyeleri; Endonezya, Malezya, Filipinler, Tayland ve Singapur’dan oluşmaktaydı.

ASEAN’ın kuruluş amacı Vietnam Savaşı döneminde komünist olmayan Güneydoğu Asya ülkeleri arasında işbirliğini güçlendirmekti.

Esasında ABD, SSCB ve ÇHC’nin Deniz Duvarı’nı aşmak için karadan güneye doğru ilerlemesini önlemiş ve ABD hâkimiyetini parçalamalarına engel olmuştu.

1991’de Soğuk Savaş’ın kesin olarak bitimine kadar ABD’nin ÇHC’ne karşı inşa ettiği Deniz Duvarı problemsiz olarak devam etmişti.

Yakın dönemde ÇHC’nin ekonomik alanda güçlenmesi üzerine ABD- ÇHC rekabeti başlamış ve merkezinde de Deniz Duvarı yer almıştır.

6- ÇHC’nin ABD’nin kurduğu Deniz Duvarı’nı yıkma çalışmaları

ABD, Soğuk Savaş döneminde esas rakip olarak gördüğü Sovyet Rusya’yı zayıflatmak için, Çin Halk Cumhuriyeti’nin SCCB’ye karşı attığı her adımı desteklemişti.

Şöyle ki, SSCB-ÇHC  ittifakının 1960 yılında bozulması üzerine Çin Halk Cumhuriyetine karşı tavrını yumuşatan ABD, 25 Ekim 1971’de ÇHC’nin BM’ye kabul edilmesini onaylayarak Komünistlerin birliğini  parçalamıştı.

ÇHC, 1978’den itibaren Kapitalist sistemin bazı yönlerini, özellikle sahil şeridinde uygulamaya başlarken, her alanda kontrol ve disiplini devam ettirmişti.

Bu haliyle ÇHC’nin, küresel şirketlerin kârlarını artıran ucuz üretim merkezine dönüşmesine zemin hazırlanmıştı.

29 Ocak 1979’de, ABD-Çin diplomatik ilişkilerini başlatan anlaşma Çin Başkan Yardımcısı Deng Xiaoping ile ABD başkanı Jimmy Carter tarafından imzalanmıştı.

SSCB 1991’de dağılırken ÇHC dünyada ekonomik bir güç olarak ortaya çıkmaya başlamıştı.

ÇHC’nin siyasi ve askerî bir güç olmak için harekete geçmesi üzerine ABD-ÇHC rekabeti başlamıştı.

Bu rekabetin merkezinde bizim Deniz Duvarı olarak adlandırdığımız bu hat bulunmaktadır.

Haliyle Çin Halk Cumhuriyeti de, ABD’nin kendisine karşı kurduğu bu duvarı ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir.

Mançurya’yı sıkı bir şekilde kontrol eden Çin, Kuzey Kore’yi yanında tutmakta, Tayvan’ı resmen kendi toprak parçası saymaktadır.

Küresel şirketler Çin’in güçlenmesine katkı sağladıkları gibi, İngiltere’nin 1997’de Hong Kong’u, Portekiz’in 1999’da Makao’yu ÇHC’ne iade etmeleri, ÇHC’nin küresel hedeflere yönelmesine büyük katkı sağlamıştı.

1990 sonrasında donanmasını güçlendiren Çin, ABD tarafından kurulan Deniz Duvarı’nı yıkmak için uğraşmaktadır.

Üç Deniz (San Hai)’de yani Sarı Deniz, Doğu Çin Denizi ve Güney Çin Denizi’nde hâkimiyet kurmak istemektedir.

Burası ABD’nin kurduğu Deniz Duvarı’nın olduğu alandır. Bu kısımda ABD destekli Tayvan, Japon kontrolündeki Senkaku/Diayu adası ve Güney Çin Denizi’ndeki yapay adalar üzeninde devam eden tartışmalar da, bu Deniz Duvarı dolayısıyladır.

Çin’in 2030’a kadar ABD’nin deniz gücü ile baş edebilmesi imkânsız olduğu kabul edilmekle birlikte ÇHC, Deniz Duvarı’nın taşlarını oynatmak için faaliyetine devam etmektedir.

ABD’nin Deniz Duvarını yıkmak isteyen ÇHC, Güney Çin Denizi’nde bu duvarın en zayıf yeri olan Filipin Kulesi yakınlarında faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır.

Güney Kore/Japonya-Tayvan fayındaki sertliği gören ÇHC, Güney Çin Denizi’ndeki kayalıklar üzerine “Yongşu Ciao” adı verilen yapay bir ada oluşturmuştur.

