Son Dakika
Prof.Dr.İlyas DOĞAN
Türk dili ve kültürü için ilk ve en önemli eserlerden olan Divânü Lügat-it Türk’ü kaleme alan Kâşgarlı Mahmûd’un yaşadığı topraklarda özellikle son üç yılda insanı irkilten ve insan olmaktan utandıran olaylar yaşanıyor. Buna olay demekten çok Çin devletinin uygulamalarının yol açtığı insanlık suçları demek daha uygun olacaktır.
Doğu Türkistan, Çin’li idarecilerin deyimiyle Sinqiang, Yeni Ülke’de neler oluyor? Burası Çin tarafından niçin yeni ülke olarak adlandırılıyor? Çünkü Çinliler bu ülkeyi bir sömürge toprağı olarak görmektedirler. Burası Çin ülkesi değil. Buranın kadim sahipleri Türkler, yani Uygur Türkleridir. Bu tarihi gerçek değiştirilemeyeceği için Çin devleti Doğu Türkistan’ın yerli halkına, asıl sahiplerine karşı amansız bir yok etme politikası uygulamaktadır. Bu faica karşısında hepimizin tarihi sorumluluğu olduğunu unutmayalım.
MÜSLÜMANLIK ADINA AHKÂM KESENLER
Türkiye’de Filistin ve Myanmar’da yaşanan insanlık suçlarına haklı olarak tepki gösteren İslami çevreler Doğu Türkistan konusunda üç maymunu oynuyor. Sanki onların isimlendirmelerinde yer alan Uygur veya Uygur Türkü adlandırmasına alerji duyarmışçasına! Dini cemaatler hiç oralı değil. Duyarlı olmaları da mümkün değil. Onlar kendilerini öylesine dünyevi iktidar hırsına kapılmışlar ki ahireti hatırladıkları bile şüpheli! Kimisi iktidar kimi de muhalefeti destekleme yönünde basına beyanat vermekten Müslümanlıkla ilgili konulara vakit bulamıyorlar!
Dini çevreler ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılar Devletinin kurulduğu coğrafyada yaşayan ata yadigârı Uygurların yok edilişlerine hiçbir tepki göstermiyor. Akıllara şöyle bir kuşku takılıyor: Acaba Çin korkusu veya ticaret sevdası bir takım ilke ve inançların önüne mi geçmiştir? Ya da İHH gibi küresel çapta faaliyetleri olan sivil toplum kuruluşları birilerinin onlara izin veya talimat vermesini mi bekliyor? Öyle olmadığı açık ama bu çevrelerde bir zihniyet sorunu var. Bu sorun dünyada Müslüman coğrafyayı Arap dünyasıyla sınırlı gören miyop bir bakış açısından kaynaklanıyor. Sanki diğer milliyetlerden gerçek Müslüman olamazmış gibi! Doğu Türkistan’da yaşanan soykırım konusunda duyarlılık için dini cemaatlerden fayda beklemek boşunadır. Onlar ticaretlerine baksınlar!
YERLİ BASININ ACINASI HALİ
Doğu Türkistan’da olup bitenlere Türk basınında yeterince karşılık bulmuyor. Son birkaç ayda sadece bir iki köşe yazarı konuyu ele almışlardır. Hepsi o kadar! Üstelik bu yazılarının yayınlandığı gazetelerin satış rakamları oldukça düşüktür. Neyse ki sanal ortam, sosyal medya, bir ölçüde konunun kamuoyunda duyulmasına ve duyarlılık oluşmasına katkı sağlamaktadır.
Satış rakamları yüksek gazeteler ve görsel basın kuruluşları Uygurlara karşı uygulanan soykırıma küçük bir satır veya birkaç saniye bile ayırmıyorlar. Belli ki patronlarının sırtında ağır bir yük var! Çin devleti onları da sindirmiş durumda!
AVRUPA BASINI
Aslında tablo hiçbir zaman iyi değildi. Kötüleşme 2001’den itibaren daha görünür oldu ve 2014’ten itibaren hızlandı ve 2017’den itibaren vahim bir hal aldı. Doğu Türkistan’da özellikle 2017 son baharından beri toplama kampları oluşturulmuştur. Bu kamplar Nazi’lere bile ilham verecek uygulamalara sahne olmaktadır. İnsanlardan kendi milli aidiyetlerini inkar etmeleri istenmekte, bu amaçla dayanılmaz işkencelere başvurulmaktadır.
5 Haziran günü Yeni Zürih Gazetesinde yayınlanan “Çinli Memurlar Müslüman Uygurlar İle Aynı Eve Yerleşiyor” başlıklı bir makale yayınlandı. Makalede yer verilen bilgilerin İnsan Hakları İzleme Örgütünden alındığı anlaşılıyor. Raporda 2017 Aralık ayından beri yoğunlaşan Çin baskılarına ayrıntılarıyla değiniliyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü raporunda şok edici ve insanlıktan utandıran tespitler var. Bunlardan en dikkat çekeni Doğu Türkistan’da görev yapan Çin soyundan memurların her ay beş gün istedikleri Uygur aileye misafir olma yetkisi tanınması. Üstelik Çinli memurların günün herhangi bir saatinde istediği Uygur’un evine girmeye ve orada yaşamaya hakkı var! Eve girişe karşı çıkanlar ağır cezalara ve işkenceye tabi tutulmakta, toplama kamplarına gönderilmektedir. Son aylarda yürürlüğe konan Çin kanunlarına göre Çinli memur zorla girdiği Uygur ailesini gözlemleyecek, onların Çin kültürüne sempati duyup duymadığını, Çin kültürünü benimseyip benimsemediğini ve bu aileyle ilgili tavsiyelerini devlete rapor edecektir.
