Son Dakika
ABD.merkezli Dış Politika (Foreign Policy ) dergisi 2019 Yılı Doğu Türkistan Raporu yayanlamış bulunuyor. Foreign Policy, Doğu Türkistan hakkında yaptı ve bu ülkedeki mevcut durum ve insanı kriz hakkındaki yıllık değerlendirme raporunda 2019 yılındaki Çin’in bölgede yaşayan Uygurlar ve diğer Türk halklarına yönelik çarpıcı baskıcı uygulamalar ve olaylara dikkat çekiyor. Çin’in Uygur Türklerine karşı yıllardan beri sürdürdüğü baskı zulüm ve asimilasyon politikalarını ayrıntılı olarak bir kez daha dile getiriyor.(Dilanur Polat-kutluyol.org)
31 Mayıs 2019’da Çin’in Kuzeybatı Sincan *(2) adını verdiği, işgal altındaki Doğu Türkistan’daki sözde “yeniden eğitim kampı” olduğuna inanılan, yüksek güvenlikli bir tesise ait bir gözetleme kulesi.
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (UYHAM)
Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerinin *(1) çektiği acılar, özellikle geçtiğimiz yıldan bu yana tüm dünyanın dikkatini çekse de, bu durum Çinli yetkililerin bu baskılara son vermesi ve bu yönde harekete geçmesi için hiç te yeterli olmadı.
Doğu Türkistan’daki kriz geçtiğimiz yıl dünya çapında büyük oranda ilgi görmeye başlamış olsa da, Foreign Policy yaklaşık üç yıldır kamplarla ilgili rapor veriyor. Çoğu sakininin Çinliler *(3) değil, Uygur Türkleri ya da diğer Türk azınlıkları olduğu ve Çin hükûmetinin sadece zayıf bir tarihî toprak iddiasını öne sürdüğü bir Çin sınır bölgesi olan Doğu Türkistan, Pekin’in yönetimi altında uzun zamandır çeşitli işkencelere maruz bırakılıyor. Hoşnutsuzluk, Urumçi’deki ayaklanmaların o zamandan beri devam eden bir devlet baskısına yol açtığı 2009 Temmuz’undan bu yana aralıksız devam eden kitlesel şiddete ve işkenceye dönüştü.
Çin işgali altındaki Doğu Türkistan *(4) hiçbir zaman bir barış modeli olmamıştı, ancak en azından asgari saygı ve hoşgörü çerçevesinde birlikte yaşamayı öğrenen topluluklar, keskin ve geri dönüşü olmayan bir şekilde birbirlerinden ayrıldı. Bazı Uygur Türkleri haklarını aramak için şiddetli bir isyana yöneldi. Ancak Pekin, olayların meydana geldiği yerlerde acımasızca tepki göstermeye devam ederken uyguladığı baskı ve şiddetin sebebiyet verdiği sorunların kaynağını yıllarca reddetti. Şiddetin, bölgenin sınırlarının da ötesine döküldüğü 2014 Kunming Saldırısı, dehşet verici bir dönüm noktası oldu.
Bu durum, Çin genelinde İslamofobi ve Uygur karşıtı fanatikliğin artmasına sebep oldu ve nihayet 2014 ve 2016 yılları arasında Uygur Türklerinin büyük bir çoğunluğunun Çin’in diğer bölgelerinden kitlesel olarak sınır dışı edilmesiyle sonuçlandı. Çin’in geri kalanında her zaman şiddetli bir ön yargıyla karşı karşıya kalan Uygur Türkleri, şiddet yanlısı ve suçlu olmakla yaftalandılar. Gittikleri şehirlerde otellere ya da pansiyonlara bile kabul edilmediler. Bilhassa Kunming sonrasında oluşan ortamda, özellikle resmî bir hukou’ya (sadece belirli iş türleri için verilen bir şehir için oturma izni) sahip olmayanlar, sırf Doğu Türkistan dışında bulundukları için suçlu muamelesi gördüler. Çin içindeki diasporaların çoğunluğunu oluşturan sokak satıcıları ve göçmen işçiler de, zorla yerlerinden oynatılarak Doğu Türkistan’a gönderildiler.
