Son Dakika
Mahmut YARAŞ
5 gündür,facebook sayfamda hiçbir paylaşım yapamadım. Çünkü zaman bulamadım.
Yorgun Vucudumun % 94’lük bölümünün normal olmadığı doktor raporu ile sabit olmasına rağmen Yeni Ufuk Dergimizin Denizli kentimizde mutad olarak bu yıl de düzenlediği “Mefküre Mektebi” adındaki kampına katıldım.
Kampa katılan bir birlerinden değerli Türklük sevdalısı,Turan aşığı ve iyi birer ülkücü olmaya aday pırıl pırıl genç idealist gençlerimiz ile birlikte ve beraber olmak benim için en büyük bir onur ve fırsattı.
Yorgun vücudum bu gençlerin verdiği ümit,ilham ve güven duyguları sayesinde beni gençlik günlerime geri götürdü. Bana büyük bir moral oldu.
Türkçülük Mefküresi Tanrı dağı kadar yüksek,ülkücülük ise yıldızlar kadar yüce ve bir o kadar ulvi bir davadır.
Ben Mefküre Mektebi kampına katılırken, Turan ülkümüzü kesinlikle gerçekleştirecek olan genç Ülkücü evlatlarım ile birlikte yıldızlara ulaşabileceğimin hayalini kurdum. Çok şükürler olsun ki, her zaman olduğu gibi bu kez de en doğrusunu yapmışım
Bir çoğu benim Torunlarım yaşında ve geleceğimizin mimarları bu pırıl pırıl genç Ülkücüler ile birlikte olmak bana sanki 4 dakika gibi geldi ve bilgi ve eğitim ile geçen dolu dolu bir 4 gün geçirme bahtiyarlığına erdim.
MEFKURE MEKTEBİ’NİN DAVETLİLERİ
Tertip Komitesi Türklük davasına bir ömür hizmet etmiş ve bu uğurda emek vermiş ve çileler çekmiş dava insanlarını davet etmekle çok isabetli bir karara imza atmıştır.
Bir kısmı kadim dost ve ülküdaşlarım olan bu davetliler ile tekrar görüşmek.bir arada olmak ve sohbet etmek ve eski günleri yad etmekle çok mutlu olduğum kadar duygu dolu anlar ve günler geçirebildiğim için çok mutlu olduğunu özellikle belirtmeliyim.
Yıldızlara ulaşmak,Türk’ün Milli devleti ile güçlü iktidarına tekrar kavuşmak o kadar kolay mi ?
Bu yılki Mefkure Mektebinin davetlileri arasında Kayseri’den tanıdığım kadim dost ve Kardeşim Hamit Göktürk ile değerli eşleri Şaire Nurale Göktürk Hanım de vardı. Doğu Türkistan’ın bu cefakar sevdalılarını tekrar görmek ve hasret gidermek benim için büyük bir mutluluk olmuştur.
Türk Kıbrıs’tan davet edilen Sayın Zorlu Töre başta bu dava insanları ile Çolpan yıldızına biraz daha yaklaşabileceğimi düşündüm ve kendi kendime tekrar iyi bir ülkücü olabilir miyim ? diye de sordum. Nefesimi tutarak tekleyen Kalbim ile can kulağımı vede gönlümü bu değerli davetlilerin konuşmalarına teksif ettim.
54 yıl önce Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye gelerek yerleşen Hamit Göktürk’ü dinlerken şanlı Albayrağımızın ikiz kardeşi olan Gök bayrağı düşündüm. Acaba dedim, niye birisi şehitlerimizin kanından rengini almış AL da diğeri gök’ün rengi olan KÖK !?
Sevgili Kardeşim Hamit Göktürk bana ay yıldız işlenmiş Gök renkli bir gömlek hediye etmişti onu hemen üzerime geçirdim. Çin esaretinden önce belki birkaç kat olan Doğu Türkistan’daki Türk nüfusunun günümüzde neden 30-35 milyon aralığına gerilediğini ve diğer esaret altındaki Soydaşlarım hakkındaki bilgilerimi yokladım ve tekrar düşünmeye başladım. Bu dramatik durumun sebep ve sonuçları hakkında kafamı bir kez daha yordum.
Bize ilkokula devam ederken, ana yurdumuzun Orta Asya olduğunu öğretmişlerdi. Yani ana yurdumuzun Doğu Türkistan olduğunu çocukken öğrendim ben.
Şu anda bu satırları yazarken ağlıyorum .
Çünkü bir ömür ESİR TÜRKLERE HÜRRİYET diye haykırdım ben.
Benim bu Feryadımı ne de esir Türklerimin bu ah-u zarını duyan oldu.
Hamit Göktürk hocamı çok çok dinlemem gerekiyor diyerek düşündüm.
Bu paylaşımı biraz daha uzun yazacağım ama gözlerimden sel gibi boşalan yaşlar yüzünden devam edemiyorum şu an.Ama ileride devamını mutlaka yazacağım.
Al ve Kök Bayrak
Kardeşim Hamit Göktürk Beg’in bana hediye olarak getirdiği Al ve Kök bayrakları hanemin oturma odasının duvarına yan yana bir güzel astım.
Bunu gören Mehmet Hayatı Özkaya hocam şu tavsiyede bulundu ; “ Al ve Kök bayrakları evinin içine kendiniz görebileceğiniz şekilde asmışsınız. O şanlı bayrakları sadece sizler görebileceksiniz. Bayrakları dışarıya herkesin görebileceği bir yere asın ki her kes görebilsin”dedi.