Stratejik amaçlı olduğu belli olan bu yapay adaya ilk uçak seferi, 6 Ocak 2016’te, Çin’in Haynan Eyaleti’ndeki Haykou kentinde bulunan Meylan Havalimanı’dan kalkan iki uçakla iki saatlik bir uçuşla gerçekleştirilmişti.

Bu teşebbüs ABD tarafından çok sert karşılanmış ve bu bölgede hem siyasi hem de askeri faaliyetler arttırılmıştır.

Deniz Duvarı’nı yıkmak için Güney Çin Denizi’nde etkinliğini arttırmak isteyen ÇHC, bu denize komşu ülkelerle anlaşmalar yaparak burada etkinliğini arttırmak istemektedir.

Mesela Kasım 2002’de, 10 ASEAN ülkesi ile ÇHC arasında, taraflara bağlayıcı olmayan bir bildiri (Declaration of the Conduct/DoC ) imzalamışlardı.

Ayrıca ÇHC ile ASEAN ülkeleri arasında, Güney Çin Denizi Kodu Kuralları(COC)’nı içeren bir anlaşma yapılması kararlaştırılmıştı.

Ancak 2018 sonlarında bu COC konusunda henüz bir anlaşma yapılmamıştı.

Güney Çin Denizi’ndeki nüfuzunu arttırma çabalarından vazgeçmeyen ÇHC, 2018’de, Filipinlerle Güney Çin Denizi’nde ortak petrol ve gaz çıkarılması için bir anlaşmaya varmıştı.

Batı Filipin Denizi’nde Eylül 2018’de sondaj çalışmalarına başlanması kararlaştırılmıştı. Çıkarılacak gaz ve petrolün yüzde 60’ı Filipinlere yüzde 40 ise ÇHC’ne ait olacaktır. ÇHC, maddi olarak az gelir etmeyi kabul etmiştir.

Bu gaz ve petrol çıkarılacak alan esasında Filipinlerin münhasır alanına ait olduğunu da unutmamak gerekir.

Ancak ÇHC bu sayede Güney-doğu Asya ülkeleri arasında siyasal nüfuzunu arttıracaktır.

Ayrıca tartışmaların devam ettiği Güney Çin Denizi’nde Deniz Duvarı’nı yıkmada Filipinleri yanına almış olacaktır.

ÇHC’nin ABD’ye karşı stratejik hamlesi olan Yol Projesi’nin başarılı olması için de ÇHC’inin Deniz Duvarı’nı yıkması gerekmektedir.

Zira Çin- Malaka-Aden/Babülmendeb-Süveyş-Venedik hattını ifade eden “21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu”nun başlangıç kısmı Güney Çin Denizi-Filipinler- Malezya-Endonezya’dan geçmektedir.

Bundan dolayı ÇHC’nin ilk önce çözmesi gereken konu hem Deniz Duvarı’nı yıkması hem de Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’nda üstünlüğü ele geçirmesi gerekmektedir.

Ancak yakın gelecekte bu Deniz Duvarı’nı yıkması zor görünen ÇHC’nin, nükleer denizaltılardan oluşan donanmaya önem vermesi rekabetin daha geniş bir alana yayılacağını göstermektedir.

ÇHC’nin söylemeden icraya başladığı bu stratejiyi fark eden ABD’nin karşı hamlesinin ilk adımı 15 Eylül 2021’de AUKUS Paktı olacaktı.

7- AUKUS Paktı ve ÇHC’nin tepkisi

ABD’nin ördüğü Deniz Duvarı’nı yıkmanın kolay olmadığını gören ÇHC’nin, bu duvarı denizaltılarıyla etkisiz hale getirme hedefini tek başına karşılamanın yeterli olmadığını kavrayan ABD, ÇHC’ne karşı doğal müttefiki Japonya’nın yanına başka bir müttefik daha bulması gerekiyordu.

Bunun için iki aday ülke mevcuttu. Birisi Endonezya diğeri ise Avustralya idi.

İngiliz Devleti’nin ABD karşıtlığından uzaklaşması ile (BREXIT) ilk adım atılmıştı.

İkinci adım ise, ÇHC’ni rafine bir şekilde destekleyen ve ABD karşıtlarının sözcülüğünü yapan Fransa’nın Avustralya ile imzaladığı denizaltı filosu yapım anlaşması iptali ile gerçekleşecekti.

Zira Fransa’nın yapacağı denizaltılar, Avustralya’yı ÇHC’ne karşı koyacak nükleer donamımdan yoksun olup ve Pasifik’te ÇHC’ne yeni bir rakib çıkmasını engellemeye hizmet edecek nitelikteydi.

