Son Dakika
Türkistan terimi Orta Asya’daki Amu Derya (Ceyhun) ve Siri Derya (Seyhun) nehirlerinin bulunduğu, eski Türkler’in yaşadığı vadiyi ifade etmektedir.
Muhammet ÖRTLEK
Çarlık Rusya’sının 19. yüzyılda Batı Türkistan’ı işgal etmesiyle birlikte Türkistan ikiye ayrılmıştır. Ruslar’ın işgal ettiği Batı Türkistan, Rusya Türkistan’ı şeklinde isimlendirilirken, doğuda kalan Doğu Türkistan da Çin Türkistan’ı olarak anılmaya başlanmıştı. Aynı zamanda Çin Türkistan’ına Çin Merkezi Asya’sı veya Sincan da denilmektedir. Diğer taraftan Çince’de “Sincan”, “yeni egemenlik” ve “sonradan pasifize edilmiş bölge” manalarına gelmektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti içerisinde bulunan Doğu Türkistan, Çin ile arasındaki tarihi sorunlarla zaman zaman gündeme gelmektedir. Bu sorunlar Çin’in, Doğu Türkistan üzerindeki baskı politikalarıyla biliniyor.
Doğu Türkistan’ın resmi adı “Sincan Uygur Otonom Bölgesi”dir. Bölgede Birleşmiş Milletler (BM)’in 2017 yılı verilerine göre toplam 22 milyon 100 bin kişi yaşıyor. Bunun 8 milyon 8 yüz 23 bin 5 yüzü Müslüman Uygur azınlıktan oluştuğu kaynaklarda belirtiliyor. Nüfusun geri kalanı Han Çinli’leri, Kazak, Moğol, Hui, Kırgız, Mançu, Tacik, Daur, Özbek, Tatar, Sibo, Tonghan, Solon, Tafur, Slav ve Rus’lardan meydana geliyor. Böylece Doğu Türkistan’da Uygur’ların azınlık değil, ana etnik yapı olduğu anlaşılmaktadır.
Doğu Türkistan 1 milyon 660 bin km²’lik yüzölçümü ile Çin topraklarının yüzde 17’sini kaplıyor. Ayrıca yer altı kaynakları ve stratejik coğrafyası ile öne çıkıyor. Çin, sahip olduğu doğalgaz ve petrol kaynakları, geçiş güzergâhı üzerinde yer almasından dolayı geçmişten beri Doğu Türkistan’ı kontrolü alında tutmaya çalışıyor.
Günümüzde Doğu Türkistan sorununun temelinde, Çin’in, Uygurlar’a yönelik etnik asimile uygulamaları, özgürlüklerin kısıtlanması, insan hakları ihlalleri, dini ve kültürel değerleri baskılama, yine Çin’in Doğu Türkistan topraklarında nükleer denemeler yapması ve bu denemeler sonucunda muhtelif çevre sorunları ile salgın hastalıkların yayılması, Çinli nüfusun bölgeye yerleştirilerek Uygurlar’ın demografik yapısının bozmaya çalışılması, siyasi, etnik, ekonomik ve dini ayrımcılık vd. problemler bulunmaktadır.
Bununla birlikte ekonomisi günden güne büyüyen Çin, yeni enerji kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Çin, 1990’lı yılların sonlarında başladığı alt yapı-fizibilite çalışmasını tamamlayarak, Kazakistan petrollerinin, Kazakistan’dan Çin’in Sincan yani Doğu Türkistan bölgesinden Çin’in iç bölgelerine ulaştıracak “Aktyubinsk Petrol Boru Hattı Anlaşması” önem arz ediyor. Anlaşma Çin devletinin sahibi olduğu “Çin Petrol ve Kimyasal Şirketi (Sinopec) ve Petro-China Şirketi” ile “Shell, British Petroleum (BP), Exxon Mobil ve Rusya’nın Gasprom firmaları” arasında 4 Temmuz 2002’de imzalanmıştı. Aktyubinsk Petrol Boru Hattı’nın ilk aşaması 2005’te tamamlandı. Hattın toplamda 2 bin 8 yüz 60 Km olması hedefleniyor. Çin’in ekonomisi ve sanayisi için petrol/enerji ne kadar önemli ise, Aktyubinsk Petrol Boru Hattı’nın güvenliğini sağlamak da bir o kadar önemli.
