Son Dakika
Prof.Dr.Ali ARSLAN(Kocaeli Ün.Öğretim Üyesi) Tarih Bölümü
Sovyet Rusya’nın 1991’de yıkılışından itibaren neredeyse tek küresel güç haline gelen ABD‘yi dengeleyecek bir gücün ortaya çıkması yönünde ABD karşıtı bütün güçlerin arzu ve çabaları ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) küresel bir aktör olarak ortaya çıkması tasavvuruna, ÇHC’nin de iktisadî bir güç olarak başarı sağlamasıyla, dış politika ve bilhassa küresel strateji açısından dünyanın en önemli maddesi, ABD-ÇHC’nin rekabeti olmaktadır.
ÇHC’nin küresel bir güç olma niyetini, Bir Kuşak Bir Yol Projesi‘yle ilan ettikten sonra, ABD, ÇHC’ni etkisizleştirmek için önemli adımlar atmaya başlamıştı.
Biz daha önce ABD’nin ÇHC’nin etrafını çevrelemeyi içeren stratejisini hakkında üç makale yazmıştık.
ABD’nin ÇHC’ni; “AUKUS Paktı mı, yoksa ÇHC’nin doğusundaki ABD’nin Deniz Duvarı’nı takviyesi mi?” makalesi ile doğudan, “Çin’in 2049 küresel hâkimiyet stratejisi için Asya Müslüman Hilali’nin hayatî önemi” makalesi ile güneyden, “ABD’nin Afganistan’ı Taliban’a devri ve Fergana Vadisi Kilitmekânı’nda Çin’i kilitleme stratejisine başlaması” makalesi ile de batıdan çevrelemek için hazırlıklar yaptığını ayrı ayrı anlatmıştık.
ÇHC’ni üç taraftan çevrelemeye çalışan ABD’nin kuzeyde bir hazırlık yapmaması veya çareler aramamasını düşünmek tabi ki bir hata olur.
“ÇHC’nin kuzeyinde Rusya Federasyonu var, onunda ÇHC ile arası çok iyi…” diye verilecek hükümlerin stratejik açıdan bir zandan ileri gitmeyecektir.
Çünkü buralar Rusya Federasyonu‘na (RF) bağlı olmakla birlikte Ruslarla meskûn bir coğrafya değildir. Merkezî Türkistan’dan başlayıp Japonya’ya kadar uzanın bu topraklar Turanî milletlere aittir.
Bundan dolayı, tarihî ve stratejik açıdan baktığımızda, ÇHC’ne karşı, kuzeyinden topyekûn bir hareket ancak Turanî milletlerin birliği ile sağlanabilir.
İşte biz bu makalede ÇHC’nin kuzeyinde hem kendi siyasi sınırları içinde hem de kendisine bitişik topraklarda yaşayan Turanî milletlerin tarihten günümüze Çinlilerle ilişkilerine kısaca temas ederek konuyu tahlile çalışacağız.
Turanî milletler hangileridir?
Siyaset, kültür ve medeniyet başlıklarında birçok hususu etkilemesi dolayısıyla, Turanî milletler ve dilleri üzerinde kesin bir görüş birliğine ulaşılması mümkün olmamış ve olması da oldukça zor görülmektedir.
Turanca da denilen Ural-Altay Dil Ailesi’ne mensup dillerin; sondan eklemeli ve cümlede yapısındaki özne/fail-nesne-yüklem/fiil benzerliği gibi bir dilin gramer yapısında olması gereken temel özellikleri dikkate alanlar, Ural-Altay dillerinin aynı dil ailesinden olduklarını kabul etmektedirler.
Bir dili belirlemede temel esas olan cümle yapısı ve eklemeli özelliği dikkate alındığında, bu benzerlikleri sadece aynı coğrafyada yaşamaktan kaynaklanan etkileşime indirgemek isabetli değildir.
Turanca’nın Ural Kolu; Fin-Ugur dilleri, Samoyed dilleri, Yukagir dilleri olup günümüzde 50 milyonu aşkın insan tarafından konuşulmaktadır.
Bu makale bağlamında bizi esas ilgilendiren Turanca’nın Altay Kolu olup Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuzeyinde ve bitişiğindeki Rusya Federasyonu ile Kore ve Japonya’da yaşayanlardan oluşmaktadır.
Altay Kolu; bütün lehçeleriyle Türkçe, 15 lehçesiyle Moğolca, Mançuca, Şibe’nin de dâhil olduğu 14 lehçesiyle Tunguzca, 6 lehçesiyle Japonca ve Kore dilinden oluşmaktadır.
Şimdi Ural Koluna bağlı dilleri konuşan Turanî milletlerin, tarihî olarak Çinlilerle hep problemli bir yaşam sürdüklerini izah etmemiz gerekmektedir.
Çinliler ile Turanî milletlerin doğal sınırı: Çin Seddi
Günümüz siyasi coğrafyalarını dikkate almadan düşündüğümüzde, Turanî milletler ile Çinlilerin beşeri coğrafyalarını ayırın en önemli delil Çinliler tarafından yapılan Çin Sınır Seddi’dir.