Fransızların Avustralya’ya konvansiyonel denizaltıları yapmasındaki zaafı çok iyi değerlendiren ABD, Avustralya’ya nükleer enerji ile hareket eden 8 denizaltı inşası teklif ederek, AUKUS Paktı’nı imzalamayı başarmıştı.

ABD ve İngiliz teknolojik yardımı ile yapılacak nükleer tahrikli denizaltı filosu Avustralya’ya sınıf atlatacaktır.

Bu anlaşmaya ortak cephede bulunan Çin ve Fransa’nın tepki göstermelerinin kendilerince haklı gerekçeleri vardır.

Sadece nükleer enerji ile çalışan gemilerin sayısı dikkate alındığında bile, AUKUS Paktı ile Pasifik’te nelerin değişeceği ve Avustralya’nın yeni rolünü anlamak için yeterlidir.

Rekabette üstünlük ve savaşta galibiyet temin etmekte yardımcı olacak bu nükleer denizaltıların ülkeler göre dağılımı şöyledir; ABD 14, Rusya Federasyonu 11, ÇHC 6, İngiltere 4, Fransa 4 ve Hindistan 1. Avustralya’nın bu türde 8 adet denizaltıya sahip olması Pasifik’te yeni gelişmelere kapı açacaktır.

Avustralya’nın İngilizlerle bağı dikkate alındığında, Kanberra’da denizaltılarla yapılacak bu düğünün kambersiz olmayacağı için, ABD’nin Avustralya’da kesinleşen nüfuzunun Doğu Asya’nın her tarafında hissedileceğini aynelyakin göreceğiz.

Sonuç

Merkezî Doğu Asya’da üç tarafı karalarla kaplı ÇHC’nin dışa açılması için en kolay vasıta deniz olmasına rağmen, İkinci Dünya Savaşı sonunda, ÇHC’nin dördüncü tarafı da ABD tarafından Deniz Duvarı ile kapatılmıştır.

Esasında bu durum Çin’in izole edilmesinde eskiden beri çeşitli ölçeklerde kullanılmıştır.

Mesela Hunlar, Avarlar, Göktürkler, batı ve kuzeyden Çin’i çevrelerken Mançurya-Kore’yi ele geçirip Çin’i denizden de kuşatmayı kuşatmaya çalışmışlar ve ancak Moğollar tam başarı elde etmişlerdi.

16’ncı yüzyıldan itibaren sırasıyla Avrupalı sömürgeci devletlerden Portekiz, Hollanda ve İngiltere güneyden kuzeye doğru kıyılarına el koydukları Çin’i kontrollerine almışlardı.

Soğuk Savaş döneminde Bering-Yeni Zelanda Güç Boylamı’na hâkim olan ABD, en riskli gördüğü yere, yani ÇHC’nin önüne, engel olarak Kore-Japonya- Tayvan-Filipinler Deniz Duvarı’nı örmüştü.

1978’den itibaren ÇHC ile iyi ilişkiler kuran ABD’nin taviz vermediği tek husus, ÇHC’nin önüne kuruduğu Deniz Duvarı olmuştur.

1990’lardan itibaren ekonomik bir güç olarak ortaya çıkan/çıkarılan ÇHC, bu Deniz Duvarı’nı yıkmak için çabalamaktadır.

Kendisi için en tehlikeli mekân olarak gördüğü Tayvan konusunu, erken bir çatışmaya sebeb olmamak için donduran ÇHC, Deniz Duvarı’nın en zayıf noktası olarak gördüğü Güney Çin Denizi’nde, ulaşabildiği en uzak kısmına yapay adalar vasıtası ile ulaşıp, buradan Pasifik’e bir dehliz açmak istemektedir.

Bunun yanında rekabet ve çatışmayı Pasifik’e kaydırmak isteyen ÇHC, bunun için de nükleer denizaltıları kullanmak istemektedir.

Bu esasında İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların İngilizlere karşı uyguladığı deniz stratejisinin bir benzeri olup, ÇHC, denizaltılarla Deniz Duvarı’nı etkisiz hale getirmek istemektedir.

ÇHC’nin bu hamlesini gören ABD, AUKUS Paktı ile Avustralya’nın denizaltı kabiliyetini nükleer seviyeye çıkararak, ÇHC ile tek başına mücadele yerine kolektif bir savunma ve saldırı stratejisi ile Doğu Asya’ya geri dönmüş olduğunu anlıyoruz…

Kaynak : https://www.indyturk.com/node/414976/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/aukus-pakti-mi-yoksa-cinin-doğusundaki -abdnin-deniz-duvarı mi ?

Share
378 Kez Görüntülendi.