logo

trugen jacn
30 Ekim 2014

İYİ UYKULAR TÜRKİYE…

HÜZEYME YEŞİM KOÇAK

Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı’nda; “Suriye, Filistin ve Hicaz’da: Türk müsünüz? sorusunun birçok defalar cevabının ‘Estağfurullah!’ olduğunu yazar. Ona göre; “Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık”.(Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı, Pozitif Yayınları, İst: 2004 sh. 43)

Şimdi öz vatanımızda; bu ‘Estağfirullah’ aşamasından ‘Türk’üm, özür dilerim” derekesine geldik. En azından belli bir kesim tarafından.

IŞİD’in Iraktaki Türkmen kardeşlerimize yaptığı katliamlara yönelik derin susuşumuz, Ermeni açılımlarıyla coşarken, onların bize reva gördükleri konusundaki kasıtlı unutuşlarımız, yüksek perdeden özür fasılları, millî şuuru hiçe sayan, sinsi bir politika yürütüldüğünün önemli göstergelerinden.

Mesela Ayn El Arap kasabasına, Kobani’ye pek duyarlıyız ama, “TARİH: 15 Haziran 2014. IŞİD, yüzde 70ini Avşar Türkmenlerinin oluşturduğu Türkçe konuşulan Telafere girdi. Öncesi… Ve sonrasında… “Telafer… Telafer” diyen birilerini duydunuz mu?”

Ülkemizdeki son vahim hadiselerle ilgili, Öcalan’ın çağrısıysa kimin itibarının yerinde ve söz sahibi olduğunu, iktidar paylaşımlarını gösteren çok acı, sarih bir misal…

Örnekler tek değil. Türk kimlik ve tarihini yok eden Çin’in, 70 yıldır Doğu Türkistan’a tatbik ettiği zulme sessiz kalışımız da, içler acısı bir yara.

“Çin İşkencesi olarak da bilinen soğuk hava deposu, kolay doğum, kolektif kürtaj, el-ayak ve gözlerini bağlayıp suya atma, kamyonların arkasına bağlayıp sürükleyerek öldürme, diri diri gömerek öldürme ya da kendi kendine defin, tırnaklar arasına çivi çakma, kar üstüne oturtma.. bazı uzuvlarına domuz kılı veya kızgın demir çubuk sokma, cesedin yanına bağlayarak bir gün bekletme, ağız ve buruna kostik veya diğer asitlerden dökme, kamyon geçirerek ezme, boyna tel bağlayıp elektrik verme gibi cezalar, komünist Çin’in Doğu Türkistanlı Müslüman soydaşlarımıza uyguladığı işkencelerden sadece bir kaçı.” (Zehra Ulucak, Haber Ajanda Dergisi, sayı: 81)

Yine “İslami kutlamalar yasak, devlet çalışanlarına dini ibadet yasağı, oruç tutma yasağı, çocuklara dini öğretme yasağı; hac yasağı” gibi yasaklar; örneklere dahil edilebilir.

Araştırmacıların, bölgeyi inceleyenlerin ifade ettiğine göre; önemli bir mezalim tatbikatıysa, “nükleer ve biyolojik silahların üzerlerinde kullanılmasıdır.”

“1996’ya kadar Doğu Türkistan’da 46 defa yeraltı ve yer üstü nükleer deneme yapılmıştır. Sonuncu deneme 17 Ağustos 1995’de Lopnor da yapılan ve Hiroşima’da kullanılandan 40 kat daha kuvvetli olan denemedir. Yine 1980’lerin başında Sincan’da ölümlere neden olan ve açıklanamayan salgın hastalıklar görülmüştür. Ken ALİBEK “Biohazard” isimli kitabında Malan nükleer test alanı yakınlarında ender rastlanan iki bakteri türünün (Ebola ve Marburg) görüldüğünü ifade etmiştir. Sanırım bu sebebi anlaşılamayan ölümlerin kaynağını ortaya koymaktadır. Doğu Türkistan Çin için elverişli bir laboratuardır…” (VatanBir. org)

Bu saldırılarla beraber, bizim gafletimiz de sürüyor. Soydaşlarımız hususunda nerdeyse hiçbir hassasiyet görülmüyor. Ne de olsa Türk’üz, estağfurullah.

“21 Eylül günü, halk ayaklanmasını bastırmak bahanesiyle 10 Uygur çocuğu, toplam 40 Uygur Müslüman’ı katledildi. Son Yarkent-İlişku olaylarından sonra; bir de Çankaya Belediyesince, uyguladığı soykırım siyasetiyle 60 milyon Müslüman’ı öldüren Çin Devleti’ne özel, Çin Kültür Haftası tertiplendi. Şehitlerimiz üstünde Çinli kadınlar, âdeta dans gösterileriyle tepindi.

İktidarın dış-iç Türkler konusundaki muhteşem susuşu, göz yumuşu ise devam ediyor.

Bir dayanışma sesi, sözde bile kalsa durumu kurtarma çabası, onlarla ilgili küçük bir çırpınış hatırlama, yerinde ve zamanında bir tepki, birlik ruhu görülmüyor. Aradaki mesafe büyüyor, uçurum derinleşiyor.

Hükümetinde de, muhalefetinde de aynı aymazlık.

“Yeni Türkiye” tantanasının ilk günleri; bir karabasanın ayak sesleri.

Kaynak  :  http://www.merhabahaber.com/iyi-uykular-turkiye-10457yy.htm

Etiketler: » » » »
Share
1851 Kez Görüntülendi.