Son Dakika
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (UYHAM)
Beyaz Saray’dan sert Çin Raporu açıklandı. Yirmi sayfalık raporun dili çok ağır, örneğin, “Diyalog çabasının anlamı yok,” diyor. Donald Trump olduğu sürece ABD-Çin arası ilişkilerde diyalog olmayacak mı?
ABD yönetimi Çin’i koronavirüs salgınını iyi yönetemediği gerekçesiyle suçluyor ve bu konuyu sonunda resmi bir raporla dokümanter etti. Rapor, Pekin’in “talancı” olarak niteliyor, ekonomi politikaları, askeri güç takviyesi, dezenformasyon kampanyaları ve insan hakları ihlalleri sert ifadelerle hedef alınıyor. Çin’in bölgesine ilave askeri güç takviyesi yaptığı, siber korsanlık faaliyetlerinde bulunduğu belirtiliyor. “Pekin’in talancı ekonomik uygulamalarına son vereceğine ilişkin verdiği sözler, yerine getirilmeyen boş vaatlerle kirlendi,” ifadeleri kullanılıyor.
Beyaz Saray’ın Çin raporunda, Trump yönetimi açısından Pekin’le sembolizm adına göstermelik bir şekilde diyalog kurma çabasının bir anlamı olmadığı belirtiliyor ve “Sessiz diplomasi sonuç vermediğinde, ABD Çin üzerindeki baskıyı arttıracaktır!” deniyor.
Raporda, Çin’in daha Obama yönetimi döneminde ticari kazanç amacı güderek ticaret sırlarını siber hırsızlıkla çalmaya son vereceği vaadinde bulunduğu, aynı vaadi Trump yönetiminin ilk iki yılında yinelediği belirtiliyor. Eğer bu ifade doğruysa Çin’in bilgi çaldığı husus kayıtlarda kabul görmüş bir konu sayılıyor. 2018 yılı sonlarında ise ABD’nin yanı sıra başka ülkelerin Çin’in fikri mülkiyeti hedef almak ve şirketlere ilişkin bilgi çalmak amacıyla korsanlık faaliyetinde bulunduğunu bildirdiğine dikkat çekiliyor. Şöyle bir iade var: “1980’lerden bu yana Pekin fikri mülkiyetin korunması için çok sayıda uluslararası anlaşmaya imza attı. Buna rağmen, dünyada taklitlerin yüzde 63’ten fazlası Çin’den çıkıyor. Bu durum dünyadaki meşru şirketlerin milyarlarca dolar zarar etmesine neden oluyor.” Fikri mülkiyetin bu derecede takip edilmesi husus belki de dünyada ilk kez bu denli diplomatik konusu ediliyor.
Raporda başka hususlar da var. Şöyle ki: “Xi hükümetindeki Çinli yetkililerin siyasi muhalefeti ve aktivistleri tasfiye ettiği, avukatların haksız şekilde yargılandığı, yalnızca medyanın sansürlenmekle kalmayıp, üniversite, sivil toplum kuruluşları, vatandaşlar ve kurumların izleme ve dinleme faaliyetleriyle hedef alındığı, muhalif olarak algılanan kişilerin keyfi tutuklamalara, işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı…” Bu ifadeler Çin yönetiminin uluslararası normlarda suçlu durumda olmasını teyit ediyor.
Raporda Çin’in piyasa-dışı ekonomik yapısını, ticarette ve yatırımda devlet kontrolundaki yaklaşımını sürdürdüğü vurgulanıyor. Siyasi reformların köreltildiği ya da iptal edildiği, “Hükümet ve Çin Komünist Partisi arasındaki ayrımın giderek aşındığı,” kaydediliyor. Bütün bnlar Çin Komünist Partisinin usulsüz uygulamaları olarak gösteriliyor. Buradan anlaşılması gereken bir diğer konu daha var. ABD içinde belli kesimlere ve ABD dışı ülkelere mesaj niteliği taşıyor. Siz de dikkat edin, Çin öyle bildiğiniz bir ülke değil, intibaı veriliyor. Bundan sonraki her bir diplomatik hamlede ABD Çin’e yönetimsel bir rezerv koymuş görülüyor.
Benim böyle bir raporda asıl beklediğim azınlık statüsündeki halklar, özellikle Doğu Türkistan konusu idi. Raporda Çinli yetkililerin bir milyondan fazla Uygur’u, diğer etnik ve dini azınlık grup mensuplarını toplama kamplarında gözaltında tuttuğu, bu kişilerin çoğunun kamplarda zorla çalıştırıldıkları, ideolojik olarak beyinlerinin yıkandığı, fiziksel ve psikolojik istismara maruz kaldıkları kaydediliyor. Bunlar ciddi konular.