Bugün Çin Seddi olarak anılan bu seddin kuzeyindeki milletler; Doğu Türkistan’da Türkler, Moğolistan Cumhuriyet ve İç/Güney Moğolistan’da Moğollar, Mançurya’da Mançurlar, Tunguzlar vesairleri, Kore’de Koreliler ve Japonya’da Japonlar yaşamaktadır.
Yani bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin sınırları içinde olsalar bile, Doğu Türkistan, civarıyla birlikte İç Moğolistan ve Mançurya’da tarihi olarak Çin coğrafyasının dışında idiler.
Tarih laboratuvarında yaptığımız incelemede, Çinlilerle Turanîlerin hep birbirleri ile düşmanlığa varan bir rekabet içinde olduklarını görmekteyiz.
Tarihten itibaren Turanî devletlerle Çinlilerin rekabetler
Hun-Çin rekabeti
Tarihte Doğu Asya’nın ilk büyük devletini kuran Hunlar olmuştu. Doğu Asya’daki Turanî milletlerin bağlı olduğu Hunlar, bu üstünlüklerini MÖ 0318 yılındaki Kuzey Şansi Savaşı’nda zafer elde ederek Çinlilere de kabul ettirmişlerdi.
Böylece Hunlar, Mançurya, daha sonra kurulacak Çin Sınır Seddi’nin kuzeyi, Güney ve Kuzey Moğolistan, Kansu ve civarını da ele geçirmişlerdi.
Çin’de beyliklerden ilki Shang Hanedanlığını MÖ1600 kuran Çinliler küçük devletçikler halinde yaşamışlardı.
Ancak Hunlara birleşmek ihtiyacını görmüşler, MÖ 0211’de, Qin Shi Huanngdi, prenslikleri tek çatı altında toplamış ve kendini de Çin İmparatorunu ilan etmişti.
Çinliler, kuruluş tarihi bilinmeyen Hunların adı ilk tespit edilen hükümdarı Tuman (Teoman, MÖ220-209) döneminde, 2 bin 200 kilometreyi aşkın Çin Sınır Seddi’ni inşa etmek zorunda kalmışlardı.
Ancak bu tedbirler de, Hunları durduramamış Mete (MÖ 209-174) idaresindeki Hunlar, MÖ 200’de Çin kuvvetlerini yenerek Çin’i vergiye bağlamışlardı.
MÖ 187’de Mete, Pai-Teng Seferi’nde 100 bin kişilik ordusuyla Çin’in 200-300 bin kişilik ordusunu yenilgiye uğratarak Hunların üstünlüğünü tecil etmişti.
Hun Hükümdarı Kiok (MÖ 174-160), MÖ 166’da Çin başkentine giderek Çin yönetim sarayını yıkmıştı.
Hunların Çinlilere üstünlüğü Hun Hakanı Künçin (MÖ 160-126) zamanında azalmaya başlamıştı. Buna karşılık güçlenen Çinliler yavaş yavaş Çin Sınır Seddi’nin kuzeyine saldırmaya başlamışlardı.
Asya Hun Devleti’nde yaşanın iç savaş ta Çinlilerin işini kolaylaştırmıştı. Kardeşinin hükümdarlığının Çiçi tarafından tanınmaması üzerine Hun Devleti’nde büyük çatışmalar yaşamış ve Çiçi MÖ 58’de Hunların Hakanı olmuştu.
Ama Asya Hun Devleti çok zayıflamış ve Çinliler, Çiçi’nin Talas ırmağı kenarına taşıdığı başkenti tahrib etmiş ve kendisini de MÖ 36’da öldürmüşlerdi.
Çok rahatlayan Çinliler, neredeyse bir asırdır nüfuz ettikleri Güney Hunları, MÖ 31’de ölen Hohanyeh Han’dan sonra Çin’in nüfuzunu girmişlerdi.
İç çatışmalarla Asya Hun Devleti’nin zayıflamasını iyi değerlendiren Çinliler, tarihte ilk defa Turanî Milletlerin yaşadığı Doğu Asya Merkezi’nin batı kısmına hâkim olmuşlardı.
Yüz yıl gibi süren bu durum tekrar Hunlar lehine değişecekti. Çinlilerin işgaline giren Kadim Türkistan’ın güney kısmında yaşayan Türkler, Yu Tanhu önderliğinde yaptıkları mücadele ile MS 18-46’da istiklallerine kavuşmuşlardı.
Yu Tanhu döneminde, bir daha Çin esaretine düşmemek için Çin ile bütün ilişkiler kesilmişti. Çin’den bağımsızlılarını kazananlar, Büyük Hun Devleti ile birleşmeyerek Güney Hun Devleti olarak anılacak yeni bir devlet kurmuşlardı.
Böylece MS 48’de Hunlar, Kuzey ve Güney olarak iki devlete ayrılmışlardı. Güney Hun Devleti, Kaşgar’dan doğuda Kuzey Hun Devleti’nin topraklarını da alarak Mançurya’ya kadar geniş bir devlet haline gelmişti.
Doğu Asya Merkezi; Doğu Mançurya, bugünkü İç Moğolistan yani Güney Moğolistan, Kansu ve bu hattın batısındaki bugünkü Doğu Türkistan/Şincan Uygur Muhtar Cumhuriyeti alanı da Güney Hun Devleti’nin eline geçmişti.
