Son Dakika
Prof.Dr.Alimcan İNAYET
Amerika ile Çin arasında devam eden gerginlik ve karşılıklı restleşme aslında mevcut dünya politik ve ekonomik sistemi ile Çin’in inşa etmek istediği müstakbel sistem arasındaki çekişmenin dışa vurumudur. ABD kendi pozisyonuna göz diken Çin’in niyetini okuduktan sonra yıllardır Çin için açık tuttuğu kapıları birer birer kapatmaya başlamıştır. Çinli yetkililer defalarca Çin’in hiçbir zaman Amerika’ya meydan okuma veya Amerika’nın yerini alma gibi bir niyetlerinin olmadığını beyan ettilerse de ABD yönetimini ikna edememiştir. Görünen o ki, durum konjonktürel ya da geçici değil, kalıcı ve ilerleyicidir. Dolayısıyla ülkeler ve toplumlar bugün liberal, demokratik ve özgür dünya sistemi ile totaliter, antidemokratik ve baskıcı dünya sistemi arasında seçim yapmak durumuyla karşı karşıya kalmışlardır.
ABD – ÇİN GERGİNLİĞİ
ABD’nin Çin ile giriştiği bu sistem savaşında, inşa edilecek yeni dünya sisteminde Uygur meselesi önemli bir faktör haline gelmiştir. Başkan Trump’ın 17 Haziran’da “Uygur İnsan Hakları Politikası Yasası”nı imzalaması, hemen ardından Washington’un Magnitsky Yasası çerçevesinde Doğu Türkistanlı Müslümanlara zulüm ve işkence eden dört Çinli yönetici ile bir Çin devlet kurumuna yönelik yaptırım kararı alması, Çin yönetimine Uygur Türklerini kontrol ve denetimlerde kullanmak üzere teknolojik ürün sağlayan 12 şirketi yaptırım listesine alması, Doğu Türkistan’da zorla çalıştırılan veya zorla Çin’e götürülüp çeşitli şirketlerde köle yerine çalıştırılan Uygur işçileri tarafından üretilen ürünlerin satışının yasaklanmasının gündeme getirilmesi, geçenlerde İngiltere Dışişleri bakanı Dominic Raab’ın Uygur Türklerine yönelik insan hakları ihlallerinin sorumlusu olan Çin’e yönelik yaptırımların geçiştirilmemesi gerektiğini belirtmesi, son günlerde basında Çin’in Uygur Türklerine karşı soykırım uyguladığı, dolayısıyla uluslar arası mahkemelerde Çin’e karşı soykırım davası açılması gerektiği yönünde haberlerin görülmesi Uygur meselesinin bu süreçteki önemini gösteriyor.
Çin’in ABD’ye misilleme olarak ABD’li bazı senatör, kurum ve şirketlere yaptırım uygulayacağını açıklaması gerilimi artırmış, olay karşılıklı konsolosluk kapatma raddesine kadar varmıştır. Çin komünist partisi üyeleri ve ailelerinin Amerika’ya girişinin yasaklanacağı da gelen haberler arasında. Amerika Dışişleri bakanı Pompeo ve bazı yetkililerin açıklamalarına bakılırsa, ABD Çin Komünist Partisi ve iktidarını hedef tahtasına koymuş durumdadır. Bunda ne kadar kararlı ve ısrarcı olacağı yakında görülecektir.
TÜRKİYE’DE DOĞU TÜRKİSTAN MESELESİ
Dünyada bunlar olup biterken Türkiye Uygur meselesinde sessizliğini korumaya devam ediyor. Oysa geçen sene Şubat ayında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hami Aksoy şu açıklamayı yapıyordu:
“Keyfi tutuklamalara maruz kalan bir milyondan fazla Uygur Türkü’nün toplama kamplarında ve hapishanelerde işkence ve siyasi beyin yıkamaya maruz bırakıldıkları artık bir sır değildir. Kamplarda alıkonmayan Uygurlar da büyük baskı altında bulunmaktadır. Yurt dışında yaşayan Uygur asıllı soydaş ve vatandaşlarımız bu bölgedeki akrabalarından haber alamamaktadır. Binlerce çocuk ebeveynlerinden uzaklaştırılmış, yetim kalmıştır. 21. Yüzyılda toplama kamplarının yeniden ortaya çıkması ve Çin makamlarının Uygur Türklerine yönelik sistematik asimilasyon politikası insanlık adına büyük bir utanç kaynağıdır.”
Türkiye’nin Uygur meselesi ile ilgili resmi tutumu buydu. Aradan geçen bir yılda ne değişti ?
Bununla birlikte geçen haftalarda Türkiye’den farklı barolara kayıtlı 100 avukatın Doğu Türkistan meselesini Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’ne taşımış olması olumlu bir gelişme olmuştur.
Şu bir gerçektir ki, Çin’in Doğu Türkistan Türklerine yönelik asimilasyon merkezli politikaları, soykırıma varan pervasızca uygulamaları Türk ve Çin toplumu arasındaki fay hattını kırılma noktasına getirmiştir. Çin komünist yönetimi nasıl Kovid-19 virüsü ile ilgili bilgiyi gizleyip dünyaya yalan söylediyse, Doğu Türkistan konusunda da gerçekleri gizlemekte ve yalan söylemektedir. Doğu Türkistan’da yaşananlar gerçektir. İletişim teknolojisinde bugün ulaşılan seviye hiçbir gerçeğin saklanmasına imkan vermez. Dolayısıyla Doğu Türkistan’da yaşananları ABD oyunu, CIA yalanı diyerek yok saymak, örtbas etmek veya geçiştirmeye çalışmak doğru değildir.
Artık Uygur meselesi insanlığı hürriyet ile istibdat, adalet ile menfaat arasında seçim yapmaya zorlayan bir meseleye dönüşmüştür.
BENZER HABERLER