Bunun üzerine ben de bayraklarımızı evimin penceresine gelip geçen herkesin görebileceği şekilde astım. Bayraklarımızı bundan böyle 30 Ağustos Zafer Bayramımız başta olmak üzere her milli bayramda asacağım.Hamit Göktürk Hocamın gönlü rahat olsun.
Kök Bayrak Ve Türkiye
Kamp yerindeki sohbetimiz esnasında Hamit Göktürk Hocam’dan Kök bayrak ( Doğu Türkistan bayrağının ) rengi ve nasıl kabul edildiği hakkında bilgi vermesini rica ettim.
Hamit Göktürk, Kök Bayrağımızın rengi ve kabul edilmesi hikayesini şöyle anlattı ; ” 1930’lu yılların başında Doğu Türkistan genelinde Çinli işgalcılara karşı topyekün kurutuluş savaşı başlamıştı.Doğu Türkistan’daki bu gelişmeleri Atatürk ve T.C.devletimiz çok yakından takip etmekte idi. Doğu Türkistan İslam Cumhuryeti ilan edilmeden önce Türkistanlı Özbek Türkü Dr.Mecdettin Ahmet ile İzmirli Dr.Mustafa Kentli danışman/ görevli
olarak Kaşgar’a yollanmıştır.Doğu Türkistanlı Liderler ilan edilecek devletin adının Uyguristan olmasını istiyorlardı.Türkiye’den gelen bu 2 idealist Türk danışmanın telkin ve tavsiyesi ile devletin resmi adı Doğu Türkistan İslam Cumuhuriyeti, milli bayrağının rengi de Al bayrağımıza izafeten Türk Milletinin sembol rengi olan Gök Mavisi yanı Turkuvaz olmasını kabul ediyorlar.”şeklinde açıkladı.
Sonsuzluğun ifadesi gök rengindeki Kök bayrağımızın bir gün mutlaka özgür ve bağımısz Doğu Türkistan semalarında dalgalanacağını canu gönülden diliyorum.
Uygur Türklerinin Türkiye’ye Göçleri
Hamit Göktürk Kardeşim talebimiz üzerine kendilerinin Türkiye’ye geliş hikayelerini anlattı.Kendisi 1961 yılında 11 yaşında iken babası ile birlikte 350 km.uzunluğunda ve 13-65 km.genişliğindeki dünyanın damı sayılan stratejik Vahan geçidini çok az sayıdaki binek hayvanları ile ve çoğunlukla yürüyerek yaklaşık 50 günde Afganistan’ın Badahşan Eyaletinin merkezi Feyizabat şehrine ulaşmış.Daha sonra buradan Afganistan’ın Kunduz,Hanabat v e başkent Kabil ‘e giderek yerleştiklerini anlattı.Çektiği sıkıntılar hakkında uzun uzun bilgiler verdi.
Ben bu göç hikayelerini 40 yıl önce merhum Mehmet Cantürk Hoca ile Merhum İsa Yusuf Alptekin’in verdiği konferanslarda de dinlemiştim,Bu kez daha ayarıntılı bilgi sahibi oldum.
Tutuklanmam ve Esir Türkleri Kurtarma Ordusu (ETKO) Kurmakla Suçlanmam
12 eylul yönetimi beni ve benim gibi Milliyetçi fikirlere sahip Ülküdaşlarımızı tutuklamış ve Esir Türkleri Kurtarma Ordusu kurmak ve üye olmak suçlaması ile yargılamıştı. Kaldığımız cezaevlerinde kader mahkumlarına esaret altındaki Türk Soydaşlarımız ile Doğu Türkistan’i da anlatıyordum. Hatta bizi sorgulayan Savcılar ile Yargılayan Hakimlere de Doğu Türkistan’ı anlatmaktan geri kalmadım. Bizim kuşak bu yüzden büyük eziyetler ve işkencelere maruz kaldık ve hatta idamla yargılananlarımız bile oldu.
1944 yılında Başbuğ Alparslan Türkeş, Hüseyin Nihat Atsız ve Zeki Velidi Togan başta olmak üzere onlarca ileri gelen Milliyetçi Türk Aydını Turancılık yaptıkları suçlaması ile tutuklanmıştı ve aylarca ağır işkenceler yapılmıştı. Yeni nesil Milliyetçi ve Turancıların bu şanlı geçmişini pek bilmezler.Ben bunları anlatırken geçmişimizle yani kuşaklar arasında köprü olmayı düşündüm.Bu yüzden bunları Hamit Göktürk’ten anlatmasını rica ettim.
Geçmişte biz Türk Milliyetçilerine Turancı-Kafatasçı dediler,Onlar acı bir hatıra olarak geçmişte kaldı. Bugün ise TÜRKLER olarak çok şükür bağımsız 7 devlet ve Tek Millet olarak dünya’da varlığımızı sürdürüyoruz.
Ancak,bayraklarımız özgünce dalgalanırken , sevincimizin yanında hüzünleniyoruz de.Çünkü,Doğu Türkistan Çin işgali altında esir ve Gökbayrağımız de mahzun.
Özgürlüğüne kavuşamamış Doğu Türkistan başta tüm Türklerimizin esaret zincirlerinin kırması ve kurtuluşun için MİLLİ DEVLET- GÜÇLÜ İKTİDAR’ın şart olduğuna her zamankinden daha çok inanıyorum.
NOT : Sayın Mahmut Yaraş Beğ’in sosyal medya paylaşımı esas alınarak düzenlenmiş ve yayınlanmıştır. Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum. (HG.)
BENZER HABERLER