Bir asır önce Asya Hun Devleti’nin yerine yeni bir Türk devleti olan Güney Hun Devleti hâkim olmuş ve Çinliler de Çin Sınır Seddi’nin güneyine çekilmişlerdi.
Yüz yıl gibi bir süre sonra bugünkü Moğolistan merkezli olan Kuzey Hun Devleti’nin, 147-156’da yapılan savaşlar sonunda, Sienpiler tarafından yıkılması, Güney Hun Devleti’nin de zayıflamasına neden olmuştu.
Bugünkü Kansu-İç Moğolistan merkezli Güney Hun Devleti de 216’da Çin’in eline geçmişti. Böylece Turanî milletlerden oluşan Doğu Asya Merkezi Hattı 169 yıl sonra tekrar Türklerin elinden Çinlilere geçmişti. Ancak bu uzun sürmeyecek yeni bir rekabet başlayacaktı.
Avar-Çin rekabeti
Doğu Asya Merkez Hattı’nda Hunların yıkılması ile başlayan Çin işgal ve nüfuzu 50 yıl kadar sürmüştü. Hunların yerine Türkistan’da Avar Devleti 216’da kurulmuş ve Doğu Asya Merkezi’de Çinlilerle mücadeleye başlamıştı.
Avarlar, 400 yıllarında sınırlara İrteriş Irmağından başlamak üzere Güney-Kuzey Moğolistan Kansu, Çin Sınır Seddi’nin bütün kuzeyi, Mançurya dahil olmak üzere Kore Yarımadasına kadar uzanan güçlü bir devlet haline gelmişlerdi.
Çinlilerle sürekli çatışma yaşayan Avarlar 458’de Kuzeye çekilmek zorunda kalmışlardı. Böylece Çinliler tekrar Çin Sınır Seddi’nin kuzeyine geçerek, Turanîlerin elindeki Doğu Asya Merkezini işgal etmişlerdi.
Böylece Doğu Asya Merkezi’nde kontrol tekrar Çinlilere geçmişti. Bu defa Çinlilerle Göktürklerin mücadelesi başlayacaktı.
Göktürk-Çin rekabeti
Göktürkler, bağlı oldukları Avar Devleti’ni ortadan kaldırarak Göktürk devletini kurmuşlardı. Bundan sonra hem Türkistan hem de Doğu Asya Merkezindeki Çin işgallerine bu defa karşı koyan Göktürk Devlet olmuştu.
Ancak bu mücadele sırasında Göktürk Devleti(552-659) Çinliler tarafından yıkılmış ancak kısa bir süre sonra II. Göktürk/Kutluk Devleti (682-745) tekrar kurularak Çinlilerin işgallerine meydan vermemişlerdi.
Kısa süre içinde, 600 yılında, Göktürklerin Doğu Avrupa’ya ulaşan sınırlarına Doğu Asya Merkezi’ni de dâhil olmuştu. Bu bağlamda Doğu Türkistan dâhil, Kansu, Güney ve Kuzey Moğolistan, Çin Sınır Seddi’nin kuzeyi ve Mançurya’nın tamamını topraklarına katan Göktürk Devleti Japon Denizi’ne ulaşmıştı.
716’da Kapağan Kağan’ın ölümünden sonra Çinlilerle yapılan mücadeleye bir de iç iktidar kavgaları başlamıştı. Zayıflayan Göktürklere karşı Moğollar da harekete geçmişti.
Böylece Doğu Asya Merkezi’nde Çinliler işgallerini genişletmeye başlamışlardı. Neticede Çinliler, Kansu, Tufan, Mançurya’nın güneyini ele geçirmiş ve daha sonra Kağşar bölgesini alarak batıya doğru İç Asya’ya saldırmışlardı.
730’larda Göktürk Devleti’nde başlayan hızlı çöküş sonunda devlet 745’te sona ermişti. Turanî milletlerin yaşadığı Doğu Asya Merkezi’nde başlayan Çin işgalleri Türkistan’a doğru hızla yayılmıştı.
Uygur-Çin rekabeti
Çinlilerin Doğu Asya Merkezi’nde ve hatta Türkistan taraflarında hızla yayılmasına 745’de Göktürklerden iktidarı devr alan Uygur Devleti tek başına karşı koyamamıştı.
Tam bu sırada Çin ile savaşının eşiğinde olan Müslümanlar ile Uygur Devleti arasında ortak düşmana karşı bir ittifak ortaya çıkmıştı.
Uygur Hakanı Bayan Çur, 751 tarihinde gerçekleşen Müslüman ve Çinlilerin karşı karşıya geldiği bugünkü Kırgızistan’nın kuzey-batısında gerçekleşen Talas Savaşı’na, Uygur Devleti’ne bağlı Karlukları yardıma göndermişti.
Bu savaşta yenilen Çinliler İç Asya’dan çekilmiş, Kaşgar ve Tufan’ı hemen boşaltmıştı. Tibetlilerin de isyanı üzerine Çin iyice zayıflamıştı.
O dönem Turanî milletlerin lideri olan Uygurlar, Maveraünnehr’den başlamak üzere Doğu Türkistan, Kansu, Çin Sınır Seddi’nin güneyi, Mançurya’nın batı kısmı olmak üzere Doğu Asya Merkezi’ni ele geçirmişlerdi.
