Mehmet Volkan KAŞIKÇI(Arizona Devlet Ün.Doktora Öğrencisi)
Bu yazı New York Review of Books için Doğu Türkistan tarihinin dünyadaki muhtemelen en önemli otoritesi olan James Millward tarafından yazılmıştır. Yazarının ve New York Review of Books’un izniyle Türkçe’ye tercüme edilmiş ve Türkiye Günlüğü Dergisi’nde basılmıştır. Tolga Kara tarafından tercüme edilmiştir.
Çin’in batısında Alaska genişliğinde bir bölge olan Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin Türk ve Müslüman sakinleri için Çinli yetkililerin varlığını inkâr etmeye devam ettikleri çok geniş bir alana yayılan ve Gulag kamplarına benzeyen “aşırılıkçı eğilimleri yok etmeye yönelik eğitim merkezleri” kurulduğunu Sayragül Savıtbay adlı eski bir anaokulu öğretmeni Kazakistan’ın Jarkent şehrindeki bir mahkeme salonunda serinkanlılıkla ifade etti. Kazak asıllı Sayragul Savıtbay, Sincan’dan kaçıp kocası ile oğlunun vatandaşı oldukları Kazakistan’dan iltica talep etti. Geçtiğimiz yılın Kasım ayında öğretmenlik yaptığı okuldan bu sözde “eğitim merkezindeki” Kazaklar’a eğitim vermesi için nasıl nakledildiğini mahkemeye anlattı. “Oranın ‘siyasi kamp’ olduğunu söylüyorlar; ancak gerçekte orası dağların tepesinde bir cezaevi” diyordu. 2.500 tutuklunun bulunduğu bu tesiste dört ay çalışmış ve bunun gibi daha başka tesislerin de olduğunu öğrenmişti. İçinde Kazakların, Kırgızların, bilhassa da Sincan nüfusunun yaklaşık %46’lık kısmını teşkil eden Uygurların da olduğu bir milyona yakın insanın hapsedildiği bu kamplardan Sincan’da en az 1200 adet daha olabileceği tahmin ediliyor.
Savıtbay’ın tanıklığı, Sincan’da sayıları giderek artan Gulag kamplarına dair bir Çin vatandaşı tarafından sunulan heyecan verici ilk umumî delil niteliğindeydiyse de bu kamplara dair haberler, Associated Press için yaptığı haberlerle takdir kazanan ve şimdi Washington Post’ta çalışan Gerry Shih, The Wall Street Journal muhabirleri Josh Chin, Clément Bürge ve Giulia Marchi ile başka araştırmacılar ve muhabirlerden elde ettiği malumatlarla bu konuya dair ilk mühim yazıları kaleme almış olan İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden Maya Wang, Ulusal Halk Radyosu’ndan (NPR) Rob Schmitz ve BuzzFeed News’den Megha Rajagopalan’ın da aralarında bulunduğu isimler sayesinde 2017 yılından bu yana gün ışığına çıkmaya devam ediyordu. Bu anlamda Washington D.C. merkezli Özgür Asya Radyosu’nun Uygur servisi, özel bir öneme haizdi. Sincan’da olup bitenlere ilişkin malumat üzerindeki her türlü mahut denetime rağmen yıllardır ayrıntılı ve doğru içerik sağlamışlardı.
Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) yetkilileri, ilk başta, herhangi bir kampın mevcudiyeti hakkındaki iddiaları yalanladı. Ardından, devlete bağlı medya organları 460.000 Uygur’un Sincan’ın güneyinden aynı bölgedeki başka bir yere “istihdam” için “nakledildiklerine” dair bir hikâyeyi veciz bir biçimde dolaşıma soktu. Bu istihdam programı hakkında bundan başka herhangi bir duyuru yapılmadı ve bu açıklama da şu anda geri çekilmiş gibi görünüyor. 2018 yılının Ağustos ayındaki bir Birleşmiş Milletler oturumunda BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi’nin bir üyesi olan Gary McDougal’ın karşısına çıkan Çinli delegeler, “meslekî eğitim ve iş eğitimi merkezleri” ile “aşırılıkçılığa karşı diğer tedbirlerin” varlığını kabul etmekle birlikte herhangi bir “yeniden eğitim kampı” olduğu yönündeki iddiaları yalanladı. Bu mesele, BM İnsan Hakları Konseyi’nin üç ayda bir çıkan uluslararası yayın organında 2018 yılının Kasım ayında yeniden yayınlanınca, ÇHC temsilcileri “birkaç ülkenin siyasî nitelikli bu ithamlarını” kınadı ve bu kampların aşırılıkçılıkla mücadele etmek için sadece meslekî eğitim sağlayan tesisler olduğuna dair daha önceki açıklamayı yineledi.
