logo

trugen jacn

ÇİN’İN VE TÜRKİYE’DEKİ KİRALIK KALEMŞÖRLERİ’NİN YALAN VE İFTİRALARINA CEVAPLAR -2

1949’da bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyetini Stalin Kızıl katilinin yardımı ile yıkarak bu ülkeyi işgal eden ÇKP Faşist diktatörlüğünün Müslüman Türklere karşı baskı zulüm ve katliamları günümüzde ETNİK TÜRK SOYKIRIMı’na dönüşmüştür. Türkiye’de ÇKP Faşist yönetiminin Doğu Türkistan’daki bu toptan ırkı soykırım cinayetlerinin TBMM:’de gündeme getirilmesi Sivil Toplum Kuruluşlarının  Doğu Türkistan konusundaki faaliyetlerinin canlanmasına kapı aralamış ÇKP Faşizminin Müslüman Katliamlarına karşı konulan gizli sansür son haftalarda önemli oranda kırılmıştır. Türkiye kamu oyundaki bu duyarlılık Pekin’in ertrikalarla dolu karanlık Cungentey sarayında oturan mültimilyarder ÇKP’in kızıl kapitalistlerini büyük bir endişeye sevketmiş ve Türkiye’de yıllardan beri besledikleri Dong Peng Çeng Çakma Çinli Çetesine ve kiralık ve satılık kalemşörlerine talimatlar yağdırmış ve bir süredir suskun kalan yalan makinalarını yeniden öttürerek tekrar zirvalamaya ve ses kirliliğinın dozajını arttırmıştır.  Bu  ÇKP Faşizminin Türkiye’deki Kiralık Çetesinin ”Karanlık ” adındaki yalan paçavrası  ile  bağlı  görüntülü ve sesli medyası Doğu Türkistan’daki etnik soykırım cinayetlerine paralel olarak Türkiye’mizde yeni bir yalan kampanyasına başlamıştır. ÇKP Faşist İşgal çetesinin bu borazanları Doğu Türkistanlı mazlum ve mağdur Türklere karşı adi ve alçakça saldırılarının dozunun bir kat daha arttırmıştır. Bu durum karşısında vicdanlı,adalet ve haktan, hukuktan ve mazlumdan yana duyarlı Türk aydınları, bilim insanları peş peşe bu yalanlara karşı seslerini yükseltmeye başlamışlardır. Çeşitli platformlarda yer alan bu değerli ve önemli yazı ve ifadelerini ÇKP Faşizminin cinayetlerinin gizlenmesine yönelik bu yalanlarının sözcüsü satılık ve kiralık Kalemşörlerin bu bu konudaki heyezanlarına cevap olması amacı ile sitemizde yayınlamayı uygun gördük ve bu yayınlarımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Doğu Türkistan’da işgalci,Sömürgeci, Gaspçi ve katliamcı bir yabancı bir güç olan ÇKP Nazi İşgal yönetiminin bu yalanlarına karşı vicdanlarının sesini dinleyerek cevaplar yazan ve bu yalanları bu ÇKP Yalancılarının Türkiye’deki bu kiralık ve satılık  kalemşörlerin yüzlerine cesurca ve yiğitçe çarpan bu bilim adamları, aydınlar ve yazarlarımıza teşekkür ediyor ve asil Türk aydınlarının benzer cevap niteliğindeki yazı ve yorumlarını beklediğimizi özellikle ifade etmek istiyoruz .

                      Uygur Haber ve Araştırma Merkezi (UYHAM)

Nerde bir İslam ve Türk düşmanı varsa Aydınlıkçı ve Çinci çıkıyor: Bir Çin devşirmesi daha

Yücel TANAY

Nerde bir İslam ve Türk düşmanı varsa Aydınlıkçı ve Çinci çıkıyor: Bir Çin devşirmesi daha

Çin, Doğu Türkistan bağımsızlık hareketini baltalamak için radikal islami örgütlerle bağlantılı yalanına başvurur. Türkiyedeki Çinci cenahta bundan etkilenerek ağabaları, efendileri Çin’in bu tezini Türkiye’ye uygulayarak, Türkiye’de darbe yapmaya kalkan Fetöcü hainlerle Doğu Türkistan davası arasında bir bağ olmadığı halde komplo teorisi ortaya atarak, kurmaya çalışarak Doğu Türkistan bağımsızlık hareketini Türkiye Türkleri gözünde itibarsızlaştırmaya Çin’in Doğu Türkistan’daki katliamlarının üzerini örterek, Çin’i Türk milleti gözünde aklamaya çalışırlar, Çin’in bu ajan ve devşirme takımı Çinin Doğu Türkistandaki İşgalinin ve sömürgeciliğinin en büyük destekleyicidirler..