Bu dönemde bir ilk yaşanmış ve Çin Sınır Seddi’nin güneyinin batı kısmı da Uygurların hâkimiyetine girmişti.
Büyük Uygur Devleti’nin 840’ta yıkılmasından sonra Kansu merkezli Sarı Uygur Devleti (840-1028) ve bugünkü Doğu Türkistan merkezli Tufan Uygur Devleti(856-1209) Çinlilerin Doğu Asya Merkezi’ne hâkim olması engellemişlerdi.
Mogol-Çin rekabeti
Türklerin nüfusunun büyük kısmı batıya doğu kaydığı bu dönemde, Büyük Uygur Devleti parçalanırken, bu defa Çinlilerle rekabete Turanî bir millet olan Moğollar başlayacaktı.
Moğolistan-Mançurya merkezli Hitay Devleti (907-1211), Çinlilerin Çin Sınır Seddi’nin kuzeye geçmesini büyük ölçüde engellemişlerdi.
Akabinde Moğolları büyük güç hane getiren Cengiz Han (1162-1227), 1206’da Moğol Devleti’ni kurmuştu.
Cengiz Han dönemindeki devletin güney sınırları; Hazar Denizi’nden doğuya doğru Horasan (bugünkü Kuzey İran), Afganistan, Doğu Türkistan, Kansu, Çin Sınır Seddi güneyindeki Pekin dâhil Kuzey Çin ve Mançurya’nın ve bu saydığımız kısımların kuzey tarafındaki Asya topraklarından oluşmaktaydı.
Kısacası Cengiz Han döneminde sadece Kansu-Çin Sınır Seddi’nin kuzeyi ve Mançurya değil, bu hattın güney tarafı da Turanî Moğolların eline geçtiğinden, Doğu Asya Merkezinde Moğol Devleti’ne mutlak hâkimiyet kurmuştu.
1229 yılındaki Moğol Prensler Kurultayı’da Kağan seçilen Öğedey, 1236’da Kore’yi alınması ile Moğollar Doğu Asya Merkezi’ne tamamen hâkim olmuşlardı. Moğollar bununla da yetinmeyecek Çin de de hâkimiyet kuracaklardı.
Çin’de hüküm süren Turanî Moğol Hanedanı
Turanî Moğollar Çinliler karşı rekabette mutlak üstünlük elde ettikten sonra daha ileri bir adım atacaklardı. 1260-1294 tarihleri arasında Büyük Han olan Kubilay döneminde, 1279 yılında bütün Çin’de Moğol hâkimiyetini kurulmuştu.
Hatta bugünkü Vietnam ve Malezya-Endonezya’ya doğru seferler düzenlenmişti. Böylece Moğollar sadece Doğu Asya Merkezinde değil bütün Doğu Asya’da hâkimiyetlerin kurmuşlardı.
Çin’deki hâkimiyetleri 1368’de sona ermiş ve Moğollar kademeli olarak Çin Sınır Seddi’nin kuzeyine çekilmişlerdi.
Çinli Ming Hanedanı’nın (1368-1644) Turanîlere üstünlüğü
Moğollara karşı ayaklanın köylülerin lideri Cu Yüencang, Çin tahtına çıkmış ve Nankin’i başkent yapmıştı. 1514 tarihinde Portekizliler Macao’da ticari Cizvit tarikatı da misyonerlik çalışmalarına 1582’de Çin’de başlamışlardı.
Mingler döneminde(1368-1644), Turanî Moğolların zayıflaması üzerine, Çinliler kuzeye doğru yayılma tekrar başlamış, Hoten, Kansu, Çin Sımır Seddi’nin kuzeyi, Güney Moğolistan (1635), Mançurya ve Amur Nehri’nin denize döküldüğü yere kadar Turanîlerin toprakları işgal edilmişti.
Bu dönemde Çin Doğu Asya Merkezi’nde hâkimiyet kurmakla yetinmemiş sınırlarını Sibirya’nın doğusuna kadar uzatmıştı.
Turanî milletlerin özellikle Türklerin batıya doğru hareket etmeleri Çinliler için bir avantaja dönüşmüştü. Ancak bu dönem kısa sürecekti.
Ming Hanedanının yerini Turanî Mançuryalı Çing Hanedanı olacak ve Çinlilerin karşısına da kuzey Asya’yı işgal eden Ruslar çıkacaktı.
Turanî Çing Hanedanı (1644-1911) döneminde Batı destekli Çin’in Doğu Asya Merkezi’nde üstünlüğü Ruslarla rekabetin başlaması
1644 yılında Pekin’deki ayaklanmayı bastırmak için Mançurlar yardıma çağrılmış ancak ayaklanmayı bastıran Mançuryalılar Mançu Kralının oğlu Şunci’yi imparator seçmişlerdi.
Bu durum 1659’da bütün Çin tarafından da tanınmıştı. Böylece Çin’de Mançuryalı Çing Hanedanlığı başlamıştı.
Fransızların süper güç oldukları bu dönemde Cizvit tarikatı ve Avrupalılar Çin sarayında çok etkin bir konunda gelmişlerdi.