Bir diğer beklediğim konu ise
Çin’in küreselci neoliberal öne çıkışına ABD muhafazakar yapısı nasıl karşılık vereceği idi. Çin üzerinde sürdürülen çift yönlü ulus-küresel ana temalı tartışma bu raporda da yer alıyor.
Trump yönetiminden üst düzey bir yetkili, sert eleştirilerle dolu kapsamlı raporun ABD’nin politikasında bir değişiklik anlamına gelmediğini belirtiyor. Bu değerlendirme, Çin’in gelişmesini bekliyorduk, mesafeliydik, ama onlar giderek otoriterleştiler diyordu. Açıklama yapan yetkili, ABD’nin 20 yıl boyunca piyasalarını açması, Çin’e daha fazla yatırım yapması ve ABD teknolojisine daha iyi erişim sağlaması halinde, bu adımların Çin’i daha liberal hale getirebileceğini düşündüklerini, ancak Çin’in 1989 yılında Tiananmen Meydanı’nda hükümet karşıtı göstericilerin öldürüldüğü olaylardan bu yana, daha da otoriter hale geldiğini söylüyor.
ABD ve Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin eski Başkan Richard Nixon döneminde kurulduğu hatırlatılıyor. Raporda, kırk yılı aşkın bir zaman sonra, bu yaklaşımın Çin Komünist Partisi’nin ekonomik ve siyasi reformun kapsamını kısıtlamaya yönelik iradesini hafife aldığı artık açıktır deniyor. Demek ki ABD bu raporuyla Çin’i insan hakları konusuyla itham ediyor, ama asıl olarak özgürlüklerin kısıtlandığı bu ülkeye yakınlaşan kesimlerin dikkatli davranmasını tembihliyor.
Beyaz Saray’ın raporu yayımlamasından önce açıklama yapan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo şöyle dedi: “Medyanın pandemiye odaklanması, Çin Komünist Partisi’nin teşkil ettiği soruna ilişkin büyük resmi kaçırması riskini taşıyor. Çin 1949’dan bu yana gaddar, otoriter bir komünist rejim tarafından yönetildi. Yıllarca, ticaret, bilimsel paylaşım, diplomatik diyalogla ve onları gelişmekte olan bir ulus olarak Dünya Ticaret Örgütü’ne dahil etmekle rejimin bizim gibi olabileceğini düşündük. Ama olmadı.”
Bu sözlerin anlamı gayet açık. Çin’e ve onun yaptıklarını görmezden gelen çıkar gruplarına, neoliberalliği savunmadan önce liberal olmak gerekir, insan hakları ilkelerini uygulamak gerekir, deniyor. Bu sözler bir ders niteliği taşıyor. Üstelik, Pompeo’nun sözlerinde özellikle bazı uygulamaları ile şaibeli görülen Dünya Ticaret örgütü vurgusu var, bu sözler Çin’e olduğu kadar onunla çıkar elde eden kesimlere de bir çıkış anlamı taşıyor. Pompeo şöyle sürdürüyor: “Pekin’in ideolojik ve siyasi açıdan özgür uluslara ne kadar düşman olduğunu çok hafife aldık. Şimdi bütün dünya bu gerçeğe uyanıyor.”
Böyle bir raporda görmek istediğim bir diğer bir konu da Tayvan anlaşmazlı konusudur. ABD ve Çin arasında potansiyel ve somut sorun sahası budur. Beyaz Saray’ın Çin raporunu yayımladığı gün, ABD Dışişleri Bakanlığı da Tayvan ordusuna gelişmiş torpido satışına onay verdi. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Tayvan’a güvenliğini geliştirecek ve bölgede siyasi istikrar, askeri denge ve ekonomik ilerlemenin korunmasını sağlayacak 180 milyon dolarlık ağır torpido, yedek parça, destek ve test ekipmanı satışı konusunda Kongre’nin bilgilendirildiği,” belirtiliyor. Tayvan’ı isyancı bir Çin vilayeti olarak gören Pekin’in bu adıma sert tepki göstermesine kesin gözüyle bakılıyor.
Mayısın 19’unda yayımlanan Savaş Üzerine Konuşmak başlıklı bir yazım vardı, bu raporla ifade edilen hususları nasıl işaret ettiğimi oradan takip edebilirsiniz. İşler tırmanıyor, iki senaryo var ya Trump ile ya da Trump olmadan!
KAYANAK : https://politikmerkez.com/konular/politika/beyaz-sarayin-cin-raporu/ (Gürsel Tokmakoğlu)
BENZER HABERLER