Bu hamle, bölgeyi daha da istikrarsız hâle getirdi. Çin, insan haklarını ihlal etmeye devam etti ve Uygur kültürünü ortadan kaldırmak için daha da kapsamlı bir girişime yol açtı. 2017’nin sonlarında bir milyondan fazla Uygur Türk’ü ve Kazaklar gibi diğer Türk azınlıklarını barındıracak bir kamp ağı kurdu. Bu kamplar, Çin makamları tarafından “yeniden eğitim” tesisleri olarak nitelendirildi; yurt dışına (özellikle Türkiye’ye) seyahat etmekten bir çadırın sahibi olmaya kadar hemen hemen fark edilen herhangi bir suç (!), tutuklanmak için yeterli bir sebep olarak görülüyordu. Doğu Türkistan, hem insan gücünün hem de yüz tanıma özelliğinin kullanıldığı bir gözetim eyaletine dönüştürülürken, gözlemcilerin “barbar” (!) olarak tanımladıkları davranışları izlemek için Uygur Türklerinin hanelerine Çinli casuslar yerleştirildi. 2019 yılının başından itibaren bu durum gelişmeye devam etti ve işgal altındaki Doğu Türkistan’da, yaşamın resmi daha da karardı.
Foreign Policy, yıllık değerlendirme raporuna, yıl içerisinde dergide yayımlanmış ve öne çıkan bazı yazıları da ekleyerek Doğu Türkistan’ın git gide karanlığa gömülen gidişatını bir kez daha gözler önüne serdi:
2019 yılının başında, Foreign Policy üst düzey editörü James Palmer, Doğu Türkistan’daki zulümlerin anahtarı olan İslamofobinin, Çin’in diğer Müslümanlarını nasıl riske attığını yazdı. Çin’de yaşayan 20 milyondan fazla Müslüman’ın çoğunun Huilerden oluştuğunu belirten Palmer, Huileri, din meselesi dışında Han Çinlisi taydaşlarından ayırt etmenin pek de mümkün olmadığını ifade etti. Huilerin Uygur Türklerinden çok daha az ön yargıya ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını vurgulayan Palmer, yazısında “Bununla birlikte, bugün Doğu Türkistan’daki İslam karşıtı kampanyanın yoğunluğu, liderlerinin terörizme karşı yumuşak davranmakla veya İslam’a ideolojik sempati duymakla suçlanmaması için diğer eyaletlerin de aynı fikirleri benimsemesine neden oldu.” ifadelerine yer verdi.
31 Mayıs 2019’da Çin’in Kuzeybatı Sincan *(2) adını verdiği, işgal altındaki Doğu Türkistan’daki sözde “yeniden eğitim kampı” olduğuna inanılan, yüksek güvenlikli bir tesise ait bir gözetleme kulesi.
Tutukluların arkadaşlarından ve akrabalarından tanık ve kanıt toplayan “Shatit.biz” sitesinin kurucusu Gene Bunin, kamplardan ilk tahliyelerin gerçekleştiğini bildirdi: “Bununla birlikte bu durum, birinin hayal etmek istediği türden bir mutlu son değildir. Çünkü neredeyse hepsi çökmüş, paramparça olmuş aileleriyle veya benzer bir tür trajedi ya da travmayla karşılaşmaktadır.” dedi.
Bu ilk tahliyeler, Kazakistan’daki kamu baskısının daha geniş kapsamı ve Kazak yetkililerinin çabaları sayesinde, büyük ölçüde Kazak Türklerinden oluşmaktaydı. Daha fazla tutuklu yıl içinde daha sonra serbest bırakılacak, ancak Bunin’in de belirttiği gibi, büyük ölçüde ev hapsine veya zorla çalışmaya maruz bırakılacak, diğerleri ise kamplardan hapishaneye transfer edilecekti.
Bunin, Mart ayında Kırgız Türkleri hakkında kapsamlı bir hikâyeyle birlikte bu raporu takip etti, Doğu Türkistan’da ortada kaybolan ve birçoğu sanatçılar, akademisyenler ve müzisyenlerden oluşan kurbanları kaydetti. Bunin, ifadesinde “Belki de onların yokluğunun en çarpıcı yönü, resmî Çin gelenek ve göreneklerine tam anlamıyla uyumsuz olmalarıdır: Doğu Türkistan’daki tutuklamalar; geride kalan, uygun bir yaşam kurma becerisine sahip olmayan ve taşra doğası gereği ‘aşırılıkçı düşüncelere’ karşı savunmasız hâle gelen sakinlere ‘talim’ ve ‘terbiye’ sağlama konusunda hükûmetin şefkatli (!) bir yoludur.” cümlelerini kaydetti. Bu makale, Kırgızistan’ın baskısını hızlandırmaya ve daha sonra bazı Kırgız Türklerinin serbest bırakılmasına yardımcı oldu.