Bu sıralarda Kazan, Astrahan ve Sibir hanlıklarını işgal eden Ruslar, hızlı bir şekilde Sibirya’yı işgal ederek Büyük Okyanus kıyalarına kadar Kuzey Asya’yı ele geçirmişlerdi.
Böylece Turanî milletlere ait topraklar için Ruslarla Çinliler karşı karşıya gelmişlerdi. Bir Cizvit danışmanın da görev aldığı Çinlilerin, 1689’da Ruslarla yaptıkları Nerçinsk Anlaşması ile Çin tarihinin en kuzey sınırına ulaşmıştı
Amur nehrinin sol tarafında yani kuzeyindeki Amur bölgesi de Çin’e dâhil edilmişti. Çin’in kuzey sınırları Doğu Sibirya’daki Ohotsk Denizi’ne ulaşmıştı.
Mançurya ve kuzeyini hâkimiyetine alarak Doğu Asya’da büyük başarı elde eden Çinliler, Moğolistan’ı tamamen ele geçirmek için harekete geçmişlerdi. İlk önce Moğolistan’ın doğusundaki Halhalar 1691’de Çin kontrolüne girmişti.
1696’da Güney Moğolistan’daki kabileleri etkisiz hale getirmiş ve bir daha Çin Sınır Seddi’nin kuzeyinde, Çin’in bitişiğinde yeni bir Moğol İmparatorluğu kurulmaması için Moğolistan’da bir askeri protektora kurulduğu ilan edilmişti. Ancak Kuzey Moğolistan ile ilgili bu hedef hemen gerçekleşmemişti.
Moğolistan’da XVII yüzyılda, Çorların kurduğu devlet, önce Ruslar karşısında mağlup olmuş sonra 1754-1758’de Çinlilerin top ateşi karşısında dayanamamış ve Çinliler tarafından bütün Moğolistan işgal edilmişti.
Ancak Turanî ülkelerde Çin’in tarihinin en geniş sınırlarına ulaşması Çin’i sömürgecilerin hedefi olmaktan kurtaramamıştı.
Batı’nın iktisadî sömürgesi Çin döneminde Doğu Asya Merkezi’nde İngiliz-Rus rekabeti
Küresel ölçekte 1863’de Fransa’yı mağlup eden İngilizler, 1830’larda Çin’e doğrudan müdahale etmeye başlamış ve 1842’de Nankin Anlaşması ile Çin’in kapıları İngiliz tüccarlarına açılmıştı.
Fransız ve ABD’liler de 1844’te bu hakları kazanmışlardı. İngiliz ve Fransızlarla yapılan savaşlardan sonra Çin, 1860’da, kapılarını tamamen Batılılara açmış ve kapitülasyon sistemi kurulmuştu.
Geniş toprakları elinde bulunduran Çin kademe kademe yarı sömürge haline getirilmişti. Bu dönemde, Çin’in genişlemesini kendisinin menfaatine uygun gören İngilizler, Doğu Türkistan’ın Çinliler tarafından işgal edilmesini desteklemiş hatta temin etmişlerdi.
Şöyle ki, Türkistan’daki Türk devletlerin zayıflaması üzerine Kaşgar’ın Rusların eline geçmesini istemeyen İngiltere, için Çin’i yönlendirmiş, Doğu Türkistan’a doğru işgallerini hızlandıran Çinliler de, 1876’de Urumçi’yi, Yakup Han ölünce de 1877’de Kaşgar dâhil bütün Doğu Türkistan işgal etmişlerdi.
19’uncu yüzyılın sonlarına doğru, büyük bir güç olan Rusların Mançurya ve Kore’ye doğru işgale başladığında, Batılıların en güçlüsü İngilizler Çin’e güç vermek yerine, yeni aktörleri destekleyeceklerdi.
Şöyle ki, Ruslar, 1855’te Sahalin adasının kuzeyini, daha sonra da Güney Sahalin’i ele geçirmişti. 1858 Aihun Antlaşması ile Amur Nehrinin kuzeyini alan Ruslar, Mançurya’nın kuzey-doğusundaki 1858 Habarovsk ve 1860 Vladivostok’u işgal ederek Kore ile sınır haline gelmişlerdi.
Böylece Ruslar Talarski Boğazı’ndan aşağıya doğru Japon Denizi’nin batı sahillerini ele geçirerek Doğu Asya Merkezinde etkin bir güç haline gelmişlerdi. Doğu Asya Merkezinde Ruslara karşı Japonlar ön plana çıkarılmıştı.
Turanî bir halk olan Japonlar, tarihi olarak Japon adaları dışında pek bir siyasi aktör olmamışlardı. İlk defa 16 yüzyılda bu yönde faaliyetlere başlamışlardı.
1555 Şanghay’a 1592/97’de Kore’ye saldıran Japonlar, Doğu Asya Merkezi’nde bir güç olarak kendilerini göstermeye başlamışlardı.
19’uncu yüzyıla gelindiğinde, Batılılar tarafından sömürge haline getirilen Çin, Doğu Asya Merkezi’de Ruslara karış koyamıyor veya koyması istenmiyordu.
Böylece Japonların önü açılmış oluyordu. Tabi 1860’larda Hakkaydo adasının kuzeyinde denizden Ruslarla komşu haline gelen Japonlar da Rus tehdidi altına girmişlerdi.