Elbette yukarıda saydığımız tüm sorunlar, Doğu Türkistan’ın Aktyubinsk Petrol Boru Hattı’nın güzergâhında yer alması, bir de Sincan Uygur Otonom Bölgesi’nin sahip olduğu doğal gaz ve petrol gibi yer altı kaynaklarından dolayı, Çin, Doğu Türkistan üzerindeki egemenlik ve güvenlik tedbirlerini daha da arttırmasına neden oluyor. Diğer taraftan Çin’in hal-i hazırdaki baskı, asimile, hegemonik, güvenlik vb. politikaları da Doğu Türkistan’da bağımsızlık yanlısı, milliyetçi, ayrılıkçı ve dini akımların güçlenmesine sebep olduğu muhtemeldir. Güçlenen bu akımlar, Çin’in karşı olduğu unsurlardır. Ancak basın-yayın kuruluşlarının haberlerinden anlaşıldığına göre, Çin’in hürriyetleri kısıtlaması, insan hakları ihlalleri gibi sert güvenlik tedbirleri uygulaması ise, dünya kamuoyunca eleştirilmektedir.
Doğu Türkistan, Çin kaynaklarında Han dönemi (M.Ö. 206 – M.S. 220)’nden 17. yüzyıla kadar “Sin-Kiang (Sincan)” adı ile “Hsi-Yü yani Batı Bölgesi” parçası şeklinde belirtilmiştir. Eski adı ile Batı Bölgesi, muhtelif zaman aralıklarıyla Çin’in kontrolünde ya da egemenliğinde olmuştu.
Orta Asya’dan gelen Budizm bölgede etkili olmuş ve İpek Yolu’nun gittiği güzergâh boyunca, Han döneminde Sincan üzerinden Çin’in diğer bölgelerine girip mevcut dinleri etkilemişti. Han hanedanlığının sonunda, Sincan’daki Çin Hanlıları’nın etkisi de yavaş yavaş kaybolmuştu. Sincan’da 7. ve 8. yüzyıllarda görülen Hint, Fars, Yakın Doğu ve Tibet etkilerinden dolayı Zerdüştlük, Maniheizm, Nestorianizm ve Budizm gelişme kaydetmişti. Bu dinî unsurlar Tibet’in M.S. 670’lerde Sincan’ın işgalinden sonra, Tibet’e de taşınmış ve Lamaistik Budizm’in şekillenmesini sağlamıştır.
Tang döneminde (618-906) Sincan’daki siyasî durum İç Asya’nın kuzey bozkırlarından ve Sibirya ormanlarından güneye giden Uygur, Karluk, Kırgız vd. Türk boylarının göç hareketleri ile değişikliğe uğramaya başladı. Bölgeye hâkimiyet kurmak için göç eden Türk boyları ile Çin-Tibetliler arasında rekabette başlamış oldu. Yine Sincan’a göç eden Uygurlar arasında da Maniheizm yayılarak, 744-840 yıllarında Sincan’da devlet dini olarak benimsendi. Uygurlar’ın Maniheizmi devlet dini kabul etmeleri hakkında, Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’nde (C. 1, S. 1 Kasım 2014) Aybars Pamir’in “The Religion of Maniheism and Its Effects upon the Ancient Middle Asia Turkish Law (Maniheizm Dini ve Bu Dinin Eski Orta Asya Türk Hukuku’na Etkileri)” başlıklı makalesi değerli bir kaynaktır.