Kadim Türk yurdu Doğu Türkistana Çinin ağzıyla Sincan (Xīnjiāng ) diyen bu kansızlardan biri olan bu Çinsever Doğu Türkistan bağımsızlık hareketini CIA, ABD destekli bir hareket olarak görüyor. Halbuki Doğu Türkistan sorununun kaynakları çok eskilere dayanır. Doğu Türkistan Türklerinin ülkelerindeki Çin işgali, sömürgeciliği ve Han Kolonizyalizmi ile etnik Çin Irkçılığına dayanan faşist uygulamalarına karşı direniş, mücadele ve kutsal ayaklanmalarının tarihi ABD başta, Batılı Ülkeler ve Japonya’nın bu sorun ile ilgilenmeye başladıkları tarihlerden çok daha eskilere dayanır. Çin’in sözcülüğünü yaparlar ya bilmeyerek, Doğu Türkistan Bağımsızlık hareketi ABD süper güç olmadan çok eskilere dayanır, man kafalar. Doğu Türkistan tarihini iyi inceleyin, ABD’nin Doğu Türkistan sorunuyla ilgisi çok yenidir. Hem ABD ilgileniyor diye mi bu sorun ortaya çıkmış, Çinli işgalcilerin ve sözcülerinin iddiasına göre Doğu Türkistanlılar mutluysa niye sürekli ayaklanmalar çıkıyor, binlerce Doğu Türkistanlı Çin zulmünden kaçmak için yurtdışına kaçıyor? Kaçarken yollarda ölüyor. Doğu Türkistan’da 3 milyon İnsan Çin’in Nazi kamplarında zorla niye alıkonuyor?

Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal ederek koloni haline getirme girişimi Mançur Hanedanı döneminde, 18. yy ortalarında başlar. Doğu Türkistanlılar Çin istilasına karşı koymaya çalıştılar; ellerindeki imkanlar ölçüsünde mücadele ettiler.
Mançurlar silah ve asker sayısı bakımından çok üstün durumda olmalarına rağmen, Doğu Türkistanlılar’ın sert direnişi karşısında zor durumda kaldılar. Direnci kırmak için sık sık katliamlar yaptılar. 1763’den başlayarak 1850’lere kadar uzanan bu ilk mücadele döneminde binlerce Doğu Türkistanlı can verdi. Her başkaldırı girişiminden sonra Çinlilerin zulmünden kurtulmak isteyen on binlerce Türk, Batı Türkistan’a sığınmak zorunda kaldı.
1863 yılında başlayan yeni direniş hareketi öncekilerden daha değişik özellikler taşıyordu. Bu defa belli bazı şehirlerde değil, bütün bölgelerde aynı zamanda harekete geçilmişti. Çin güçleri genel karakterli bu ayaklanmaya karşı koyamadılar. Bu başarıda direnişin önderi konumuna gelen Yakup Beğ’in iyi yönetiminin ve toparlayıcı özelliklerinin büyük payı vardı.
Yakup Beğ ufku geniş bir liderdi. Çin güçlerini püskürterek Doğu Türkistan’ı kısa bir süre de olsa esaretten kurtarınca yaptığı ilk iş payitahta bir elçilik heyeti göndermek, padişah Sultan Abdülaziz ile temas kurmak oldu. Halife’ye hürmet ve bağlılığını arz ederek, Osmanlı Devleti’nin Doğu Türkistan’ı himayesi altına almasını, asker ve silah yardımı yapmasını talep etti. Bunun da ilerisinde mümkün olabilirse bir Osmanlı şehzadesinin Doğu Türkistan’daki yeni devletin başına geçmesini arzu ediyordu.
Osmanlı Padişahı bir miktar silahla, askeri eğitim verecek elemanlardan oluşan bir askeri heyeti Doğu Türkistan’a gönderdi. Böylece Türkiye’den gelen yardımlarla seksen bin kişilik bir ordunun kurulması sağlandı. Sultan Abdülaziz’in bu tarz yardımları ileriki yıllarda da devam etti. Doğu Türkistan’da Osmanlı Padişahı adına hutbe okundu, gümüş para bastırıldı.
İki Türk Devleti arasında kurulan bu ilişkiler, Rusya ve İngiltere tarafından yakından izleniyordu. İngiliz Hükümeti Yakup Beğ’in kurduğu hükümeti tanıyarak bir elçilik heyeti gönderdi. Amaçları bu yeni oluşumu kontrolleri altına alarak, Rusya’nın Hindistan’a yönelik muhtemel bir girişimini engellemekti. Ancak Yakup Beğ idealist bir insandı; bağımsız hareket etmekte kararlıydı. Bekledikleri tavrı görmeyen İngilizler desteklerini bir süre sonra çekip izleyici olmayı tercih ettiler.
Bu gelişmelere ilişkin olarak Sinolog Eberhard şunları yazıyordu: “Osmanlı Devleti, sırf teknik sebeplerden ve sonra dahili vaziyetten dolayı yardımda bulunamadı. Rusya ile İngiltere, vakıa Türkistan’da Çin hakimiyetinin zayıfladığının görmek istedi. Fakat ne Rusya, ne de İngiltere Yakup Beğ’i kontrolleri altına alamadıklarından, yeni kuvvetli bir devletin kurulmasını da istemiyorlardı. Böylece her iki büyük devlet, Türkistan’ın Çin hakimiyeti altına girmesini tercih ediyorlardı.”
Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi sonucu, en fazla yardıma ihtiyacı olduğu bir dönemde, Doğu Türkistan’la kurulan ilişkiler kesildi. Oysa Mançurlar Doğu Türkistan’dan vazgeçmek niyetinde değillerdi. Hazırlıklarını yaptıktan sonra 1875’de yeni bir istila hareketi başlattılar. Yakup Beğ çok kalabalık Çin ordusuna karşı kahramanca direndi. Ancak muharebenin en kritik günlerinde büyük bir talihsizlik yaşandı. Yeni Doğu Türkistan Devleti’nin yiğit ve başarılı yöneticisi aniden hastalandı ve vefat etti. Bu acı haber Doğu Türkistanlılar’ı doğal olarak olumsuz etkiledi. Yüzyıllık bir mücadele döneminde zorlukla sağlanmış olan birlik, merkezî sevk ve idare olmayınca Mançurlar’a karşı konulamadı ve Doğu Türkistan bir kere daha Çin esaretine girdi.
Çin, stratejik bakımdan büyük değer verdiği ve ülke savunması açısından vazgeçilmez saydığı Doğu Türkistan’ı ele geçirmek ve direnişleri kırmak için son derece acımasız davrandı; sık sık katliamlar yaptı. Sinolog Dr.Wolfran Eberhard şöyle diyor: “Mançur istila devrinin diğer isyanları hakkında oldukça fazla bilgimiz varken, Çin kaynakları Müslüman isyanlarında susmaktadırlar. Yalnız pek az ve kesin olmayan bilgi veriyorlar. Resmi olmayan kaynaklarda, bu isyanlar bastırılırken pek çok zulüm yapıldığı bildirilmektedir. Kamsuda nüfus 15 milyondan 1 milyona düşerken, Türkistan ihtilali 10 milyon ölüye mal olmuştur.”Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar, kalabalık ve açık hava

DOĞU TÜRKİSTAN ADI ŞİNCAN’A DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR

