logo

trugen jacn

AL BAYRAK’TAN GÖK BAYRAĞA SELAM-DOĞU TÜRKİSTAN İÇİN DUA’YA DEVAM !

Ahmet Hüsrev Çelik'in Profil Fotoğrafı, Görüntünün olası içeriği: 1 kişi

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Hüsrev ÇELİK

Düzce Ün.Uluslar arası ilişkiler bölümü Öğr.Üyesi

“Adriyatik’ten Çin’e,” bir ideali resmettiği, parlak bir tahayyül içerdiği, kendisinden ümit kesilmeyen bir umudu ifade ettiği kadar içinde birbiriyle mukayese edilmeyecek acılar, hayal kırıklıkları, hırpalanmış coğrafyaları, insan sayısı adedince trajedileri de içerir.
Bosna’dan Kafkasya’ya, Kafkasya’dan Ortadoğu’ya, Ortadoğu’dan Afrika’ya, Afrika’dan Uzak Asya’ya kadar bu coğrafyanın hemen her yerinde son yüzyıldır “Müslüman ve mazlum” kelimeleri yan yana gelmektedir. Bosna örneğinde olduğu gibi trajediye neden olan hadiseler yakın tarihin belirli bir zaman dilimi içerisinde vuku bulmuş ve çok şükür ki sona ermiş, ancak yaşanan trajedilerin oluşturduğu travmatik etkileri, bireysel ve kolektif acıları halen devam ediyor, edecek ve unutulmayacaktır. Bu coğrafya yelpazesinin bir başka noktası olan Ortadoğu’da ise yaşanan trajedi ve travmaların aktörleri, failleri, mef’ulleri, sebepleri, mahiyetleri, tarafları, hadiseleri değişse de acı ve travmalar sona ermemiş ve süreklilik arz etmektedir.
Elbette acıların mukayesesi olmaz. Birinin diğerinden daha önemli -önemsiz olduğu sıralaması mevzubahis edilemez. Adriyatik’ten Çin’e her yer aynı vücudun azalarıdır. Ve bu coğrafyada acı ve sevinç namına her ne yaşanıyorsa homojen olarak bütününe sirayet eder, sirayet etmelidir.
Ancak bu coğrafi yelpazenin içerisinde bir yer vardır ki diğerlerinden daha farklı hususiyetlere sahiptir. Doğu Türkistan……
1949 yılına kadar bağımsız olan, 1949’da Çin işgaline uğrayan ve o günden bugüne kadar da artarak devam eden zulümlere muhatap olan bir coğrafyadır Doğu Türkistan….
Doğu Türkistan’ı diğerlerinden ayıran hususiyetlerden birisi artık yarım yüzyılı aşan, sürekli ve sistematik olarak, envai çeşit zulüm ve işkenceler ile muhatap olmalarıdır. Yarım yüzyılı aşkındır zulme uğrayan taraf sabit, zulüm yapan taraf sabit ve zulmün de değişmeyen yegâne gerekçesi de sabit yani Doğu Türkistanlıların Müslüman olmalarıdır.
Bu zulümlerin bir kısmı artık mutat hale gelmiş ve süreklilik arz etmekte iken bir kısmı da bu devam eden mutat zulümlere ilave olarak eklenen dönemsel zulümlerdir. Mesela Doğu Türkistan’da uygulanan namaz ve tesettür yasağı her gün devam eden bir zulüm iken oruç tutmanın, hacca gitmenin yasak olması oruç ve hac dönemlerinde karşı karşıya kalınan ilave zulümlerdir.
Doğu Türkistan’da namaz kılmanın, evlerde Kur’an-ı Kerim ve seccade bulundurmanın yasak olması zulmün en sıradanlaştırılmış halidir.
Doğu Türkistan’da evlilik cenaze ve miras gibi hususlarda İslami esaslara göre muamele de yasaktır. Yani bu dini nikâh ve cenaze namazının yasak olması anlamına gelmektedir.