Sincan dışında yaşayan insanlar bu kamplar hakkında ilk kez 2017 yılında bir şeyler öğrenmeye başlamıştı. Yurtdışında yaşayan Uygurlar, anavatanlarındaki arkadaşları ve yakınlarıyla var olan temaslarının ilk önce telefon ve sosyal medya irtibatlarının silinmesi, sonra da bu kişilerin ortadan tamamen kaybolması suretiyle kesildiği için giderek daha fazla endişeleniyorlardı. Yabancı memleketlerde tahsil gördükten sonra Çin’e geri dönen veya geri dönmeye zorlanan Uygur öğrenciler de aynı şekilde varışlarının üzerinden çok geçmeden aniden ortadan kayboluyorlardı. Hiçbir şekilde malumat alamayınca Çin dışındaki Uygurlar, arkadaşlarının ve yakınlarının polis tarafından yeniden eğitim kamplarına gönderildiğini öğreniyorlardı. Bu anlamda, Çin’in sıkı takip altındaki mesajlaşma uygulaması WeChat’te bu insanların akıbetiyle alakalı olarak kullanılan “Çalışmaya gitti” ifadesi dikkatlice düşünülmüş bir hüsn-i tabirdi.
Ücra yerlerde bir anda türeyiveren etrafı yüksek duvarlarla ve dikenli tellerle çevrili, nöbetçi kuleleri ile polis kulübelerinin nezaret ettiği bu yeni ıslahevlerinin cezaî tabiatı, fotoğraflarla ve 2017 yılının sonbaharından itibaren yapılan haberlerle iyice gözle görülür hâle geldi. Kampların içinde neler olduğunu anlamlandırmamıza ise eski mahkumlar yardımcı olmaktadır. Bunlardan biri Foreign Policy’de imzasız bir yazı kaleme almış, Kazakistan’da bulunan diğer eski mahkumlarlaysa Gerry Shih ve Emily Rauhala, Washington Post adına röportaj yapmıştır. Bu eski mahkûmlara göre, tutuklular, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) marşlarını söylemek, İslâm’ı inkâr etmek, kendilerinin ve ailelerinin inançlarını eleştirmek, propaganda filmleri izlemek, Çince ve Çin tarihi çalışmak zorundaydılar. Onlara kültürlerinin “geri kalmış” olduğu söyleniyordu. Bazısı, ahlâk dersleri veren Üç Karakter Klasiği’ni (San zi jing) ve Çin’in başka yerlerinde yüz yıldan fazla bir süre boyunca pedagojik bir metin olarak kullanımından vazgeçilmiş üç heceli dörtlükler biçimindeki Çinli çocuklara özgü klasik el kitabını ezberliyordu. Hücreler kalabalıktı ve yiyecekler kötüydü. Söylenenlere bakılacak olursa hâlinden şikâyet edenler tecrit hücresine kapatılma, yiyecekten mahrum bırakılma, uzunca bir süre duvara karşı durma, zincire vurulma, “kaplan sandalyesi” denen sert bir sandalyeye el ve ayak bileklerinden bağlanma, su altında nefessiz bırakılma, elektroşok gibi cezalara çarptırılma riskini göze almak zorundaydılar.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi Hükümet Başkanı Şöhret Zakir, 2018 yılının Ekim ayında Xinhua’ya verdiği bir röportajda kamplarda alıkonan kişilerin Çince öğrenmek, çağdaş bilimsel bilgi edinmek, Çin tarihi, Çin kültürü ve Çin’in ulusal koşullarına dair sahip oldukları anlayışı geliştirmek, aralarında Çin Anayasası’nın içeriği, Çin Ceza Hukuku ve Sincan’daki Aşırılıkçılık Karşıtı Yasal Düzenlemeler’in de olduğu hukuk bilgisine sahip olmak, bunların yanı sıra yerel koşullara ve iş piyasasına uyum sağlamak için de en az bir meslekî yetenek edinmek zorunda olduklarını söylüyordu.