Japonların ilk ciddi hareketi, Kore üzerinde Çin ile yaşanan anlaşmazlık üzerine, Sarı Deniz’in Kuzeyinde Çin Seddi’nin denizden başlangıcının tam karşındaki Liaodong Yarımadasını işgal ederek gerçekleştirmişlerdi.
15 Eylül 1894’teki ilk Çin-Japon savaşında, Pyongyang Savaşı’nda, Japonlar Çinlileri yenmişti. Tayvan’ı da alan Japonlar, 1895’te Çin ile yaptıkları Şimonoseki Anlaşması ile Kore’deki hâkimiyetlerini kabul ettirmişlerdi.
Bu hamle ile Japonlar, Doğu Asya Merkezinde yeni bir güç olduklarını ortaya koymuşlardı. Tam bu süreçte Ruslar 1896-1898’de Mançurya demiryolu hattının yapımı için Lûşun (Port Artur) kiralamıştı.
Kuzeyden gelen Ruslar demiryolu vasıtası ile Çin’in elinde olan Mançurya’yı nüfuzuna almış bulunuyorlardı.
Rusların bu hamlesine karşı, Almanlar da, Lûşun’un tam karşısındaki Şantung yarımadasının güneyindeki Cuaoccou körfezi ile Çingdao limanına 1897’de el koymuştu.
İngiltere ise Almanların işgal ettiği yerlerin kuzeyinde, Şantung yarımadasında, Sarı Deniz’in en stratejik burunu olan Veihaivei Körfezi’ni, 1898’de işgal etmişti.
ABD ise Çin’de toprak işgal etmeyerek sadece “açık kapı” rejiminin devamını istemişti. Sarı Deniz’in kuzeyinde çok küçük bir alanda İngiltere, Almanya, Rusya ve Japonya, Doğu Asya’nın Merkezinde karşı karşıya gelmişlerdi.
Mançurya’daki demiryollarını yapan Ruslar, Sarı Deniz’e kadar nüfuzlarını yaymaları, Ruslarla Japonlar arasında çatışmaya dönüşecekti.
Japonlar, 1900’de Çin’de Batılılara karşı başlayan Bokserler isyanında Batılı devletlerin yanında yer almış ve 1902’de Rusların Kore’yi ele geçirmemesi için İngiltere ile askeri bir ittifak kurmuşlardı.
Çar II. Nikola, Mançurya’ya 100 bin asker göndermesine karşı, Japonlar Port Artur’daki Rus donanmasına saldırmış, Kore ve Liaodong’a ordu çıkarmışlardı.
Yapılan kara ve deniz savaşlarında Japonlar Rusları yenmişti. Neticede, Ruslar, Japonların Kore ve Mançurya’nın bir kısmına yerleşmelerini kabul etmişlerdi.
Ayrıca Ruslar, Sahalin adasının güneyini de Japonlara bırakmışlardı. Bu sayede Turanî Japonlar Ruslara karşı başarı elde etmişler ve Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Japonlar, Kore ve Mançurya’yı elde ederek Doğu Asya Merkezi’nin bir kısmında bir üstünlük kurmuşlardı.
1911’de Çin İmparatorluğu’nu bitiren devrim başladığında, Moğol prensleri toplanarak Moğolistan’ın özerliğini ilan etmişlerdi.
1915’te Rus Çarlığı, Çin Cumhuriyeti ve Moğolistan arasında imzalanan antlaşma ile bu özerklik kabul edilmişti.
Güney Moğolistan, Çin’e bağlı olmak üzere İç Moğolistan adını almıştı. Kuzey Moğolistan ise Rus Çarlığına bağlanmıştı. 1921 tarihinde Sovyet Rusya-Moğolistan Dostluk anlaşması ile Kuzey Moğolistan, Moğol Sovyet Cumhuriyeti haline getirilmiş ancak Rusların nüfuzu devam etmişti.
Böylece Japonların elinde olanlar hariç, Merkezî Doğu Asya’daki Turanî milletlerin toprakları Ruslarla İngilizlerin nüfuzundaki Çinliler arasında paylaşılmıştı.
İkinci Dünya Savaşı sürecinde Japonların Asya siyasetinde Turanî milletlerin yeri
Birinci Dünya Savaşı sonunda yapılan anlaşmalarla Doğu Asya Merkezi’de pek değişiklik gerçekleşmemiş ve bu durum da Japonları tatmin etmemişti.
İkinci Dünya Savaşı sürecinde, Asya’da yayılmacılığına Turanî alanda başlayan Japonlar, 1931 tarihinde Mançurya’yı tamamen işgal ederek, burada Mançukuo adlı bir kukla devlet kurmuş ve başına da eski Çin İmparatoru Puyi getirmişlerdi.
Mançurya, 1934 yılında, Japon himayesine alınmış ve sırasıyla Çin Sınır Seddi’nin kuzeyinde, Çin’in sınırları içinde olan “İç Moğolistan” denilen Güney Moğolistan’ın doğu kısmı 1936’da; Pekin, Nankin ve civarları 1937’de işgal edilmişti.