Doğu Türkistanlıların başka bir ülkeye özellikle de Müslüman bir ülkeye seyahat etmeleri yasaktır. Eğer bir şekilde, başka bir ülkeye seyahat etmeye muvaffak olmuş ve geri dönmüş iseler ayrım yapılmadan çeşitli cezalarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Doğu Türkistanlılar. “Siyasi Eğitim Merkezi” adı verilen toplama kamplarında, zorunlu eğitim adı altında yaşamaya mecbur bırakılmaktadır. 2017 yılının başından itibaren hayata geçrilen bu kamplar yüksek duvarlar, dikenli teller ve gözetleme kuleleri ile hapishaneden farksızdır. Eğitim adı altında uygulanan süresi belirsiz bu mahkumiyet sürecinde, Müslüman Uygurlar aileleri ile görüştürülmemekte ve nerede kaldıklarını da kimse bilmemektedir. Eğer bu süreçte ölürlerse nasıl öldükleri akıbetlerinin ne olduğu konusunda da bilgi verilmemektedir. Bu kamplarda her öğünde zorla domuz başı ve domuz sakatatları yedirilmekte, zorla alkol içirilmekte, bunları reddedenler ise açlıktan ölümlerle yüz yüze kalmaktadır. Bu kamplarda kalanlara saatlerce yüksek gürültüde müzik dinletilmekte ve bu süreçte insanların bir kısmı akıl sağlıklarını kaybetmektedirler. Sadece 4 toplama kampında 120 bin Uygur’un hapsedildiği bu kamplarda -10 derece soğukta bile tutuklular yalın ayakla dolaştırılmakta, elbiselerinde fermuar ve düğme gibi hiç bir metalin bulundurulmasına izin verilmemektedir.
Doğu Türkistan’da 7 yaşında, 9 yaşında çocuklar Kur’an okudukları gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılabilmektedir. 1500 civarında çocuğun benzer gerekçelerle hapis olduğu Doğu Türkistan’dan gelen haberler arasında yer almaktadır.
Tahammül ve tahayyül sınırlarını zorlayan bu zulüm çeşitliliği içerisinde; en dehşet verici uygulamalardan birisi de Çin komünist yönetiminin ‘Kardeş Aile’ projesi adı altında her Doğu Türkistanlının evine yabancı bir Çinli erkek yerleştirerek aile ve mahremiyet mefhumunu hiçe sayma üzerinden bir zulüm uygulamasıdır.
Doğu Türkistan’daki Müslüman Türklere karşı uygulanmak üzere 27 Mart 2017 tarihinde oy birliği ile kabul edilen “ Dini Aşırılığı Ebediyen Yok Etme Yönetmeliği”nin, 4. Maddesinde “Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) din politikasına kesin olarak bağlı kalınacaktır. Dini faaliyet ve hayat konusunda ÇKP yönetiminin yasalarına yönetmelik ve kurallarına kesinlikle riayet edilecek ve dinin kesin olarak Çine uyumu sağlanacaktır. İslam dini kuralları ülkemizde mevcut sosyalist rejimin kanun ve nizamalarına mutlaka uyduralacaktır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenleme Çin Komünist Partisi politikalarına uymayan İslamın her hangi bir hükmüyle amel edilmesinin yasaklanması ve buna riayet etmeyenlerin cezalandırılması anlamına gelmektedir. Çin zulme mevzuat kılıfı giydirmeye çalışmakla, ne kadar fütursuz olduğunu da göstermektedir. Çin’in konuyu insan hak ve hürriyetleri gibi temel bir zeminde dahi değerlendirmediği, umursamadığı, insani bir hak olarak görmediği açıkça anlaşılmaktadır.
Uygur kızları evlerinden zorla alınarak fabrikalarda çalıştırılmak üzere Çin bölgesinde zorunlu göç uygulamaktadır.
…ve 5 Temmuz 2009 Urumçi katliamı olaylarını müteakip resmi kaynaklarda “Ölü sayısı 197, yaralı sayısı 1720” olarak belirtilse de Uygur kaynakları 30.000 kişinin gözaltına alındığını, gözaltına alınanlardan 18.000’inin öldürüldüğünü. Geri kalan 12.000 kişi halen kayıp olduğunu ifade etmektedir.
Bu zulümlerin ifade edilmesi, bir cümle gibi bir paragraf gibi ne kadar kısa ise, kapsadığı trajedi tam aksine bir o kadar geniş ve derindir.Görüntünün olası içeriği: yazı
Doğu Türkistanlıların maruz kaldıkları musibet, sadece günlük hayatlarının idamesini engelleyen, dünyevi işlerini zorlaştıran bir musibet de değildir. Aynı zamanda ve hatta büyük oranda onların dinlerini yaşamalarına doğrudan engel teşkil eden bir musibettir