25 Nisan 2018 tarihli Der Spiegel dergisinde de Uygurların çocuklarına Müslüman adı koymalarının yasaklamasına ilişkin geniş bir makale yayınlandı. Ne yazık ki Türk basınında bu tür haber ve yorumlara rastlamak mümkün değil.
ÇİN’İN STRATEJİSİ
Bu noktaya gelinmesinde Çin devletinin bilinçli politikalarının büyük etkisi var. Çin 2001’de zaten ABD’deki İkiz Kule saldırılarından sonra Uygur halkını bir bütün olarak terörist ilan etmiş ve kadın çocuk demeden açık bir baskı ve yok etme politikasını uygulamaya koymuştu. Kaşgar gibi yoksulluğun daha yoğun yaşandığı bölge insanları arasında El Kaide gibi yapılar ilgi odağındadır. Evinde yabancı bir Çinli erkeği kabul etmek zorunda olan insanlardan nasıl davranması beklenebilir ki?
Hem dünyada Müslümanlara en büyük zararı vermekte bir manivela gibi kullanılan El Kaide canlanmış olmakta hem de Çin devleti terörle mücadele kisvesi altında sıradan Uygurların kültürünü, dilini ve nüfusunu yok etmektedir. Ortadoğu’ya müdahalenin bahanesi olan El Kaide ve benzeri yapılar Doğu Türkistan halkını yok etmek için de bir araç olarak kullanılıyor. Doğu Türkistan’da yaşananlar Güney Afrika ırkçı rejimi uygulamalarının bile ötesine geçmiştir.
Çin devletinin ırkçı uygulamaları uluslararası normları ihlal etmektedir ve açıkça suçtur. Küçük yaşta kız çocuklarının Çinli erkeklerle evlenmeye zorlanması Soykırımın Cezalandırılması Sözleşmesindeki “bir dini veya etnik gurubun çocuklarının başka yerlere aktarılması” anlamına gelmektedir. Çinli memurların Uygur ailelerin evine yerleşmeleri de Uygur halkının neslini bozmayı amaçlayan ayrı bir soykırım suçudur. N e yazıktır ki özgür dünya bu suçun işlendiğini görmekte fakat önlemek için bir adım atmamaktadır.
TÜRKİYE’DE DEVLET VE SİYASET NASIL DAVRANMALI?
Türkiye devletinin yöneticileri bu konuda ne yapabilir? Burada her şeyi sadece devletten bekleme kolaycılığından kaçınmak gerektiğinin altını çizelim. Devlet yöneticilerinin de vicdanen rahat olmadıkları açıktır. Türk devleti Uygurlar için her zaman elinden geleni yapmaya çalışmıştır. İkinci dünya savaşı sonrasında Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin gibi Uygur davası liderlerine kucak açmış, onları bağrına basmıştır. Küçük de olsa bir Uygur toplumunun Türkiye’de güven içinde yaşıyor olması bir teselli olsa da yeterli değildir.
Tarihimizde Uygurlara karşı utanç verici uygulamalar da olmuştur. 2015’ten itibaren Türkiye’yi yurt bilip sığınanların bir kısmının Çin devletinin beyanlarına itibar edilerek gruplar halinde iade edilmesi tarihi hafızamıza bir travma olarak yer etmiştir. Böyle bir uygulama Türk tarihinin kara bir lekesi olarak kalacaktır.
Türkiye’nin devlet olarak Çin’e karşı yapabileceklerini gerçekçi bir şekilde düşünmek gerekir. Ancak yıllardır Ülkemizde yaşamakta olan Uygur aydınlarının iade edilmesi Çin’in bugünkü insanlığa karşı suçları işleme cesaretini istemeden de olsa kolaylaştırmıştır. Türkiye ikili görüşmelerde mutlaka bu insani trajedi hakkında duyarlılığını hissettirmelidir.
Zulmün ayyuka çıktığı şu günlerde Çin ile bor madenleri konusunda imzalanan anlaşma Çin zulmünün Türk kamuoyunun dikkatinden kaçmasına hizmet edecektir.
Bir şey yapamayacak durumda olmak ayrı, gereksiz tutumlarla zalimin aklına iş düşürmek ayrı!
NE YAPMALI?
Çözüm nedir? Dünyanın en kalabalık ve bir süper güce karşı ancak uzun süreli mücadele stratejisi etkili olabilir.
Kaynak : http://ilyasdogan.com/tr-tr/haberler/222/dogu-turkistanda-soykirim-sucu?
Etiketler: Çin » Dünya » Genel » Görüş Yorum » kÖŞE YAZARLARI » Makale Analiz » SiyasetBENZER HABERLER