Bu dayatmacı öğretim programı göz önünde tutulduğunda, Sincan’daki mahkûm kamplarında alıkonduktan sonra serbest bırakılan neredeyse hiç kimse olmadığını biliyor olmamız ve alıkonanların serbest bırakıldıkları takdirde nelerle yüz yüze kalacaklarını bilmiyor olmamız şaşırtıcı değildir.[a] Mahkûm yakınlarının sosyal medya hesapları, uydu fotoğrafları ve mahkumların kendisine verilen belgelerden elde edilen giderek artan sayıdaki kanıt, kamplarda alıkonan kişilerin bir endoktrinasyon kursunu müteakip kampın içinde veya yakınındaki fabrikalarda çalışmaya zorlandığını gösteriyor.
Avrupa Kültür ve Teoloji Okulu’ndan Adrian Zenz’in yaptığı araştırma, bu kampların dehşet verici boyutlara ulaştığını teyit ediyor ve ne kadar insanın bu kamplara kapatıldığına dair bir tahminde bulunma olanağı sağlıyor. Zenz, Sincan’daki “aşırılıkçılaşmayı yok etme” ve “eğitim vasıtasıyla dönüşüme” dair birkaç yıldır devam eden tartışmanın izini Çin basınında ve partiye ait süreli yayınlarda sürmüştü. Toplama kampı inşa etme, genişletme veya geliştirme çalışmaları için müteahhitler tarafından yapılan seksen yedi adet girişim saptamış, bu girişimlerin birkaçı hemen hemen 10 kilometrekareyi mütecaviz bir alanda planlanmış ve bir tanesi de yaklaşık 90 kilometrekareyi bulmuştu. Kamp inşaatındaki bu sıçramaya dair yazılı kanıtları web sitelerine ait –takdire şayan bir kişisel proje olarak University of British Columbia’da hukuk öğrenimi gören Shawn Zhang’ın çoğunu Google Earth’den derlediği, BBC ve diğer medya kuruluşlarıyla çalışan uzaktan görüntüleme işinde profesyonel firmalar tarafından doğrulanmış ve genişletilmiş– uydu fotoğrafları da destekliyor. Bir başka gösterge de Sincan’ı ziyaret eden turistlerden sağlanıyor ki onlar da Uygurlara ait dükkânların kepenklerinin kapalı olduğu ve insan sayısında gözle görülür bir azalma olduğu yorumunda bulunuyorlar; özellikle de 15 ila 45 yaş arasındaki Uygurların sayısında.