Japonlar, İç/Güney Moğolistan’ın batısını ve Kansu’yu alarak Doğu Türkistan’a ulaşmak için çalışmalara başlatmışlardı. Bunun için Osmanlı saltanat ailesinden birisini Doğu Türkistan’da halife yapmak için harekete geçilmişti.
Japonların niyeti, Çin Sınır Seddi’nin kuzeyindeki Turanî milletleri Çin ve Rusya’ya karşı yanına almaktı. İkinci Dünya Savaşı’nda yenilen Japonlar İç/Güney Moğolistan, Mançurya ve Kore’den çekilmiş ve Turanî siyasetleri de sona ermişti.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Turan dünyasıyla problemleri
İkinci Dünya Savaşı’nın son döneminde, ABD, Sovyet Rusya ve İngiltere’nin 17 Temmuz-2 Ağustos 1945’de yaptıkları Potsdam Konferansı sırasında, 26 Temmuz Bildirisi’ne göre; Japonya teslim olursa imha edilmeyecekti.
Aksi halde, SSCB Doğu Asya’daki savaşı katılacak ve 38. Paralel’in kuzeyi yani Kuzey Kore dahil kendisine bırakılacaktı. Yani masa başında Doğu Asya Merkezi paylaşılmıştı.
ABD 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya ilk atom bombasını atmış, bir gün sonar da Sovyet Rusya Japonya’ya savaş ilan ederek Mançurya Savaşı’nı başlatmıştı.
9 Ağustos Nagazaki şehrine de atom bombası atmıştı. 14 Ağustos’ta Japon imparatoru koşulsuz teslim olacaklarını açıklamış ve 2 Eylül’de de anlaşma imzalanarak İkinci Dünya Savaşı bitmişti. Ancak Doğu Asya Merkezinde savaş devam etmişti.
Şöyle ki, Çin’de, 1938’de Japonlara karşı uzlaşan Komünist ve Milliyetçilerin arası 11 Ekim 1945’de bozulmuş ve 1946’da, Japonya’nın silahsızlandırılması üzerine Milliyetçi-Komünist iç savaşı başlamıştı.
Bu arada Japonların başlattığı Mançurya’nın Şandong, Hibei, Hınan’ı komünistler; diğer kısımları ise Milliyetçiler almıştı. ABD’nin desteklediği Çankayşek, Mançurya’yı sahiplenen Ruslara karşı yaptığı çatışmalarda diremeyerek geri çekilmeye başlamıştı.
Mançurya dahil bütün Çin’de Komünistler Mao liderliğinde iktidarı ele geçirmiş ve 19 Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti resmen ilan edilmişti.
ABD’nin desteklediği Çankayşek de 8 Aralık’ta Tayvan adasını sığınmıştı. 14 Şubat 1950 de Çin ile SSCB bir ittifak ve dostluk anlaşması imzalanmış ve böylece Doğu Asya Merkezi’nde Rus-Çin sınırları değişmemişti.
Çin’de Komünistlerin iktidara gelmesini engelleyemeyen ancak bu bölgeden uzaklaşmak istemeyen ABD Komünistler arasında Kore üzerinde çatışma yaşanacaktı.
1945 yılından itibaren, 38 paralelden ikiye bölünmüş olan Kore’nin kuzeyi Sovyet Rusya, Güneyi ise ABD tarafından kontrol edilmekteydi.
ABD’nin desteği ile 15 Ağustos 1948 Kore Cumhuriyeti kulmuş ancak Sovyet Ruslar, Korelilerin birleşmesini engelleyen bir icraatla 9 Eylül 1948 Kore Demokratik Cumhuriyeti’ni kurdurmuşlardı.
Böylece Kore’de iki ayrı cumhuriyet oluşmuş, daha doğrusu Doğu Asya Merkezinin bu kısmı 36 paralel ile ikiye ayrılmıştı.
Sovyet Rusya-Çin ilişkileri 14 Şubat 1950’deki ittifak ile zirveye çıkmış ve Sovyetler, ABD’yi bölgeden atmak için harekete geçmişlerdi. Sovyet Rusya, 25 Haziran 1950’de Kuzey Kore birliklerinin Güney Kore’yi işgal emri vermişti.
Bu gelişmeyi SSCB-Çin anlaşmasının ürünü olarak gören ABD başkanı Truman, Güney Kore’yi savunma kararı almış ve 5 Temmuz 1950, ABD-Kuzey Kore birliklerinin ilk çarpışmaları başlamıştı.
14 Ekim1950’de Çin Komünist kuvvetleri de savaşa dâhil olmuştu. 27 Temmuz 1953’te ateşkesle Kore Savaşı sona erdiğinde 2 milyon insan ölmüştü.
Sovyet Rusya’nın müttefiki Komünist Çin; Turanî milletlerin yaşadığı Kuzey Kore, Mançurya, İç/Güney Moğolistan, Kansu ve Doğu Türkistan’ı kontrol ederek Doğu Asya Merkezi’ndeki en stratejik hattı kontrole başlamıştı.
ABD ise Güney Kore ve Japonya hâkimiyet ve nüfuzuna alarak Doğu Asya Merkezinde operasyon gücünü korumuştur. SSCB-Çin ittifakının 1960 yılında bozulması ve 25 Ekim 1971’de ÇHC’nin BM’ye üyeliği seçilerek ABD ile barışması yeni bir dönemi başlatmıştı.
