Son Dakika
Resimde,Yarkent şehri 5.Orta Okulun Uygur Öğrencilerine Çince kıyafetlerin zorla giydirilerek Çin dili ve edebiyatı zorla öğretilmektedir.
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (UYHAM)
ABD’lİ Çin Araştırmacısı ve uzmanı Magnus Fiskesyo Çin Komünist yönetiminin işgali altındaki Doğu Türkistan’da Müslüman Uygurları öldürerek değil, onları eriterek yok ettiklerini açıkladı.
Çin uzmanı Fiskesyo Pen-Up adı bir sitede yayınlanan Çin’in Kültür soykırımı başlıklı makalesinde Çin işgal yönetimin Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlara yönelik soykırım cinayetlerini şöyle değerlendiriyor ; “ Çin yönetimi kendi anayasasında güvence altına aldığı Azınlık Milletler siyasetini bu kez başından atarak inkar yoluna gitmiştir. Bunu yerine Çin’de tek tip Cunghua Milleti = Tek Çin Milleti şekillendirmek için çalışmaktadır. Çinli yöneticiler,Araştırmacılar ve ÇKP’nın güdümündeki resmi danışman ve akıl hocalarının yıllardan beri ısrarla sürdürdükleri “ Çin’de Azınlık Milletler Olmaması- ve onların bir an önce yok edilmeleri gerektiği “ tezlerini ÇKP yönetimine dayatıyorlardı. Bunların yok edilmeleri yolundaki tezlerinden amaçları belki onların öldürülerek ortadan kaldırılması değil, onları zorunlu ve cebri olarak eriterek Çinlileştirmekti. ÇKP yönetimi yasal olarak varlıklarını itiraf ve kabul ettiği azınlık Milletlerin milli kimliğini asimile ederek ortadan kaldırmak ve tek tip Çin Milletine dönüştürmek istemektedir. ” dedi.
Şinjiang Adının Kendisi Doğu Türkistan’ın Çin Sömürgesi Olduğunun Kanıtı
Çin Uzmanı ve araştırmaçı Magnus Fiskesyo yazısında Doğu Türkistan’a zorla dayatılan Xnjiang adının kendisinin zaten bu ülkeyi Çin’in zorla işgal ettiğinin ve Çin’in bir sömürgesi olduğunun bir kanıtı olduğunu, bu ülkede yaşayan yerli Türk halklarının etnik ayırımcılığa tabi olarak yaşadıklarını belirterek yazısını şöyle sürdürüyor ; “Çin’in azınlık olarak tanımladığı Uygurlar,Kazaklar ve diğer bölgenin gerçek sahipleri olan ve Çinli olmayan Müslüman halklar sistemli bir şekilde aşağılandığı,hakaretlere maruz kaldığı için sürekli korku ve endişe psikolojisi ve travması içinde yaşamaktadırlar. Uygurlar Çin’in bütün bu baskı ve etnik dönüştürme ve asimilasyon uygulamalarına rağmen kendi milli varlıklarını korumak için büyük mücadele vermektedir. “ dedi.
Çin’in Bu Baskı ve Etnik Soykırımlarına Karşı Neler Yapılabilir ?
Çinli uzman Magnus makalesini şöyle sürdüyor ; “1948’de kabul edilen ve 1950 yılında yürürlüğe giren BM.İnsan Hakları Bildirgesi (Cenevre Anlaşması)’na göre Çin’in Uygurlara yönelik bu ırkı ayırımcılık ve kendisinden olmayanı yok etme uygulamaları soykırım tanımlasına tam uymaktadır. Çin’in bölgede yürüttüğü bu soykırım uygulamalarını dünya’ya ifşa etmeli ve uluslar arası topluma anlatmalıyız. Uygurların günümüzde maruz kaldığı ve içinde bulunduğu durum soykırım tarifine tam uygunluk göstermektedir. Örneğin ; Çin yönetiminin Uygur çocuklarını zorla kendinden olmayan yabancı bir Millete yanı Çinlilere zorla vermeleri, Ana babaları kamplara hukuksuz olarak hapsetmleleri, ortada kimsesiz kalan küçük evlaklarını kurdukları Çocuk Barınma Merkezelerine teslim etmeleri ve diğer uygulamalarına Cenvre Anlaşmasının ilgili maddelerına göre tatbik ve takip etmek mümkündür.
Benim Gözlemelerine Göre Uygurlar Uygur Milli Kimliğini Mutlaka Devam ettireceklerdir
Özgür Asya radyosunun Çin işgal yönetiminin bu baskı ve asimilasyon uygulamalarından dolayı Uygurların ileride milli kimliklerini koruyup korumayacakları yolundaki sorusunu ise şöyle cevaplandırdı ; ” Uygurlar kendi ana vatanlarında milli kimliklerini koruyabilmek için büyük mücadeler vermekte ve büyük bedeller ödemektedirler. Bu acımasız baskı ve zulme kahramanca direnen bir Millet yanı Uygurlar bu çabalarında mutlaka başarılı olacaklardır. Onlar tarihte olduğu gibi bundan sonra da tekrar muhteşem günlerine tekrar kavuşacak ve yine kültür ve medeniyette tekrar kendilerini göstereceklerdir. Bunun için muhacerette yaşayan Uygurlara büyük görevler düşmektedir. Diaspora Uygurları kendi kültürleri ile örf adetlerini yaşayarak devam ettirmeleri şarttır. Bunun yanında özgün ana dillerini unutmamaları,bu dille konuşmaları ve yazmaları çok önemlidir. Kültür ve sanatları ile folklorik değerlerini yaşatmaları,şarkılarını,Türkülerini ve hatta oyunlarını devam ettirmeleri ve geliştirmeleri şarttır. Bu milli değerlerinden zevak almaları,şarkılarını ve müziklerini dinlerken keyif almaları ve huzur bulumaları vede sevmeleri sayesinde ancak, Çin’in bu kültürel kıyım ve soykırımından ancak kurtulabilirler. Bana göre Doğu Türkistan’da yaşayan Türkler büyük bir umut ile kendi geleceklerini beklemektedir.Onlar hayatta kaldıkları takdirde ancak Çinli işgalcıların bu ağır ve acımasız baskı ve zulmünün sona erdiğinde kendi vatanlarında tekrar Uygur kimliği ile ayağa kalkacaklarına ve etnik Uygur olarak kendi değerleri ile birlikte yaşayabileceklerine inanıyorlar. Ben de Uygurların bu düşüncelerine yürekten inanıyorum. Ayrıca,ben bu vesile ile Doğu Türkistan içinde ve dışında yayan bütün Uygurlara selam ve iyi dileklerimi yolluyorum. Dedi.
BM.İnsan Hakları Uluslar Arası Sözleşmesi ve Irkı Soykırımın Önlenmesi Anlaşması
BM.Evrensel İnsan Hakları 10 Aralık 1948’de kabul edilmiş olup 01 Ocak 1951 yılında üye devletlerin onayları ile resmen yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme ve Anlaşmaya göre etnik soykırım şöyle tanımlanmıştır ; “ Bir etnik veya dini topluluğun,başka bir dini ve etnik topluluk tarafından kısmen veya tamamen yok edilmeye çalışılması “ olarak tarif edilmiştir. Buna göre aşağıdaki işlem ve eylemler Etnik Soykırım katagorisine girmektedir ;
BENZER HABERLER