Zenz ve öteki araştırmacılar, basına sızdırılmış belgelerden ve yerel yetkililerin yapmış olduğu açıklamalardan elde edilen bilgilerle nüfus verilerini mukayese etmek suretiyle birkaç yüz bin ilâ bir milyonu geçkin sayıda insanın yeniden eğitim kamplarında alıkonmuş olduğunu hesapladılar. Türkiye’de Uygurların haklarını savunan bir basın kuruluşu tarafından 2018 yılının Şubat ayında bir belge yayınlanmıştı. Belgenin, Sincan’daki “güvenlik hizmetlerine mensup güvenilir bir isim” tarafından sızdırıldığı söyleniyordu. 2017 yılının sonları veya 2018 yılının başlarına tarihlenen belge, ülke çapındaki bu hapishanelerde alıkonan 892.329 kişiye ait tam rakamları çizelgeler halinde ortaya koyuyordu ki belediye düzeyindeki yerel idarî birimler, özellikle de Urumçi, Hotan ve Gulca gibi büyük şehirler bu toplamın dışında bırakılmıştı. Bu belge, kaynağı teyit edilmemiş olmasına karşın gerçek olduğu takdirde, kamplarda alıkonan kişi sayısının toplamda bir milyon ya da daha fazla olduğu yönündeki tahminleri destekler niteliktedir (ABD Dışişleri Bakanlığı, 800.000 ilâ 2.000.000 arasında Müslüman’ın kamplarda alıkonduğu tahmininde bulunuyor). Bu tahminler adi suçluların gönderildiği cezaevlerindeki bir anda artan insan sayısını da içermiyor. ÇHC devlet verilerine göre, Sincan’daki cezaî tutuklama sayısı, 2016 ila 2017 yılları arasında 200.000 civarında artmış ve Sincan bölgesinde yaşayan insan sayısı Çin’in toplam nüfusunun sadece %1,5’i olmasına rağmen 2017 yılında Çin’deki toplam tutuklama sayısının %21’ine baliğ olmuştu. ÇHC’nin şimdiye kadar Sincan’daki yetişkin Müslüman nüfusun %10’undan fazlasını hapsettiği düşünülüyor.
ÇHC nasıl bu noktaya kadar geldi? Bunda genel anlamda iki sebep görüyorum: İslâm’ın Uygurlar ve öteki Müslüman gruplar için ne anlama geldiğinin ÇKP tarafından yanlış anlaşılması ve ÇKP’nin Çin’in geleneksel çoğulcu tarzına taban tabana zıt bir fikir olarak Han Çinlileri eksenli etnik asimilasyon yanlısı politikaları benimsemesi (Han Çinlileri etnik olarak ülkenin bütününde çoğunluğu oluşturuyor. Ancak Sincan ve Tibet gibi eski kolonyal topraklarda bu geçerli değil).
Günümüz Uygurlarının ataları olan Tarım Havzası’nın halkı, bozkırlar ve dağlardaki (içlerinde Kazaklar ve Kırgızların ecdadının da olduğu) Türk kabileleriyle birlikte 1000 yılı civarında başlayan birkaç dalga hâlinde Müslüman olmuşlardı. Bununla birlikte, Orta Asya’daki İslâm, Orta Doğu’daki, özellikle de Suud Hanedanı’nın himaye ettiği Vahhabi ve Selefi gruplar tarafından modern zamanlarda tanıtılan İslâm’dan oldukça farklıdır. Uygur ibadetleri ilahi söylemeyi, raks etmeyi ihtiva eder ve müzik memnu kılınmamıştır. Uygurlar üzerine çalışan bilim insanı ve tarihçi Riam Thum’un The Sacred Routes of Uighur History (2014) adlı kitabında mahirane göstermiş olduğu üzere, mukaddes addedilen evliyanın medfun olduğu makamları ziyaret etmek ve bu velilere ait kıssaları anlatmak, Uygurların sadece dinî tatbikatını biçimlendirmekle kalmamış, aynı zamanda onların coğrafi açıdan da kimliklerine şekil vermiştir. Sufi dervişler, Uygurların İslâm anlayışında o kadar mühimdi ki tamamı Sincan sınırları içerisinde bulunan bu dervişlere ait türbelere yapılan ziyaretler serisi, hac için Mekke’ye gitmenin kabul edilir bir ikamesi olmuştu.
1949 yılından bu yana Çin’in politikaları Parti denetimindeki Çin İslam Cemiyeti vasıtasıyla Uygurların yerel İslâm anlayışını zayıflatmaya ve kısmen Suudi Arabistan’ın desteklediği Sünnî pratiklere dayanan İslâm’ın idealleştirilmiş bir versiyonunu Uygurlara dayatmaya eğilimli olmuştu. Pekin’in Riyad’la olan diplomatik bağlarına da yansıyan bu politikalar, dinlerin emniyetli “ortodoks” ve tehlikeli “heterodoks” ifade biçimlerine sahip olduğunu söyleyen, Budist binyılcılığı deneyiminden kaynaklanan geleneksel Çin düşüncesini anımsatabilir.