Artık Sovyet Rusya Doğu Asya Merkezinde eskisi kadar ciddi bir aktör olmaktan çıkmış ve Çin ile ABD baş başa kalmıştır.
Sovyet Rusya 1991’de çökerken, Çin Halk Cumhuriyeti, 1990’lardan itibaren ekonomik bir güç haline gelmişti. ÇHC’nin kendi sınırları içinde bulunan Turanî Milletlerle yaşadığı problemi kendi içinde yaşamaya başlamıştır.
Doğu Türkistan, Kansu, İç/Güney Moğolistan, Mançurya’da büyük korku yaşayan ÇHC, Turanî milletlere yaptığı baskıların her geçen gün arttırmaktadır. Bu ise rakibi ABD’ye büyük imkân hazırlamaktadır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Doğu Asya Merkez kilitmekanının anahtarı hükmünde olan Güney Kore ve Japonya’yı elinde bulunduran ABD, Turanî milletlerle ilgilenmeye büyük hız vermiştir.
ABD’nin müttefiki Japon ve Güney Korelilerin Turanî millet olmaları, Amerikalıların işleri kolaylaştırmaktadır. Hem özgür hem de refah seviyesi yüksek Japon ve Koreliler, baskı altındaki Kuzey Koreli, Mançur, Tunguz, Moğol, Türk ve sairleri cezb etmeye çoktan başlamıştır.
ÇHC’ndeki Turanî hattın kuzeyinde olup Rusya Federasyonu içinde yaşayan Turanî milletlerde de Çin ve Rus karşıtlığı gün geçtikçe artmaktadır.
Sonuç
ABD’nin ÇHC’ne karşı bir kuşatma stratejisinin varlığını bedihidir. ABD’nin ÇHC’nin doğusunda boydan boya bir Deniz Duvarı Örmesi; güney ve güney-batısının da Asya Müslüman Hilali ile çevrelemeye çalışması, Sovyet Rusya örneği dikkate alındığında, zor olmayacağı bellidir.
Buna karşı ÇHC, Rusya Federasyonu ile ilişkilerini iyi tutarak kuzeyden bir kuşatma yaşamak istememektedir.
ÇHC’nin Bir Kuşak Projesi’nin Türkistan Stratejik Alanı’ndaki Fergana Kilitmekanı’nda kesilme ihtimaline karşı, Türkistan’ın doğusundan, daha kuzeyden, Moskova’ya doğru yollar düşündüğü de bilinmektedir.
Bunun için, ÇHC’nin bu stratejisine karşı, ABD’nin de, hem ÇHC’nin kuzeyinde hem de bitişiğindeki Turanî milletlerin kıymetini bilmemesi mümkün değildir.
ÇHC’nin küresel bir güç olmasını istemeyen ABD için, ÇHC’nin doğal sınırlarına çekilmesi gerekmektedir. Zaten Çinlilerle Turanî milletlerin doğal sınırına Çin Sınır Seddi büyük bir delildir.
Tarihte devamlı birbirleri ile rakip olan Turanî milletler ile Çinlileri kavgaya tutuşturmak zor değildir. ABD’nin bu stratejisi ÇHC’indeki ve civarındaki bütün Turanî milletleri uyandıracak bir hamle olabilir.
Bunun için, ABD açısından ÇHC’nin kuzeyinde okun kirişi gibi mevzilenmiş Turanî milletler vazgeçilmez bir kozdur.
Turanî Japonya’yı yanında, Güney Kore’yi Kuzey Kore ile birleştirmek için elinde tutan ABD’nin, aynen Japonların İkinci Dünya Savaşı’nda yaptıkları gibi, Turanî milletler üzerinden Türkistan’a doğru bir hareket başlatması ihtimal dışı değildir.
Deniz Duvarı, Asya Müslüman Hilali ile bir yaya gibi çevrelenen ÇHC’ni kuzeyden etkisiz hale getirmek için, kiriş mesabesindeki Turanî milletlerin gerilmesi çok zor olmayacaktır.
Zira Doğu Türkistan’dan Kore’ye kadar hem kendi sınırları hem de bitişiğindeki Turanî milletleri ezen ÇHC, kendi kendisine zarar vermeye devam ederken, rakibine de büyük bir hediye vermektedir.
Turanî milletlerin, bilhassa Türklerin, oku etkin bir savaş aracı olarak ilk kullananlar oldukları malumdur. Ayrıca Turanî milletlerde onurlu bir idam şekli olan yay kirişi ile boğma kültürü mevcuttu.
ÇHC’nin nefesini kesmek ve hatta kan akıtmadan imha etmek isteyen ABD, Turan Kirişini ÇHC’ne karşı kullanması stratejik açıdan mümkündür.
Kısacası ÇHC’ni Turan Kirişiyle sıkıştırmak kolay olup, hatta RF’nun durumuna bağlı olarak, boğmak bile ihtimal dâhilindedir.
Kaynak : www.indyturk.com/437746/turkiyeden-seslerin-sesler/halk-cumhuriyeti-turan-kirişi-ile-bogulabilir mi?
BENZER HABERLER