“Yurt dışında Çin etkisi” uzmanı olan Bethany Allen-Ebrahimian, Dünya Bankasının Doğu Türkistan’daki zulüm kamplarına finans sağlaması konusunda uyarıldığı haberini Foreign Policy’de aktardı: “Foreign Policy tarafından incelenen e-postanın bir kopyasında, basınla konuşmaya yetkili olmadığı için anonimlik talep eden bir çalışan, “kızıl bayraklar” *(5) olarak algılanan çok sayıda konuyu listeledi ve programın Dünya Bankası kurallarına uygun olmasının sağlanmasını soruşturma amaçlı bir iç denetim komitesine yönlendirilmesini önerdi. Bu endişeler göz ardı edildi.” Allen-Ebrahimian, bu raporu Çin’in Dünya Bankasını manipüle etme girişimleriyle ilgili ifşa edilen diğer bilgilerle birlikte takip edecekti.
Çinlilerin temmuz ayında “çoğu insanın” kamplardan tahliye edildiği iddiaları, tüm ailesi ortadan kaybolan Nur Iman’ın beyanlarıyla yalanlandı. Iman, yaptığı açıklamada, ailesinin ve kardeşinin gözaltına alınmadan önceki hayatını ayrıntılı olarak anlattı. “Babam 54 yaşındaydı ve otomobil işiyle uğraşıyordu; annem 50 yaşında bir ev hanımıydı. İkisi de ne terörist ne aşırılık yanlısı ne de yıllardır başarılı bir şekilde yaptıkları işi yapmak için yeniden eğitime ihtiyaç duyan insanlardı. Doğu Türkistan’da Kâşgar’ın Kuna ilçesindeki Saybağ bucağından, 035 numaralı evlerinden kaçırıldılar.” Iman’ın ailesi hâlâ gözaltında tutuluyor.
Kampların kapsamı ile ilgili en eski somut tahminlerden bazılarını geliştiren Çin verileri uzmanı ve bilim insanı Adrian Zenz, Doğu Türkistan’da zoraki çalıştırmanın oynadığı rolü anlattı. Zenz, stajyer Uygur Türklerinin sömürüye dayalı ve yoğun iş gücü gerektiren yerlere yerleştirilmesinin ironik olduğunu, çünkü birçoğunun son derece yetenekli iş adamları, aydınlar veya bilim adamları olduğunu kaydetti. Zenz’e göre Pekin için esas amaç, Uygur Türklerinin yaşamlarını iyileştirmek değil, bilakis hayal edilebilecek en uç biçimde; kaç yaşında olduğu fark etmeksizin her bir aile ferdinin eğitim, iş ve bakım yerleştirmesini kontrol ederek devletin sözde sosyal istikrarı elde etmesidir. Zenz’in ifadesine göre bu zorunlu çalıştırma, şimdi Batı tekstil firmaları tarafından kullanılan pamuk da dâhil olmak üzere Doğu Türkistan tedarik zincirinin her parçasını kirletmektedir.
Açıklamalar:
Haber bütünüyle çeviri olmamakla birlikte, metne bağlı kalınmıştır.
*(1) Orijinal metinde geçen “Uighurs (Uygurlar)” ifadesi yerine “Uygur Türkleri” ifadesi tercih edilmiştir.
*(2) Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan’a “yeni toprak”, “yeni sınır” gibi anlamları olan “Xinjiang (Sincan)” adını vermiştir.
*(3) Orijinal metinde yer alan “Han Chinese (Han Çinlisi)” ifadesi yerine “Çinli” ifadesi tercih edilmiştir.
*(4) Orijinal metinde geçen “Xinjiang (Sincan)” ifadesi yerine “Doğu Türkistan, işgal altındaki Doğu Türkistan” gibi ifadeler tercih edilmiştir.
*(5) Kızıl bayrak, siyasette ağırlıklı olarak sosyalizm, komünizm, Marksizm, sendikalar, sol politika ve tarihsel olarak anarşizmin bir sembolüdür; Fransız Devrimi’nden (1789-1799) bu yana sol görüşler ile ilişkilendirilmiştir.
Kaynak:
FP Editors (2019, 30 Aralık). Xinjiang’s Descent Into Darkness. Erişim tarihi: 23 Temmuz 2020, https://foreignpolicy.com/2019/12/30/xinjiang-crackdown-uighur-2019-what-happened/
KAYNAK : http://www.kutluyol.org.tr/dogu-turkistanin-karanliga-gomulusu/?fbclid=IwAR0yF7Y2
BENZER HABERLER