İslâm dini, Araplar’la yapılan 751 Talas Savaşı öncesinde Talas bölgesine ve Sincan’a girmiştir. Karahanlılar Devleti (840-1212)’nin kurulması ile birlikte İslâm’ın yayılması hız kazanmıştır. Kaynaklar Satuk Buğra Han’ın İslâm’a olan bağlılığının, Karahanlılar’ın İslâmî topluma dönüşmesinde önemli rol oynadığını belirtir. Yine Buhara’dan gelen Sufiler de İslâm’ın yayılmasında ciddî katkılar yapmışlardır. İslâm, Kaşgar ve Sincan’ın güney batısındaki Hoton ve civarında yoğunlaşmıştı. Fakat Sincan’da İslâm’ın bir devlet dini olarak kurumsallaşması kuvvetle muhtemel Yusuf Kadir Han (1026-1032) yönetiminde gerçekleşmiştir. Konuyla ilgili Merkezi Asya – Kafkasya Enstitüsü’nün 2004 yılında M. E. Sharpe Yayınları’ndan çıkan ve Editörlüğünü Frederick Starr’ın yaptığı “Xinjiang: China Muslim Borderland (Sincan: Çin Müslüman Sınırı)” başlıklı kitap okunmaya değer niteliktedir.
Asya’da Büyük Moğol fetihlerinden sonra, Sincan, Çağatay Hanlığı (1227-1370)’nın otoritesi altındaydı. Moğol ileri gelenleri ve Müslümanlar arasındaki iyi ilişkilere rağmen, Sincan’da bu dönemde İslâm ciddî bir yayılma gösteremedi. Çağatay Hanlığı 14. yüzyılın ortalarından itibaren dağılmaya başlayınca, Sincan’ın İslâm’ın güçlü olduğu Tarım ve Turfan bölgeleri 17. yüzyılın sonlarına kadar Kaşgar’da bulunan Türk Duğlat Devleti’nin koruması altında kaldı. Diğer taraftan bu süreçte Sincan’ın, Çin’deki Ming (1368-1644) yönetimi ile ilişkileri saygı çerçevesindeydi. Buna ek olarak Sincan’da muhtemel Timuriler’in etkisinden dolayı Çin kültüründen ziyade, Pers ve Türk kültürü gelişiyordu.
17. Yüzyıldan itibaren Sincan’da; Uygurlar, Moğollar, Tibetliler ve Çin-Mançu gibi çeşitli etnik gruplar birbirleriyle egemenlik mücadelesine girdiler. Çağatay Hanedanlığı’nın otoritesinin iyice zayıflaması üzerine, 17. yüzyıl başlarında Semerkand’da Nakşibendilik’ten doğan Khwadja (Hodja-Hoca) / Khwadjagan (Hodjagan-Hocagan) Ailesi (Silsile El-Khwadjagan) tarafından Sincan ve civarı Müslümanlaştırılmaya başlandı. Ancak Khwadja (Hodja-Hoca) Ailesi, 16 yüzyılın ikinci yarısında kendi içerisinde siyasî çekişmelere sahne olmuştu. Yarkand merkezli olmak üzere başlayan siyasî çekişmeler sonucunda Aile, “Ak Dağlılar” ve “Kara Dağlılar” olmak üzere ikiye bölündü. Bu iki Aile Çin kaynaklarında da “Beyaz Baş Hui” ve “Kara Baş Hui” şeklinde kaydedilmektedir. Khwadja (Hodja-Hoca) Nakşibendiliği hakkında 2017’de University of California Press’ten yayınlanan, Editörlüğünü Nile Green’in yaptığı “Afghanistan’s Islam (Afganistan’ın İslâmı)” isimli kitap içerisindeki Jürgen Paul’a ait “The Rise of the Khwajagan-Naqshbandiyya Sufi Order in Timurid Herat (Timurî Herat’ta Khwajan-Hoca Nakşibendilik Tasavvuf Düzeninin Yükselişi)” başlıklı makale bizlere önemli bilgiler sunuyor.
1678’de Dzungharia (Zungaria)’daki Kalmuk Moğolları”nın yardımıyla Ak Dağlık Hoca Hadrat Apak, rakiplerini yenerek Kaşkar’da birliği sağladı. Neticede Hoca Hadrat Apak, Kaşgar’da İslâmî bir teokratik devlet kurmayı başarmıştı. Bu devletin kurulması ise, Çin-Mançu otoritesine meydan okumak anlamına gelmekteydi. Böylelikle 18. Ve 19. yüzyıllar boyunca iki güç arasında çatışmalar görüldü.(1.bölümün sonu.yazı devam edecek.)
Kaynak : https://www.yeniasya.com.tr/muhammet-ortlek/dogu-turkistan-2_501097
BENZER HABERLER