Bu kadar zulümlerin varlığına rağmen Doğu Türkistan küresel ölçekte yeterince gündem olamamaktadır. Bunun temel nedenlerinden birisi zulmün dünya kamuoyunda gündem olmasını etkileyecek görüntü ve bilgi akışının Çin tarafından engellenmesidir. Bu iletişimin kesilmesi sadece kamuoyu oluşumunu engellemekle kalmamakta aynı zamanda kendi içerisinde bir başka zulüm aracına daha dönüşmektedir. Çin zulmünden kaçmayı başarabilenler, hicret edebilenler geride kalanlardan hiçbir zaman haber alamamakta, hiçbir şekilde iletişim kuramamaktadır. Çin zulmünden kaçanların geride kalan yakınları da cezalandırılmaktadır.
Bir diğer nedeni ise Çin’in küresel ölçekte büyük bir aktör olmasıdır. Sahip olduğu siyasi ve ekonomik güç ile Çin, sürecin küresel ölçekte bir kamuoyu baskısına dönüşmesini engelleyebilmektedir. Uluslar arası politikada bulunduğu konum bu konuda kendisine baskı kurulmasına maalesef imkân vermemektedir.
Doğu Türkistan konusunda Türkiye kamuoyunda ise çok sık gündeme getirilen konulardan birisi ise Doğu Türkistan’da yaşananlara ilişkin kamuoyunda yeterince ses çıkarılmadığına, gündeme getirilmediğine ilişkin haklılık da içeren bir eleştiridir. Doğu Türkistan davası için elbette küresel ve bölgesel ölçekte yapılacak çok şey vardır. Ancak bu göreli sessizlik hali duymazdan ve görmezden gelmekten mütevellit değildir. Doğu Türkistan’ın Ortadoğu’ya nazaran daha önemsiz ve öteki görülmesi hiç değildir.
Anadolu’nun sessiz ve derin acısıdır, sancısıdır Doğu Türkistan. Uzakta olmaktan mütevellit el uzatamamanın ızdırabını her daim yaşar Anadolu. Araya giren uzun coğrafi mesafeler, Ortadoğu’da yaşananlar kadar sürece dâhil ve müdahil olmasını engelleyen unsurlardan birisidir. Keşke bir şey yapabilse arzusunu, isteğini hep taşır gönlünde Anadolu. Al bayrakla, Gök bayrağın sevgisi eştir Anadolu’nun kalbinde. Bütün alem-i İslam için edilen dualarda öncelikle, özellikle ve ayrıca belirtilerek duaya katılır Doğu Türkistan. Anadolu’nun suskun feryadıdır Doğu Türkistan. Hiç ümidini yitirmez Anadolu, bilir ki Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez “bir gün” der, “bir gün mutlaka Gök Bayrağın coğrafyasında, Gök Bayrağın semalarında Al Bayrakla yan yana…..” Doğu Türkistan tükenmeyen ümididir Anadolu’nun. Anadolu iman eder ki Allah’tan başka büyük yoktur ve Allah’ın dediği olur. Orta Asya’da yaşayan Müslüman Türkleri, Sovyet zulmünden kurtaran ilahi iradenin bir kere daha tecellisine muntazırdır Anadolu. Anadolu’nun “Bir yanımdan yük düştü bir yanım hala yükse Orta Asya azad oldu, şimdi Sıra Doğu Türkistan, Kerkük’te” niyazının bir parçasıdır Doğu Türkistan.Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta
Türklerin İslam ile ilk tanıştıkları coğrafyadır Doğu Türkistan. Altay dağlarının, Tanrı Dağlarının, İmam Buhari’nin, İbn-i Sina’nın, Tirmizi’nin, Farabi’nin, Biruni’nin, Harezmi’nin Serahsi’nin, Uluğ Bey’in coğrafyasıdır Doğu Türkistan. Yani bizim coğrafyamızdır….
Doğu Türkistan’a göre İstanbul alem-i İslamın merkezidir. İstanbul’u gören bütün Dünya’yı görmüş sayılır Doğu Türkistan’da. Hac farizasını yerine getirenler Uygurlar, Doğu Türkistan’a dönmeden önce İstanbul’u da ziyaret ederler(di).
“Doğu Türkistan Bizimdir’den ötedir.
Doğu Türkistan “Biz”dir.

…….

Gök Bayraktan Al Bayrağa selam
Doğu Türkistan için duaya devam

Kaynak : Irfan Mektebi Dergisi   sayı  Nu. 141  Ağustos 2018 sayısı 

Etiketler: » » » » » » » »
Share
1210 Kez Görüntülendi.