Mançurlar’ın ikinci istilasından sonra, Çin Doğu Türkistan politikasını kökünden değiştirdi. Burayı koloni haline getirmek yerine, doğrudan imparatorluğa bağlı bir eyalet yapmaya karar verdi. Adını da “yeni toprak” anlamına gelen Çince “Shin Chiang” (Şincan) olarak değiştirdi. Aynı işlem şehir adları için de yapıldı. Genel valilik merkezi İli şehrinden Urumçi’ye nakledildi. Bir süre sonra Çin’de yönetim değişikliği oldu. 1911 yılında Mançur Hanedanı devrildi, Cumhuriyet ilan edildi. Ancak Uygurlar’a yönelik asimilasyon politikasında herhangi bir gevşeme olmadı.
Doğu Türkistanlılar’ı ezip sindirmek, kültürlerinden, dillerinden, dinlerinden uzaklaştırmak, Çince öğrenmeye mecbur bırakılarak asimile etmek istiyorlardı. Bölgenin nüfus yapısını değiştirmek üzere Çin’den kitleler halinde Çin’li getirilip yerleştiriliyor, ekonomik kaynaklar ve devlet imkânları bunlara tahsis ediliyordu. Uygurlar ikinci sınıf vatandaş sayılıyor, yönetimden uzak tutuluyor, kenarda yaşamaya mecbur bırakılıyorlardı. Önceki dönemden tek fark, baskı ve eziyetin Bölge Genel Valisi tarafından yapılmasıydı.
Devrik Mançur Hanedanı’na sempati duyan genel valinin, merkezi hükümetle ilişkisini alt düzeye çekerek bölgeyi kendi iradesine göre yönetmesi sonucu baskılar daha da şiddetlendi. Halkın soyulup ekonomik varlıklarının keyfi şekilde talan edilmeye çalışılması memnuniyetsizlikleri arttırdı. Sonunda bu zulüm ve baskılara dayanamayan Doğu Türkistanlılar Kumul şehrinde Hoca Niyaz Hacı ve Salih Dorga’nın yönetiminde harekete geçtiler; Çin kuvvetlerini bozguna uğrattılar. Bu başarı diğer şehirleri de etkiledi. Ayaklanma kısa zamanda bölgenin geneline yayıldı. Sadece Urumçi’de Çinliler’in hakimiyeti devam ediyordu. 1933’de Kaşgar’da bağımsız Doğu Türkistan Devleti kuruldu. Hükümetin başına Cumhurbaşkanı olarak Hoca Niyaz Hacı getirildi ve Kaşgar yeni devletin başkenti oldu.
Doğu Türkistan’da ikinci defa millî ve bağımsız bir devletin kurulması Çin’de olduğu gibi Sovyetler Birliği’nde de endişeyle karşılandı. Sovyet Rusya Urumçi’deki karmaşadan yararlanarak bölgeye asker sevketti. Sovyet askerleri ile Çin birlikleri arasında çatışmalar yaşanırken, Kaşgar’da kurulan yeni bağımsız devleti ortadan kaldırmak için bu iki devlet ortaklaşa hareket etti. Sovyetler Birliği Doğu Türkistan’da kurulacak bağımsız bir devletin, kendi bünyesindeki Türk halklarına örnek olmasından endişe ediyor, buna mutlaka engel olmak istiyordu.
Kaşgar’da ilan edilen devletin ne askeri bir gücü, ne de idari yapılanması vardı. Direnmenin imkansız olduğunu ve mevcut kazanımları da tehlikeye sokacağını gören Hoca Niyaz, Sovyetler’in teklifini kabul ederek, Kaşgar’dan ayrılmayı, Doğu Türkistan Eyalet Hükümeti Başkan Yardımcılığı görevine gelmeyi kabul etti.
Ruslar Doğu Türkistan’daki askeri güçlerini takviye ederek, bölgeyi tümüyle kontrollerine aldılar. Kısa süre sonra Hacı Niyaz Bey başta olmak üzere, Doğu Türkistan liderlerinin tamamını ve on binlerce insanı tutukladılar. O kadar ki hapishanelerde insanlar üst üste yığılı kalıyorlardı. Tutuklananlardan binlercesini ve Hacı Niyaz Bey’i kurşuna dizdiler.
