Son Dakika
Rana Aybala YAŞAR (Oslo-Norveç)
ÇKP Faşizminin 05 Temmuz 2009 Urumçi Soykırımının Gerçek Hikayesi – 1
Çin’in Urumçi katliamından 10 yıl geçti. Her yıl bu günlerde Doğu Türkistan’da yaşayan aileme özellikle telefon etmemem gerektiği yolundaki Annemin endişe ve teşviş dolu tekrar tekrar ve ısrarlı telkin ve tavsiyelerini dinleyegeldim. İçimde Temmuz ayının başında başlayan ters ve kaygı dolu duygular 07 Temmuz’a kadar Anneme bir kez telefon açarak sesimi dinleyene kadar sürerdi.
Ben Urumçi’de doğup büyüdüm.Üniversite hayatım boyunca Okul arkadaşlarımdan sürekli dinlediğim bir şaka söz vardı ; “Urumçili’ler yolda sizinle karşılaşırsa ağzının ucu ile isteksizce eve buyur ederler.Ama evinin adresini asla vermezler.” diyerek takılırlardı. Bu tür yerel şakalaşmalar 10 yıl önce bir 05 Temmuz günü yerin yedi kat altına gömülüp kayboldu. O günden itibaren soğuk ve tehdit dolu muameleler ve kara günler başladı.
O gün ben Annemin içten içe ağladığına şahit oldum. Annem sanki en değerli bir varlığını kaybetemiş gibi iç içinden bulak gibi ağlıyordu. Ona sebebini sorduğumda göz yaşları içinde şunları anlattı, “ Kızım ben 05 Temmuz akşamı Babanla bir yerlerden dönüyorduk. Geldiğimiz yolda toprağa değil,Çinli askerlerinin ateşinde öldürülen Uygurlarımın akan kanlarına ve cansız bedenlerine basmamak için sıçraya sıçraya adeta havada uçarak yol alıyorduk.Babanın kollarına sıkı sıkı asılarak 40 dakikalık yolu tam 6 saatte tamamladık.”diye anlattı. Annem sözlerinin sonunda göz yaşları içinde bana şunları söyledi. ” Canım kızım, sen tez elden uzaklara git.Ben seni yanımda iken endişelenmek yerine ıraklara gitmeni ve orada sağ olduğunu bileyim yeter.Seni çok özleyeceğimi ve hasretine dayanamayacağımı biliyorum. Ama seni kaybetmek benim için hayatımın sonu demektir.Ben senden her iki dünya’da da razıyım.Hakkımı helal ediyorum.” sözleri hala kulaklarımda dünkü gibi taptaze.
Erkekliğe helal getirmeme ve toz kondurmama uğruna tüm bir gece tek başına ünsiz-tınsız bir tek noktaya gözlerini dikerek ağlamadan oturan Babam hala gözlerimin önünde ve adeta canlı bir tablo gibi.
Biz Doğu Türkistanlılar Irak veya Suriye’de değiliz ve buralarda yaşamıyoruz.Biz Türklüğe ve insanlığın kültür ve medeniyetine unutulmaz katkılar sağlayan bir Milletin ; büyük ve aziz Türk Milletinin ecdat yadigari ata toprakları ; Doğu Türkistan’da doğduk ve yaşadık. Bugün ise bizlerin hayatı Suriye ve Irak’takilerden farksız. Üstümüze her gün bombalar yağmasa da dini kimliğimiz milli gurur ve onurumuz her gün ve her saat daha kötü bir şekilde çiğneniyor,ayaklar altına alınarak aşağılanıyoruz.
Ben 26 Haziran 2009’da el’in yurdunda (Çin’in Uygurları katlettiği Şovgün kentini kasdediyor) horlanan ve aşağılanan ve üstelik öldürülen Uygurum için mi ağlayayım ?
Yoksa 05 Temmuz 2009’da İşgalci Çin’in Urumçi katliamında Çin’in üniformalı katillerinin hiçbir suçu yok iken katlettiği Uygurlarıma mi göz yaşı dökeyim ?
Veya 03 Eylul’deki genel tutuklamalarda gözlerimin önünde dövülerek ve işkence edilerek yok edilmek üzerine tutuklanan Uygurlarıma mi ağlayayım ?
Etiketler: Çin » Dünya » etnik Çatışma » Genel » kÖŞE YAZARLARI » Orta Asya
BENZER HABERLER