Birkaç yıl sonra başlayan 2. Dünya Savaşı’nın ilk yılları Sovyetler Birliği için tam bir felaketti. Alman orduları Sovyet hatlarını kolayca yarmış, kuzeyden ve güneyden ikili kol halinde Rusya içlerine doğru hızla ilerliyorlardı. Stalingrad’a kadar süren bu ilerleyiş karşısında Sovyetler Birliği’nin yıkılma ihtimali gündemdeydi. Bu durumu fırsat sayan Doğu Türkistan’ın Çin’li genel valisi 1943 yılı başlarında Ruslar’ın bulundukları bütün idari kademeleri boşaltıp bölgede çalışan tüm elemanlarıyla birlikte çekilmelerini istedi. Batı cephesinde can derdine düşmüş olan Sovyet Rusya’nın bu ültimatoma uymaktan başka çaresi yoktu. Kendilerine verilen süre içerisinde bölgenin tamamından çekilip gittiler. Elverişli bir pozisyon kollayan milliyetçi Çin Hükümeti birlikleri Doğu Türkistan’ı kolayca işgal etti.
Çin askerlerinin bölgeye girmeleriyle birlikte asimilasyon girişimleri yeniden başladı. Buna karşı ilk tepki İli’de meydana geldi. Ali Han Töre’nin liderliğinde 1944 yılının Eylül ayında ayaklanma başladı. 1940 yılından beri silahlı mücadele veren ve Uygurlar tarafından çok sevilen Osman Batur bu harekete katıldığını bildirdi. Aynı yılın Aralık ayında bağımsızlık ilan edildi ve Ali Han Töre Cumhurbaşkanı oldu. Ayaklanma kısa sürede diğer şehirlere de yayıldı. Çinliler Urumçi dışında kontrolü kaybettiler.
Doğu Türkistan’daki bu gelişmeler Batı Türkistan’a egemen olan Sovyetler Birliği’ni doğal olarak tedirgin etti. İlk başlarda milliyetçi Çin yönetimine karşı ayaklanmayı teşvik ederken İli’de Cumhuriyet’in kurulması üzerine tutumunu değiştirdi. Türkler’e Çin’le uzlaşmaları için çağrı yapmaya başladı. Uygurlar bir kere daha Çin ile Rusya’nın kıskacı altında kalmışlardı. Çaresizlik içinde hükümeti dağıtarak Çin ile barış yapmayı, böylece durumu kurtarmayı uygun gördüler.
Bu sırada Ruslar Ali Han Töre’yi kaçırarak baskı yapmaya başladılar. Sonunda Çin hükümetiyle yapılan anlaşma çerçevesinde Uygurların da içinde yer aldıkları ortak bir yönetim yapısı kuruldu. 1947 yılının Mayıs ayında öğrenimini Türkiye’de yapan Dr. Mesut Sabri Baykuzu Doğu Türkistan Eyalet Başkanı oldu. Bu önemli bir gelişmeydi. Yeni hükümet vakit geçirmeden Doğu Türkistan Türkleri’nin kültürel, sosyal ve ekonomik çıkarlarına hizmet etmek amacıyla girişimler başlattı. Bu durum hem bölgeyi kontrolleri altında tutmaya çalışan Rusları, hem de milliyetçi Çin hükümetinin tepkilerine yol açtı. İki taraf arasında yapılan işbirliği sonunda Dr. Mesut Sabri görevden alındı; yerine Sovyetlerin sadık elemanı Burhan Şehidi getirildi. O sırada Çin’de rejim değişmiş, Mao Tse Tung yönetimindeki komünistler iktidara gelmişlerdi. Komünist birlikler 1949 yılının son baharında Doğu Türkistan’a girdiler ve kısa zamanda bölgenin tamamını işgal ettiler. İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra gibi bazı Türkistanlı liderler, mücadeleyi dışarıda sürdürmek, meseleyi Dünya’ya duyurmak amacıyla ülkeyi terk etmeye karar verdiler. Tibet üzerinden Himalayalar’ı aşarak önce Hindistan’a, daha sonra Türkiye’ye intikal ettiler.

Türkiye’deki bazı boş kafaları Çinin gönüllü ajanları Çinin Doğu Türkistandaki zulmünün üzerini örtmeye kalksa da onlara Çinin zorba kızıl faşist diktatörü Maonun bir sözüyle cevap vereyim, Mao demiştir  ki:

  “Nerede  bir zulüm varsa, orada direniş  de vardır ve olacaktır !”

Günümüzde Doğu Türkistan Gerçeği,

” Günümüzde Uygurların var olma mücadelesi ve direnişi sürüyor. Bu direniş  ve mücadelesi  hür ve bağımsızlığa kadar sürecektir. Çin Dünyanın en kalabalık ülkesi olsa da mühim olan inanç ve direniştir. Her direniş yeni bir dirilişe,  bu diriliş ise Gök bayrağın özgürce Doğu Türkistan semalarında dalgalanacağı günlere bir işarettir.

KAYNAK : http://habernida.com/nerde-bir-islam-ve-turk-dusmani-varsa-aydinlikci-ve-cinci-cikiyor-bir-cin-devsirmesi-daha/?fbclid= 

Etiketler: » » » » » » »
Share
1151 Kez Görüntülendi.